~9~ "Krem"

273 11 5
                                    

21 Mayıs

Belki de hayatımda ilk defa kendimi bu kadar farklı ve benliğimden uzak hissediyorum. Ezberlediğim her şeyi unutmuş, doğru nedir, yanlış nedir bilmeden, ve ilk defa bunu umursamadan hareket ediyorum.

Çünkü bu sefer, doğruyu seçmek istemediğimden eminim. Hatta o kadar ileriye gittim ki, doğru bildiklerimin aslında yanlış olduğunu düşünmeye başladım.

Oğuz.. Neye göre karar vermiştim onunla olmam gerektiğine? Elini bile tutmak istemezken, bana dokunacak diye ödüm koparken, nasıl olurdu da "O benim için doğru insan." diyebilirdim?

Ayrıca, mutlu olmak o kadar da önemli miydi? İlerde mutlu bir evliliğim, huzurlu bir ailem olur diye gerçekten hiçbir şey hissetmediğim biriyle evlenebilir miydim? Oğuz'la nasıl bir geleceğim olabilirdi ki benim..

Ve işte, günlerdir kafamda dönüp duran, beynimi kelimenin tam manasıyla kemiren bu düşüncelerden sonra, Oğuz'la konuşmaya karar vermiştim dün akşam. Görüşmüş ve konuşmuştuk. Ben ne kendimi ne onu daha fazla zorlamak ve mutsuz etmek istemediğim için devam edemeyeceğimi söylerken, o mutlu olduğunu iddia etmişti. Ama değildi.

Sonra konuyu bir şekilde Kaan Efe Salter'e getirdi, ve bu kararımda onun etkisi olduğunu söyledi. Yok deseydim eğer yalan söylemiş olurdum, bu yüzden sessiz kaldım. Ama onunla aramda hiçbir şey olmadığını ve olmasının da mümkün olmadığını özellikle belirttim.

Gözleri ne kadar farklı konuşsa da, o oldukça sakin ve tepkisiz bir "peki" ile tamamlamıştı konuşmamızı. Arkadaş olarak devam etmeye karar vermiş, birbirimizden asla kaçmayacağımıza söz vermiştik. Bu yüzden aramızda herhangi bir veda sözcüğü geçmemiş, beni eve bıraktıktan sonra görüşürüz diyerek ayrılmıştık.

Sanırım üzerimden çok büyük bir yük kalkmıştı. Ama asıl sorunum zaten tam karşımda duruyordu. Tam karşımdaki evde.. Günlerdir hiç görmediğim bu adamı deli gibi merak etmem, hatta itiraf edemesem bile, onu görmek için fırsatlar kollamam ne kadar normaldi?

O akşamki konuşmamızdan sonra Kaan Efe Salter'i hiç görmedim. Abimin bile ağzını aramıştım hatta! Her ne kadar konuyu ona getirmek tahmin ettiğimden daha zor olsa da bir şekilde İstanbul'a gittiğini öğrenebilmiştim.

Ve öğrendiğim bir diğer gerçek, birazdan İzmir'e geri döneceğiydi. Kalbimin bu kadar hızlı atması da bundan değil miydi zaten? Günlerdir yaşadığım pişmanlık hissini içimden bir türlü atamıyorken, bu akşam bir şekilde onu görmek istiyordum. "Oğuz benim için doğru insan değil." Demek istiyordum sanki bir şey kanıtlamak ister gibi.

Acaba bize gelir mi? diye düşünmekten kafayı yiyecektim artık. Ki tam o anda çalan zilin sesiyle zaten kalbim yerinden fırlamıştı, ben de yatağımdan fırlamıştım. Neden bu kadar emindim gelen kişinin o olduğuna? İlayda olabilirdi, teyzem olabilirdi, eniştem olabilirdi.. Ama kalbim neden çığlık atıyordu?

Odamdan çıkıp çıkmamak arasında kararsız kalırken, kapının önünde dikilmiş elim kapı kulbunda bekliyordum. Halbuki şu an yarınki İstatistik sınavıma çalışıyor olmam gerekiyordu. Kafamı meşgul eden konular bunlar olmamalıydı..

Gelen cesaretle birlikte kapıyı açıp dışarı çıktım. Aklıma çok delice bir fikir gelmişti fakat bunu yaparsam kendimi hiç affetmeyecektim. Ama içimde öyle bir istek vardı ki, hiç ummadığım şeyleri bu bastıramadığım istek yüzünden yapacağımdan emindim.

Merdivenleri yavaş yavaş inerken, bahçede oturan abimi ve arkası bana dönük olan O'nu gördüm. Kalbim artık alıştığım şekilde hızlıca çarpmaya başladı, ve indiğim merdivenler ayaklarımın altından kayıyor gibi zorlandım. Nefes alış verişim dahi değişmişti. Vücudumun verdiği tepkilere inanamıyordum.

Mayıs RüzgarıWhere stories live. Discover now