KRALİÇE | MYG

By munaathia

229K 24.8K 18.7K

Ben Seon Ah... Sarayda kalmamak ve ailemin katilinin oğluyla evlenmek istemediğim için lanetlendim. Tanrı'nın... More

[1]
[2]
[3]
[4]
[5]
[6]
[7]
[8]
[9]
[10]
[ 11 ]
[ 12 ]
[ 13 ]
[ 14 ]
[ 15 ]
[ 16 ]
[ 17 ]
[ 18 ]
[ 19 ]
[ 20 ]
[ 21 ]
[ 22 ]
[ 23 ]
[ 24 ]
[ 25 ]
[ 26 ]
[ 27 ]
[ 28 ]
[ 29 ]
[ 30 ]
[ 31 ]
[ 32 ]
[ 34 ]
[ 35 ]
[ 36 ]
[ 37 ]
[ 38 ]
[ 39 ]
[ 40 ]
[ 41 ]
[ 42 ]
[ 43 ]
[ 44 ]
[ 45 ]
[ 46 ]
[ 47 ]
[ 48 ]
[ 49 ]
[ 50 ]
[ 51 ]
[ 52 ]
FİNAL
Teşekkürlerim En Kıymetlilere!
YAKINDA
KRALİÇE KİTAP BASIMI ERTELENDİ!

[ 33 ]

4K 461 428
By munaathia

Ona bir sihirli değnek dokunuyor ve birden dünyanın en güzel kıyafetlerinin içinde dünyanın en güzel kadınına dönüşüyor demişti Namjoon. Uyumak üzere olduğum bir gecede o hikayi anlatırken...

Boy aynasında kendimi süzdüğümde bende tam olarak o kız gibi hissetmiştim kendimi. Ayağımdaki topuklu ayakkabı, altımdaki siyah mini pileli etek ve üzerimdeki çok açık pembe önü bronşlu oldukça şık bluz... Elimde minicik gösterişli bir pembe çanta, hafif dalgalı saçlarım ve biraz parlak makyajım...

"Çok güzel görünüyorsun Seon Ah." Jimin'in konuşmasıyla ona döndüm sakince gülümsemiştim. Kendimi bu şekilde çok nadir görebiliyordum ve ben de bu halimi beğeniyordum.

Çocukların bana bayılacağımı söyleyip beni dışarı çekiştirirken ben doğru yürümeye çalışıyordum. Birkaç saniye sonra kapının önündeki çocuklarla karşılaştığımda derin sessizlik hakim olup, hepsi baştan sona süzmüştü beni. Sonrasında ise alkışlar ve ıslıklar...

"Herkes sana hayran olacak Seon.. Çok güzel olmuşsun." Hoseok konuşurken yanaklarımın kızardığını hissedebiliyordum.

"Hadi gidelim geç kaldık." Yoongi'nin uyarısıyla dışarı çıkıp, bizi bekleyen büyük arabaya yöneldiğimizde güneş gözlüğümü takmıştım. Kendimi fazla özgüvenli ve iyi hissediyordum kesinlikle.

Yol boyunca çocukların çok kişiyle konuşma, çok fazla göz teması kurma, konuştuklarımızı unutma gibi tembihlerinin arasına arada Tae'nin çok güzel olduğuma dair kıskançlık sözleri ekleniyordu.

Başaracaktım. Asıl şirket sahibiyle konuşup o çakma yöneticinin planlarını bozabilecektim. Bir yandan da Yoongi'nin şarkısını halledecektik, evet bunu yapacaktım.

Araba şirketin önünde durup, çocuklar inmeye başladığında bacaklarımın titrediğini hissedebiliyordum. Fazla heyecanlı ve gergindim. Büyük binadan içeri girdiğimizde gözlüğü çıkartmamla tüm bakışları üzerime toplamıştım. En çokta çocukların yanında olmam dikkat çekiyordu.

