KRALİÇE | MYG

By munaathia

230K 24.8K 18.7K

Ben Seon Ah... Sarayda kalmamak ve ailemin katilinin oğluyla evlenmek istemediğim için lanetlendim. Tanrı'nın... More

[1]
[2]
[3]
[4]
[5]
[6]
[7]
[8]
[9]
[10]
[ 11 ]
[ 12 ]
[ 13 ]
[ 14 ]
[ 15 ]
[ 16 ]
[ 17 ]
[ 18 ]
[ 19 ]
[ 20 ]
[ 21 ]
[ 22 ]
[ 23 ]
[ 24 ]
[ 25 ]
[ 26 ]
[ 27 ]
[ 29 ]
[ 30 ]
[ 31 ]
[ 32 ]
[ 33 ]
[ 34 ]
[ 35 ]
[ 36 ]
[ 37 ]
[ 38 ]
[ 39 ]
[ 40 ]
[ 41 ]
[ 42 ]
[ 43 ]
[ 44 ]
[ 45 ]
[ 46 ]
[ 47 ]
[ 48 ]
[ 49 ]
[ 50 ]
[ 51 ]
[ 52 ]
FİNAL
Teşekkürlerim En Kıymetlilere!
YAKINDA
KRALİÇE KİTAP BASIMI ERTELENDİ!

[ 28 ]

3.9K 451 382
By munaathia

"Tamam, tamam..."

Duyduğum fısıltıya benzeyen boğuk seslerle uykum bölünmüş ve olduğum şekilde kitlenmiştim. Beni uyandıran bu sesin kime ait olduğunu bilmiyordum. Bilene kadar da gözlerimi açmaya niyetim yoktu.

"Dikkatli ol." Dedi ve kapattı kapıyı o ses. O kadar küçük harflerle konuşmuştu ki, o mırıltıdan kim olduğunu bile anlayamamıştım.

Kafamı yasladığım şeyin kıpraşmasıyla kafamdaki parçalar birleşmiş ve son durumumu hatırlamıştım. Kokuya da bakılırsa yanlış düşünmüyordum. Dün gece Yoongi ile uyumuştum evet.

Gözümü açmalı mıydım? Şu an nasıldık? Oda da yalnız mıydık? Haddinden fazla şey düşünerek yavaşça gözlerimi araladım.

İlk gördüğüm şey, uykusuzluktan daha fazla küçülmüş, kızarık, önüne düşen yeşil saçlarının arasından bir çift göz olmuştu. Hafifçe irkilerek biraz daha geriye kaçırmaya çalıştı yüzünü.

Göğsünde mi yatıyordum? Tanrım! Hiçbir şekilde kıpırdamayarak öylece durdum bir süre. İzlediğim her filmde böyle oluyordu, kız ve erkek birlikte uyurlardı ve sabahına çok romantik bir şekilde uyanırlardı. Bizimkisi farklıydı, her zamanki gibi. Tabi bunu şimdilik fark etmemiş, sadece onların gözlerine takılı kalmıştım.

Havada olan, yorganı sıkıca tuttuğu elini indirdi. Hareketle birlikte gözlerim oraya kaymıştı. Açılmış olan üzerimi mi örtmeyi düşünüyordun? Gittikçe iyileşiyordun sanırım Yoongi...

"Taehyung geldi, o uyanmadan odadan çıkmalıyım. Böylece odaya gelemez." Uykulu sesiyle fısıldadığında yavaşça başımı salladım. Duyduğum o sesler Tae'ye aitmiş demek ki.

"Güzel fikir, git öyleyse."

"Üzerimden kalkarsan gideceğim!" Bendeki gözlerini devirerek tavana diktiğinde, nasıl bir halde olduğumu fark etmiştim. Tanrım, resmen çocuğun üzerine çıkmıştım!

Panikle göğsünden kalktığımda açılan saçlarım hala onun omzuna dökülüyordu. Ağlamak üzere olduğumda, üzerine attığım bacağıma baktım. Daha ne kadar rezil olabilirsin Seon Ah! Hızlıca oturur pozisyona gelerek, önüme baktım ve bu aptal utancımı gizlemeye çalıştım.

Yatağın benim olduğum kısmı neredeyse bomboştu. Gitmiş çocuğun ağzının içine girmiştim ve en önemli kısmı Tae bunu görmüştü! Ah Tanrım, neden beni de uyuduğu gibi uyanan bir varlık olarak yaratmadın ki?

