20 - ❝Her ebeveyn çocuğunu sever.❞

2.5K 212 116
                                    

EYLÜL 1976

Her daim tetikte olmanın nasıl bir şey olduğunu hiç düşündünüz mü? Nerede olduğunuz, saatin kaç olduğu hiç fark etmeden devamlı saldırıya açık olduğunuzu düşünüp ona göre hayatınızı idame ettirmenin nasıl yorucu olduğunu hiç fark ettiniz mi?

Şahsen Hogwarts koridorlarında bile tetikte geziyordum ben. Fiziksel bir zarar geleceğinden değil, kimse buna cüret edemezdi zaten, ama yaptığım en ufak bir şeyin bile gözlemlendiğini, bu gözlemlerin bir kişinin kulağına gittiğini çok iyi bildiğimden tavırlarıma, söylediklerime dikkat etmeliydim.

Hogwarts'tan çıkıp gittiğim Black malikanesi için de aynı şey geçerliydi. Yaptığım her şeyin rapor edildiğine emindim ve bu durum da beni geriyordu.

Fakat bazen, bazı kişiler yanımda olduğunda içimden geldiği gibi davranıyor, dikkati elden bırakıyordum. Tam anlamıyla değildi elbette, hala zihnimin gerisi tehlikeler ve beni izleyen kişiler için çalışıyor olsa da daha rahat oluyordum sevdiğim kişilerin yanında.

Tıpkı şu an elimi tutan James'in yanında rahat olduğum gibi. 

Üzerimizdeki pelerini iki köşesinden tutarak üzerimize sabitlerken "Gel hadi." diye fısıldadı bana ve ilerlemeye devam ettik. Onun büyük adımlarına ayak uydurmaya çalışan küçük ayaklarım hızlı adımlar atarken James bir haritasına bir etrafına bakarak ilerliyordu.

"Ne kadar kaldı?" diye sordum fısıldayarak. Cüppemin cebinden bir miyavlama sesi geldiğinde dudaklarımı birbirine bastırıp gülmemi saklamaya çalıştım. Dışarıdan bakıldığında boşluktan gelen miyavlama sesi bizi görebilecek herhangi biri için korkutucu olurdu.

"Geldik!" James haritayı katlayıp cüppesinin iç cebine koydu ve beni çekiştirmeye devam ederken bir elimle cüppemin cebini tutup içerideki küçüğün düşmesini engellemeye çalıştım. Birkaç kere cebin içinden zıplayarak çıkmaya çalışmış, beni korkutmuştu.

"Kapıyı nasıl açacağız?" diye sordum. "Parolayı biliyor musun?"

James bana yandan bir bakış atarak "Buraya hesapsız geleceğimi düşünmedin herhalde Val." dedi ve kendinden emin bir şekilde gülümseyerek parolayı söyledi. 

Kapı anında açılmıştı. Kendimi içeriye izinsiz girdiğim için kötü hissediyor olsam da cebimdeki kıpırdanma amacımız hatırlatıp beni gülümsetiyordu. Komik ve zararsız bir şakaydı yapacağımız, kendimi kötü hissetmemeliydim.

Pelerinin altından çıkıp cebimdeki yavru kediyi çıkardım ve ona gülümseyip tüylerini okşadım. Simsiyah kedinin gözleri masmaviydi ve daha minnacıktı. 

James ile onu bu sabah dışarıda bulmuştuk. Etrafa bakınıp annesini arasak da iz yoktu, bu yüzden onu himayemize alıp beslemiş, sevgi göstermiştik. Ta ki Sirius küçücük canlıya Ecel'i görmüş gibi bakana kadar.

"Uzak tutun onu benden!" diye tıslamış, yüzünde tiksinç bir ifade oluşmuştu. Peter ve James, Sirius'un bu haline kahkahalarla gülerken ben Sirius'un neden böyle tepki verdiğini anlamamıştım. Kedileri severdi o, bir anda neden küçücük canlıdan bu denli iğrenmişti ki?

James, Sirius'un tavrı yüzünden onu yurt odalarına alamayacağını söylemişti. Bizim yurt odasında da Marlene'in kedilere alerjisi vardı bu yüzden alamazdım. Eh, bu küçüğü de soğuk havada, gece tek başına bırakmak istememiştik.

Bu yüzden aklımıza gelen tek fikri uygulamaya karar vermiştik. Ve bu biraz komik olacaktı.

Elimden kurtulmak için çırpınan kediyi sakinleştirmek için göğsüme bastırdım. "Sakin ol kedicik, uslu uslu duracaksın burada sabaha kadar, değil mi?"

𝐊𝐔𝐂𝐔𝐊 𝐁𝐄𝐘𝐀𝐙 𝐘𝐀𝐋𝐀𝐍𝐋𝐀𝐑 「Jᴀᴍᴇꜱ ᴘᴏᴛᴛᴇʀ 」Where stories live. Discover now