27

546 34 120
                                    

Prens prenses için dağlar aştı
Belki de çok gereksiz bir aşktı
Ama kalbe zincir vurulmazdı
En çok yanan dağları aşandı

****

Gece çetindi, gözlerden ırak bir yerde kaldığımızdan sessizliğin içinde rüzgarın uğultusu camlardan duyuluyordu. Hava soğuk olmasa da serindi ve üstümdeki çarşaf fazla yardımcı olmamıştı. Gece gözüme bir süre uyku girmedi ve ben de çekyattan kalkıp evin içinde gezindim. Ev odasız olduğu için evi gezmem de uzun sürmemişti. Camdan dışarıya baktığımda gördüğüm karanlık çayırlar tüylerimi diken diken etmişti, telefonumun özlemini çekerek çekyata geri yattım.

Alkan'ın sakin sakin nefes alışları odanın sessizliğinde rahatça duyuluyordu. Yüz üstü yatmıştı ve kolları küçük koltuk kırlentinin altındaydı. Bir süre karanlıkta boş boş ona baktım. Yapacak hiçbir şey bulamadığımdan düşüncelerimin kilidini açtım ve sonuna kadar akıp gitmelerini sağlamaya çalıştım. Alkan ile nasıl bir yol izlemem gerektiğini bilmiyordum. Sadece dikkatli olmalıydım. Kimseye güvenemezdim. Oğuz'un benim nerede olduğumu deli gibi sorguladığını hissediyordum. O konu da kafamı kurcalıyordu. Taşları öyle bir oynamalıydım ki kimse şahı tehdit altına almaya çalıştığımı anlamamalıydı. Sonra tek bir hamlede indirmeliydim.

Çarşafa iyice sarılarak iki büklüm bir konuma geldim. Gözlerimi kapattım ve uykumun gelmesini bekledim. Neyse ki bedenim dileğimi yerine getirdi ve kısa sürede uykuya daldım.

***

Gözlerimi yerde açtığımda nerede olduğumu anlayamadan hızlıca ayaklandım, üstümde pislenmiş uzun gece mavisi bir elbise vardı. Kafamda takılı peruğun saç telleri iyice birbirine girmişti. Önüme gelen tutamları çekip tamamen ayağa kalktım, ayağımda siyah platform topuklularım vardı. Yeni fark ettiğim müzik sesi beynimi zorlamaya başlamıştı, disko toplarından yansıyan renkli ışıklar sürekli değişiyordu. Gözlerimi kırpıştırıp yürümeye başladım. Sarhoş bedenlere çarparak yürürken onu arıyordum.

Mekanın bar kısmı perspektifime girdiğinde kalbim hızlı hızlı atmaya başladı, adımlarım hızlıca barda oturan adama yöneldi. Güm güm güm. Her adımda kalbim hızlanıyordu. Adam geldiğimi hissetmiş gibi sandalyeden inip gömleğinin yakasını düzeltti. Hala ensesi dönüktü, yüzünü bana çevirdiğinde gözümün önüne gelen tanımadığım adama gülümsedim. Bizi bağlayan görünmez ipler beni ona çekerken adamın kalın dudaklarında bir gülümseme oluştu. Sapsarı saçları ve gökyüzünden daha parlak bir maviliğe sahip gözleri vardı. Hiç tanımıyordum ama bedenim yanına vardığımda çıldırmıştı. Başını yüzüme bakabilmek için eğdiğinde gözlerimiz birbirine kilitlendi. Elini kaldırıp yanağıma çıkardığında gözlerimi kısa süreliğine kapattım. Elim yanağımdaki eline gitmişti. Bir eli belime uzanıp bedenlerimizi birbirine yasladığında aramızda hiç mesafe yoktu. "Sonunda buldun beni." Adamın dudaklarının arasından çıkan büyülü ses kulaklarıma doldu. Gülümsedim, göğüs kafesim alev almıştı.

"Buldum seni."

Bir kilit noktası olan yaklaşım gerçekleşti ve ateş bedenimin her yerine yayıldı. Dudakları dudaklarıma uzandığında gözlerimi kapattım ve dudaklarının hızlı bir şekilde dudaklarıma dokunuşunu hissettim. Bu his öylesine yoğundu ki ellerim ve ayaklarım dışındaki vücudumun her zerresinde lavın yayılışını hissediyordum. Dudaklarımı oynattım fakat bu an birden ellerimin arasından kayıp gitti. Nerede olduğumu anlayamadan bilinmezliğin uçurumunda sürüklendim.

***

Gözlerimi hızla açtığımda Alkan'la göz göze geldim. Dehşetle açılan gözlerim onun üstündeyken elim göğsüme gitti, kalbim hala hızlı atıyordu. Yanaklarımın ve kulaklarımın yandığını hissedebiliyordum. Kimdi o?