Ben içimde bu savaşları verirken o sakince yerinden kalktı. Uykusuz ve gergin olduğu çok belliydi. Oturur halde birkaç dakika öylece bekleyip saçlarını karıştırdıktan sonra ayaklarını yere sürterek kalktı ve hızlıca tişörtünü çıkardı. Tenini görmemle birlikte hızlıca önüme döndüm. Nasıl birden bire karşımda soyunabilirdi?!

"Hey! Bu odayı benimle paylaştığını unutma!"

"Sesini alçalt ve uyu Seon. Beni kesen sensin!" Her zamanki gibi ukalaca konuştuktan sonra bana bakmadan odadan ayrıldı. Delirecektim! Nasıl böyle rahat olabiliyordu? Hiç mi odayı benimle paylaştığı için garip hissetmiyordu ya da bir kızın önünde tişörtünü çıkarmak utanç verici gelmiyordu? Bu zamanda böyle şeylerden utanılmıyor muydu artık?! Garipti, çok garipti!

Sakinleşmeye çalışıp geri yatağa yattığımda yorganı kafama kadar örttüm. Havasız kalsam da dışarıda uyumaktan çok daha iyiydi.

Orada ne kadar süre uyuduğumu bilmiyordum çünkü uyandığımda saate bakmamıştım. Yorganın üzerinden bana dokunmaya çalışan nazik ellerle gözlerimi araladım. Sesler tanıdıklaştıkça da yavaşça kafamı yorgandan çıkardım.

Çocukların hepsi karşımda duruyordu, yarısı da yatağa oturmuştu bile. Yüzlerinden fazlasıyla anlaşılan mutsuzlukları ve tedirginlikleri uyanır uyanmaz beni bile etkilemişti.

"Güzel uyudun mu?" Hemen yanımda oturan Jungkook'tu ilk soruyu soran. Uykulu bir şekilde saçlarımı karıştırırken, kafamla cevaplamıştım onu.

"Hadi kahvaltını yap." Ardından Hoseok'un dizlerime uzattığı kahvaltı tepsisi... Burada bir şey dönüyordu, hissediyordum ama ne olduğunu anlayamamıştım.

"Teşekkürler ama sizin neyiniz var?" Sorumla birlikte ayakta olanlarda üzerime doğru eğilircesine yaklaşmışlardı. Ben uyurken bir şey olmuştu değil mi? Mutlaka olmuştu!

Gözüm, arkada bizden uzakta duran duvara yaslanmış olan Yoongi'ye takıldı. Yine soğuk tavırlarıyla beni süzüyordu. Büyük ihtimal yine bir hata yapmıştım ve yine o haklı çıkmıştı.

"Biz, seni bildiğini düşünüyoruz." Diye söze girdi Namjoon. Bunu duymamla birlikte yavaşça açılan gözlerimle korkakça yutkundum. Nasıl, anlamış mıydı yani?

"Bir şey mi oldu? Size bir şey mi dedi?"

"Yoongi, sabaha kadar bir şeyler aradığını söyledi. Bizim bir şeyler sakladığımızı biliyor. Zaten durduk yere bizimle kalmak istemesinin başka açıklaması olamaz."

"Ama..tam olarak şüphelendiği şey sen misin yoksa evde bir kız olması mı onu anlamadık." Jin sorgulayıcı bir şekilde konuştuğunda kafamı ona kaldırdım. Dediklerinden hiçbir şey anlamıyordum, ya onlar açık konuşmuyordu ya da ben hala uyanamamıştım.

"Nasıl yani?" Hızlıca Jungkook'la aramıza girdi ve yanıma oturarak elimi avucunun içine aldı Taehyung.

"Eğer biz kızla yaşadığımızdan şüphelenseydi bunu rahatlıkla öğrenebilirdi değil mi? Yani gelip sana ısrarda bulunabilirdi, bizi tehdit edebilirdi. Kolayca suçlayıp, açığa çıkmasını sağlayabilirdi ama sanki o evde başka bir şey arıyor gibi...Çekmeceler de ya da dolaplarda, bir kanıt arıyor gibi." Taehyung'un cümlesinin bitiminin ardından gözlerime uzun uzun bakmasıyla neyi düşündüğünü anlayarak kaşlarımı çattım. Bu imkansızdı! Bunu nasıl anlayabilirdi ya da nasıl tahmin edebilirdi? Aylardır birlikte yaşadığım çocukların bile aklına böyle bir şey gelmezken o adam bunu nasıl düşünebilirdi?

