1. Bölüm - Tanrısal bir güç almıyorum

Start from the beginning
                                    

"Hani çok bilen bir öğrencisin ya onu da sen bileceksin." Bakışlarını bilgisayar ekranına çevirip şeker patlatma oyununa kaldığı yerden devam etti "Artık zamanda yolculuk mu yaparsın yoksa tarihi baştan mı yazarsın bilemem. Ama tatmin olmazsam ve en az 200 sayfalık o tezi zamanında masamda görmezsem hiç şansın yok." Gözündeki uzak gözlüğü çıkarıp boynundaki yakın gözlüğünü gözüne geçirdi. "Şimdi çıkabilirsin." Tavırları karşısında kısa bir süre donup kalsam da en sonunda masanın üzerindeki özenle hazırlanmış konu özetimi alıp bir hışımla odadan çıktım. İşte şimdi hapı yutmuştum.

****

Sırtımdaki çantayı sertçe masaya bırakırken kendim de sandalyeye yerleştim.

"Anlaşılan pek de iyi geçmeyen bir görüşme olmuş." Baekhyun suratını ekşiterek söylediğinde başımı arkaya sertçe attım.

"İyi geçmeyen görüşme demek ona bir iltifat olur. İğrençti. Korkunçtu." Dedikten sonra aniden doğruldum. "Kafayı yiyeceğim."

"Ret mi yedin?" Jongin sorduğunda başımı bu sefer de masaya vurdum. Hızımı alamayıp arka arkaya ritmik bir şekilde vurmaya da devam etmiştim. "Ya! Alnın zedelenip moraracak ve berbat görünecek."

"Görünsün. Hayatım berbatken alnım berbat olsa ne olacak." Söylenmem bitince Jongin elini alnım ile masanın arasına yerleştirdi.

"Bu zenginliğin içinde her gün itinayla hayatına söylenmesen olmuyor mu? Bazı kıskandığım yanların var da..." Baekhyun mırıldandığında gözlerimi uyuşuklukla ona çevirdim.

"Senin olabilir hepsi."

"O zaman akşam dışarıya çıkalım mı?" Jongin bana yanaşıp sırıtmıştı. "Paran ve tipin çok kişiyi çekiyor da..."

"Beni sadece kullanıyorsun."

"Çocukluğumdan beri düzenli olarak, evet." Jongin yeniden sırıtıp arkasına yaslandığında göz devirdim. Küçüklüğümüzden beri iyi arkadaştık. Beraber büyümüş, beraber hayatı öğrenmiş, beraber okumuştuk. Baekhyun her ne kadar aramıza lisede katılmış olsa da o da en yakın arkadaşlarımdandı. Genel olarak 3 yakın arkadaştık ama aslında ekibimiz biraz daha kalabalıktı. Onlarla genelde akşamları görüşebiliyorduk malum biz yüksek lisanstan dolayı gündüzleri biraz daha yoğunduk.

"Gelemem." Başımı sağa sola salladım. "Tezim için fazla vaktim yok. Kaynağım da sınırlı."

"Konun belli mi?" Baekhyun ilgiyle sorduğunda gözlerimi açıp kapayarak onu onayladım.

"Maalesef. Profesör kendisi belirlemiş." Yüzüme zoraki bir gülümseme ekledim. Sinir doluydu. "1200- 1250 dönemi eserlerini istiyor."

"Şaka yapıyorsun?" ikisi de şaşırmış ama ilk tepkiyi veren Jongin olmuştu.

"İsterdim. Ama yapmıyorum." Yüzümdeki umutsuz ifade onları ikna etmiş olmalı ki acımı paylaşır gibi ellerini bana yaklaştırdılar. Karşımdaki Baekhyun elimi tutarken yanımdaki Jongin omzumu sıvazlamıştı.

"Senin için iyi bir cenaze töreni yapacağımdan emin olabilirsin." Jongin omzumu biraz daha sıktı. "Limitsiz kartının şifresi neydi? Söyle de onunla yapayım müthiş cenaze törenini."

"Jongin iki dakika ciddi kalamaz mısın?" Baekhyun huysuzlandıktan sonra elimi okşadı.

"Ne yapmayı planlıyorsun peki?"

"Bilmiyorum. Bugünlük depresyondayım. Ne yapacağıma yarın karar vereceğim." Bugünkü planım sadece Nutella kavanozunu kucaklayıp televizyon izlemekti.

****

Sırtımdaki çantanın sapını biraz daha sıkı kavrayıp önümdeki görkemli, beyaz ve devasa camlı yapıya baktım. Kore'nin sahip olduğu tarihi ulusal eserleri korumakla görevli bir müzeydi. H&H Holding'in yönetimindeydi ve ülkedeki en nadide, en önemli eserlerin korunma noktasıydı. Bu yüzden ben de soluğu burada almıştım. O döneme ait eserleri burada da bulamazsam sanırım hiçbir yerde de bulamazdım.

RICORRENZAWhere stories live. Discover now