Chapter 33 | "Heart or mind?"

3.2K 163 40
                                    

Bölüm şarkısı | Gavin DeGraw - Who's Gonna Save Us

MIRANDA SKYNER

Amerika'nın sıkıcı kalabalığından uzaklaşıp kendimi Bahamalar'a atalı iki gün olmuştu. Buraya geliş sebebimin Amerika'nın kalabalığından kurtulmak olduğu asla kabul edemeyeceğim yalanların ikincisiydi. Birincisi ise iki günün bana bir ömür kadar uzun ve yıkıcı hissettirmediğiydi.

Doğrusu ise, buraya Zayn'den kaçmak için geldiğim ve dakikalar geçtikçe özlemimin daha acı verici hâl aldığıydı.

Kahvaltı -öğle yemeği demeliydim- masamı temizledikten sonra dışarıdaki parlak güneşe gözlerimi kısarak baktım. İleride huzur verici bir ahenkle dalgalanan deniz yaşama sevincimin geri gelmesi için beklediğim hislerimin tek umut kaynağıydı. Tanrı âdeta bana, 'dünyanın sonu değil bak, güneş parıldıyor, deniz tüm berraklığıyla sana gülüyor' diyordu. 'Kendine gel artık, sen sana kendin için lazımsın!' diye haykırıyordu. Bu haykırışa karşı direnmek güçtü. Elimdeki bezi lavaboya bıraktım ve parmak arası terliklerimi ayaklarıma geçirip tahta kapıyı ardımdan kapadım.

Sahil kenarına mesafe oldukça azdı aslında. Bu yüzden yalın ayak gitmek cazip gelmişti. Fakat buralarda içki içen insanların cam şişe parçalarını yere atıp atmadıkları konusunda emin olmak imkansızdı. İnandığı yalanlar gün yüzüne çıkıp yüzünü mosmor eden tokatken, bir kadının başka insanlara güvenmesi beklenemezdi sanırım. İnsan inancını ve umudunu yavaş yavaş kaybettiğinde geriye pek bir şey kalmıyormuş, bunu anladım. Acı da olsa anladım.

Şezlonga düşünceli adımlarla yaklaşıp otururken ileride denizde ilerleyen vapurlara baktım. Her şey uzaktan farklı görünüyordu. Uzaktan küçük gözüken vapur yaklaştığında devasa bir hâl alırdı. Tek fark mesafeydi.

Mesafeler...

Uzaktan bakıldığında gördüğün sadece yanılmadan ibaretti. Mesafe kalktığında asıl heybeti idrak etmen uzun sürmezdi. Belki de tüm sorun bu değil miydi?

Mesafeler... Kahrolası mesafeler...

Komikti hayat, bir gün kahkahalarla gülerdi sana. Bir gün günah keçisiymişsin gibi kaşlarını çatardı. Garipti işte, neye inanman gerektiğini bilemezdin. Her zaman yanımızda yalan makinesi taşıyacak değildik sonuçta. Bazı şeyleri mantık süzgecimizden geçirdik, bazen kalp denen yüce varlığı devreye soktuk. "Söyle," dedik... "Sence doğru olan hangisi? Hangisine inanmalıyım? " Hep bunları düşündük.

Bazen çok kafa patlatarak geri dönemeyecek günahlara battık. Bazen anlık kararlarla gerçeği bulduk. Yalan veya doğru bazı şeylere inandık. Kendimizi rahatlatmak için ya bu doğru dedik doğru olmadığı halde, ya da kesin dille yalanladık zerre yalan barındırmadığı halde.

Bazen de kaçtık her şeyden, herkesten. Akıl ve kalp sıkıştı arada, ne yapacağımızı bilemedik ve hemen oradan uzaklaştık. Gittiğimiz yer net değildi ama gittik işte. Nereye gittiğimizin önemi yoktu, önemli olan sıkışan nefesini rahat bırakacak sakinliğe kavuşmaktı.

Benim yaptığım da son seçeneğin ta kendisi değil miydi?

Kalbim "Zayn sana bunu yapmaz!" derken aklım, "Bahsettiğin kişi Zayn Malik!" diyerek kalbime karşı çıkıyordu. Arada sıkışıp kalmışken o manzaraya tanıklık etmiş olmak beni aldattığı düşüncesinin ağır basmasını sağlıyordu. Liam ile hiç görüşmememi talep edip aynı gün başkasıyla -sıradan biri değil, Helen ile- aynı yatakta yakalayınca kaçmaktan başka seçenek göremedim. Evime geri dönüp hayatıma bir şey olmamış gibi devam etmek benim gibi birinin yapamayacağı bir durumdu. Hayatına öylece devam edecek umursamaz bir kadın değildim.

Boss' Prisoner | 1DSA YAZ 2014 EN İYİ ZAYN HİKAYESİWhere stories live. Discover now