13. BÖLÜM - ÇAY

1.6K 197 66
                                    

Sedyede oturmuş doktorun beni muayene etmesini bekliyordum. Boğazımdaki morluğun geçmesi epey zaman alacak gibi görünüyordu ve boynumun sağ tarafındaki yara da kapanmış değildi.

"Bir krem vereceğim. Düzenli olarak kullan ve kendini çok fazla yorma. Hatta bir süre istirahat bile edebilirsin." dedi doktor. Cevap vermedim. Öfkeli bakışlarım sedyenin diğer tarafında dikilen ikilideydi. Resmen hayatımla kumar oynamışlardı. Üstelik bunun da farkındaydılar. Yine de bu işin diğer tarafını unutmamak gerekiyordu. Bir şekilde bu rüyanın gerçek olması gerekiyordu ki tehlikede olmayayım. Her şeye rağmen bu ikiliye öfkeliymiş gibi davranmaya devam edecektim. En azından bir dahaki sefere beni uyarırlardı.

"Kendini nasıl hissediyorsun?" diye sordu Peter. Göz devirdim. Boğazım deli gibi acıyordu, bu yüzden bir süre konuşmayacaktım.

"Sessizlik pek senlik değil." dedi Oscar. Aslında sessizliğin benim hayatım olduğunu bilmiyordu. Ben kendi köşeme çekilip sessiz kalmayı yeğleyen kişilerdendim fakat onunla ne zaman karşılaşsam ya çok konuşuyor ve sorularımla onu boğuyordum ya da bağırıyordum. Bu kasaba yalnızca gerçeklerimi değil karakterimi de etkilemişti.

"Aslında önceden onu konuşturamazdık. En azından yabancı insanların yanında." diyerek aklımdakileri dile getirdi kuzenim. Bakışlarım ikisi arasında gidip gelirken, kendimi bir tenis maçı izliyormuş gibi hissediyordum.

"Öyle bir şeye imkan veremedim ama sen öyle diyorsan öyledir."

Peter omuzlarını dikleştirirken aklımda olan tek bir soru vardı: bu ikisi ne ara bu kadar iyi anlaşır olmuştu?

"Öyle tabi." dedi Peter. "Hadi kuzen. Eve gidelim artık. Bizmkiler partide zannediyor bizi ama eve gitmeyince merak ederler."

"Gidemezsiniz. Olivia'nın boynu bu haldeyken ailene hesap vermek senin için cehennem azabı gibi olur. Ayrıca bundan sonra, onu korumak konusunda kimseye güvenemem."

"Ne öneriyorsun Oscar?"

"Kulübeye gidiyoruz. Aileni ara ve bu gece arkadaşınızda kalacağınızı söyle. Sonrasını sonra düşüneceğiz."

Bana söz hakkı bile tanınmamıştı. O kulübeden en son ayrıldığımda Peter'ın, Oscar'ı dövmesini istediğimi söylemiştim. Şimdiyse bu ikisi adeta kanka olma yolunda hızla adımlarla ilerliyorlardı. Bu iyi miydi kötü müydü bilmiyordum fakat sinirimi bozduğu bir gerçekti. Onlar konuşurken, söz konusu ben olduğum halde, saf dışı kalmıştım. Kimse bana bir şey sormamıştı ve öylece hastaneden çıkarmışlardı. Kulübeye gelişim de bir o kadar belirsiz olmuştu.

"Al bakalım." diyerek elime küçük bir defter ve bir kalem tutuşturmuştu Oscar. "Söylemek istediklerini buraya yazarsın ve bu şekilde iletişim kurabiliriz."

Kalemi sıkıca kavrayıp not defterini açtım. Hızla bir kaç kelime çiziktirdim.

'Sağol ya(!)'

Ancak akıllarına gelmişti benimle iletişime geçmek. İşte bu en çok sinirimi bozan şey olmuştu.

"Rica ederim." dedi Oscar. Söylediğim şeyin alay ve sitem barındırdığını anladığından emindim fakat belli ki uğraşmak istememişti. Onun yerine yanımdan ayrılmış ve yanan küçük ateşe doğru yürümüştü.

Sırtımı kulübenin duvarına yasladım. Oscar'ın yaptığı gibi başımı dayadım ve gözlerimi kapattım. Serin hava iliklerime işlerken bunu umursamamaya çalıştım.

Ne garipti. Önceden olsa bu havalara bayılırdım. Yağmurun yağdığı, serin sonbahar ayları her zaman favorim olmuştu. Tuhaftım belki de. Çünkü çoğu insan yaz mevsimini severdi fakat ben sonbaharı, yağmuru severdim. Hele o topraktan yayılan enfes kokuya tapardım. Şimdi yağmur yoktu belki fakat hava bunun habercisi gibiydi.

ŞİFACI ||TAMAMLANDI||Où les histoires vivent. Découvrez maintenant