Genç kız derhâl dedesinin yanına gidip yeniden yatağın kenarına çöktü. Doktor ise yönünü Tufan'a çevirdiğinde, "Siz yakını mısınız?" diye sordu.

Genç adam kısa bir an Hazan'a baktı. "Evet."

"Damarlarından birisi tıkanmış, anjiyo yaptık ama diğerleri de iyi durumda değil. Elbette yaşının verdiği etki de var fakat üzüntü, stres gibi etkenlerde baş rol oynuyor. Dikkat etmesi lazım."

İfadesini bozmayan Tufan, "Elimizden ne geliyorsa yaparız." dedi. "Başka bir şey var mı?"

"Bu kadar, geçmiş olsun."

Doktorlar ve hemşireler odadan ayrıldı. Üçü baş başa kalmış Tufan hâlâ ayakta dikiliyordu. Gözleri dede ve torunun üzerindeyken kısılı gözlerle onları izledi. Yaşlı adamın gözleri onu bulduğunda ise aralarında bir bakışma geçti.

"Otur evladım." dedi. "Biraz konuşalım."

Hazan'ın sırtı dikleşti ve asıl meselenin yine açılacak olmasıyla bedeni gerildi. Gerek var mıydı? Onu kurtardığına göre artık gidebilirdi. Tatsız konuşmanın başlamasını hiç istemiyordu çünkü sonucu belliydi. Ne Hazan o adamla, ne de o adam Hazan'la evlenmek istemiyordu.

Tufan, yatağın sağ tarafına konumlandırılan üçlü koltuğa oturup bacaklarını hafifçe araladı ve dirseklerini dizlerinin üzerine yaslayarak onun konuşmayı açmasını bekledi. Ortamın gerginliği ise somut bir şekle bürünmüş, sessizliği adeta yarıp geçiyordu.

Söze nereden başlaması gerektiğini bilmeyen yaşlı adam, "Hamdi'ye ne oldu?" diye sordu. "Nasıl kurtardın kızımı?"

"Emniyetten yardım aldık, o adam da gözaltına alındı. Yarın bizim de ifade vermemiz gerekiyor." Tufan'ın duruşu ve bakışları ifadesizliğini koruyordu.

Hazan'ın dedesi sevinse mi telaşlansa mı bilemedi. Düşmanlığına düşmanlık katmışlardı ve serbest bırakılınca muhakkak bunun bedelini ödetmek isteyecekti.

"Artık iyice diş bileyecekler."

Onun durgun hâli Hazan'ın canını sıktı. "Sen bunları düşünme, dede. Doktor ne dedi duymadın mı?" Narin omuzlarını silkti. "Artık onunla evlenmek zorunda değilim. Bir şey yapmaya kalkarsa polisi ararız."

Dedesi nefesini yorgunca verdi. "Her gün bir sürü kadın cinayeti işleniyor, kızım." dedi, onun anlamasını umarak. "Allah polisimizi başımızdan eksik etmesin ama kapımızda yatacak hâlleri yok ki. Baran'la babasının ne zaman ne yapacağı belli mi olur?"

Tufan onları dinlerken müdahale etmedi. Genç kız ise gözlerini devirip dedesine sitem eder gibi baktı. "O zaman gider ben onların kapısında yatarım. Olmadı başka yere taşınırız ama lütfen artık sen bunları düşünme."

Onun üzülmesini, strese girmesini istemiyordu. Zaten hasta yatarken bir de bunlara kafa yorup iyice kötü olmasından korkuyordu. Ondan başka kimi vardı ki şu yalan dünyada?

Yaşlı adam başını iki yana sallayıp gözlerini Tufan'a çevirdi. Sadece onun anlayacağı sözsüz bir iletişim kurduğunda ise onun gözlerinde ki vicdan parıltılarını gördüğüne yemin bile edebilirdi. Ve son kez şansını denemek istedi.

"Benim bu hayatta Hazan'dan başka kimsem yok, oğlum." dedi ve torununun tedirgin gözlerine baktı. Genç kız resmen 'yapma' der gibi bakıyordu ama onu dinleyecek değildi. Daha sonra Tufan'a döndüğünde, "Kimsin, ne iş yaparsın bilmiyorum ama yiğit biri olduğun onu buraya getirişinden belli."

DÖNÜM NOKTASIWhere stories live. Discover now