"Buyurun benim?" Tufan alaycı bir yaklaşımla göz kırpıp başını sarstı. Sanki yarı çıplak değilmiş gibi gayet doğal davranıyordu.

Hazan onun esmer teninden ve geniş göğsünden gözlerini kaçırmaya çalışarak tekrar yutkundu ve önüne gelen saçları sırf bir şeyler yapmak için kulağının arkasına iliştirdi. Mahremiyetten yoksun bu görüntü karşısında ellerini nereye koyacağını şaşırmıştı.

"Kahvaltı." dedi sadece. "Şey yani çay... Yumurta..."

Tufan genç kızın bocalayan tavrı karşısında kaşlarını havaya kaldırdı. "Kahvaltılık mı bitmiş onları mı alalım?" diye sordu eğlenen bir tınıyla. "Ne diyorsun anlamıyorum."

Ne tesadüf Hazan'da ne dediğini anlamamıştı!

Yapılı vücudundan gözlerini kaçırıp gülümsemeye çalıştığında elini doğal bir şekilde salladı. "Yani ben kahvaltı hazırladım." dedi. Yanakları cayır cayır yanıyordu. "Çay da olmak üzere... Omleti sıcak yiyelim diye seni bekliyordum. Gelip uyandırayım dedim."

Çok şükür anlamlı ve kurallı bir cümle kurmayı başarmıştı. Bazıları devrik olmuştu ama olsun sonuçta konuşmuştu. Onun etkisinden kurtulduğu anda da bir ara kendini tebrik edecekti.

Tufan bir müddet Hazan'ın güzel yüzünü inceledi. İfadesi duruldu ve ondan böyle bir şey beklemediği için, "Yormasaydın kendini." dedi. "Dışarıda yerdik."

Hazan ise hâlâ onun vücuduna bakmamaya çalışıyordu. "Öyle çok bir şey yapmadım zaten. İki yumurta alt tarafı."

Kendini biraz daha kasarsa olduğu yerde heykel gibi kalacaktı. Gerçi bu bile karşısındaki heykele haksızlık olurdu. Adaleli göğüs kıvrımları ve yağsız karın kaslarıyla adam zaten çelik kaslardan oluşan bir heykel gibi görünüyordu.

Tufan omzuna astığı havluyu aldı. "Birazdan iner ekmek alırım ben de." O hareket ettikçe kalın kollarında ki pazular dalgalanıyor, kızın gözleri ister istemez takılıyordu.

"Ben de alırım sorun olmaz, sen işlerine bak."

Tufan'ın kalender yüzü birazcık ciddileştiğinde, "Hastasın sen, inme aşağıya." dedi. "Ben alırım."

"Bugün dışarıya çıkacağımızı sanıyordum?"

Hazan sorar gibi tek kaşını kaldırdı. Allah'ım adam yarı çıplaktı ve kapı ağzındaki konuştukları konuya bak!

"Orası ayrı." Sanki çok büyük bir iş yapıyormuş gibi duruşunu dikleştirdi, Tufan. "Seni hiç üşütmeden arabaya bindireceğim. Hem dışarı çıkacağız dediysek bu soğukta sokakta gezecek değiliz ya bizim de var bir programımız."

Hazan içten bir şekilde güldü. Yanağındaki çukurla Tufan'ın başı dertteydi. Parmağını uzatıp o gamzeye dokunmak, tam da oradan öpmemek için şu an insanüstü bir çaba harcıyordu. Gerçi önceliği dudaklarıydı ama... Neyse.

Dudaklarına değil gözlerine bak! dedi içinden.

"Tamam o zaman ben aşağıya iniyorum."

Karşılıklı kapı önünde beklerken Tufan sessiz kaldı. Biraz daha durdular ama kız hâlâ ona bakıyordu.

Tüm dertlerini, kederlerini kısa bir anlık da olsa unutturan nadide çiçeğe bakıp muzip bir şekilde güldü. "İçeri gel istersen, kapıda kaldın."

DÖNÜM NOKTASIWhere stories live. Discover now