-4- Garip Karşılaşma

656 51 16
                                    

Zihnim bana yine o kabusları gösterirken ben sanki boğuluyormuş gibi hissediyordum. Beni biri kurtarsın demek istiyordum. Ama sessim çıkmıyordu. Suyun altına daha da çekilirken gözlerim yavaş yavaş kapanıyordu. Biri bana yaklaşıyor gibiydi ama artık çok geçti. Sanırım cidden ölmüştüm.

Bir anda gerçek hayata döndüm. Etrafımdan sesler geliyordu belli belirsiz. Ne olduğunu anlamak istiyordum. Ama güçsüz bir ruhtan başka bir şey değildim. Bir süre sonra sesler netleşirken ben sadece dinliyordum gözlerim kapalı bir şekilde.

"Nasıl onu buldu bilmiyorum. Cidden bilmiyorum. Onu bu işin içine katmak da istemiyorum. Ama artık öğrendiler... Thor ben ne yapıcam..."

"Artık ona açıklamalısın, erken olsa da... Yoksa sorgulamaya başlayacaktır."

Yüzümü ekşittim seslere karşı. Gözlerimi açtım. Odadaki ışık beni rahatsız ederken, ellerimle o ışığa engel olmaya çalışıyordum.

"Ey manyaklar bu kadar ışığı nereden buldunuz. Elektrik faturası çok geliyordur. Kapatın şunu be."

Işık biraz kısılsada oda hala loş ışıklarla kapalıydı. Bu daha iyiydi. Yattığım yerden doğruldum ve etrafa baktım. Hastane odasındaydım. Odayı şu an küçük bir gece lambası aydınlstıyordu. Hiç sevmesem de neden burada olduğumu anlık sorguladım. Son olanlar... Lan son olanlar.

Gözlerim büyürken kapının kenarında duran birbiriyke alakasız iki adam bana bakıyordu. Biri sarı ve uzun saçlıydı. Biri ise... Gene o adam. Neden beni bırakmıyor. Her bok onun yüzünden artık anladım.

"Siz ikiniz benim buraya gelme sebebimsiniz değil mi? Hele sen siyah saçlı. Sen de bir şey olduğunu sezmiştim. Ana sebep sensin değil mi?"

Üzerimdeki çarşafı kaldırdım. Bana bakan şaşkın bakışları hissetsem de umursamadım. Ayaklarımı yataktan sarkıttım ve yerde duran ayyakkabılarımı eğilip aldım. Buradan ne kadar hızlı gidersem o kadar iyiydi şu an.

"Hastane masraflarımı siz ödersiniz. Ben gidiyorum."

Sağ ayağıma ayakkabımı geçirdim ve bağcıklarımı bağlamaya başladım. Az çok beceremesem de bağlamıştım. Daha sonra sol tekime geçerken odada bir ses yankılandı.

"Hiçbir yere gitmiyorsun. Doktor travma ihyimalinin ol-"

Başımı kaldırdım ve konuşan sarı çiyana baktım sinirle.

"Umrumda değil doğrusu. Ölsem de zaten umursayan yok. Bi en yakın arkadaşım var o da ölsem butadan kurtulduğum için sevinir."

Dönüp sol ayakkabı tekimin de bağcıklarını bağladım. Daha sonra ayağa kalktım. Sanırım doktor haklıymış... Başıma aniden giren ağrıyla homurdabarak dişlerimi sıktım. Derin bir nefes aldım. Dayanmalıyım. Gözlerimi o iki kişiye diktim. Sarışın olan bana endişeyle bakarken siyah saçlı olan bana soğuk bir şekilde bakıyordu. Ve gözleri yeşile döndüyordu. İnatla gözlerine bakmaya başladım ben de.

"Her ne bok yapıyorsan yapma. Rüyalarına musallat olurum."

Şeytanice gülümsedim ve kapıya yol aldım. Tam kapıyı açıcakken biri sol kolumdan sertçe tutarak beni geriye doğru çekti.

"Thor odadan çık. Sevgili kızım ile konuşmamız gereken birkaç konu var."

