34 - ❝Sen karanlığın kızısın.❞

2.2K 198 82
                                    

KASIM 1976

Oturduğum yer soğuktu. İçim ürperiyor, endişeliyim. Etrafa bakındığımda tanımadığım bir yerde olduğumu fark ettim. Büyük bir salon ama içi bomboş. Hava kapalı, evin karanlığı ile birleşen bu boğucu hava iyice karartmış ortamı.

Oturduğum yerden kalkmak için hamle yaptım ama kalkamadım. Kalkacak gücü bulamıyordum, ayaklarım tutmuyordu sanki. Üzerinde oturduğum şeye baktığımda bir tahtın üzerinde olduğumu gördüm. 

Tüylerim diken diken olurken gözlerim tahtın kolçaklarının üzerindeki kollarıma kaydığında bileklerimdeki kelepçeleri gördüm. O kadar ağırlardı ki bileklerimi bir milim bile kaldıramıyordum. 

Başımı eğerek ayak bileklerimdeki ağırlığın sebebi olan kelepçelerle göz göze geldim bu sefer. 

Tutsaktım. Bir tahtın üzerinde oturan bir tutsaktım.

Bacaklarımı güç bela hareket ettirdiğimde kelepçeler şıngırdadı ve boş odada bu ses eko yaptı. Etrafa bakındım bir kez daha ama kaçmak için bir yol bulamadım.

Sonra ayakkabı sesleri duyuldu odanın içinde. Kapıya döndüğümde içeri giren kişiyle kalbim korkuyla kasıldı. Kaçmak için daha önce hiç hissetmediğim bir dürtüyü hissettim içimde. Ayağa tekrar kalkmaya çalıştım ama çabam boşunaydı, azıcık bile hareket edememiştim.

Sert ve dik adımlarıyla tam karşımda durduğunda ona bakıyordum. Göz göze geldik, o gülümsedi. Samimi duygulardan uzak, yalnızca dehşet saçmaya yönelik bir gülümsemeydi onunkisi. Her zamanki gülümsemeydi yani.

"Leydi Valeria." dedi sakince. Onun dudaklarından bu hitap şeklini duymak beni daha beter etkilemişti. Diğerleri bunu söylerken saygı duyduklarını göstermek amacıyla söylerken karşımdaki adam olduğum kişiyi gösteriyormuş gibi söylüyordu. "Kendine bir bak." 

Hemen yanında oluşan büyük, boy aynasına takıldı gözlerim ve kendimi gördüm. Altından, parlak bir tahtın üzerinde, yemyeşil bir elbiseyle oturuyordum. Düz saçlarım iri bukleler halinde göğüslerime kadar dökülüyor, saçlarımı süsleyen zümrütlerden bir taç ise başımda ağırlık yapıyordu. 

Olmak istemediğim her şey aynada bana bakıyordu. Bileklerindeki kelepçelerle Leydi Valeria karşımdaydı.

"Beğendin mi?" diye sordu sesinde eğlenen bir ifadeyle. "Bence çok yakıştın." 

Başımı iki yana salladım aceleyle. "Bırak." dedim, sesim titremişti. "Ne olur bırak, istemiyorum bunu."

"İsteyip istemediğini sormadım Valeria." Dudaklarını büktü küçümser bir edayla. "Bu, senin kaderin. Ya bu tahtın üzerinde oturur yanımda durursun ya da kelepçelerin söküldüğü an ölürsün."

İki yemyeşil göz birbirine bakarken yutkundum. "Senin yanında olacağıma ölmeyi tercih ederim." 

Kaşlarını kaldırdı sahte bir şaşkınlıkla. "Kan kanı çeker Valeria. Sen de benim kanım olduğuna göre yanımda olacaksın."

"Keşke kanım kurusa da kurtulsam senden." diye tısladığımda kaşlarını çattı. İşte şimdi o alaycı ifadesinden sıyrılmış, bana gerçek yüzünü gösteriyordu.

"Öyle mi? Peki, madem." Başını hafifçe sallayarak ellerini birbirine çırptı ve birkaç saniye sonra tekrar kapı açıldı. 

Gözlerim kapıdan giren beş bedeni gördüğünde durakladım. Onları zorla getiren Ölüm Yiyenlere dehşet içinde baktığımı gören yeşil gözler tekrar alaycılığına büründü. İtilerek önümde yaka paça durdurulan bedenlerin her birine baktım.

𝐊𝐔𝐂𝐔𝐊 𝐁𝐄𝐘𝐀𝐙 𝐘𝐀𝐋𝐀𝐍𝐋𝐀𝐑 「Jᴀᴍᴇꜱ ᴘᴏᴛᴛᴇʀ 」Where stories live. Discover now