~1~ "Ayrı Dünyalar"

706 14 15
                                    

İstanbul Kapalı Cezaevi, 2 Mart

"Bak Savcı," dedi adam yıllardır sigara içmekten kısılmış olan sesiyle. Karşısındaki genç adama, aslında hep hayalini kurduğu şeye bakar gibi baktı. Onun gibi bir oğlu olmasını istemişti hep. Ağırbaşlı, akıllı uslu, saygıyı haketmiş bir oğlu olmasını.

"Senden tek bir şey istiyorum."

Savcı o an ne isterse kabul etmeye razıydı zaten, yine de önce dinlemek istedi ve kafasını ağır ağır salladı.

"Ne istiyorsun?"

"Oğulumu koruyacaksınız. Ya sen, ya devlet, ya da polis.. Ama oğlumu koruyacaksınız. Sana anlattıklarım illa ki duyulacak, o zaman bana olan sinirlerini oğlumdan çıkaracak, onu öldürmek isteyecekler. Siz onu korumak için ne gerekiyorsa yapacaksınız. Özellikle senden rica ediyorum savcı, onu dizginle, benim yolumdan gitmemesi için, ne gerekiyorsa yap."

"Mehmet Bey, oğlunuzu benden iyi tanıyor olmanız lazım. Onu nasıl dizginleyebilirim ben? Onun başına Türk Silahlı Kuvvetlerini diksem yine zapt edilmez."

Mehmet'in oğlu, bütün bu camiada nam salmış biriydi. Hem babasından miras kalan soyadı, hem onun izinden gitmesi, hem de gözü karalığı.. Mehmet Salter'in Oğlu olan sıfatını zamanla üstünden atmış, kendi başına, Kaan Efe Salter olmayı başarmıştı.

İş hayatında ayrı, yeraltı dünyasında ayrı bir yere sahipti artık. Adı geçince ceket ilikleyenler kadar nefret edenler de vardı. Ve işin garip ve şaşırılacak tarafı da, bu adamın henüz sadece 27 yaşında olmasıydı.

"Senden ona abilik yapmanı istiyorum. Bu dünyadan çek çıkar onu, doğruyu göster. Yarın izin ver görüşüp anlatayım her şeyi. Benim sözümden çıkmaz, bundan sonra senin sözünden de çıkmamasını söyleyeyim."

"Mehmet Bey," dedi bir kez daha savcı. "Anlıyorum oğlunu kurtarmak istiyorsun, ama senin oğlunu tanımayan mı var? Kim baş edebilmiş de ben edeceğim?"

Pek olacak bir iş değildi bu. Bahsettikleri küçük bir çocuk olsa tamam diyecekti, ama 27 yaşındaki adamın elinden tutup çocuk gibi nereye kadar çekiştirebilirdi ki?

"Sen sadece yarın oğlumla görüştür beni. Ben onu ikna edeceğim, sen onu koruyacaksın ve sonra da ne istersen öğreneceksin benden."

Savcı başını ağır ağır sallayıp önündeki dosyaya baktı bir kez daha. Bir anlığına, içinde, mesleğine çok ters olan bir dürtü hissetti. Keşke dedi, keşke buralara düşmeseydin de oğlunun başında sen durabilseydin Mehmet Salter..

Karşısında oturan bu orta yaşlı adam, İstanbul'da nam salmış en ünlü iki mafyadan biriydi. 7 sene önce, yıllarca süren büyük çabalar sonunda yakalanmış, ve hapse girmişti. Yavuz o zaman henüz savcı değildi, ama yine de meslek hayatı boyunca en çok ilgisini çeken bu dosyayı, hatta direkt Mehmet Salter'in kendisini yakından takip ediyor, bir gün bu adamla tanışacağını derinden hissediyordu.

O bir suçluydu, hatta o organize suçların en büyük suçlularından biriydi. Ama dosyasının hiçbir yerinde bir masuma zarar verdiği, uyuşturucu ticareti yaptığı, fuhuş veya adının herhangi bir saldırıya karıştığı geçmiyordu. Onun derdi hep diğer mafyalarla olmuştu.

Onun suçları hep adaleti kendi sağlamaya çalıştığı içindi.

Fuhuş çetesine baskın yapıp mekan patlatmak, uyuşturucu ticaretine yardım eden gemiyi taratmak, esnaftan haraç kesen mafya bozuntularına suikast, tecavüzcülere çeşitli işkenceler..

Mayıs RüzgarıWhere stories live. Discover now