8. BÖLÜM - GERÇEKLER

2.6K 258 135
                                    

Kara gözlü vampirin dizimdeki yarayı sarmasına izin vermek ne kadar akıllıcaydı bilmiyordum. Öte yandan başka bir seçeneğim de yoktu çünkü yara fazlasıyla kanamıştı. Yırtılan kot pantolonumun dizden aşağısı kana bulanmıştı. Bu yüzden vampirin bana verdiği eşofman yarıya kadar sıvanmış durumdaydı.

"Nasıl oluyor da bana saldırmadan durabiliyorsun?" diye sormaktan alamadım kendimi. Karşısında bir açık büfe vardı adeta ama onun umurunda olduğu söylenemezdi. Öte yandan ismini dahi bilmiyordum ve tabi şifacının ne olduğunu da hala öğrenememiştim.

"İrade." diye tek kelimelik bir yanıt verdi. Derince bir iç çekip bacağıma değdirdiği pamuğa baktım. Kullandığı üçüncü pamuk falan olmalıydı ve bu bile çoktan kana bulanmıştı.

"Belki de hastaneye gitmeliyim." dedim. Kan kaybından ölmek istemiyordum.

Bakışlarımız çarpıştı. Gözlerindeki o bakışın beni buradan öylece göndermeyeceğine işaret olduğu çok barizdi. Benden istediği bir şey vardı ama o şey neydi bilmiyordum. Dahası; bu konuda her hangi bir tahminim de yoktu. Resmen koskoca bir bilinmezliğin içinde dönüp duruyordum.

"Gerek yok. Birazdan durur."

Başımı salladım. O eline yeni bir pamuk alırken ben onu inceledim. Elleri mermer kadar soğuk ve beyazdı. Uzun kemikli parmakları vardı ve itiraf etmeliyim ki güzel görünüyordu. Saçları her daim rüzgar esiyormuşçasına dağınıktı. Gözleri siyahın en koyu tonuna bürünmüştü ama zaman zaman kızılımsı dalgalara ev sahipliği yapıyordu. Dudaklarıysa bir ölününki gibi mora çalıyordu. Kemikli yüz hatları vardı. Doğaüstü bir çekiciliği olduğu kesindi.

"İsmin ne?" diye sordum kendimi tutamayarak. Günlüğün sahibinin o olduğunu anlayalı çok olmuştu. Öte yandan orada geçen sadece bir isim vardı ve bu ismin de tanınmamak için kullanıldığını biliyordum. Oysa merak ettiğim onun gerçek kimliğiydi.

"Oscar diyebilirsin."

"Gerçek ismin bu mu?"

Bana baktı. Parmakları yaranın üzerinde kıpırdamadan dururken bakışlarının hedefi benim gözlerimdi. Kızılımsı dalgalanmaların oranıysa artmıştı. Öfkelenmiş miydi?

"Gerçek ismim seni ilgilendirmez. Sadece Oscar." dedi kesin bir dille. Öyle sert çıkmıştı ki sesi daha fazla üsteleyemedim. Hadi ama, bacağımda koca bir kesik varken ve o kana susamış bir vampirken nasıl sorularımda diretebilirdim?

"Pekala Oscar, söyler misin şifacı nedir?"

Oscar yaramı sarıp oturduğu tabureden kalktı. Başımı olabildiğince geriye atıp göz temasını yitirmemeye çalıştım. Adamın boyu bayağı uzundu.

"Ayakkabılarını giyip dışarı gel." dedi. Başımı salladım ve o gitti.

Bir parça pamuk alıp güzelce ıslattım suyla. Bacağımdaki kan lekelerini sildim. Kendimi fazlasıyla kirli hissetsemde elimden ancak bu geliyordu. Çoraplarımı giyip ayakkabılarımı geçirdim ayağıma. Sonrasında oturduğum tek kişilik yataktan kalkıp önümdeki tabureyi kenara ittim. Hafif sekerek kulübeden dışarı çıktım.

Kulübenin önünde oturacak bir yer yoktu. Dört duvar ve bir çatıdan oluşan eski ve basit bir yapıydı burası. Bu yüzden Oscar kapının hemen yanına, toprağa oturmuştu. Bacağımı ileri doğru uzatıp yere oturdum ben de.

Gözlerimin önüne serilen gece ve göl manzarasına hayran kalmıştım. Ayın silueti gölün üzerine yansımıştı. Yıldızlar da birer birer bu resme karışmıştı. Dolunay tüm ihtişamıyla bu güzel resmi süslüyordu.

"Şifacı'nın ne olduğunu sormuştun." dedi Oscar. Bakışlarımı ona çevirip başımı salladım. O ise gözlerini kapatmıştı ve yüzüne vuran ay ışığının tadını çıkartıyor gibiydi. Kabul etmem gereken bir diğer detaysa onun bu manzaraya fazlasıyla yakıştığı gerçeğiydi.

ŞİFACI ||TAMAMLANDI||Where stories live. Discover now