11

815 54 12
                                    

Cehennemden bir kıvılcım gibi ruhuma düşen korku düştüğü yeri yaktı, kanattı. Elimde ışık öylece dikilirken karşımda durup bana gülümseyen başka bir şeytana bakıyordum.

"Seni bekliyordum." dedi kapalı kapının ardından sesini duyurmayacak derecede alçak bir sesle. Bir adım atıp aradaki mesafeyi 4 adıma indirdiğinde "Ne istiyorsun?" dedim korkumu belli etmeyen sesimle. Bir uyuşturucu bağımlısı ile küçük bir depoda baş başaydım. Oğuz yokluğumu fark edip gelirdi elbet fakat ne kadar sürerdi? Karşımdakinin bana zarar vermesi için yeter miydi?

"Sana bir teklifim var."

Bir adım daha atmaya yeltendiğinde "Yaklaşma." diye bağırdım. Buraya insanları toplamak istemiyordum. İşin içine polis girerse asla amacımıza ulaşamazdık. Kendi adalet terazimizi kendimiz kurmak zorundaydık. "Sakin ol." dedi sakin bir ses tonuyla. "Sana zarar verme gibi bir niyetim olsaydı bunu çok önceden de yapardım."

Yutkundum, bu da ne demek oluyordu? Eline böyle bir fırsat mı geçmişti?

"Beni takip ettiğinde, gözetlediğinde ve beni indirmek için aynı bokun laciverti olan bir adamla iş birliği yaptığında geçerdim karşına."

Geçtiği yeri donduran buz gibi bir rüzgar içime estiğinde göğüs kafesimin üstüne bir ağırlık çöktü. Nefes almam zorlaşmıştı, bunların hepsinin farkında mıydı? Güldüm, yanımdaki adama da "Aynı bokun laciverti." demişti. Bundan Oğuz'un da masum olmadığını mı çıkarmalıydım? "Farkında olup değilmiş gibi davranmanı neye borçluyum?" Şuracıkta bana zorla uyuşturucu verse hayatım mahvolurdu, zaten mahvolmuştu. Ama yine de korkuyordum, elimde avucumda hangi güzel anı kaldıysa geçmişimi onlarla hatırlamaya çalışıyordum. Ölmek için hala çok korkaktım.

"Sen zeki bir kızsın Zara, Oğuz'un bokluklarını bir gün fark edersin diye düşündüm. Fakat sandığımdan daha da fenaymış. Adamın gerçek ismi bile belli değil ve sen onunla iş birliği mi yapıyorsun?"

Dayanamayıp yine güldüğümde bana sertçe baktı, gülüşümü yarıda kesip birden ciddileştim. "Bağımlılardan hayat ve güven dersi almayı düşünmüyorum." Bir şey söylemeden az önce yanında durduğum kolinin yanına gitti ve elini içine atıp karıştırdı. Birkaç poşet hışırtısından sonra eline bir avuç pembe renkte şeker alıp bana yaklaştı. Bir adım gerilediğimde sırtımın duvara değmesiyle irkildim. "Bunlar için geldiniz değil mi?"

Bir şey söylemedim, yavaş yavaş büyütmeye çalıştığım filizleri kasırgadan korumaya çalışıyordum ve karşımdaki adam onları söküp atabilirdi. Şekerlerden birini ağzına attığında gözlerimi büyüttüm. Ağzına attığı şekeri diliyle oynatıp çiğnemeye başladığında tekrar yutkundum. Yutkunmaktan boğazım kurumuştu. "Senin derdin ne?!" diye birden çıkıştığımda sahte bir düşünme ifadesine girdi. Ve bana doğru birkaç adım daha atıp tam önümde durdu. Korkunç bakışları tam dibimdeydi ve ben resmen donakalmıştım.

"Derdim yanındaki herif ve çevresi, bir şeyi arıyorlar. Ve uğruna her şeyi harcarlar. Şekerlerde uyuşturucu yok, uyuşturucu içeren şekerleri Orhan'dan aldım ama sadece kullanmasını engellemek içindi. Ben de bir bağımlı değilim."

"Sana neden inanayım?"

Dışarıdan ismimin seslenildiğini işittiğimde tehditkâr bir bakışla ona döndüm. Kısa süreliğine kapıya gözlerini diktikten sonra tekrar bana döndü. "Hiç düşündün mü; neden ben, diye? Neden senin yanına oturdum, neden endişemi gizlemedim senden? Cevaplarını sorguladın mı?" Sözünün sonuna doğru kişisel alanıma girince "'Çekil!" dedim sertçe. "Basit bir uyuşturucu bağımlısını sorgulamak istemedim belki de!"

"Yarın seninle tekrar görüşeceğim, umarım sevgili iş birlikçine benden bahsetmezsin ve olacakları tek başına görmek istersin. Ben olsam bahsetmezdim."

