~01~

396 24 4
                                    

Aşkta ve savaşta herşey mübatır derlerya hani hayatta da öyle mi peki. Yani hayatta sadece savaşmaktan mı ibaret.
Peki hayat bir sınavsa bizlerde bu sınavdan geçmeye çalışan öğrencilermiyiz. O zaman bölüm tercihleride savaş ve barış mı oluyor bu durumda. Savaşı seçen içinde kini, nefreti, acıyı, mutsuzluğu, Barışı seçende aşkı, sevgiyi, mutluluğu mu barındıracak.

Peki ben hangisini seçicem savaşmayı mı barışmayı mı?

Belkide çoğumuzun yaptığı gibi kaçmayı seçerim kim bilir.

Ama bunların hiç birini istemiyorsam. Hem savaşıp hem mutlu olmak istiyorsam. Evet tam olarak bunu istiyorum. Savaşıcam ama içimde en ufak kötülük beslemiycem. Tıpkı annem gibi.

Ben YAZGI BORAN hayatla mücadelesine daha küçük bir çocukken başlayıp bu zamana kadar tüm zorluklara tek başına göğüs geren Yazgıyım ben.

Yarın uzun ve yorucu bir gün olacak tıpkı diğerleri gibi. Daha fazla vakit kaybetmemek adına kahve bardağımı mutfağa bırakıp odama çıktım. Yatağıma oturup, uyumadan önce yarınki işlerimi ve toplantı saatleri mi kontrol ettikten sonra alarmımı kurup kendimi uykunun narin kollarına bıraktım.

Sabah alarm çalmadan önce uyanmış olmam alışılagelmiş bir durum olmasa da çok önemsemedim. Saate baktığımda 06.40 tı. Alarmın çalmasını beklerken tavanla bakışmayıda ihmal etmedim. Nihayet alarm çaldı bende bakışlarımı tavandan çekip alarımı kapattım.

Yataktan çıkıp banyoya ilerledim. Rutinlerimi hallettikten sonra dolabımda yöneldim. Dolaptan siyah taytımı   ve yine siyah olan kalın askılı yarım aletimi giyinip aşağıya indim.

Evden çıkıp temiz havayı solumaya başalıdım. Sabahın erken saatleri olduğu için ortalıkta pek kimse yoktu.

Mis gibi havayı ciğerlerime çekmeye başladım. Kulaklığımı telefonuma takıp rastgele bir şarkı açtım. Önce yavaş sonra hızlı tempoda koşmaya başladım. Her zaman olduğu gibi koşarken geçmişi düşünmeyide ihmal etmedim.

Acaba annem yaşıyor olsaydı yine hayatım böyle mi olurdu?

İnsan o kadar garip bir varlık ki hiç bir zaman yetinmeyi bilmiyor. Her zaman daha fazlasını istiyor, çoğu zaman bu uğurda çevresindekileri, ailesini hatta kendini bile hırslarına kurban ediyor. Tıpkı dedem gibi.

Benim dedem oldukça otoriter bir yapıya sahipti. Bir o kadar da hırslı. Dedem yüzünden neleri mi kaybettim...

Zamanında dedemin bir şirketi varmış. Bu şirket kısa sürede ün kazanmış ve en iyiler sırasına yükselmiş. Tabi dedem bu durumundan o kadar hoşnutmuş ki hep daha fazlasını istemiş.

Kendi hırslarına yenik düşüp pis işlere bulaşmış. Bu yüzden ün kazandığı şirketi aynı hızla batmaya başlamış. Ama dedem tabiki durmamış.

O zamanlar yine tanınan bir aile olan diğer dedemle bir münasebet kurmuş. Türlü hilelerle annem ve babamın evlenmesine vesile olmuş.

Annem ne kadar bu evliliğe ilk başta karşı çıksada sonradan babama aşık olmuş ama ne yazık ki aynı şey babam için geçerli değilmiş.

Tabi bu hayatta tek gayesi babasından bir aferin almak olan bir adamdan fazlasını beklemekte aptallık olurdu zaten.

Bu evlikten sonra dedemin şirketine türlü yatırımlar yapılarak batmaktan kurtarılmış. Ama aç gözlü dedemi tüm bunlarda tatmin etmeye yetmemiş.

İlk olarak annemin üzerine ne varsa babamın almasını sağlamış. Sonrada tarih tekerrür etmiş ve dedem yine illegal işlerine yeniden dönmüş.

BENİM YAZGI'M Where stories live. Discover now