31

506 33 12
                                    

Şeytanı gördü, itaat etti
Layık olmak istedi, kendini kirletti
Küçüktü, sadece bir istekti
Işık ruhunu terk etti

****

"Baba! Baba bak buradaki papatyalar çok güzel! Gelsene!"

Küçük kız evinin bahçesinin kenarında hayat bulmuş tatlı, minik papatyaların yanına koştu. Eğildi, bir tane papatyayı koparıp parmaklarının arasına aldı. Babası kızının yanına gitti, arkadan onu izlerken eline aldığı papatyaya baktı. Yanına ulaşıp eğildiğinde kız bir papatyayı daha kopardı. "Bunları toplayıp suya koyalım, olur mu baba?" Babasına döndüğünde adam gülümsemelerinin ardından kızının elindeki papatyaları aldı ve onlara üzgünce baktı. "Ama kızım, onlar suda yaşayamaz ki..."

Kızın birden yüzü düşünce babası kızının minik narin elini avucunun içine aldı. "Ama neden? Su ile besleniyorlar demiştin..." Kızın kaşları büzüldü, adam dudaklarını birbirine bastırdı. "Seni buradan, bizim evimizden alıp hiç bilmediğin bir yere götürseler ve bütün ihtiyaçlarını karşılasalar; mutlu olur musun?"

Kız ihtimalleri düşündü, ardından düşündükleri onu daha da üzdü ve "Hayır, ben sizsiz mutlu olmam ki...Safinaz'ı yanıma alsam bile kim Safinaz ve benimle birlikte oyunlar oynayacak? Kim beni sırtına alıp gezdirecek?" dedi üzgün sesiyle. Babası dayanamayıp kızını kolları arasına aldı. Kız ince kollarıyla babasını sıkı sıkı sardıktan sonra babası onu dizinin üstüne oturttu. Sonra yasemin kokan saçlarını okşadı. "Haklısın, işte bu yüzden papatyaları koparıp suya koyarsak ölürler. Papatyaların ailesi de topraktır, onsuz yaşayamaz." Kız babasının avucunun içindeki papatyalara bakarken gözleri doldu, "Ben şimdi onları ailesinden mi ayırdım?" Neredeyse ağlayacaktı, babası birden yanağına öpücük kondurdu ve gözlerini kıstı. "Ağlama sakın prensesim, öğrendin işte. Eğer papatyaları çok seviyorsan onları koparmamalısın."

Kız kafasını aşağı yukarı salladı, kızıl kahve gözlerindeki donukluk biraz olsun gitmişti. Fakat ardından kafasına başka bir soru takıldı. "Baba..." dedi ve bekledi. Babası "Efendim kızım." deyince masum ve tatlı bir tavırla sordu: "Ben bir papatyaysam kimse beni toprağımdan koparmaz değil mi?"

Babası durdu, kızının bir şeyleri bu kadar iyi anlamasına hayran kalmıştı. Kızının saçlarındaki elini hızlandırdı ve saçlarını karıştırdı. Kızın kaşları çatılırken babası kahkaha atıp elini çekti. Kız bilmiş bir tavırla saçlarını düzeltirken babasına kötü kötü bakıyordu.

"Kimse seni bizden koparamaz prensesim. İzin vermem."

****

Gözlerimden sicim gibi akan yaşlar yanaklarımı ve Alkan'ın göğsünü ıslatıyordu. Bütün yaşananları öğrenmek...Biliyordum ağır geleceğini. Fakat bu kadarını beklemiyordum, bu kadarı fazlaydı. Ben bütün mutluluğumu küçükken babamla oynadığımız oyunlarla mı harcamıştım? Annemle yaptığımız doğum günü pastamın kremasıyla mı karıştırmıştım? Neden hayat bana kapılarını kapatmıştı? Neden yaşamama izin yoktu?

Neden, neden, neden?

Alkan'ın göğsüne öylece gömülmüşken düşünemeyecek kadar hislerle çevrelenmiştim. Hepsi bir anda karşıma geçip mantığımı kısıtlamışlardı. Öfkem bağırıyordu: "Ödet onlara yaptıklarını!" "Keşke"lerim bağırıyordu: "Keşke bırakmasaydın babanı dayanaksız, anneni öldürdü ama kendi çoktan ölmüştü! Keşke keşke..." Güven bağırıyordu: "Aç kapıları, çıkar içindekini dışarı. Bir kez daha güven! Güven!" Aldatılmışlık hissi güvene karşı geliyordu: "Bu yolda beraber yürüyeceğin insan babanın ve annenin yok oluşuna sebep olan adamın oğlu çıktı, uyan! Uyan! Yanındaki kim senin?! Uyan! Teyzen bile arkandan iş çevirmiş, artık uyan!"