Yavaş çıkan sesiyle sözünü söyledikten sonra yanımdan ilerleyip kapıyı araladı, koliye döndü ve kolideki şekerlemelere baktı. Tekrar bakışlarını bana çevirdi ve "Şekerlemelerde uyuşturucu olmadığına senin inanmanı beklemiyorum zaten. Ama son kez söylüyorum: Şekerlerde uyuşturucu falan yok. Tekrar görüşeceğiz Zara."

Bir şey söylememe müsade etmeden depoyu oldukça hızlı bir şekilde terk ettiğinde hala bedenimdeki titremeleri hissediyordum. Beynim o kadar çok bulanmıştı ki neyin doğru neyin yanlış olduğunu ayırt edemiyordum. Düşünme aşamasını sonraya saklayarak şekerlemelerin kutusunu kaptığım gibi açık olan kapıdan dışarı çıktım ve kimseye görünmemeye çalışarak şekerlemeleri dışarıya çıkardım. Bağımlının arabasının da orada olmadığını gördüğümde kaçtığını anlamıştım. Çocukların dikkatini koca koliyle fazlasıyla çeksem de koliyi evden olabildiğince uzaklaştırıp yolun kenarına koydum. İçeri gitmem gerektiği için koliyi koyabilecek başka bir yer bulamamıştım. Tekrar aynı hızla içeri girdiğimde Oğuz'un kapıya doğru yürüdüğünü gördüm. Karşılaştığımızda kafamı olumlu anlamda salladım, o da mesajı alıp dışarıya doğru yürüdü. Mutfak kapısının önünde dikilen Güneş'i gördüğümde eş zamanlı olarak az önce konuştuğumuz kadın elinde tabakla çıkageldi ve tabağı bana doğru uzatıp mahçup bir şekilde gülümsedi.

"Kusura bakmayın, beklettim. Karışıklıkta hiçbir şeyi bulamıyoruz da."

"Sorun değil." dedikten sonra aklıma yeni gelmiş gibi sahte bir şaşkınlığın suratıma yansımasına izin verdim. "Bu arada, şekerlemeler depoda yoktu, göz atsanız iyi olabilir belki ben bulamamışımdır." Kadının bakışları değiştiğinde acelem varmış gibi bir edayla "Biz gidelim, her şey için çok teşekkürler." dedim ve elime aldığım yiyecek dolu tabağı biraz saklamaya çalıştım. Güneş'in elini tuttum ve "Görüşmek üzere, yine bekleriz." diyen kadına gülümsedim. Bugün hiç gülümsemediğim kadar çok gülümsediğimden biraz garip hissediyordum. Güneş'in sıkıca tuttuğu elime bakıp bahçeye çıkarken elimdeki tabağı çocuklardan saklamaya çalıştım. Oğuz'un arabanın sürücü koltuğunda bizi beklediğini görünce şekerlemeleri koyduğum yere baktım, tahmin ettiğim gibi almıştı.

Arabaya varınca Güneş'i arka koltuğa oturttum. Hiçbir şey söylemeden gerçekten güneş gibi parlayan saçlarına bakıp bugünkü en gerçek gülüşümün dudaklarımda yer edinmesine izin verdim. Elimdeki tabağı ona uzattığımda büyük gözlerindeki sevimli ışıltıları fark etmiştim. Ön koltuğa oturduğumda Oğuz'un bakışlarının üzerimde olduğunu fark edip ona döndüm. "Ne oldu?"

"İyi bir ortaksın. Güzel iş çıkardın."

Korkunç bakışlı bağımlının dediği şeyler aklıma geldiğinde beynimin kıvrımlarında biri oldukça sivri ve uzun tırnağını dolaştırıyor gibi hissetmiştim. Kime güveneceğimi bilmiyordum, ne yapmam gerekiyordu? Ona söylemeli miydim? Yarın beni göreceğini söyleyen bağımlının bana zarar verme ihtimalinden korkmalı mıydım?

"Planı uygulayamadık, şimdi ne yapacağız? Nasıl ulaşacağız baştakilere?"

Oğuz'un yüzü bulutlandı, Güneş'in yiyecekleri midesine indirme sesi arabadaki tek ses haline gelmişti. Araba hareket etmiyordu, sadece konuşuyorduk. Güneş yiyeceği kadar yediğinde hareket etmemiz daha mantıklı olurdu. Oğuz'un yüzü, aklına birden parlak bir fikir gelmiş gibi değişirken merakla ona baktım.

"Baştakine ulaşmanın yolu bütün piyonları yoldan çekmekse en yakınımızdaki piyonlara oynamamız mantıklı olabilir."

Anlamadığımı belli eden bir ifadeyle ona baktığımda tek kaşını kaldırıp güldü.

"Korhan, ondan başlayacağız."

YANILSAMAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin