24 {Aydın Gün} 24

530 84 52
                                    

Sabah sanki dün akşam evin altını üstüne getiren babam değilmiş gibi ona günaydın dedim, onun için aydın bir gün olsun istedim, ben nefreti de öğrenemiyordum bir türlü. Mutfağa ilerleyip yerleri süpüren anneme de günaydın mesajımı ilettim, onun için de gün aydın ve pasparlak olsun, neden olmasın ki? Hepimiz sevmeyi bilmiyorduk, eşittik, gün neden onlar için ay ışığı gibi berrak olmasındı ki?

Üniformamı çoktan giyinmiş, saçlarımı olabildiğince güzel yapmaya çalıştıktan sonra çantamı da sırtıma takıp evden çıkmıştım. İçimde artık dün gece ve benzerleriyle ilgili ne isyan ne de sorgu denilen o başımı ağrıtan şey vardı, tek istediğim dün dünyama giren o koca sevgiyi içime sığdırabilmekti.

Taehyung'un evine doğru yol aldığımda gittikçe azalan çimenler ve renkler bile daha anlamlı geliyordu. O varken daha fazla renge ihtiyaç yoktu. O zaten başlı başına bir çimen, çiçek, ağaç ya da güzel bir kuştu, güzel bulduğum her şey onda şekil almaya başlamıştı.

Umarım dün gece iyi uyumuştur çünkü bugün çok fazla duygu değişikliği yaşayacağına emindim. Büyük ihtimal şuan ondan uzaklaşmak istememden ya da onu arkadaştan öte görmediğimi söylememden korkuyordur.

Hiç korkma bir tanem, hem de hiç.

Binanın önüne geldiğimi fark ettiğimde bir cesaretle onu burada değil de kapısının önünde beklediğimi hayal ettim. Neden olmasın bugün aydın bir gündü sonuçta. Şansıma dış kapının açık olduğunu da görünce hızlı adımlarla ilerledim ve kapıdan içeri girip yüksek merdivenleri tırmanmaya başladım. Ellerim titriyor, onlar titredikçe avuç içlerim terliyor ve şakaklarımdan heyecan terleri akıyordu.

Kapılarının önündeydim, tek engel titreyen ellerimle basamadığım zildi. Vazgeçerek yumruk yaptığım elimi kapıya üç kere vurdum, tak tak tak... Ben geldim bir tanem!

Kapı beş saniye sonra açıldı, karşımda pijamasıyla otuz iki diş gülümseyen Minso vardı.

"Minso açmadan önce kim olduğuna bakmalısın kaç kere- Oh hoş geldin Jungkook oğlum, içeri geç."

Sungho'yu gördüğümde el salladım.

"Yok okula geç kalmayalım, Taehyung'u almaya geldim."

"Birazdan gelir sanırım."

Başımla onayladığımda Minso bacağıma sarılmıştı, eğilip onu kucağıma aldım.

"Nasılsın bakalım küçük prenses?"

"Süperim bugün babam beni parka götürecek o yüzden çok heyecanlıyım. İlk defa gitmiyorum ama babamla gidince daha çok eğleniyorum."

"Öyle mi, neler yapıyorsunuz bakalım?"

"Bak şimdi ben salıncakta hızlı sallanamıyorum çünkü başım dönüyor bu yüzden beni hep yavaş sallıyorlar o zaman da çok sıkılıyorum bu yüzden tahterevalliye biniyoruz ve babam beni hep en tepede bırakıyor sanki bulutlara dokunacakmışım gibi hissediyorum. Jungkookie sence pamuk şeker bulutlardan özenilerek mi yapılmıştır?"

"Hmm bilemedim... peki sence bulut bu durumdan memnun mudur?"

"Hayır değildir! Sınıfımda bir kız var ve sürekli kalemlerimin aynısını alıyor hiç hoş değil."

"Ve bulutun bir tadı yoktur bence, sadece görünüşleri benziyor."

"Evet doğru, çok zekisin Jungkookie!"

•Jungle // Taekook•Where stories live. Discover now