27. BÖLÜM - İNTİKAMIN BEDELİ

1K 138 23
                                    

Bazı başlangıçlar vardır; kimileri için son kimileri içinse tam manasıyla bir dönüm noktasıdır. Ben o başlangıcı haftalar önce, annemle babam öldüğünde yaşamıştım. Şimdi yolun sonuna çok yakındım. Belki bir, belki de iki adım vardı. Aslında zaman tam olarak belliydi fakat benim bu kadar kısa sürede neler yapabileceğim belli değildi.

Ailemi kaybettiğim gün, küçük savunmasız bir kızdım yalnızca. En ufak bir olayda yıkılan, bir şekilde kendine gelmeye çalışan ama bir türlü o günden çıkamayan... Nitekim hala daha o günden kurtulabilmiş değildim. Adeta bir bataklığa saplanmıştım. O bataklığın pis kokulu çamuru beni giderek daha fazla içine çekerken, ne ondan kurtulabiliyordum ne de tamamen batıp yok olabiliyordum. Öylesine bir ikilemdeki ki bu, ne bu kasabadan ve vampirlerden kurtulabiliyor ne de onlardan vazgeçebiliyordum. Şimdi, haftalarca yaşadığım evin altında duran ama varlığından çok geç haberim olan bu avcı silahlarıyla karşı karşıyaydım. Buraya ilk indiğimde Peter hazır olmadan onlara dokunamayacağımı söylemiş ve beni, heyecanlanmama sebep olan bu odadan çıkarmıştı. Sonrasında halatlar ve bir sürü saçmalığın olduğu diğer odaya atmıştı. Şimdiyse, henüz hazır olmadığım halde bu odadaydım. Bu silahlarla karşı karşıya duruyor ve hangisi daha çok işime yararın muhakemesini yapıyordum. En çok dikkatimi çeken şey şüphesiz arbaletti, ki zaten buraya ilk geldiğimde de en çok arbalet ilgimi çekmişti. Fakat ben uzun mesafeleri hedef alan bu türden bir silahı elime bile almamıştım daha önce.

"Kazıkları kullan." dedi Oscar. Bir adım arkamda duruyordu. Odanın kapısının hemen dışındaydı. Diğer odaya girebilmişti ama burada onu engelleyen bir şey var gibiydi. Ne olduğunu bilmiyordum fakat ona zarar verdiği son derece aşikardı.

"Arbaleti istiyorum." dedim. Oscar'ın bir şey söylemesine fırsat vermeden onu yerinden aldım. Tahmin ettiğimden daha ağır olan bu silahı tutmak en başta zordu fakat zamanla alıştım. Odanın içinde bulunan hedef tahtalarına yöneldim. Saat henüz iki olduğundan dolayı acele etmiyordum. Beşe kadar vaktim vardı ve ben bu vakti silahlar üzerine deneyim kazanmaya harcayacaktım. Bu dışarıdan bakan birisi için zalimlik ya da umursamazlık olarak algılanabilirdi lakin oraya savunmasız gitmem söz konusu dahi olamazdı. Çünkü eğer öyle gidersem hem kendimin hem kuzenimin hem de sevgilimin canını tehlikeye atardım. Peter'ın yanında gelen o vampir kızın ne yaptığıysa umurumda değildi. Nitekim onun için de bir tahminim vardı. Muhtemelen bize karşıydı ve Peter'a tuzak kurmuştu. İşte bu yüzden bu arbaletten çıkacak olan oku onun tam kalbine saplamak istiyordum.

Nişan aldım. Arbaletin tetiğine parmağımı koyup derin bir nefes çektim içime. Nefesimi tutarken tetiğe bastım. Arbaletten fırlayan ok dengemi bozarken duvara saplanmıştı. Hedeften epey bir uzaktaydı. Bir kez daha denedim ve sonuç yine değişmedi. Yaklaşık on ok attım ama yalnızca bir tanesinde isabet ettirebildim. İsabet eden o bir ok ise, kalbini nişan aldığım hedef tahtasının kolundaydı.

"Kazığa çalış Olivia, vakit kaybediyorsun. Avcılar bu konuda usta olabilmek için yıllarca çalışıyorlar."

Haklıydı. Ben bir avcı değildim, iki avcının çıt kırıldım şifacı kızlarıydım. Hayatımın şu son dönemi dışında, tüm bu olaylar benim için kitaplardan ve filmlerden ibaretti. Oysa her şeyin göbeğinde ben vardım.

Arbaleti yerine bıraktım. Daha fazla onunla oyalanamazdım. Bunu yaparsam eğer hayatta kalma şansımızı düşürürdüm. Kazıklardan birisini elime aldım. Bir kaleme benziyordu fakat daha kalın ve daha büyüktü. Hani boynuna kalem saplayarak öldürdüğüm o vampir vardı ya, aklıma onu getirmişti.

"Bununla tam olarak nasıl savaşacağım?" diye sordum. Oscar bana doğru yaklaşacak oldu ama kapıdan içeri bir adım atmadı. Hala olduğu yerdeydi.

ŞİFACI ||TAMAMLANDI||Où les histoires vivent. Découvrez maintenant