22

91 32 257
                                    


İnsanlara fazla anlam yüklememek gerektiğini, ciğerlerim sökülene kadar ağladığımda anlamalıydım belki. Ama olmadı, canım dediğim herkesi sözlere dökmek zorunda kalmıştım. Kanamıştı yaralarım, acımıştı canım. Nefes almak bile batmıştı ama yaşamıştım. Zorunda bırakılmıştım. Ne kadar becerebildiğim hakkında bir fikrim olmamıştı. Olmasını da istemiyordum ya zaten. Başarısızlığımı dile ve sözcüklere dökmek istemiyordum belki de... Bilirsiniz, tepetaklak olur bazen her şey. Ne kadar iyiyse bir kaç saat önce, o kadar boka döner düzen. Ruhen ölüm işte bu insanı öldürmüyor, süründürüyor ne garip.

Yazardan

Neden papatyaları sevdiğimi merak eden birkaç kişi olmuş. Neden gül değil? Diye soranlar...

Bir kere gül gibi dikeni yok bakmak için zahmeti yok. Beyaz yaprakları masumiyetin belirtisi zaten. Bazı insanlar yalandan sevgileri için yapraklarını seviyor- sevmiyor diyerek harcıyor. Kaldırımda caddenin pisliğinde bile açabilecek kadar güçlü ve ölünce kokuyorlar...

******************

Hayat onlara asla beyaz ışık göstermemişti, hep kara deliğin içine çekmişti.
Ölmek üzere olan bir meleği kurtarmaya çalışan adama bile acımamıştı hayat. Hayat, kaldırımda ezilen papatya ya acımamıştı.

Sahil güvelik denizden iki bedeni çıkarmıştı ilk yardım yapılmış sirenler bu kez iki bedene çalıyordu. Ölüm ilk defa bu kadar yakındı onlara peki ölecekler miydi? Dolunayın her gece ettiği duası kabul olacak mıydı? Peki ya Gölgenin duası? O hep sevdiği kadına sarılarak uyumayı isterdi, ona sevdiğini söylemeyi, öpüp koklamayı isterdi. Tanrı hangisinin duasını harcayacaktı?

Sirenler ilk kez iki beden için çalıyordu. Araç kapıları açılmış iki beden sedyelerde duruyordu. Doktorlar koşuyorlar çabalıyorlardı iki soğuk bedeni hayatta tutmak için. Ölüm mü önce gelip yenecekti, yoksa doktorların yaşatma hevesimi galip gelecekti? Sedyelerde ki bedenlerle birlikte koşuyordu hemşireler, doktorlar. Genç kızın kalbi bunca hüzün ve strese dayanamamıştı ve kalbi durmuştu. Koridorlarda yankılanıyordu bağırış çağırışlar. Diğer insanların yüzünde merak ve ne olduğuna dair anlama çabası vardı. Yaşlı bir teyze içeride yatan eşi için ettiği duayı bırakıp iki genç için dua etmeye başlamıştı. Ameliyathane soğuktu ama iki bedenden daha sıcaktı ve fazla ışık vardı. Dolunay parlıyordu fazla ışıktan, Gölgenin ise izi siliniyordu. Doktor bağırdı;

"Elektroşoku hazırlayın."

"Hazır doktor bey."

"1...2...3..."

Olmamıştı genç kızın kalbi atmıyordu. Doktorun vazgeçmeye niyeti yoktu tekrar tekrar denedi.

"1...2...3..."

Yine olmamıştı.

"Hadi güzel kızım gel artık daha çok gençsin" dedi doktor korku dolu bir sesle.

"1...2...3..."

Olmuyordu...

"Lanet olsun hadi tutun hayata vazgeçme yapma bunu hadi. Sevdiklerin için gel hadi."

"1...2...3..."

Genç kızın kalbinin bağlı olduğu cihazda kalbinin attığını belli eden ses çıktı düz çizgiler bir anda hareket ediyordu. Genç kızın kalbi sevdiği adam için atmaya başlamıştı.

Aradan 2 dakika geçmemişti hiçbir şey planlandığı gibi gitmiyordu. İki bedende ölüyordu ama Gölgenin ruhu bile hala Dolunayın hayata tutunmasını bekliyordu. Hayat onları ayırmaya çalışıyordu kim kazanacaktı bilinmiyordu. Çabalıyordu doktorlar yüzü kandan görünmeyen soğuk bedenleri ısıtmaya çalışıyordu, hayatta kalsınlar diye çabalıyordu. Ama monitördeki dalgalı çizgiler tekrar düz olmuş sesler çınlıyordu. Papatya ile birlikte bu kez Gölgede ölüyordu...

Bir Gölgenin Fısıltısı (Tamamlandı)Where stories live. Discover now