"Siz ne düşünüyorsunuz?" Kafamı kaldırarak çocuklara döndüm. Elbet hepsinin bir tahmini olmalıydı.

"Hiçbir şey! Aklımıza asla mantıklı hiçbir şey gelmiyor." Hoseok konuşarak saçlarını karıştırdığında omzuna yaslanmış olan Jimin'in korkulu bakışlarını fark etmiştim. O da Taehyung'un düşündüğünü düşünüp, endişelendiği çok belliydi.

Bizler düşüncelere dalmış, mantıklı bir sebep ararken kapının anahtarla açılma sesiyle hepsi olduğu yerde sıçradı. Dışarıda olduğunu bilmiyordum.

"Biz çıkalım, sen de kahvaltını yap gel." Jin geçerken saçlarımı okşamış ve bu sözleri yavaşça bırakmıştı. Kafamı sallayarak hepsinin tek tek odadan çıkışını izledim. Bir kişi dışında!

Yaslandığı duvardan ayrılarak yanıma geldi ve göğsünde buluşturduğu kollarını indirip, ellerini ceplerine yerleştirdi. Başıma dikilmiş, yukarıdan bakıyordu bana. Bir şey söylemek istediği çok açıktı. Sakinlikle gözlerimi kaldırıp ona baktım.

"Kimsin sen?"

"Ha?" Ellerini çıkarmadan üzerime doğru eğildi ve yüzünü yüzümle tam karşı karşıya getirdi.

"Tam olarak kimsin sen? O, senin için geldi. Bunu biliyorum ama neden?" İfademi değiştirmemeye çalışarak yavaşça yutkundum. Fazla zeki ve akıllı bir çocuktu.

"Kim olduğumu biliyorsun."

"Tch! Fazla garipsin, çözemeyeceğim kadar." Geri yerinde doğrulduğunda içeriden gelen seslere kulak kabarttı. Adam tek başına gelmemiş gibi görünüyordu, fazla kalabalık gibiydi. Tekrardan yüzüme döndüğümde bakışları daha yumuşamış görünüyordu, bir süre baktı. Beni hatırlamaya çalışırcasına ya da bir anlam çıkarmaya çalışırcasına, uzun uzun baktı. Sonrasında ise derin ve sesli bir nefes vererek odadan ayrıldı.

Tanrım! Tam olarak bu hikaye nereye doğru gidiyordu? Nasıl bir çıkmaza ve dolambaça doğru gidiyordu. Asıl soru ise bu adamın derdi neydi? Çocukların yanlış düşündüğüne emindim. Hedefin ben olduğumdan çok, onlar olduğunu düşünüyordum. İyi bir adam değildi ve içimden bir ses garip bir şekilde çocuklara zarar vermek istediğini söylüyordu.

Aynanın karşısında durup saçlarımı şapkanın içine sıkıştırmaya çalıştığımda kapı yavaşça tıklanmış ve hemen ardından açılmıştı. Adamı görmemle çabucak toparlandım. Kahretsin ki henüz maskemi takmamıştım. Hızlıca önünde eğildim ve ellerimi birbiriyle kavuşturdum.

"Günaydın, Beyefendi Jae."

"Günaydın mı kaldı Honja! Neredeyse öğlen oldu. Rahatsız mısın?" Kapıyı kapatıp bana doğru yürüdüğünde ister istemez gerilmiştim. Sesini ayarla Seon Ah! Panik yapma, panik yapma!

"Biraz ağrılarım vardı efendim."

"Neren ağrıyor, bakabilir miyim?" Tam karşımda durup, yanıma yaklaştığında minik adımlarla istemsizce geriye doğru kaçmıştım.

"Hastalık yüzünden efendim."

"Ah tabi, hastalığın gerçekten çok ağır! Çok acı çekiyor olmalısın." Sanki ağzımdan laf almaya çalışırcasına ya da yüzümden bir anlamlar çıkarmak istercesine dikkatle izliyordu beni, ben ise çok fazla göz teması kuramıyor genellikle yere bakıyordum. Yavaşça kafamı salladım, sözlerine karşılık.

