1. Bölüm

719 30 4
                                    

Daire küçük olmasa da, tuhaf bir yerleşimi vardı. Sadece büyük bir oda ve açık bir mutfaktan oluşuyordu, oturma odası veya balkonu yoktu.

"Mutfak" sadece bir dondurucu ve bir çamaşır kurutma telinden ibaretti. Yemek pişirmek için kullanılıyor olamazdı.

Tek kişilik bir yatak, duvarın bir tarafına köşesinden sabitlenmişti. Yatağın kenarlıkları ölü gibi solgundu, genişliği ise ancak bir kişinin sığacağı kadardı.

Diğer duvar kenarında, birkaç tane sandalye duvara yaslanmıştı. Bazılarının tabanı zemine yakındı, bazılarınınki yüksekti, ama hiçbiri yumuşak değildi, oturması rahatsızdı. 

Sandalyelerin dizaynını tarif etmek için 'ürkünç'ten başka kelime bulmak zordu. Hava karardığında, ilk bakışta bir grup diriltilmiş ceset köşede çömeliyor gibi görünüyordu, sanki bir taoist rahip, içlerindeki kötülüğü dualarla defediyordu.

Odadaki mobilyalara bakılırsa... ev sahibinin bir ucube olduğu barizdi.

Köşedeki yatağın yanında bir kedi merdiveni vardı, üzerine bir su kasesi, bir kedi kumu ve diğer ıvır zıvırlar koyulmuştu. Merdivenin basamaklarından birine yeni bir kürk serilmişti, kediye ait olduğuna dair kanıtlar vardı.

İkisi arasındaki mesafe son derece açıktı, sanki onları ayıran net bir sınır varmış gibiydi. İkisi de kendi hayatlarıyla meşguldüler. Önemli bir mesele olmadıkça birbirlerini rahatsız etmezlerdi.

Chu Huan'ın kedisinin adı Büyük Mi*idi, bu ismi ona Chu Huan'ın üvey babası Chu Aiguo vermişti.

Mi, Çinli insanların genelde kedilere hitap şeklidir. İngilizce'deki "kitty", Türkçe'deki "pisicik" şeklinde düşünülebilir. Ayrıca Augio ise Vatansever anlamına gelir.

Chu Augio ona isim koymadan önce, Chu Huan bu kediye sadece kedi diye sesleniyordu.

Babası her zaman çocuk ruhlu bir adam olmuştu, bir keresinde ona sormuştu, "Onu sadece kedi diye çağırıyorsan, ikiniz sohbet ederken ne diye hitap ediyorsun? Bu çok uygunsuz değil mi?"

Böylesine çarpıcı bir soruya verecek cevap bulamamıştı.

Chu Huan ona sadece "Normalde pek sohbet etmeyiz." diyebilmişti.

Chu Augio bunu duyduğunda çok endişelenmişti. "Evde kedi besliyorsun ama onunla hiç konuşmuyor musun? Bir çeşit ucube falan mısın?"

Chu Huan: "..."

O bir çocuk değildi. Orada oturup boş zamanlarında kediyle konuşursa ucube olmaktan kurtulacak mıydı?

Ucube olanın hangisi olduğu bir yana, o gün kediye "Büyük Mi" lakabı verildi. Resmi adı ise hala gizemini koruyordu.

Büyük Mi aslında Chu Huan'ın kedisi de değildi. Sahibi üç sene önce bir görevde ölmüştü. Ne yazık ki, karısı veya çocukları olmayan bekar bir adamdı, böylece bu - sinirli ve tuhaf - yetim kedi Chu Huan tarafından evlat edinilmişti.

Chu Huan onu alıp getirdiğinde Büyük Mi zaten çok yaşlıydı. Bir sürü tecrübeye sahip bilge bir kediydi. Yeni sahibi Chu Huan'ın suratına baktığında onun hareketten ve gürültüden hoşlanmayan biri olduğunu anlamıştı. 

Böylece, günler ve geceler boyu kedi merdiveninden ayrılmaz ve hiç miyavlamazdı, insanın bölgesine nadiren girerdi.

