33

490 31 62
                                    

Ensesinde şeytanın nefesi
Kuşun çırpındığı altın kafesi
Yasaktı isyan etmesi
Doldu ışığın süresi

***

"Neden geldin?"

Alkan bana doğru yürüdüğünde boğazımdan yukarı tırmanmaya başlayan rahatsız edici hissi geri teptim. Midem kaynıyordu. Üzüntü ve gerginlik direkt mideme vuruyordu. "Seni bırakacağımı mı düşündün?"

Duraksadım, kısa bir süre bunu düşünmek istemiştim ama zihnimdekiler bana engel oldu. Zaman yoktu. "Böyle yaparak sana güvenmemi sağlayamazsın."

Alkan tam önümde durduğunda bakışlarımız birbirine kenetliydi. "Bana güvenmeni hiçbir şekilde sağlayamam." Kısa bir an sessizlik oldu, rüzgarın uğultusu aramızdan geçtiğinde kendimi konuşmaya zorladım. "Bir yolu var..."

"Ne istiyorsun?"

"Beni önemseme, o zaman sana güvenirim."

Bir adım gerilemiştim, söylediğim şeyden sonra Alkan'ın çenesinin kasıldığını gördüm ve başımı hafifçe eğdim. Alkan alt dudağını dişlerinin arasına aldıktan sonra hemen serbest bıraktı. Gözlerimiz kesiştiğinde gözlerinde bir kararlılık gördüm. "Tamam." dedi soğuk rüzgarlar içeren sesiyle. Yüzümde hafif bir tebessüm yer edindiğinde hiç vakit kaybetmeden arabaya döndüm. Akşam oluyordu. Ön koltuğa oturduğumda Alkan sürücü koltuğuna hızlıca oturup gergince üstündeki gömleğin kollarını yukarı çekti. Bakışlarım üstündeyken gözleri bana döndü. Bir süre birbirimize öylece baktık. Sustuk ama gözlerimizde saklananlar susmadı. Fakat farklı dildelerdi. Ben onunkini anlayamazdım, o da benimkini anlayamazdı. Sadece bir şey biliyordum. Ona söylediğim şey ikimiz içinde kolay olmayacaktı. Ama emin olmalıydım, bir duygusal manipülasyona kurban gitmek istemiyordum.

Alkan arabayı çalıştırdı ve hastaneden uzaklaştık. Beynim her zamanki gibi doluydu. Düşünceler peşine taktığı başka düşüncelerle sıralı bir şekilde zihnimin sınırlarında dolanıyorlardı. Babam...yoktu. Nerede bilmiyordum. Nasıl bir hamle yapmam gerektiğini bilmiyordum. Babam uyuşturucuların yerini söylemişti, sadece gidip onları imha etmem gerekiyordu fakat bunun bu kadar kolay olmayacağını da biliyordum. Çünkü onlar zaten benim bildiğimi düşünüyorlardı dolayısıyla önlemlerini sağlam almış olmalıydılar. Öteki yandan...Alkan'ın da benimle gelmesini istemiyordum. O da bilmemeliydi, babası da...

"Etrafındakilerin neler çevirdiğini bilmiyorsun."

Alkan hissiz bir şekilde konuştuğunda umursamazca yolu izlemeye devam ettim. Fakat Alkan susmadı:

"Oğuz, seni yeterince iyi izleyebilmek için okulunuzdan bir kız buldu, güzel birkaç sözle kızı tavladı. Ve senin hakkında öğrenebileceği ne varsa öğrendi."

Konu ilgimi iyice çektiğinde gözlerimi hafifçe açıp ona döndüm, yola bakarken gülümsedi. Çok hissiz bir gülüştü. "Kim?"

"Seval, sizin sınıftaki kız."

Her gün öğrendiğim şeyler ve araladığım sır perdelerinin sonunda nereye varacaktım? Daha kimler vardı? Kızların bundan haberi var mıydı?

"Sen bunu nereden biliyorsun? Nesin sen ya?! Kaç gözün kulağın var senin?!"

Bir anlık hiddetle sesli bir şekilde sorgulamaya başladığımda Alkan ifadesizdi. "Arkadaşlarımı iyi seçiyorum ve düşmanımın yakınına konumlandırıyorum. Onları ne kadar iyi bilirsem o kadar önde olurum. Ve bütün boklarının kanıtlarına ulaşırsam...onları en iyi avukatları bile kurtaramayacak."

"İlk kez birini öldürmek istiyorum. Arınma gecesi olsa yapacağım ilk şey Aslan'ı öldürmek olurdu. Gözümün önünde can çekişmesini izlemek...harika olurdu!"

Alkan şaşkınlıkla bana baktığında gözlerimi kıstım. "Senin de canı bir yanının olduğunu bilmiyordum."

Gözlerim hala kısıktı. Yarım ağız güldükten sonra "Hakkımda bildiğin şeyler bilmediklerinin yarısı bile değildir." dedim. Bakışlarımız kesişmeden kafamı tekrar yola çevirdiğimde konuşma bitmişti. Sakince eve girip odaya çekildiğimde kafamda kurmaya başladım. Olabilecek bütün ihtimalleri değerlendirdikten sonra yapabileceğim en mantıklı hamlenin olabildiğince gizli bir şekilde uyuşturucuların imha edilmesini sağlamak olduğuna karar vermiştim.

Babamı da bulmalıydım, eğer onların elindeyse ona ne tür işkenceler uygularlardı; bilmiyordum. Sağlığı cidden yerindeyse onlara istediklerini verebilecek zihinsel yeterliliğe sahipti. Belki de başından beri bu yüzden benim peşimdeydiler. Babam aklını kaybetmişti. Onlar için yeterli değildi. Fakat kızı olarak ben istediklerini verebilirdim. Malların yerini söylersem çok avantajlı bir konuma geleceklerdi. Babamı bir şekilde ele geçirdilerse...onu benimle tehdit ederlerdi. Ya da beni onunla tehdit ederlerdi. İki türlüsü de bizim için kötüydü. Her daim tetikte olmam gerekiyordu. Acilen o malları imha etmeliydim fakat bunu Alkan'sız yapmalıydım. Zamanın dardı, her şey üst üste geliyordu. Seval ile Oğuz meselesi de tuz biber olmuştu. Ayrıca Seval'in basketçileri reddetme sebebi de belli olmuştu. Yavşak Oğuz kızları kolay tavlıyordu. Mide bulandırıcı.

Küçüklük anılarımdan hatırladığım yazlığımızı bulmam gerekiyordu. Tabii önce kendime gelip eski evimize gitmeliydim, bu savaş psikolojikti. İçinde bulunabileceğim en zor savaşlardandı. Korkuyordum, onlardan değil; kendimden korkuyordum. Tepkilerimi bilmiyordum. Zaafım var mıydı? Olmalı mıydı? Çürür müydü dokunduğum bitkiler? Kırılır mıydı elime aldığım camdan kadeh? Birileri sırf zaafım oldukları için zarar görür müydü?

Görmemelilerdi, bu yüzden var olmamalılardı. Hiç olmadığım kadar duygusuz olmalıydım çünkü söz konusu sevdiklerimken mantık devreden çıkıyordu. Bu yüzden her adımımda bir kez daha düşünüyordum. Tanıdık hissi görmezden geliyordum, içimi yakanların üstüne serin sular boşaltıyordum. Böyle olmalıydım, herkes için...

YANILSAMAWhere stories live. Discover now