Evden çıkıp garaja indiğinde aracına atlayıp Hamza Bey'in ofisine gitti. Ankara'dan döndüğünden bu yana Hamza Bey ile hiç karşılaşmamışlardı. Buraya erken döndüğü için bozuk attığını biliyordu fakat işi bittikten sonra onu orada kimsenin tutamayacağını da patronunun bilmesi gerekiyordu.

Sarmal merdivenleri aşıp yukarıya çıktığında, kapıyı vurup tüm ciddiyetiyle içeriye girdi. Hamza Bey'in yanındaki iki elemanı dışarıya çıktığında ise büyük masanın önündeki deri koltuğa oturup, başıyla patronuna selam verdi.

Hamza Bey ise, "Oo." dedi abartıyla ve arkasına yaslandı. "Taze damat gelmiş."

Tufan şaşırsa da ona belli etmedi. Sonuçta yakın arkadaşlarından ikisi bildiğine göre birinden biri söylemiş olmalıydı ama acaba hangisi yemeden içmeden yetiştirmişti. Ali'yi biraz olsun tanıyorsa o değildi ve geriye tek bir kişi kalıyordu.

Ciddi yüz ifadesiyle iç geçiren Tufan kayıtsızca patronuna bakmaya devam ettiğinde, "Hoş bulduk." dedi. "Nasılsınız?"

Hamza Bey hafifçe tebessüm etti ve tombul yüzündeki çizgiler biraz daha belirginleşti. Gözlerinin içi parlıyordu. "İyiyim." derken manidar bir şekilde güldü. "Duyduğuma göre düğün falan yapmamışsınız."

Pat diye onu görür görmez işi gücü bırakıp bunları sorması Tufan'ın garibine gitti. Adamın keyfi gayet yerindeydi ve Tufan onun bu meraklı hâline karşın kaşlarını havaya kaldırdığında, "Ali mi, Kemal mi?" diye sordu.

Kahkaha attığında gömleğini zorlayan göbeği sarsılan Hamza Bey masanın üstündeki içkisinden bir yudum aldı. "Ketum Ali'nin ağzından laf almak için kerpeten lazım. Sağ olsun Kemal daha ilk günden yumurtladı ama ben arayıp tebrik edemedim. O da benim kusurum."

Hamza Bey'in neşesine anlam veremeyen Tufan sert yüz ifadesine rağmen hafifçe gülümseyip, "Sorun değil." diye geçiştirdi. Kemal kadar boş boğaz biriyle hâlâ neden arkadaşlık yaptığını sorgulamadan edemiyordu.

Patronu göz kırptığında başını iki yana salladı. "Kaçırdın mı kızı, Tufan? Ondan mı alelacele döndün?" İmalı bakışları kısılmış; hâli, tavrı hiç de öylesine sorar gibi değildi. "Kusura bakma aklıma başka bir şey gelmedi. Sonuçta bir hafta bile kalmadın. Ne ara buldun, ne ara evlendin merak ettim doğrusu."

Tufan konudan rahatsız olmuş gibi bacağını diğerinin üstüne çaprazlama attığında dirseklerini koltuğun iki yanına koyup parmaklarını birleştirdi ve gergince arkasına yaslandı.

"Biraz karışık mevzular." dedi renksiz bir sesle. "Öyle oturup konuşacak kadar mühim bir konu değil ama evet, aceleye gelen bir evlilik oldu."

Onun yırtıcı sakinliği karşısında Hamza Bey basit bir baş eğme hareketiyle konuyu orada kapatıp, daha fazla soru sorma gereği duymadı. Sonuçta özel hayatıydı ve onu ilgilendirmiyordu. Fakat ilk duyduğunda gerçekten şok olmuştu. Hayatına giren sayısız kadınla yeterince ün salmış bir adamın damdan düşer gibi pat diye evlenmesi kafasını karıştırmış, işin içinde bir bit yeniği olduğunu düşünmüştü. Gerçi hâlâ öyle düşünüyordu ama üstelemedi. Önemli olan Tufan'ın düzelip gelmesiydi. Bunu da bir parça başarmış gibi görünüyordu. Anlaşılan hesapta olmayan bir evlilik Tufan'ı biraz olsun düzlüğe çıkarmıştı. Bunu da zaten Kemal'in ona anlattığı kadarıyla biliyordu ki, şimdi o eski hâlinden eser kalmadığını kendi gözleriyle de görmüş oldu.

DÖNÜM NOKTASIWhere stories live. Discover now