Hepsi etrafımı sarıp, ilerlediklerinde sanki mideme kramplar girecek kadar heyecanlı değilmişim gibi cesurca yürüyordum. Bakışlara ve herhangi fısıldamalara aldırmadan. Asansöre bindiğimizde kimsenin olmamasıyla derin bir nefes verip, terleyen ellerimi salladım. Çocukların sakin olmam gerektiğini söyleyen uyarılarını dikkate alarak tekrardan eski halime büründüm.

Tahmin ettiğim, en arkadaki odaya doğru ilerlediğimizde bize doğru gelen bir kız grubuyla çocukların adımları yavaşlamıştı.

"Oppa?" Kızın tamamen Yoongi'ye dönmesi, aynı zamanda beni süzmesiyle kim olduğunu anlamıştım. Bu o kızdı, hani şu sahte sevgili... Eh fena değildi. Ayrıca oppa derken?

Yoongi gülümseyip yoluna devam ettiğinde, kızla olan göz temasım bozulmuştu. Eminim o da şu an şirkette bulunan herkes gibi benim kim olduğumu çözmeye çalışıyordu.

Kapının önüne geldiğimizde çocuklar beklememi söyleyerek içeri girdi. İlk onlar konuşacak, adam benimle görüşmeyi kabul ederse ben içeri girecektim. Bekleme sürem artarken karşımdaki boşlukta gittikçe doluyordu. Cam odalardan çıkan insanlar kapılarının önünde durup bana bakarak fısıldaşıyor ve bundan asla çekinmiyorlardı.

"Tanrım o çok güzel!"

"Yüzünü gördünüz mü melek gibi?"

"Kim bu?"

"Büyüleyici değil mi?" İstemsizce kulağıma gelen sözlerle yüzümü tamamen kapıya dönmüştüm. Bunlar benden mi bahsediyorlardı? Dalga mı geçiyorlardı yoksa ciddiler miydi anlamamıştım. Birkaç dakika daha abartılı iltifatları duymuş, sonunda kapının açılmasıyla başka bir gerginliği tatmıştım. Namjoon'un beni çağırmasıyla içeri girdim ve uzun masada oturan 4 adam 2 kadına eğilerek selam verdim.

Büyüyen gözlerle karşılaşıp, ister istemez onları taradığımda o pislikle de göz göze gelmiştim. Hafif şaşkınlıkla yavaşça gülümsedi. Gözlerinin iğrenç şekilde vücudumda dolaşması beni rahatsız etmişti.

"O kişi siz misiniz?" Dedi en ortada oturan adam. Tahminimce asıl sahip buydu.

"Evet efendim."

"Ben, köyde yaşıyor diyince üzgünüm daha farklı tarzda birini beklemiştim." Adamın memnun gülüşü beni az da olsa rahatlatırken, daha fazla gülümsememi sağlamıştı. Ezberlediğim belli olmayacak şekilde ama aslında çocukların zorla ezberlettiği cümleleri sıralamaya başladım.

"Aslında uzun zaman küçük bir köyde yaşadım. Muhtemelen ismini bile duymamışsınızdır. Birkaç aileden başka kimse yaşamazdı çünkü. Yoongi benim çok eski dostum, çocukluk arkadaşım. Bazı mecburiyet gerektiren durumlar nedeniyle buraya gelip onunla karşılaştığımda benden böyle bir istekte bulundu. Normalde şarkı söylemem ama onun teklifini kıramadım. Ben onun sesine, o da benim sesime hayrandır. İzin verirseniz bu hayalimizi gerçekleştirmek istiyoruz." Cümlemi tamamlamamla çocukların hepsinden derin bir nefes yükseltmişti. Hata yapmamam rahatlatmıştı.

"Şirketimize katılmak istemez misiniz?"

"Ne? Hayır hayır." Gülümseyerek elimi kaldırıldığımda adamda yerinden kalkmış bana doğru gelmişti.

"Solo çıkışınızı hemen gerçekleştirebiliriz. İlk çıkışınızda adınızı tüm ülkeye duyuracağınıza eminim."

"Ben ünlü olmak istemiyorum. Sadece çocukluk hayalimizi gerçekleştirip, arkadaşıma yardım etmek istiyorum."

