17 {Ben Bir Aptalım} 17

612 84 81
                                    

📌📌📌📌📌📌📌📌📌📌📌📌📌📌📌📌📌

Bu bölümde Stefan Zweig'ın Korku kitabının alıntılarından ve bazı olaylarından bahsedilmiştir.

Spoi yemek istemiyorsanız iki ünlem şeridi koyduğum yere kadar okumayın.

📌📌📌📌📌📌📌📌📌📌📌📌📌📌📌📌📌










‼️‼️‼️‼️‼️‼️‼️‼️‼️‼️‼️‼️‼️‼️‼️‼️‼️

"Ben bir kitap okumuştum. Irene Hanım kocasını aldatmıştı ve öğrenilir korkusu ona öyle bir azap çektiriyordu ki, kendini zehirlemeyi planladı. Bu planı yapmadan önce avukat olan kocasıyla "itiraf etmek" üzerine konuşmuşlardı. Kocası müvekkillerinden örnek vererek korkunun cezadan çok daha beter olduğunu düşünüyordu çünkü ceza bellidir; ağır da olsa hafif de, hiçbir zaman belirsizliğin dehşeti kadar, o sonsuz gerilimin ürkünçlüğü kadar kötü değildir. Irene Hanım ise itiraf etmemenin sebebinin yalnızca korku olmadığını, utancın, özellikle en yakın hissettiklerimize karşı duyacağımız utancın daha çok etkisi olduğunu söyler. Bu konuşmanın üzerine kendisini zehirlemeye çalışmasını çok çaresizce bulmuştum, içime koca bir yumru gibi oturmuştu. Keşke o korku ve utancın dehşetini yaşamak yerine itiraf edip hafifleseydi diye düşüne düşüne kendimi okul tuvaletinde ağlarken bulmuştum. Bir günaha bedel canını vermek mi yoksa pişmanlığını kabullenip önündeki yaşamı güzelleştirmeye çalışmak mı daha yaşanabilirdir? O gün boşuna ağlamışım çünkü kitabın sonu ikinci seçenekteki gibi bitti."

"Ne! Bu yüzden mi hıçkırarak ağlıyordun?!"

Şaşırmıştım şaşırmasına da, anlattığı şey öyle içimi cız ettirmişti ki; aklıma birkaç gündür unuttuğum suçluluk duygum gelmişti. Benimde itiraf etmem gereken bir şey vardı ama öğrenmesinden deli gibi korktuğum birine nasıl itiraf edecektim ki? Irene'ninde dediği gibi en yakınlarımıza anlatmak her zaman daha zormuş. Öyle isterdim ki anlatıp rahatlamayı, yalansız ve huzurla yüzüne bakmayı ama bana bir daha gülümsemez korkusu tüm zihnimi ele geçirmiş durumdaydı. Üstelik ben anlattıktan sonra aklında o günleri tekrar canlandırıp içine beni de katacağını düşünmek beni felaket utandırıyordu. Tamamen araftaydım.


‼️‼️‼️‼️‼️‼️‼️‼️‼️‼️‼️‼️‼️‼️‼️‼️‼️
‼️‼️‼️‼️‼️‼️‼️‼️‼️‼️‼️‼️‼️‼️‼️‼️‼️


"Biliyorum çok aptalım, bari ağladığıma değseydi."

"Bir daha kendine aptal dersen saçını çekerim. Ciddiyim."

Dediğime kocaman bir kahkaha atmıştı. Ona kıyıp doğru düzgün şakasına da olsa tehdit bile edemezken, tüm her şeyi anlatıp benden soğumasını izleyemezdim. Benim yaptığım kocaman bir hırsızlıktı. Hiç birisi en değer verdiği pahalı ve antika eşyasını çalan kişiyi affedebilir miydi? Ben onun özel alanına ve  derinlerinde sakladığı özel hislerine izinsiz girmiş, onları duymuş, hatta dinlemiştim, bir hırsızdan farkım yoktu. Onun evine izinsiz girip onun hakkında bilgiler çalmıştım.

Bu gerçekler gün yüzüne çıkıp suratıma tokat gibi çarparken yüzüne zar zor bakıyordum.

"Beni saçımı çekmekle mi tehdit ettin az önce? Ah çok şirinsin. Ben bir aptalım. Ben bir aptalım. Ben kocaman bir apt-"

Ne yapmaya çalıştığını anlayarak kolumu kaldırdım ve saçlarına götürdüm. Bu hareketimden sonra lafı yarıda kalmış, pür dikkat beni izlemeye başlamıştı. Yumuşak saç tellerine parmaklarımın derisi değer değmez karnımda fırtınalar koptuğunu hissettim. O saçını çekmemi beklerken ürkekçe ve olağanca yavaş bir şekilde parmağımla saçını okşamaya başladım.

•Jungle // Taekook•Where stories live. Discover now