Çıkmaz Sokak

11 2 0
                                    

Bazen sevdiklerinle arana duvarlar inşa edersin. Ne kadar yapmak istemesende yine aynı şeyi yaparsın. Yavaş yavaş duvarlarını örersin,sen bile fark etmezsin. Tuğla tuğla,kat kat. Duvarların yükseldikçe fark edersin oluşan mesafeyi. Kendini ne kadar geriye geçtiğini. Ufacık kırılmalarla başlar tuğla örmelerin. Konuşamaz ve anlatamazsın. Soğursun,bilen bilir. Ağzını mühürlemişler gibi hissedersin. İçinden geçenler diline dökülmez bir türlü. Boşver dersin,anlamaz dersin. Anlatmak güç gelir sana. Kendini anlatmak için çabaladığında karşı tarafın en ufak savunmasına katlanamazsın. En ufak itirazı seni tekrardan suskunluğa mahkum eder.
Bazı geceler suya karışıp erimek istiyorum Doktor Bey. Sorunum bu.”

-Nasıl yani? Hangi geceler peki?

“Böyle geceler!”

-Nasıl öyle, açın biraz?

“Kimsenin beni anlamadığı, kimseye kendimi yakın hissetmediğim, dahası kendimi bu dünyaya ait hissetmediğim geceler! Mümkünse herkesten uzak olayım, herkesten!” -Ne hissediyorsunuz o zamanlar? “Hiçbir şey! Uzaktan seyrediyorum sanki olan biteni. Ben uzaktayım ve dünyayla içindekiler yıldızlar kadar yakın. Ya da çok şey. Ne bileyim hani, insanın dişi zonklar, derler ya kabir azabı gibidir o tür bir sızı. Sonra kafasını kaldıramayacağı bir baş ağrısı hasıl olur, yataktan çıkamayacak derece çok üşütmüştür, tir tir titrer. Biraz öyle. Biraz da; kan bağı olan kim varsa kaybetmişsinizdir gibi, derinden sarsıcı bir acı saklarsınız içinize. İnsanlar, size eften püften sıkıntılarını anlattıkça onlardan sıkılırsınız, çünkü yeryüzündeki bütün acıları çeken bir mıknatıssınızdır. Bunun bilincinde olmayanlar, car car konuşurlar, dudakları kıvrım kıvrım toplanır, büzüşür, açılır. Anlattıkça hırslanırlar. Efkarlanırlar. Yok sevgilisi terk etmiş de, yok bir yığın borcu varmış da yok biriyle tanışmış da ya da üniversiteyi kazanamamış veya işten çıkarılmış falan filan işte. Sonra adınızdan başka hiçbir şeyinizi bilmeyenlerin takındığı garip, abuk subuk tutumlarıyla karşılaşmak beni öldürüyor. Tahammül edemiyorum internet peydahlandığından beri, bu tür zavallılıklara. Akşam karnımı doyurmuş muyum? Bilmiyor da, hakkımda ahkam kesmeye çalışıyor! Off… Neyse, bir sigara yakabilir miyim? ”
-İnsanları fazlaca önemsiyorsunuz? Kapalı alan içilmiyor burada!
“Olsun, mazur görün bu seferlik. Ha aklımdayken, bilakis, zerre kadar önemsemiyorum. İnanın sıkıntıdan patladığım için insanların hayatına uzaktan şöyle bir gözüm çarpıyor. Beş dakika zor duruyorum. Yolda, bir kafeteryada, çarşıda ya da evde  durum aynı. İnsanların dayanılmazlıkları beni boğuyor. Böyle konuştuğuma bakmayın lakin anlayabiliyorum da, insan; kendi isteği dışında gözlerini açtığı bu dünyada yaşamaya karar verdiği gün boş vermiştir zaten her şeyi. Kelebek misali. Yarın için çok geç ve her şey boş! Hayatlar, içi dolu sanılan hayatlar, aslında birer çöplükten ibaretler. Her gün düzenli yemek yemek için çalışıyor ve yemeğin sonunda tabağımızdaki artıkları çöpe döküyorsak; ekmeği, suyu, sigarayı, alkolü, taze fasulyeyi, deterjanı tüketiyorsak, öyle tüketiyoruz günlerimizi de! -Ne zamandır bu böyle? "Aklım ermeye, her şeyi anlamaya başladığım günden beri…”

RUHUMUN İZİ 🥀Where stories live. Discover now