"Bu güzelliğe yazık olur." Arkadan bir kadının konuşmasıyla kıl kuyrukta sohbete dahil olmuştu.

"Peki gerçekten arkadaşı mısınız?" Ona döndüğümde en sempatik şekilde gülümseyip saçlarımı arkaya attım.

"En yakını."

"Ben yine de düşünmenizi öneririm." Adam bir adım daha atıp konuştuğunda gülümseyerek kafamı eğdim. Benim istediğim tek şey çocukların beladan uzak durmasıydı.

"Karar vermeden önce dinleyelim." Arkadaki bir kişinin daha konuşmasıyla herkes bir anda dışarı yönelmişti. Koridordaki kalabalık son gördüğüme göre artarken gerilimimde aynı yöndeydi. Fazla heyecanlanıyordum. Söyleyememekten, onları rezil etmekten korkuyordum.

"Sakin ol." Onları takip ederken Yoongi'nin sesini kulağımda hissetmiştim. Topuklularla düşmemek için yavaşça koluna girdim.

"Hissederek söyleyeceğim."

"Ve çok güzel olacak." Bakışların arasından geçip, bir odaya girdiğimde fazla ışıklı bir yerdi. Yoongi'yle ben başka bir odaya girmiş, diğerleri camın arkasına dizilmişlerdi. Büyük bir kulaklığı alarak saçlarımın üzerinden kulaklarıma yerleştirdi Yoongi. Kendisi diğerini taktığında, belimden tutarak beni mikrofona çekmişti.

"Hisset Seon Ah, o çığlığı hisset." Sözlerinin bitimiyle kulağımda müziği duymamla gözlerimi kapatıp, dediğini yapmıştım. Hissederek tüm sözleri akıtmıştım. Benim ardımdan Yoongi söyleyip tekrar bana geldiğinde doğru yerde girdiğim için kendimi içimden tebrik etmiştim. Tamamen kendimi şarkının içinde bulmuş, hikayesinde kaybolurken aniden müzik kesilmişti. El hareketleriyle bizi dışarı çağırdıklarında kararı duyacağımızı biliyorduk.

"Fazla güzel, kendisi gibi... Tamamdır benden izin var, yapın şu işi." Onayı duyup, kendimi kaybedercesine gülerken Yoongi'ye döndüm. Biliyordum dercesine sırıttı ve adama teşekkürlerini sundu.

Ben her şeyin bu kadar olacağını sanıyordum. Çıkacaktım şarkı söyleyecektim ve bitecekti ama meğerse böyle değilmiş. Küçük bir odada başka bir adamla görüştüğümüzde anlamıştım bunu. Önüme imzalamam için bir belge uzattıklarında Yoongi'ye baktım. Kafasıyla onaylaması benim için yeterliydi. Saçma bir karalamanın ardından asıl sorunlar başlamıştı.

"İsmin ne?"

"Kendi ismimi kullanmak istemiyorum."

"Neden? Çıkış bile yapmıyorsun ki sadece şarkı."

"Yine de istemiyorum."

"Sahte isim kullanacaksın yani?"

"Evet." Bir de bu eksikti baş sallamasınına ardından Yoongi'ye döndüm. Bana göre daha fazla sakindi.

"Peki ne olacak?"

"Bilmiyorum."

"Ona da mı karar vermedin?" Olumsuz anlamda başımı sallamıştım.

"Kraliçe olsun." Bakışlarım boş kağıttan şiddetli bir hızla onun gözlerine kaydığında fazla şaşkındım.

"Fazla iddialı değil mi?" Adamın alaycı sesinin ardından Yoongi eliyle beni göstermişti.

"Sence?"

"O ismi kaldırabilir. O halde sahte ismin Kraliçe." Bir yerlere bir şeyler yazdığında hala neden bunu söylediğini düşünüyordum. Ben unutmaya çalıştıkça neden o hatırlatıp duruyordu?

"Neden Kraliçe dedin?"

"Kraliçe değil misin?"

"Ha?" Adımlarım kilitlenmiş, koridorda kalakalmıştım. Gelmediğimi fark ederek bana döndü Yoongi.

"Geldiğin ilk günden beri Kraliçe olduğunu söyleyen sendin. Yanlış mıyım?" Söylüyordum değil mi? Evet, onu tehdit bile ediyordum hatta. "Hem iddialı olmak iyidir. Herkes kim bu tanınmayan Kraliçe diyerek bile şarkını dinleyebilir."

Gülerek ilerlediğinde bilmediğim bu yerde kaybolmamak için izini takip edercesine hızlandım. Üzerimde görünmeyen gözleri hissedebiliyordum. Herkes bana bakıyormuş gibiydi. İzleniyormuş hissi beni az da olsa geriyordu.

Bu dünyada bir şey daha öğrenmiştim. Bazı işler çok kolay yapılmıyordu. Anlaşmaların ardından günlerce kayıt için uğraşmıştık. Çocuklarla birlikte şirkete gelip, sabahtan akşama kadar Yoongi'nin azarını yiyip bi kelime için bile bin defa kayıt yapmıştım. Onun da kaydı vardı tabi... Yani iş uzadıkça uzamıştı.

Her yeni günde buraya gelerek, kendimi daha fazla kadın ve güzel hissetmeye başlamıştım. Çocuklar her ne kadar yeni insanlarla tanışmama izin vermese de yine de birilerini tanımıştım. Aldığım abartılı iltifatlar beni daha da utangaç kılsa da bu dünyaya ve insanlarına alışmaya başlamıştım. Aynı zamanda çocukların aldığı bir karar ve şirkete bildirmeleriyle kimliğim tamamen gizlenmişti. Adım ve bilgilerim hiç kimse tarafından bilinmiyordu. Bilgilerimi dışarıyla paylaşmak tamamen yasaktı, buna fotoğraflarımda dahildi.

Bu alınan mükemmel karar kıl kuyruğun tüm planlarını suya düşürürken bizi çok rahat bir konuma sokmuştu. Çocuklarla rahatça konuşup, evde takılabiliyordum. O büyük korkumuz neyse ki ortadan kalkmıştı.

O adam beni herkesten soyutlayıp, eve hapsetmek istemesine rağmen ben açıldıkça açılıyordum. Üstelik şirket çalışanları da bana fazla iyimser ve ilgili davranıyorlardı. Tanıştığım her kişiyle sıcak bir sohbet kuruyor, muhabbeti ilerletiyordum. Birçok kişiyle çocukların odasının önünde ya da koridorda tanışıp, arkadaş oluyordum.

"Bugün sizi görmeye gelenler oldu yine ama Taehyung içeri girmelerine izin vermedi." En çok bu kızlarla sohbet ediyor ve iyi anlaşıyordum. Bizim çocukların makyajlarıyla ilgileniyorlar ve genelde benimle birlikte bekleme odasına oluyorlardı.

"Ah, öyle söyleme." Garip bir şekilde şirkette merak edilen kişi olsam da bu bana utandırıcı geliyordu.

"Ciddiyim. Herkes sizi merak ediyor. Güzelliğiniz çoktan yayıldı." Böylesi cümlelere bile nasıl cevap vereceğimi bilemiyordum. Sadece yüzümü kapatarak gülümsüyor ve daha az kızarmak için uğraşıyordum.

"Teşekkür ederim sessizce."

"Herkesten en çok sizi Óla merak ediyor, buna eminim." Yoongi'nin çakma sevgilisi değil miydi bu? Gözlerimi kısarak ona döndüm.

"Neden merak ediyormuş?"

"Genelde Min Yoongi çok kişiyle konuşmaz. Eh şimdiye kadar da yanında neredeyse hiç kız görmedik. Sizin bu kadar yakın olmanız dikkat çekiyor." Kısa saçlı, bizden fazlasıyla büyük olduğu her halinden belli olan kıza dönüp gülümsedim. Nedense bu hoşuma gitmişti. O zaman o kız öyle zannetsin.

"Evet, biz çok yakınız."