"Saçların çok mu dökülüyor? Bakabilir miyim?"

"Hı?" Aniden kafamı kaldırmamla bana haddinden fazla yaklaştığını anlamıştım.

"Saçlarına bakmamda bi sıkıntı mı var?"

"Hayır, hayır ama göstermekten mutlu olmuyorum." Sesimin titremesine engel olmaya çalışarak sempatikçe gülümsedim.

"Yine de merak ediyorum. Çok iyi bir doktor arkadaşım var. Senin için onunla görüştüm ve durumun hakkında bilgi istedi, o yüzden ona söyleyeceğim."

Elini yavaşça kaldırıp, şapkama götürdüğümde ne yapacağımı bilmiyordum. Şapkayı kaldırdığı anda hiç dökülmeyen, oldukça gür olan saçlarım ortaya dökülecekti. Bir erkeğin de bu kadar uzun saçı olabilirdi tabi.. Mesela Dae'nin saçı benimkinden uzundu ama bu adam onu öyle düşünecek miydi orasını bilmiyordum. Aklıma en ilk şeytanlığı uygulamaya koyuldum. Yalan söylemekte iyiydim, aylardır fazlaca pratik yapmıştım.

"Ah!" Şiddetli bir bağırtıyla, bacağıma doğru eğildim. Bu sayede adamın eli boşluğa düşmüştü. "Sancı, sancı girdi." Acı çeken ifademi de yüzüme yerleştirdiğimde hızlıca yere oturdum.

"Honja! İyi misin?"

"Bacağıma sancı girdi."

"Ahh.." O da bacağını kırarak benimle aynı boya gelmiş, beni inceliyordu. Yüzümü gizlemeye çalışarak sızlanmaya devam ettim. "Bu odada tek başına kalman başlı başına tehlikeli zaten."

Hızlı bir hareketle bir kolunu bacaklarımdan geçirdi ve diğer kolunu sırtıma koyarak beni havalandırdı. Kocaman açılmış gözlerimle boşluğa kilitlenmiştim. Şimdi bu adam beni ne diye kucaklamıştı?

"Yü-yürüyebilirim efendim." Panikle sesim titremişti. Bana nasıl bu kadar rahat dokunabilirdi ve bir erkeğin bir erkeği böyle kolayca taşıyabildiği nerede görülmüştü.

"Sancın var ve zaten çok hafifsin." Hareketlenip çıkışa doğru ilerlediğinde odanın kapısı sertçe açılmış endişeli ifadesiyle Taehyung dalmıştı içeri. Büyük ihtimal biraz önceği bağırtım içindi. Ardından da tüm çocuklar sırayla doluşmuştu. Ben adamın kucağında onlara korkuyla bakarken, onların bakışları endişeli ve anlamsızdı.

"Çekilin, bir şeyi yok. Çekilin." Adam onları geçerek koridora çıktığında Namjoon konuştu.

"Honja, iyi misin?" Bir gözüm adamda, dudaklarımın titremesini durdurarak konuşmak istiyordum ama yaşadığım gerilimle zor gözüküyordu.

"Bacağına sancı girdi. Çocuğu odada tek başına bırakmışsınız, bir şey olsa ruhunuz duymayacak. Rahatsız olduğunu biliyorsunuz üstelik." Bir yandan konuşup, bir yandan da salona giriş yapmıştı. O sırada da su içmekte olan Yoongi'yle göz göze gelmem, onun suyu püskürmesi ve suyun boğazında kalması aynı anda gerçekleşmişti. Küçücük gözleri kocaman açıldığında o da çocuklara yöneldi.

"Burada bizimle kal." Beni koltuğa bıraktığında gülümsemeye çalışarak bacaklarımı kendime doğru çektim ve koltukta büzüştüm. Salon son gördüğümden daha farklı görünüyordu. Koltuklar kenarı çekilmiş, ortaya garip aletler yerleştirilmiş ve 10 kişiye yakın kalabalık bir şeylerle uğraşıyordu.

"Bu da kim?" Çocukların çekilmesiyle konuşan kişi onların arasından yanıma kadar gelmişti. Hızla gözlerimi kaçırdım ve kafamı öne eğdim. Bu o adamdı. Çocuklar evde yokken, kıyafetler için gelen adamdı. Bugün bittiğin gündü Seon Ah.. Bugün mutlaka bir şeyler patlayacaktı burada.

