Onların kavuşması için, meleklerin ölmesi gerek... Ruhunu papatyalara bedenini gölgeye emanet eden bir gencin hikayesi... Tekrar koştum yağmur yakıyordu tenimi, korkuyordum ilk kez korkuyordum kaybetmekten. Bağırdım arkasından gitme diye ama o bırakmıştı bedenini gidiyordu. O gidemezdi papatyalar yolunmuştu. Şansıma tüküreyim diyorum şansıma tüküreyim gidemezsin. Daha hayatında bir papatya bile olamadım gidemezsin. Bağırıyordum "Gidemezsin ulan gidemezsin!" Gökyüzü bile kükrüyordu gitmesin diye, nasıl koştuğumu bilmiyordum ellerim kollarım uyuşmuştu. Kör olmuştum polisleri bile yeni fark etmiştim. Koşmaktan yorulunca bıraktım kendimi uçuruma Bedenim uğruna kendimden vaz geçtim. Kendimle kavgam bitmişti denizle savaşıyordum onu benden almasın diye. Deniz sinirlenmişti o bile istiyordu onu, göremiyordum gidemezdi beni bırakırken gidemezdi. Yeterince su yutmuştum derine daldım onu görünce sımsıkı sarıldım o an kayalıklara savrulduğumu hissettim gerisi papatya kokan umutlar. Yağan yağmur yüzümden, dalgalı deniz daha da hırçınlaşmıştı. Yağmur hızını arttırmıştı, dünya genç kızın gitmesini istiyordu ama Gölge bedeni olmadan yaşayamazdı. Polisler intihar anlarını görmüş gerekli yerleri aramışlardı, onlar buraya genç kızı almaya gelmişlerdi. Ama ne genç kıza engel olmuşlardı, ne de hiç düşünmeden peşinden atlayan genç adama. Sadece izlemişlerdi. Genç adam, hala bedenini kurtarmaya çalışıyordu. Genç kızı kurtarmak için kendi canını hiçe saymıştı. O hala uğraşırken deniz onları kayalıklara çarpmıştı. Deniz bir de kana bulanmıştı. Onları kavuşması için meleklerin ölmesi gerekiyordu. Melekler de ölmüşlerdi... Ve genç adam daha bedenine ulaşamadan gözleri kapanmıştı. İki beden kaderinin eline, denizin insafına kalmıştı. Ve bilirsiniz hayat acımaz ne kadar güçlüyüm derseniz o kadar yük biner