"Peki sizin bir ideal tipiniz var mı? Çocuklardan mesela..." Aşk hikayesi mi yakalamaya çalışıyordu?

"Hepsi kardeşim gibi, hayır tabi ki..." Yavaşça kafamı sallayıp gülümsedim.

"Hayır, o anlamda değil. Yani hangisini beğenirdiniz? Min Yoongi mi?"

"Hayır!" Ani bir şekilde reddetmiş, tepki göstermiştim. Bu kadar yükselmemin sebebini ben de bilmiyordum. Sonrasında daha yumuşak devam ettim. "O benim tipim değil. Zayıf ve kısa boylu erkeklerden hoşlanmıyorum. Güçlü seviyorum biraz."

"O halde Jungkook?" Hafifçe kıkırdayarak hayran dolu bakışlarını daha fazla üzerime gönderdi kız.

"Olabilir."

"Ne olabilirmiş?" Arkamda hissettiğim sesle irkilerek çabucak dönmüştüm. Jungkook ve Yoongi kapıda dikilmiş bize bakıyorlardı. Jungkook'un yüzünde oldukça büyük bir gülümseme varken Yoongi her zamanki suratsızlığındaydı.

"Hiç." Yerimde yavaşça ayağa kalktım.

"Neyse, hadi gel. Çekim için hazırlar." Jungkook omuzlarımdan tutup beni şirketin içinde ilerlettiğinde içimden ikisininde bir şey duymamış olmamasını diliyordum. Umarım umarım...

Bu çekim ise şarkının kapak fotoğrafı içindi. İstemememe rağmen yapmam gerektiği için itiraz edememiştim. Yoongi ise tamamen çekilmiş, sadece benim olmamı istemişti. Yani sadece benim çekimim olacaktı.

Beyazlarla donatılmış, büyük sayılabilecek bir odaya girdiğimizde Jıngkook iki elimi kavradı ve söylemekte zorlanıyormuş gibi göründüğü şeyi sonunda söyledi. Bu sırada Yoongi yanımızdan hızla geçip, gitmişti.

"Adın Kraliçe olduğu için, kapak çekimlerini de geleneksel kıyafetle yapmak istediler. Kızlar seni hazırlamak için bekliyor." Söyledikleriyle sadece kurumuş dudaklarımı yaladım. Tekrardan o kıyafeti giymek... Aynı şeyleri hisseder miydim?

Çoktan benim için seçilmiş Kraliçe kıyafetini giydiğimde ruhum ağırlığını hissetmişti. Vücudumun istem dışı gerilimine karşı koyamıyordum. Elimde değildi, hem de hiç.

Saçlarım taranıp, örüldüğünde ve arkamdan toplandığında makyajıma geçilmişti. Kız süngerleri yavaş dokunuşlarla yüzümde gezdirirken, ben aynada o günü görüyordum. Tıpkı o zamanda böyle kızlar tarafından hazırlanmış ve süslenmiştim. Ağırlığı ve acıyı hissettiğimde gözlerimi yumdum sıkıca. Atamıyorum üzerimden. Bedenimin bu kıyafetleri kaldırmadığı gibi ruhumda bu ağır görevi kaldıramıyordu.

"Gerçek gibi..." Yanımdaki sesle gözlerimi araladığımda tepemde bulunan kızla ayna sayesinde göz göze gelmiştim. "Sen de rahatsız eden bir şey var. Güzelliğin, gerçekten rahatsız edici." Kız fırçalarını hızla masaya bırakıp uzaklaştığında yerimden kalkmıştım. Lanet insanları etkilerdi değil mi? Kesinlikle.

Odadan çıkıp, fotoğraf çekiminin olacağı yere ilerlediğimde kapıdan girmemle uğultu sıfıra inmişti. Çok güzel olduğuma dair uğultular kulağımı doldururken bir tanesi duraklayıp, Tae'yi aramama sebep olmuştu.

