67. BÖLÜM: "HAYALPEREST"

En başından başla
                                    

"Sonunda!" dedi kapıyı aralayıp apartman boşluğundan gelen ışık gözlerini rahatsız ettiği için bakışlarını kısarak yere indiren adama. "Özel Kuvvet çağırmak üzereydim ya da elimdekileri yere bırakıp omzumla dalacaktım şu kapıya."

Kerim, bir şey demeden kenara çekildi ve kapıyı biraz daha aralayarak Ferdi'yi sözsüz bir şekilde içeriye buyur etti. Konuşacak hali yoktu. Ayağa kalkıp kapıya nasıl geldiğine kendisi de şaşmıştı. Sabahtan beri yediği bir kaç lokmayı da çıkarmış, ağzına suyu bile zor sokmuştu.

Ferdi oyalanmadan hemen içeriye girdi ve mutfağa ilerleyip elindekileri tezgaha bıraktı. "Asil dedi ki, miden kötüymüş. Bundan benim neden haberim yok Kerim?" Ceketini sandalyelerden birine asıp ellerini yıkadı çabucak.

Kerim bir başka sandalyeyi çekip otururken hala tek kelime etmiyordu.

Ferdi, bir fincan çıkarıp french press'teki çayı dökerken öylece çocuğu izleyerek bekliyordu adam. Onun hangi dolapta ne olduğunu biliyor olması bugün belki de Kerim'e iyi gelen tek şeydi.

"Önce bunu iç ki miden yatışsın. Çorbayı sonra içersin." diyerek fincanı adamın önüne bırakıp, oturduğu sandalyenin arkasına geçti Ferdi ve adamın ensesine bir öpücük kondurarak omuzlarına hafifçe masaj yapmaya başladı. "Kustun mu hiç?" diye sordu.

Kerim başını salladı yalnızca.

"Kaç defa?" Yandan eğilip adamın yüzüne baktı Ferdi. "Konuşsana be adam. Ambulans, itfaiye, ne varsa çağırtma bana şimdi."

"İki kez." dedi Kerim ama zaten ağrıyan boğazı kusunca iyice tahriş olduğu için nefes aldığında bile canı yanıyordu. Sıcak çaydan içerek bunu geçirmeye çalıştı ama çayın kokusu bile midesini bulandırmıştı.

Omuzlarına ve boynuna, sanki ağrıyan her noktayı bilirmiş gibi masaj yapan, oralarda güzelce dolaşan parmaklara ve Ferdi'nin kokusuna odaklanmaya çalıştı.

"Ateşin yok." dedi Ferdi. "Bu iyi. Yani sanırım iyidir, değil mi?" Az önce adamın ensesini bu yüzden öpmüştü.

Annesi Zeliş'e ve ona böyle yapardı genelde. Ya alınlarını öperdi ya da boyunlarına dokunurdu ateşleri olup olmadığını anlamak için.

"Duş aldım." dedi Kerim. "Varsa da düşmüştür belki, bilmiyorum."

"Tenin buz gibi..." diyerek ellerini adamın omuzlarına ve kollarına sürterek onu ısırmaya çalıştı çocuk. "Ev sıcacık ama sen buz gibisin. Hiç hoşuma gitmedi... Yakayım mı semti?"

Kerim başını çevirip, Ferdi geldiğinden beri belki de ilk tepkisini verdi. "Sen o ellerle o tencereyi nasıl taşıdın?" Hatta biraz kızgın bile görünüyordu.

"Ellerim iyi. Senin için semti değil şehri bile yakabilirim diyeceğim sırada araya laf karıştırmasan mı acaba? Ayrıca yarından sonra alınıyor dikişlerim, ağrım sızım da yok."

"Pansumanını yapabildin mi?"

Ferdi adamın bu halde bile onu düşünüyor olmasına laf edecekse bile laflarını yuttu. "Annem yaptı. Hem ıslanmalarında da sorun yokmuş. Biraz boşuna tribe girmişiz."

"O ellere iyi bakacaksın." dedi Kerim biraz sert bir şekilde.

Omzundaki ellerden birini yakaladı ve bileğinin iç kısmını, tam dövmesinin üst kısmını öptü. Kanının akışını, nabzının atışını dudaklarında hissederken öylece bekledi.

"İyi ba-bakıyorum zaten." derken adamın soğuk dudaklarının bileğinde bıraktığı hisle, içi heyecanla dolmuştu.

"Kanın bile öyle deli akıyor ki, şu dövmenin daha çok yakışacağı başka bir bilek düşünemiyorum." diye fısıldadı Kerim kapalı gözleriyle. Konuşurken dudakları o deli kanın aktığı damarlara sürtünüyordu. Dövmeyi okşuyordu.

ASİL bxbHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin