~5~ "Rüya"

280 12 11
                                    

14 Mayıs

"Sen.." dedim önümde eğilmiş olan, endişeyle bana bakan ve sabah bir mafya olduğunu en azından iyi bir mafya olduğunu öğrendiğim adamı izlerken. Ağzım dilim birbirine dolanmıştı. Konuşamıyordum. "Siz nasıl.."

Bizim evde ne işi vardı?

"İyi misin?" diye sordu, elleri burkulan bileğime giderken. Büyük eli incecik ayak bileğimi sarmış, baş parmağı ağrıyı yoklar gibi hafifçe okşuyordu. Birden ağrının yanına dokunduğu yeri yakan bir his de eklendi. Nefesimi tutup ondan uzaklaşmaya çalıştım.

"İyiyim." Annem nerdeydi, abim, Hazal.. Neden sadece ikimiz vardık?

"Herkes bahçede." diye konuştu sanki aklımı okumuş gibi. Etrafa bakışlarımdan anlamıştı belki de. "Yürüyebilecek misin?"

"Yürürüm.." Sesim o kadar kısık ve yabancıydı ki bana, bu konuşan gerçekten ben miyim diye düşünmeden edemedim. "Annee!" diye seslendim bahçeye doğru. Tek başıma kalkamayacağıma emindim, çünkü bileğim feci sızlıyordu. Üstelik eli hala ordayken, uyuşacak gibi hissediyordum.

"Ben yardım ederdim." dedi anlam veremeyen bir şekilde. Ne düşüneceğimi şaşırmıştım, tek bildiğim, bu adamdan uzak durmam gerektiğiydi.

"ANNEEE!" dedim bir kez daha tüm gücümle. Gözlerini yumup suratını buruşturduğunda, biraz fazla bağırdığımı farkettim. Neyse ki bir kez daha seslenmeme gerek kalmadan gelmişti annem.

"Gel," dedim elimi ona uzatarak. "Kaldır beni, bileğimi burktum."

Annem durum değerlendirmesi yapmak için inceleyen gözleriyle baktı bize. Arından uzattığım eli tutup beni kaldırdı yavaşça. Kalçam feci şekilde sızlarken, bileğim acıdan yanıyordu.

Bu adam bu eve nasıl gelmişti Allah aşkına! Alt tarafı 3 saat uyumuştum ve abimin asla görüşemezsin dediği adamı tutup evimize getirmesine sebep olacak kadar ne değişmişti 3 saatte?

"Hastaneye gidelim mi?" diye sordu annem durumun vahimliğinin farkına varınca. Hastane kelimesini duyduğumda, başımı kaldırıp yan tarafımda duran adama çevirdim gözlerimi. Abimin hastanede söyledikleri, aslında benim hayatımı kurtarmış olması.. Hepsi film şeridi gibi gözümün önünden geçti.

Sonra annemin elini bıraktım. "Anne biraz müsaade eder misin?" dedim gitmesi için. Hala dilenmeyi bekleyen bir özür ve edilmeyi bekleyen bir teşekkürüm vardı. Hayatımı kurtaran adama..

Annemin gitmesinin hemen ardından, cümleleri kafamda toparlamaya, ve ona güzel bir teşekkür etmek için konuşmaya çalıştım. Fakat gözlerine bakınca yapabildiğim tek şey, sesli bir şekilde yutkunmak oldu.

Çok.. Yoğun ve siyahtı gözleri..

"Ben.." dedim bir yerden başlamak için. Kafamda kurduğum bütün kelimeler yapboz parçaları gibi dağılmıştı zaten. Bu saatten sonra ancak doğaçlama yapabilecektim. Tabii konuşmayı başarırsam. "Çok teşekkür ederim ve çok özür dilerim. Yani.. Hayatımı kurtardınız, ve abim o kadar şey yaparken söylemediniz bile. Çok utanıyorum."

Her kelimemden sonra biraz daha değişen ifadesini, daha bi farklı bakan gözlerini gördükçe, konuşmak gittikçe zor bir hale gelmişti. En azından kekelemediğim için dua ediyordum.

"Senin özür dilemen gereken bir şey yok. Abin de kendince haklıydı, ama sen bazı şeyleri bilmediğin için onu suçlamış olabilirsin. Utanma, teşekkür de etme."

Gülümsediğinde, bilmediğimi sandığı şeyleri aslında bildiğimi, ana yine de abimi haklı bulmadığımı söylemek istedim. Fakat sustum.

Mayıs RüzgarıWhere stories live. Discover now