"O gerçek bir Kraliçe gibi. Gerçekten bir Kraliçe gibi görünüyor." İnsanlar bana bunu iltifat için söylerken yavaşça gözlerim doldu. Tae'nin de benimle aynı şeyleri hissettiğini biliyordum. Beni görmesiyle önceki yaşamına gittiğini, aynı şeyleri hissettiğini biliyordum.

"Yüzünü çekmeyecek miyiz gerçekten? Asıl hazine orada..." Fotoğrafçı kamerasıyla bana yaklaştığını yavaşça başımı salladım. Yüzüm çıkmayacaktı. Bu dünyaya bir hatıra bırakamazdım.

"Kapakta yüzün olursa yüz katı daha fazla satacağına eminim ama yine de sen bilirsin." Etrafta sadece kameradan çıkan sesler dışında bir ses yoktu. Fazla insan vardı, kalabalıktı ama hiçbiri konuşmuyor. Sadece bakıyorlardı. Bu beni daha da geriyordu. Anlaşılan o ki bu elbisenin ağırlığını sadece ben hissetmiyordum.

Arkadan, önden, çapraz, otururken, ayakta... Her türlü fotoğrafım çekildiğinde yorgunluktan ölmek üzereydim. Onlar en güzelini seçeceğini söylediğinde hızla odaya ilerlemiştim. Bir an önce bu kıyafetten kurtulmak istiyordum.

"Kraliçe!" Eteğimi sıkarak yerimde durduğumda derin bir nefes verdim. Orada değilsin Seon Ah. Hala bu dünyadasın, hala çocuklarlasın. Korkma.

"Sence de bir fotoğraf çektirmemiz gerekmiyor mu? Bu şanslı harcamak istemiyorum." Taehyung yanıma gelip, elini tuttuğunda dolan gözlerimle kafamı salladım. Çocukların yanına gittiğimizde hepsi bir koltuğun önünde duruyordu.

Yönlendirmeleriyle ben koltuğa otururken hepsi arkama dizilmişti. Gülümsemeye çalışarak, bir sürü fotoğraf çektirmiştik.

"Kendimi Kraliçe'nin yaşında Kral gibi hissediyorum. Acaba önceki hayatımda Kral mıydım?" Jin bunu söyleyip kahkaha atarken gözlerim istemsizce sırrımı bilenlerle buluşmuştu. Gerçekten Kraliçe olduğumu bilseler acaba tepkileri ne olurdu?

"Hala inanamıyorum!" Jimin elindeki fotoğrafı dizlerine bıraktığında konuştu. Sessizliği bozmasıyla kafamı Jungkook'un omzundan kaldırıp ona bakmıştım.

"Gerçekten Kraliçe'sin. Gerçekten bir Kraliçe ile fotoğrafım var. Sen gerçeksin! Bu bizim için gittikçe normalleşirken aslında nasıl bir mucizenin içinde olduğumuzun farkında değiliz. Goryeo Kraliçe'si yanımızda, biz onunla birlikte yaşıyoruz!" Sözlerine kıkırdayarak, saçlarımı arkaya attım.

"Çokta önemli bir şey değil."

"Saçmalama! Sen Kraliçe'sin Seon Ah." Jungkook'un da konuşmasıyla derin bir nefes verdim. Pek sayılmazdı. Sonuçta Kraliçe olmadan buraya gelmiştim.

"Bugün herkes büyülenmiş gibiydi. Kimse senden gözünü çekemedi. Zaten çok güzel bir kızsın ama o kıyafetin içinde... Seon Ah, büyüleyici görünüyordun. Gerçekten birinin gözlerini senden çekmesi çok zordu."

"Sence Taehyung? Elbiseler sahiplerini bulunca daha da mı büyülenir? Büyülü mü gösterir?"

"Orasını bilmiyorum ama bugün seni gören herkesin büyülendiğine eminim." Saçlarını karıştırarak kendini yatağa bıraktı.

Kapının açılmasıyla hepimiz aynı anda kapıya dönmüştük. Jimin ve Tae, Tae'nin yatağındayken, ben Jungkook'un yatağındaydım. Yoongi, kısa süreliğine bizi süzüp kapıya yaslandı.

