Her ne kadar üzerinde durmamaya çalışsa da durum buydu. Mantığı ve merhameti arasında çıkan çatışmanın arasında kalıyordu. Parmaklarını sinirle saçlarının arasından geçirdi. Resmen iki ucu boklu değnekti!

Birçok duyguyu anda anda yaşarken, dalgın gözleri akşamın çöküşünü izledi. Karanlık sokakta her şey yolunda gibiydi ama normalliği bozan bir şey oldu. Sokağın karanlığını dağıtan renkler ve sessizliğini bozan bir ambulans sesi ortalığın sükunetini bozarken Tufan'ın kaşları çatıldı.

Ambulans tam binanın önünde durmuş, bir grup insan marketeten çıkarak ambulanstan inen görevlilerin yanına telaşla ulaşmıştı. Tufan kalbinin sıkıştığını hissedip, hiç düşünmeden dairesinden fırladı. Allah kahretsin! Yoksa dayısı olacak adam dediğini yapıp kızı öldürmüş müydü? Gerçi silah sesi falan duymamıştı ama ona illaki silahla zarar verecek diye bir kaide de yoktu.

Vicdanı ağır bir darbe savururken dudaklarından ağza alınmayacak küfürler döküldü. Neyin hesabıydı bu? Alt tarafı formalite icabı kızla evlenip onu bu sorunun içinden çıkaracaktı. Ama o ne yapmıştı, onları kovmuş, adamın tüm sözlerini hiçe saymıştı.

Zihninden onlarca düşünce aynı anda geçerken, uzun adımları merdivenleri aşıp dışarıya ulaştı. Yanıp sönen srenlerin eşliğinde yönünü markete çevirip hızlı adımlarla hedefine ulaştığında ise telaşlı gözleri, kanlar içinde bir beden aradı fakat sedyeye yatırılan kişi Hazan değildi, dedesiydi. Başında başka insanlarda vardı ama dikkat çeken kişi Hazan'ın yaşlarında, sesli bir şekilde ağlayan genç bir kızdı.

Sedyenin başına gidip, görevliler onu yattığı yere sabitlerken, "İbrahim amca!" diye seslendi. Yarı aralık gözleri kendinde gibiydi ama baygın bakıyordu. "Ne oldu, iyi misin? Hazan nerede?"

"Beyefendi lütfen çekilir misiniz?"

Tufan ambulans görevlisinin sözüne kulak asmadan kulağını ona yanaştırdı. Yaşlı adamın ağzı kıpırdıyordu ama dediğini anlamamıştı.

"Onu götürdü." diye fısıldadı sadece. "Hazan'ımı öldürecek yardım et, oğlum."

Tufan'ın uzun zaman önce endişeyle çarpmayı unutan kalbi tekrar aynı hisle çarpmaya başladı. Kardeşini kaybettiğinde yaşadığı tüm kareler yeniden can buldu ve ambulansın içine yerleştirilen adamın arkasından öylece baka kaldı. Nabzı, o günden beri ilk defa bu kadar hızlanmıştı. Etrafındaki insanların konuştuğunu duymuyor, sadece kulaklarında çarpan kalbinin gürültüsünü dinliyordu.

Aslı'yı kaybetmişti. Şimdi bu kızı kurtarma şansı vardı ama bencilce davranarak onu da ölüme terk etmişti. İçine oturan kasvetle gözlerini yumdu. Her yeri yumruklamamak için kendini zor tutuyor, bir işe yaramayan beynini dağıtmak istiyordu. Eğer bu kadar inatlaşmamış olsaydı Hazan şu an güvende olacaktı.

O sırada dikkatini dağıtan bir ses onu kendine getirdi. "Anne." diye hıçkırdı az önce ağlayan kız. "Dayısı Hazan'ı alıp gitmiş, İbrahim amca da kalp krizi geçirmiş. Nolur aşağıya gel çok kötüyüm. Hazan'ın telefonu, çantası burada kalmış. Ne yapacağız şimdi?"

Tufan hiç düşünmeden kızın yanına ulaştı. "Arabanın plakasını ver hemen." dedi, genç kıza. Sonra onun tutukluk yaşadığını görünce elindeki telefonu alıp kapattı ve geri ona uzattı. "Acele et, o adamın plakasını ver hemen!"

DÖNÜM NOKTASIWhere stories live. Discover now