Kimseye benzemiyordu, nefeslerimi düzenlemeye çalıştım. "Sen iyi misin?" dedi Alkan garip bir ses tonuyla. Nefeslerimin arasından konuştum. "Evet, sadece bir kabus..." Kabus falan değildi, hissettiğim şey o kadar güçlüydü ki sarsılmıştım. Rüyalardan nefret ederdim, iyi olsalar bile bana sahip olamayacağım birkaç şeyi hatırlatıp dururlardı. Sahte bir gerçeklikte dolanıp dururdun, sanki gerçekmiş gibi...Fakat gözlerini açınca giderdi, kaçardı bütün büyü.

"Seni uyandırmaya çalışıyordum, arkadaşım geliyor. Teyzenin senin için hazırladığı eşyaları almış, ulaşmak üzeredir."

"Tamam." dedim çarşafı üstümden atarken. Söylediklerini duymuştum ama aklım hala rüyadaydı, bu histen nefret ediyordum işte! Hayal kırıklığına uğramıştım, ben asla öyle duygu yüklü bir ana başrol olamazdım. Biri beni sevse bile ona gereken sevgiyi verebileceğimi sanmıyordum. Bütün sevgimi toprağa gömmüştüm ben, sulamadığım için filizlenmesini bekleyemezdim.

Yattığım yerden kalktığım gibi mutfağa gittim, bir bardak suyu kafama diklediğimde nihayet kendime gelebilmiştim. Banyoya yürüyüp yüzüme soğuk suyu çarptım. Aynada gördüğüm şişmiş yüz sinir bozucuydu. Yüzümü kurulayıp tekrar mutfağa döndüm. Tam kahvaltılık bir şeyler çıkarmaya yeltendiğim sırada kapıya vurma sesi beni engelledi, mutfaktan çıktım ve kapıyı çoktan açmış olan Alkan'ın karşındaki adama baktım. Elindeki tanıdık çantayı Alkan'ın eline verdikten sonra "Kızı arıyorlar." dedi. Sonra da bakışları bana döndüğünde Alkan da geldiğimi fark edip bir saniyeliğine kafasını çevirmişti. Çantayı elinden almak için uzandığımda o da çantayı vermek için elini kaldırmıştı ve ellerimiz bir saniyeliğine birbirine değdi. Kafamı ışık hızında yüzüne çıkarıp çantayı kaptığım gibi geriledim. Arkadaşının bakışlarını üstümde hissettiğimde daha fazla Alkan'a bakmamak için ona döndüm. Açık renk saçlı renkli gözlü biriydif. Alkan kadar olmasa da bir cüssesi vardı ve boyu da oldukça uzundu. 1.73 olsam da kendimi aralarında cüce gibi hissediyorum.

"Tamam kardeşim, sağ ol." Alkan arkadaşının omzunu sıktıktan sonra bana döndü. Elimde çantamla onları izlerken Alkan'ın konuşmasıyla kendime geldim. "Zara, bu Giray."

Giray'ı gösterdiğinde kibarca elini sıktım. Giray elimi bıraktıktan sonra sırıtıp "Memnun oldum Zara." dedi. Zorla gülümseyip ortamdaki garip havayı soludum. "Ben de." Düz ve kısa cevaplar, en risksiz olanlardı. Biriyle tanışırken aynı taktiği uygulardım aksi takdirde rezil olmam çok olasıydı.

Giray bu garip atmosferde daha fazla kalmadan veda edip evden ayrıldığında arkasından kapıyı kapattım ve elimdeki çantayı kapının yanına koydum. Yanına eğilip içinden telefonumu çıkardığımda teyzemin dediğimi yapmış olduğunu görüp rahatladım. Telefon kapalıydı, izimi süremezlerdi. Alkan'ın telefonu yanındaydı ama nedense başka bir hat kullandığını düşünüyordum. Umuyordum ki bizi gizliyordu yoksa bu kez suratına birkaç yumruk geçirmeden önce kendimi engellemezdim.

Telefonumun sim kartını çıkarıp çantanın küçük gözüne attım ve telefonu açtım. Daha sonra çantanın içindeki giysilerden rastgele birkaç taneyi gözümle seçtim ve arkama döndüm. "Duş?" dedim sorarcasına. Birden bu sözümün çok başka yere çekilebileceğini fark edip dudaklarımı birbirine bastırdım. Neden düzgünce "Sıcak su var mı?" diye sormuyordum ki?! Kesinlikle sorunluydum.

Neyse ki Alkan'ın ifadesinde belirgin bir değişiklik olmadı. Belli ki yanlış anlamamıştı, sorumu hızlıca cevapladı: "Şohben var, elektrikle ısınıyor. Birkaç saat önce açmıştım. Isınmıştır." Kafamı olumlu anlamda sallayıp gözüme kestirdiğim kıyafetleri ortalarına iç çamaşırlarını sıkıştırarak elime aldım. Geniş çantanın dibinde gördüğüm bornozu da kaptığım gibi koşar adımlarla banyoya girdim. Nedense arkamdan güldüğünü hissetmiştim. Görmemiştim ama sezmiştim. Belki de bu işlere hiç girişmemeliydim!

YANILSAMAWhere stories live. Discover now