Ona kaşlarımı kaldırarak baktım. O ise ciddi bir şekilde bana bakıyordu. Anlık gelen gülme dürtüsü ile kahkaha atmaya başladım.

"Kı-kızım ne be!? Saçmaladın iyice çak-çakma kötü adam. Ci-cidden bu kadar gülmemiştim."

Gözümden akan göz yaşlarını silerken bana hala ciddi bir şekilde bakan adama bakıyordum.

"Ah demek ciddi olacaksın. Bak sana ne diyicem ben de ciddi olabilirim. Bak."

Gülmemi durdurdum ve ona kaşlarımı çatarak baktım ciddi olmaya çalışarak. O ise iç çekti ve başını iki yana salladı. O sarışın adam ben gülerken gitmişti. Sadece ben ve bu adam kalmıştı.

"Şimdi artık konuşabilirim."

Beni çekiştirdi ve yatağa oturttu.  Karşımda dikilerek ellerini omuzlarıma koydu.

"Nasıl başlasam bilemiyorum... Bu tür konuşmaları sadece ona yapmıştım."

Derin bir nefes aldı ve gözlerime baktı. Gözlerinde bir çok duygu vardı. Özlem, nefret, kızgınlık, acı, kin... Neden vardı peki? İç çektim ve gözlerimi ondan kaçırdım. Yatağın çarşaf desenini seyrederken kısık sesle konuşmaya başladım.

"Her kimsin bilmiyorum... Bilmekte istemiyorum... Beni bırak ve gidiyim tamam mı? Salak biri değilim ben. Sen rüyalarımı bozan, beni takip eden ve kendi içinde saklanan bir yabancıdan başkası değilsin Loki Laufeyson. Beni bırak ve git hayatımdan. Şu zamana kadar iyi kaçtım ve kaçmaya devam etmek istiyorum."

Evet anladım. Yani oldukça basitti. Rüyalarıma giriyor hep karşıma çıkıyor ve beni rahstsız ediyor. Labirentin sonu ise ona çıktı bütün savaşım sonucu. Çok zekiyim ha bulmak kolay oldu. Derin bir nefes aldım ve omzumda duran ellerini ittim. Gözlerine soğuk bir şekilde baktım.

"Annemi ve beni rahat bırak. Saçma saçma şeyler görmek beni yeterince yoruyor. Emin o ilizyonlarıda sen gösteriyorsun. Benden yardım isteyen ölüleri de bana gösterme."

Hem şaşkın hem de anlamayarak bakıyordu bana. Onu ittim ve ayağa kalkarak hızlıca kapıya yönelmeye başladım. Birden önümde belirince çığlık attım ve tekme attım ona. Tekmem onu sıyırırken o ise bana doğru geliyordu. Geldi ve kolumdan tuttu. Sinirle bana bakmaya başladı.

"Çok fazla olmaya başladın. Büyüklerine saygılı olmalısın küçük hanım. Ah ama merak etme Asgard'da harika şekilde cezalandırırız böyle çocukları. Benimle geliyorsun. Heimdall bizi al."

Gözlerim büyürken kolumu ondan kurtarmaya çalışıyordum. Onunla gidersem bu sonum olurdu. Ölmek komik olsa da daha Dylan Obrain ile fotoğraf çekilmedim. Bundan ötürü hayatta ölemem. Son gücümü kullanırken beni kendine çekti.

"Ah üzgünüm bu yolculukta üzerime kusmaman için seni kısa süreliğine uyutmam gerek."

"BENİ BIRAK SENİ SAPIK. İMDAT ADAM KAÇ-"

Elini anlıma koyduğu an gözlerim karardı. Bedenimi taşıyamıyorken beni sıkıca tuttu ve sarıldı. Uykuya dalmadan önce sadece birkaç şey duymuştum. Ama belki de yanılsamaydı o duyduklarım.

"Özür dilerim Louis... Ama her şeyi düzelticem... Merak etme..."

Işık, Gölgeler & Büyü / Loki Laufeyson (Bitti)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin