Melekler Ölmeyi Hak Eder

En başından başla
                                    

"Kaç baba." Dedi Arslan. "Kaç yoksa adını bile ağzına alamadığın, her zaman güçsüz bilip varlığından utandığın annemden bile daha kötü bir durumda olacaksın." Bu, Arslan'ın onun iyiliği için verebileceği son tavsiyeydi.

Doruk

Uyku yakışıklı bedenimi ne kadar kollarında tutmuş ve ona işkence etmişti? Bu, cevabını bilmediğim bir soruydu ama sonunda gözlerim aralandığında günlerce kullanılmamışlar gibi yanıyordu.

Yorgundum, en çok da kabuslar yüzünden yorgundum. Gördüğüm tek şey Arslan'dı. Silahından çıkan kurşunlar ve duygusuz yeşil gözleri aklımda dönüp durmuştu.

Vurulmak acı vericiydi, üzerimdeki kurşun yeleğine rağmen her bir atış etimi delmiş kadar acıtmıştı. Ayrıca gerçekten kolumdan vurulmuştum. Uyuşturucu olmasa acısı ile asla ölü taklidi yapamazdım.

Beni ölü tutan şey... Ah tabii uyuşturucu, şeytanım özüne dönmüş ve sonunda meleğim olmayı başarmıştı. Eskisi gibi bana iyilik yapmaya başlamıştı. Gözümü boyamaya çalışıyordu ve lanet olsun ki başarıyordu.

Bedenimi damarlarıma girerek ele geçirişinden önce, derime batan iğne bile bana huzurumu geri vermişti. Kurtulmak istemediğim zaafıma verdiğim kısa aranın nedeni Arslan'dı ve kendisi aranın bitmesini de sağlamıştı. İlkinde güçlüydüm ama şimdi gözlerimi huzurla açmamı sağlayan şeyin o olduğunu bilirken ikincisinde güçlü olabileceğimden emin değildim.

Güneş görüş acımı ışıkları ile küçültürken irademin sesini duydum. O ses benim irade ve güç olan yanıma aitti; yani Arslan'a.

"Doruk..." Demişti yumuşak bir tonla. Yapabildiğime emin değildim ama sesine karşılık gülümsedim. Konuşmak isterdim ama enerjim sadece düşünmeye yetiyordu.

"Bitti." Dedi yine aynı tonda. Sözleri bana gözlerimi hareket ettirecek gücü verdi. Gerçekten başarmış mıydım? Arslan'ı kurtarmış mıydım?

Gözlerimin bulanıklığına rağmen onu seçebildim. Gözlerimizden sonra ellerimiz de buluştu. Kırpmak için kapanan gözlerim tekrar açılmazken yüreğimde korku yoktu. Bu sefer uyandığımda burada olacağını, peşimiz de kimsenin olmadığını, başardığımı biliyordum. Bu sefer uykuya teslim olurken rüyalarım da beni avlamadı çünkü iki koruyucu meleğimle birlikteydim. Birisi bir mikrogram kadarken öteki neredeyse iki metreydi.

2 Gün Sonra

Üç şey beni çok şaşırtıyordu. Birincisi uyanabilmiş olmaktı. Kurşunlar bir yana uyuşturucu yüzünden ölmem gerekirdi. Bedenimin dozlara karşı alışkanlığa sahip olması sağ olsun hala hayattaydım.

İkincisi kendime geldikten sonra uzun bir yolculukta olduğumuzu fark etmemdi. Yine yollardaydık. Arslan'ın beni bırakıp gitmesinden beri tekrardan başladığımız yere dönmeyi istiyordum ama şimdi gerçekten dönebilmiş olmak beni şaşırtıyordu. Rapunzel gibi o aptal kuleye tıkalı kalacağım fikrine alışmıştım ve Arslan için katlanıyordum. Bir anda istediğime kavuşmak beni afallatmıştı.

Üçüncü ise yaşlı kurdun pes etmiş olmasıydı. Arslan bana onun gittiğini söylemişti ve başka bir açıklama yapmamıştı. Sorduğumda susuyordu. Zamana ihtiyacı olduğunu anlıyordum ama yine de neden ve nereye gittiğimizi bilmiyordum. Bitti demişti ama eğer kazandıysak neden işinin başında değildi?

Başımı camdan kaldırıp ona baktığımda dilimdekileri daha fazla tutamadım ve; "Neyi yanlış yaptım?" Dedim. Arslan'ı susturan tek şey benimle ilgili olabilirdi. Bunu bilecek kadar iyi tanıyordum onu.

"Hiçbir şeyi..." Dedi sakince. Bana bakmıyordu ama gözlerimi devirdiğimi görmüş olmalıydı ki bana döndü.

"Başa mı döndük? Sen ve yalanlar, ben ve uyuşturucu, araba ve yollar..." Yol ve uyuşturucuyu da bunalmış gibi söylüyordum ama bunlar sadece dikkatini çekmek içindi. Küçük tatlı yalanlarım sayesinde tekrardan kullandığımı bilmiyordu. Fark etmeyeceği kadar az dozlar kullanıyordum ve zulam oldukça küçüktü.

"Ben bir hırsızım Doruk." Dedi sarkastik yamuk gülüşü ile. Ona gözlerimi kısarak baktım. Bu cümle bana, onu tanıdığım ilk günleri hatırlattı. "Hırsızlar yalan söyler. Sen de bir keşsin. Keşler de yalan söyler ve sevgililerinin arabalarındaki koltuk içine uyuşturucu saklar." Benim gözlerim, onun da gülüşü büyüdü. Bunu dördüncü olarak şaşkınlıklarıma ekliyordum.

"Hala iyi biri olduğumu sanıyorsun Doruk ama..." Yola bakarken cümleyi böldü. Tekrar bana döndüğünde; "Ama unutma ki bir kahraman dünyayı kurtarmak için seni siler; bir kötü ise dünyayı, seni kurtarmak için siler." Yaptığı bilmece gibi açıklama ile sorularıma cevap bulmamı bekliyordu ama benim kafam güzel bile değildi. Bu halde felsefesini nasıl anlayacaktım ki?

"Ha?" Dedim kaba bir tonda. Gülüşü kahkahalara dönüştü. "Sana şöyle söyleyeyim yakışıklı..." Dedi tıpkı ilk günkü gibi. "Gerçekten başa döndük." Arabayı durdurarak tamamen bana döndü. Söyleyeceği şeyin merakı ile ben de ona doğru döndüm.

"Yarın bir keş ve bir hırsız bir bankada karşılaşacak ve ülkenin gördüğü en büyük vurgunu yapacak."

Başladığı gibi bitirmek bir Lisa klasiğidir. ;)

-Lisa


Rehine - BxBHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin