Peri Kızı

137 17 3
                                    

Çerez bir bölüm oldu, bir hikayeyi daha öğrenmiş olacaksınız. Devamını yazmak istemedim. Belki diğer bölüm erken gelir, bilmiyorum. Sizden bir ricam var lütfen üstteki fon müziğini açarak okuyun bu bölümü. En azından bölümün sonlarında fon müziğinin 2:50-3:00 dakikalarını açarsanız bölümü daha iyi hissedersiniz. Hepinize iyi okumalar diliyorum.

Bazı insanların geçmişi geleceğinin aynasıdır. Bazı insanlar ise geçmişini karanlığa gömer ve gözleri hariç hiçbir yerde bulamazsınız geçmişini. Ve aslında siz insanların gözlerine hiç bakmazsınız değil mi? Kendi acılarınıza öyle bir dalmışsınız ki sizin gibi okyanusta boğulan onca insanı görememişsiniz. Acı çeken insanların bazıları ağlar bazıları ise acılarının onları uyuşturmasına izin verir. En zoru da nedir bilir misiniz? Acıdan önünü göremezken gülümsemek.

O sıralar 14 yaşındaydı ve kalbi herkesi ısıtabilecek kadar sıcaktı. Annesini kaybetmişti ve bunun onu yıkmasına izin vermemişti. Annesine söz verdiği gibi kalbini sıcak tutmaya devam ediyordu.

"Ah be oğlum bir kedi için çıkılır mı ağaca?" Canı acısa bile gülmeye devam ediyordu. Sorun kolunun kırılması değil, kediyi yine de o ağaçtan indirememesiydi.

"Bir de gülüyorsun sıpa." Babası gencin yanına gelip saçını karıştırdığında çocuk bu sefer acıyla gülümsedi.

"Çok sıkıldım ya bu odada. Aşağı yemekhaneye ineceğim." Çocuk alçılı olan koluna rağmen ayağa kalktı.

"Dikkat et bu sefer de başka bir yerini kırma." Babası güldüğünde çocuk yüzünü buruşturdu.

"Baba ya." Babasına el sallayıp odadan çıktı ve derin bir nefes aldı. Sorun sadece kolunu kırması değildi. Tam alçı yapılıp eve gideceği sırada ateşi çıkmıştı ve şimdi biraz olsun rahatlayabilmişti.

Yemekhaneye inip yemek aldıktan sonra yemeği düşürmemek için büyük bir güç sarf ediyordu. Sol elinin kontrolü pek iyi değildi. Yemeği tam dökecekken rastgele bir masaya bıraktı.

"Bu kadar zor olmamalı." Duyduğu sesle kafasını yemekten kaldırdı. Karşısında güzel bir kız duruyordu. Yanında bir cihaz bağlıydı ve o cihaza bağlıydı. Bu zor durumda bile gülüşünden bir şey kaybetmemiş olmalıydı.

"Yani demek istiyorum ki bir yemeği tutmak bu kadar zor olmamalı." Genç kafasını sallayıp kendine geldiğinde kızın karşısına oturdu.

"Haklısın." Kız kahkaha attığında gözlerine daha çok dalmıştı sanki. Nasıl bu kadar güzel olabiliyordu?

"Öylece karşıma oturdun ama korkmuyor musun benden?" Çocuğun kaşları çatıldı.

"Neden korkacakmışım ki?" Kız eliyle makineyi işaret etti.

"Her an nükleer silahlarımı çıkarıp kafanı delik deşik edebilirim de ondan." İkisi de gülmeye başladı.

"Sen edeceksen sorun yok." Kız tek kaşını kaldırdığında çocuk hemen toparlamaya çalıştı.

"Yani makinen çok güzel de ondan. Bu arada ben Tuna." Kıza elini uzattığında kız ona uzatmamıştı.

"Ben de Deniz ama elin havada kaldı çok üzgünüm." Telaşla elini indirdiğinde kafasını iki yana salladı.

"Sorun değil ya. Kimseyle tokalaşmak zorunda değilsin sonuçta." Kızın suratı asılmış çatalıyla önünde ki yemekle oynuyordu.

"Ben kistik fibrozis hastasıyım bu yüzden ne sen bana dokunabilirsin ne de ben sana." Tuna için Deniz'in hastalığı önemli değildi. Bu bir sorun bile değildi.

"Dokunmadan anlaşırız biz de o zaman."

"Anlamadım?" Tuna ayağa kalkıp gülümsedi.

"Anlarsın."

DipWhere stories live. Discover now