Çiş saati her zaman 02:00'dan birkaç dakika sonraydı. Chu Huan yatağında uyurken - o bekar biriydi - çişi geldiğinde titizce kedi kumunun içine yapardı.

Karanlıkta, Büyük Mi aniden kanepedeki deliğinden çıktı ve küçük patileriyle yatağa doğru adımlar atmaya başladı.

Yere çok hafif basıyordu; karların üzerine düşen bir kuş tüyü kadar hafifti. Buna rağmen o yatağa yaklaşırken uyuyan adam aniden gözlerini açtı. Sanki kulakları kulak değil de hassas birer radardı.

Büyük Mi zıplayıp Chu Huan'ın yatak başlığına yerleşti ve oradaki bardağı patisiyle iterek kendine yer açtı. İnsan ve kedi uzun bir süre karanlıkta bakıştılar. Büyük Mi kafasını hafifçe eğip Chu Huan'ın parmağını hafifçe yalamadan önce kokladı. Sonunda, meşakatli bir olayın sonunda rahatlamışçasına iç çeker gibi narin, yumuşak bir mırıltı çıkardı.

Miyavlamasından sonra Büyük Mi kalktı ve yatak başlığına tutunarak gardırobun üstüne tırmandı, gözden kayboldu.

Chu Huan sakince yerine geri yattı. Kedinin yakında öleceğini düşündü.

Hayvanlar her zaman ölmeden önce bir şeyler yaparlardı. Chu Huan o şeylerin ne olduğundan emin değildi, ama pek çok insanda da bu davranışı görmüştü. Doğrusu, insanlar da yalnızca birer hayvandı. Ölüm yaklaşırken hem insanların hem kedilerin gözlerinde karışık, dalgın bir bakış olurdu.

O ve Büyük Mi üç yıl boyunca birlikte uyum içinde yaşamışlardı. Birkaç gün önce Büyük Mi aniden yemek yememeye başlamıştı. Chu Huan ona birkaç farklı kedi maması markasını denetmek istemişti ama kedinin iştahında bir değişiklik olmadı. Sonunda onu alıp veterinere götürdü.

Veteriner herhangi bir hastalık veya yaralanma teşhisi koymadı. Sadece vadesi doluyordu. Çok yaşlıydı.

Chu Huan yatakta yavaşça dönüp tavana bakmaya başladı. Gece odanın içi alacakaranlıktı. Gözlükleri olmadan yüzü son derece, hatta sağlıksızlık noktasında solgun görünüyordu.

Bir süre öyle yatıp tavana bakmaya devam etti. Odaksız bakışları aniden karanlığı delercesine keskinleşti, gözlerini kapıya dikti.

Bir saniye sonra kapı zili çaldı.

Chu Huan hızlıca kalktı, yüzünde hiçbir uyku mahmurluğu veya şaşkınlık yoktu. Erkenden yatarken giydiği pijamalarında, gece yarısı olduğunda bile tek bir kırışıklık yoktu. Bunca zamandır uyuyup uyumadığı bilinmezdi.

Gözlüklerini taktı ve gelene kim olduğunu sormaya zahmet etmeden kapıyı açtı. Sanki kimin geldiğini zaten çoktandır biliyormuş gibi yüzündeki donuk ifadeyi sildi, gece vakti gelen bu ziyaretçiyi düzgünce karşılamak istedi.

Misafirin şapkasının önü çok aşağıya çekilmişti, sadece kirli sakallı sivri çenesi görünüyordu. Bir de tek kolu görünüyordu.

Tabii ki, kaç kolu olduğunun bir önemi yoktu. Asıl önemli olan, görünen kolunun eliyle bir tabanca tutuyor olmasıydı, tabancanın siyah namlusu Chu Huan'a doğrultulmuştu.

Chu Huan'ın ifadesi değişmedi. Korkudan donup kalmış mıydı?

Davetsiz misafir tetiği çekti ve tabanca keskin bir hava üfledi...

Of Mountains And Rivers (Shan He Biao Li) by Priest  - Türkçe ÇeviriWhere stories live. Discover now