İçimde sessiz olan tek bir his vardı, diğerlerini öylece izliyordu. Elindeki ipleri sıkıca koluna geçiriyor, sağlamlaştırıyordu. Kolları iplerle kaplanmıştı, yüzü bir çok ifade barındırıyordu. Bekliyordu, hepsine karşı geleceği anı bekliyordu.

Özlem ağlıyordu, bağırmıyordu fakat haykırarak ağlıyordu. "Annenim mezarına en son ne zaman gittin? Babanın enkazını görmeye yetmedi mi cesaretin?!" Sayıklıyordu ağlayışının arasından. Korku özleme karşı geliyordu. "Yıkılır, yapamaz. O enkazın altından bir kez daha kurtulamaz."

İçimde sonsuz bir savaş sürüyordu. Ruhumda fırtınalar bedenimde kasılmalar. Bir de koca fırtınalara karşılık olarak gözümden akan yaşlar...

"Sana dokunmasına izin vermem."

Sana kim izin verdi Alkan? Sana kim müsade etti? Nasıl yaptın bunu? Aklım almıyor, nasıl?

Duygularımın hiçbiri üstünlük sağlayamıyordu, hepsi birbirinden yoğundu. Gözlerim tamamen kapanmıştı. Alkan ona yaslandığım sırada gözlerimi kapatıp sessizliğe büründüğümü anladı ve sırtıma kolunu sarıp yatağa uzandı. Bedenim onunkiyle beraber yatakla buluşunca tepkisiz kaldım. Üstünde olduğumuz örtü bedenlerimizin altından çekildi ve üstüme doğru örtüldü. Başım hala göğsündeydi. Bir elim tam karnının üstündeydi. Nefes alışını hissediyordum.

Kendime gelmeye çalışırken başımda dudaklarını hissettim. Kendime zaman vermeliydim, sindirmek için zamana ihtiyacım vardı. Zaman her şeyin ilacıydı değil mi? Geçen zaman yetmemişti bana, ilacın dozu az gelmişti.

Alkan'ın kolu sırtımda dolaştı. Saçlarım dağılmıştı. Gözlerim yarı kapalıydı, açık durmasının sebebi yine korkumdu. Böyle günlerde hep kabuslar görürdüm, bilinçaltım çok kolay etkilenirdi. Uyumak istemiyordum. Yaşadığım hayat kabus gibiyken uyurken bile rahat olamamak yıkıyordu beni. Kafamda bir yerde annemin gülüşleri dönüyordu, diğer yerinde babamın son zamanlardaki solgun bakışları. Gözlerinin altındaki mor halkalar...fark edemedik. Affet baba anlayamadık çektiğini, bilemedik baba.

Anne, babam seni hep çok sevdi. Seni o öldürmedi. Katilinin adını öğrendim, Aslan'mış. Bir gün onun adını öyle bir nüksedeceğim ki dudaklarımın arasından, küçük bir kız çocuğunun ailesini ondan almak neymiş anlayacak. Ona öyle acı çektireceğim ki bunca zaman rahatlıkla yaşayabildiği günlerin cezasını çekecek.

"Kızım, güzel kızım, bebeğim benim...Neden uyumuyorsun anneciğim?"

"Korkuyorum anne, toprağımdan koparılmaktan korkuyorum."

Öpücük. "Korkma annem, ben buradayım. Baban burada. Asla gitmeyeceğiz, korkma."

Babamın söylediği şey çok etkilemişti beni, o zamanlar hep korkmuştum. Korktuğum başıma gelmişti, bir papatyanın toprağından koparılıp suya konulunca ne hissettiğini bizzat deneyimlemiştim. Şimdi o papatya mucizevi bir şekilde yaşayacaktı, onu toprağından koparanların toprağını kazacaktı.

Bir şey gerekiyordu, bana bir hesaplaşma gerekiyordu.

YANILSAMAWhere stories live. Discover now