27

155 10 61
                                    

Odanın kapısı açıldığında bütün aklımdakiler uçtu gitti. Aklımda her yerin kanlı fotoğraflarla dolu olduğu bir oda vardı. Ama şuan gördüğüm oda gayet düzenli ve yatakta birkaç küçük fotoğraf olan bir odaydı. Duvarda birkaç tablo da vardı.

Sakince odaya girip yatağa yaklaştım. Yorganda biraz kan vardı. Büyük ihtimal oldukça eski bir kandı çünkü kahverengileşmişti. Yorganın üstündeki fotoğrafları elime aldım. Bir kadının boğazının kesilmiş fotoğrafları vardı. Orta yaşlıydı. Yoksa bu...?

"Annem. Burası da annemin odası."

Dediği gibi burası düşündüğüm bir yer değildi. Kadının kanlı fotoğraflarından midem kalktığından onu yatağa bırakıp kafamı kaldırdım.

Gray ise hemen arkamda durmuş ne yaptığımı dikkatli bir şekilde izliyordu. Kafamı kaldırdığımda yatak başlığının hemen üstünde olan diğerlerine nazaran biraz daha büyük bir fotoğrafla karşılaştım. Kesinlikle yaşı oldukça küçük olan bir kızdı. Fotoğrafta tamamen çıplaktı. Ve tam göğsünün ortasına girmiş bir bıçak vardı. Saçları açık maviydi ve fotoğrafı en ürkütücü yapan şey gözleri açık bir şekilde ölüydü. Boynunda ufak çizikler vardı. Boynu da kesilmiş olmalıydı.

"O Juvia. Juvia fotoğraf çekinmeyi sevmezdi. Onun tek fotoğrafı bu. Bunu da annem çekti. Sonrasında bana hediye olarak verdi. Ve sanırım Juvia'yı bu hale getirirken en sevdiğim şeyleri mahvetmekle başlamış. Sesini ve kalbini."

Annesine olan nefretim içimde büyürken fotoğrafa dikkat ettiğimden gözümden kaçan fotoğrafın yanlarında duvara çizilmiş melek kanatlarını gördüm. Onu gerçekten bir melek olarak gördüğü belliydi.

" Annemden nefret ediyorsundur değil mi? "

" Etmemek elde değil."

Elimle çizilen melek kanatlarına dokundum. Gray ise arkamdan bana sarılıp kafasını boynuma gömdü.

"Bende nefret ediyorum. Ama ne olursa olsun annem o. O yüzden onun fotoğraflarını kendi yatağında saklıyorum. Juvia daha farklı. O bütün dünyadaki en temiz melek. Onun yeri hep farklı."

Şimdi anlamıştım. Annesini annesi olduğu için onun yatağında tutarken Juvia'yı büyük ihtimal şu hayatında değer verdiği  nadir insanların üstünde tutuyordu. Annesi ve babası değerliydi. Ama Juvia ikisininde üstünde bir melekti.

" Din anlayışına girer mi emin değilim. Ama Juvia benim meleğimdi. Annem ise şeytandı. Babam Azrail'di diyebiliriz. Aslında bir melekti ama kimse sevmezdi onu. Ben ise bu dine inanan normal bir insandım. İyi ve kötü bir araya gelince anca o zaman güzel bir şey olur. "

O hayatı hem iyisiyle hem de kötüsüyle kabul etmişti. Çoğu insan hayır, çok az insan bunu kabul edebiliyordu.

" Sen... Sen ise benim dünyamın tanrısısın. Sen yoksan her şeyim yok olur gibi hissediyorum. "

Gözlerim şaşkınlıkla sonuna kadar ayrılırken ne dediğini idrak etmeye çalıştım. O beni tanrıya benzetirken tapmadan falan bahsetmiyordu. Onu ayakta tutan şeyden bahsediyordu. İnsana umut veren terimden bahsediyordu. Ve ben tabiki de bunu anlayamamıştım.

Arkamı dönüp Gray'in yüzüne çevirdim kafamı. O da aynı şekilde bana bakıyordu.

"Natsu..."

"Efendim?"

"Benden hoşlanıyor musun?"

Yine mi aynı soruydu? Günlerdir sorduğu başka hiçbir şey yoktu. Gözümü kaçırıp odadan çıkacağım vakit kolumdan tutup kendine yapıştırdı beni.

TanrıWhere stories live. Discover now