"Buraya gel. Kapak fotoğrafını gösterdiler, sen de görmelisin." İçim tekrar heyecanla dolduğunda yerimde hareketlenip, terliklerimi giyerek ona doğru ilerledim. Benimle birlikte tüm çocuklarda gelmişti.

Odaya girip, bilgisayardaki dosyayı açmasıyla karşımıza yüzümün hiç çıkmadığı, yan bir şekilde durduğum bir fotoğraf çıkmıştı. Güzel görünüyordu. Yavaşça gülümsedim.

"Fazla havalı!"

"Çok güzel Seon Ah!" Çocuklar iltifatlarını sunup, beğenerek odayı terk ettiklerinde hala fotoğraftan çekemiyordum gözlerimi.

"Sorun ne?" Dedi yavaşça Yoongi. İrkilerek ona döndüğümde gülümsedim.

"Bir sorun yok."

"Mutlu görünmüyorsun, eskisi gibi."

"Hayır, mutluyum." Kendimi yavaşça yanındaki sandalyeye bıraktım.

"Çok güzel." Fotoğrafa bakan yüzünü incelediğimde gözleri, ona kilitlenmişti. Ekrandan çekmeden öylece bakıyordu. Sonrasında uykudan uyanır gibi bana döndü. "Fotoğrafın çok güzel."

"Teşekkür ederim Yoongi."

Aptal bir sessizlik belirdiğinde yine ellerimi nereye koyacağımı bilememiş, yine bakışlarıma yer bulamamıştım. Yavaşça boğazını temizledi ve açık pencereden süzülen rüzgara doğru çevirdi yüzünü.

"Bugün herkes tek bir şey söylüyordu Seon Ah. Senin gerçek bir Kraliçe gibi göründüğünü... İlk defa bende herkesle aynı düşündüm. Bugün gerçek bir Kraliçe gibi görünüyordun." Yüzünü yavaşça çevirip gözlerimle buluştu. Ben ise içimde kopan fırtınıları belli etmemeye çalışıyordum.

"Bir ay kadar parlak ve yıldızlar kadar güzelsin Kraliçe. Bu güzelliğiniz karşısında tüm gök size eğilirken, ben mühürlenmiş gözlerimi çekmeden bunun tadını çıkaracağım. Cennetinizde huzur bulacağım."

Gözlerim yavaşça dolduğunda bedenini bana doğru yaklaştırdı.

"Bir gün, benim de bir Kraliçe'm olursa ona bunları söyleyeceğim." Dudaklarımı ıslatıp, başımı sallarken hızla yerimden kalktım. Ne güzel bir sözdü, kalbe ne huzur veriyordu.

Arkamı dönüp, dolan gözlerimden yaşların akmasıyla kapıya yöneldim. Bir an önce buradan çıkmak istiyordum.

"Sahi Seon Ah..." Onunda sesinin birden yükselip ayağa kalktığını hissetmemle duraksadım.

"Bir ihtimal o sen olabilir misin?"




Continue Reading

You'll Also Like

135K 14.6K 52
Jungkook, erzağının bitmesiyle kendine yiyecek birşeyler ararken, Taehyung'un liderlik yaptığı bir küçük bir şehirle karşılaşır. Jungkook, açlığını d...
TESADÜF By .

Fanfiction

199K 14.2K 59
Devam kitabı:TESADÜF 2 "Tanrıya yalvardım gökyüzünün kontrolünü bana versin diye.. Böylece senin bulunduğun yerlere sürekli güneş getirirdim. "
368K 33.9K 32
Kore'nin nesillerdir düşman olan iki sürüsü; Kim'ler ve Jeon'lar aynı davete katılır. Beklemedikleri şey ise attığı yumruk ile ruh eşi oldukları orta...
88.6K 3.6K 30
Yabani evrenindeki çiftimiz Asi ve Alaz'ın hayatları farklı bir şekilde kesişeydi, mesela Asi, Soysalan Üniversitesi'ne bomba gibi düşseydi, nasıl ol...