Allahım! Madalyonun bir de diğer tarafı vardı. İşin kötüsü Hazan ona bakmak bile istememişti. Olmazdı, yanlıştı. İstemediği biri bile olsa sözlüydü ama adam bakılmayacak gibi değildi ki. Daha ilk gördüğü an Hazan'ın dikkatini çekmişti ama bunu kendine bile itiraf edememişti. Dağınık bir görüntüye sahip olan kara saçları, sert bakan koyu kahverengi gözleri ve kalın bir ağacın gövdesi kadar kuvvetli bedeniyle bulunduğu ortama resmen hükmetmişti.

Hele ki bakışlarında yakaladığı o derinlik Hazan'ı bilmediği bir girdabın içine çekerek anlık kaybolmasına neden olmuştu. Üstelik adamdan yayılan güç, marketi dolduran enerjisi ve etkileyici çehresiyle genç kızı kısa süreliğine etkisi altına almıştı. Neyse ki aklı başında biriydi de olmayacak duaya amin denmeyeceğini biliyordu.

Düşüncelerini dağıtan kapı sesi ile kendine gelip kalemini yeniden eline aldı. Onun, kendisinin boş boş oturduğunu sanıp çene yapmasını istemiyordu.

Daha iki satır yazmamıştı ki bu sefer de odasının kapısı çalınmadan açıldı. Annesi Hatice, kısa saçlarını örten tülbenti eline almış çatık kaşlarıyla kızına bakıyordu. "Mutfak öylece duruyor." dedi, sigaradan kalınlaşan sesiyle. "Deden olacak herif yiyip gitmiş, insan tabağını bari tezgahın üstüne koyar. Görgüsüz."

Hazan gün içinde yaşadıklarından sonra kopma noktasındaydı ama tüm sözlerini yine içine attı. Yakında verem olmazsa iyiydi!

"Dersimi bitirince ben toparlarım."

Annesi gözlerini içeride gezdirip surat ifadesini değiştirmeden Hazan'a baktı. "Yok bir de ben toplasaydım. Zaten yemeğinizi yapıyorum, arkanızı bari kendiniz toparlayın." Kızının çalıştığı dersine bakınca da, "Olmaz olasıca derslerini bitirip mutfağa geç." dedi.

Hayır ağlamayacaktı! Zehir gibi lafları yuttu. "Tamam anne." diye mırıldandı.

Annesi tam çıkacakken. "Ha." diye devam etti. "Leyla'nın yanına gittim kahve içmeye, hiç arayıp sormuyormuşsun kayınvalideni. Konuşup durdu canımı sıktı. Yarın git hâllerini hatırlarını bir sor." Başını olumsuz bir şekilde sallarken kızına iğrenç bir ucubeymiş gibi baktı. "Şunlara gelinlik yap bana laf getirme, valla senden alırım hıncımı."

Tehditlerini, gözlerindeki koyuluk desteklerken, kapıyı gürültülü bir şekilde çarpıp çıktı. Hazan ise dişlerini sıktı. Ağlamayacaktı. Bunlar hep olan şeylerdi, bugüne kadar hep bir şekilde üstesinden geldiyse yine gelecekti. Çenesi titredi ve ondan izinsiz kayan bir damla yaşı elinin tersiyle silip kendine güçlü olmayı telkin etti.

Elbet bir gün gelecek, bunların hepsi bitecekti, biliyordu.

🍁

Tufan içtiği sigarasını söndürüp kendine korkuyla bakan adamın yanına usul adımlarla ilerledi ve kara bir gölge gibi tam onun önünde durdu. Salih korkuyla yutkunup ağzının kenarından akan kanı silmek istedi ama uyuşan ellerinin arkadan bağlı olduğunu hatırlayıp duraksadı.

"Ee." dedi Tufan. "Mola bittiğine göre sohbetimize kaldığımız yerden devam edebiliriz."

"Ne biliyorsam hepsini anlattım." dedi diline hâlâ kan tadı gelirken. "İsterseniz işime son verin ama bana inanın."

Tufan oradaki kolilerden birinin kenarına oturup bacaklarını yayvan bir şekilde araladı. Eli saçlarına gittiğinde sıkılmış gibi karıştırdı ve Ali'ye baktı. Hamza Bey'in adamlarından olan Ali'de Ankara'ya gelmiş, geniş ekipmanı ile Tufan'ın verdiği bilgilerle kısa çaplı bir araştırma yapmıştı. En az kendisi kadar gözü açık olan mesai arkadaşı korumaların telefon konuşmalarına ulaşmış içlerindeki adamı bulmuştu.

DÖNÜM NOKTASIOpowieści tętniące życiem. Odkryj je teraz