20. BÖLÜM - BİR VAMPİR KADAR DUYGUSUZ

1.3K 164 126
                                    

Araştırma yapmak için doğru bir zaman mıydı bilmiyorum ama nedense evde olmadığım için mutluyum. Duygularım somut bedenlere dönüşmüş, o bedenlerin elleri beni boğmak için boğazıma sarılmıştı. Evin duvarları üzerime üzerime geliyordu ve her geçen dakika daha çok sıkışıyordum içerde. Aslında sıkıştığım yer içerisi değildi, bedenimdi. Duygularım öyle bir ele geçirmişti ki beni onları baskılamak için elimden bir şey gelmez olmuştu. Peter bana kütüphaneye gideceğiz dediğinde en başta istememiştim. Bunu dile getirmemiş de olsam gitmek bana epey saçma gelmişti fakat evde durdukça sıkılmış, boğulmuştum. Bundan dolayı da bu teklife hayır diyemedim. Şimdi önünde durduğumuz bu kütüphane ile derince bir nefes aldım. Tenim karıncalandı hemen ardından. Garip bir histi bu ve oldukça kısa sürmüştü ama fark edebilmiştim. Duyularım keskinleştiği için miydi bilmiyorum, tek bildiğim bunun kesinlikle normal olmadığıydı.

Ellerimi savurdum. Uyuşukluk hissi olurdu ya hani, kurtulmak için hareket gerekirdi, bu da onun gibiydi işte. Çok geçmeden yok olmuştu ama varlığı da yadsınamazdı.

"Ne araştıracağımızı hala söylemedin?" diye sordum Peter'a. Aslında merak etmiyordum, yalnızca düşüncelerimi meşgul etmeyi amaçlamıştım. Peter ise söylememeye and içmiş gibiydi.

"Görürsün." dedi yalnızca. Önden gitti. Bense tuhaf bir şeylerin varlığını seziyordum. Çok garipti. Ellerimdeki o karıncalanma hissi yeniden kendini belli ederken bu kez daha uzun sürmüştü. Gözlerimi kapatıp etraftaki seslere odaklanmaya çalıştım. Bunu daha önce istemsizce yapmıştım ve şimdi yapıp yapamayacağımı bilmiyordum. Çok geçmeden bir iki ufak ses geldi kulağıma. Hemen ardından büyük bir çığlık ve bir patırtı duydum. Gözlerim benden izinsiz açılırken bedenim dağa çevrilmişti. Dağı kaplayan orman örtüsü bıçakla kesiliyor gibi ikiye ayrılmıştı.

İstemsiz bir, "Oha!" nidası döküldü dudaklarımdan. Orada neler oluyordu bilmiyordum ama içimden bir ses bunun vampirlerle ilgili olduğunu söylüyordu.

"Nasılsın kızıl kafa?"

Duyduğum cümleyle bakışlarımı dağdan uzaklaştırdım. Birkaç metre ötemde bir kadın vardı. Kısa kesilmiş siyah saçları, ince bedeni ve mavi gözleriyle oldukça zarif bir duruş sergiliyordu. Sorduğu soru ise bu zarafete gölge düşürüyordu.

"Kimsin sen?" diye sordum. Sözlerim onunkinin aksine gülerek değil bariz bir öfkeyle çıkmıştı ağzımdan.

"Miranda ben, sen bana kısaca Mira diyebilirsin. Zaten uzun uzun ismimi söyleyecek kadar da yaşamayacaksın."

Miranda'nın gözleri kırmızıya bürünürken, göz altları kapkara bir gölgenin esiri oldu. Hemen ardından o insanüstü hızıyla bana koştu. Daha ne olduğunu bile anlamamıştım ki koca bir çığlık atmaktan alamadım kendimi. Geriye doğru savruldum. Toprak zemine sertçe düştüm ve birkaç kez yuvarlandım.

"Zavallı küçük avcı. Kanının tadına bakmak için sabırsızlanıyorum."

Miranda garip bir hırıltıyla yeniden bana doğru atıldı. Nitekim bu kez hazırlıklıydım ve ondan kaçmak için bir hamle yapabildim. Bu sabah, Peter'ın sayesinde kaçmaya çalıştığım o halatlar bana bu konuda inanılmaz yardımcı olmuştu. Ona kesinlikle teşekkür etmeliydim ama öncesinde bu vampirden kurtulmam gerekiyordu.

"Kalbine kazığı sapladığımda da aynı şekilde konuş." dedim meydan okurcasına. Bu özgüven nereden geliyor bende bilmiyorum ama bu kadına da pabuç bırakmak istemiyorum.

"Vay vay vay! Küçük şifacı büyümüş." dedi alay edercesine. Kütüphaneden gelen çığlık sesi dikkatimi dağıtmıştı. Miranda ise bunu fırsata çevirdi ve beni tuttuğu gibi yere çarptı. Acıyla inledim. Sırtımda öylesine bir acı hissediyordum ki birkaç kemiğimin kırıldığına yemin edebilirdim.

ŞİFACI ||TAMAMLANDI||Where stories live. Discover now