Adam hızlıca özeti geçerken çocuklar baş ucumdan bir an olsun ayrılmamış, öylecek bakakalmışlardı bana. Herkes çok gergin ve fazlasıyla korkaktı. Onları bu duruma soktuğum için kendimden nefret ediyordum. Adamların başımdan geri çekilip, işlerine yönelmeriyle etrafım biraz da olsa boşalmıştı.

"Hyung." Dedim yavaşça Jimin'e seslenerek.
"Maskemi getirir misin?" Yüzüm ay parçası gibi ortadaydı ve o kıyafetçi bey, beni özenle inceliyordu. Jimin hızlı adımlarla salondan çıktığında oldukça uzun boylu bir adam, tüm gürültüyü bastırmak istercesine gür sesiyle konuştu.

"Şimdi sırayla vücut ölçütlerinizi alacağız. Aletlere ikili ikili çıkın, biliyorsunuz zaten sıralamayı. Soyunun!" Son sözüyle açılan gözlerimle çocuklara baktım. Onlarda benim gibi afallamışlardı. Soyunun derken ne kadar soyunun ve niye soyunun? Üstelik burada çok olmamakla birlikte kadın çalışanlarda vardı!

"Sadece iç çamaşırınız kalsın, hadi çocuklar. Jungkook ilk seninle başlayalım. Hoseok sen de hazırlan." Adamların çocukları yanına çağırmasıyla kaçış yol gibi bir şey kalmamıştı. Şimdi baya baya çıkaracaklardı. Ah, sen ne şanslı kızsın Seon Ah! Gözün gönlün az da olsa bayram edecekti! Jungkook kaslarını birkaç defa görmüştüm. Hala sabırsızlıkla bekliyordum.

"Sen hasta değil misin yatsana!" Gardiyanımın başıma dikilmesiyle tüm görüntüm kapanmıştı.

"Yatıyorum Hyung." Adamın duyma ihtimaline karşı temkinli davranıyordum. Üzerime doğru eğilerek üzerime bir şey örtüp kafama kadar getirmişti Yoongi.

"Sapık! Bizi keseceksin değil mi?" Ağzımın içine girip fısıldadığında ona döndüm.

"Seni asla kesmeyeceğim merak etme!"

"Dikkat çekeceksin, uyusana kızım!"

"Ya çekil! Boğuyorsun beni!" Yüzüme kadar kapattığı örtüyü açmaya çalışarak bir yandan da Jungkook'a doğru bakmaya çalışıyordum. Ah Tanrım! O sırt kaslarını görebilmiştim...

"Şu ifadeye bak, ah sen nasıl bir kızsın? Uyu dedim sana uyu!" Tekrardan beni sıkıştırarak üzerimi örttüğünde derin bir nefes vermiştim. Kıskanç işte ne olacak?! Onun öyle bir vücudu olmadığı için kıskanıyordu Jk'i!

Yine de ona karşı pes ederek örtünün altından çıkmadım ve uyuma numarası gibi bir şey yaptım. Konuşulanlardan herkesin ölçümünün bittiği ve toplantı gibi bir şey yaptıklarını anlamıştım. Kafamı sessizce çıkararak konuşulanlara tanık oldum. Aynı adam elindeki bir çok kağıdı edendi Jae'ye uzatıp onun arkasında yerini aldı. Şu an ne olduğunu tam çözemiyordum.

"Ah Jimin! Yine kilo almışsın! Tam olarak neyi anlamıyorsun da sürekli kilo artışın devam ediyor? Acilen 2 kilo veriyorsun, hemen diyet programı verilsin!" Yanındaki kadına dönerek son cümlelerini tekrarladı.

Ne? Nasıl yani? Şimdi çocukların kilosuna bile bu adam mı karar veriyordu? O kimdi ki? Tanrı aşkına bu adam kendini ne zannediyordu?

"Jin ve Yoongi gayet iyisiniz. Taehyung, seninde fazlan var. Diğerleri de eh işte.. Kaslarınız çok düşük. Diğer konumuzda buydu zaten konusu da açılmış oldu. Yeni konsept olarak hepiniz ağırlaştırılmış spora başlıyorsunuz. Gelecek sahne şovunuza kadar hepinizden gösterişli bir karın kası istiyorum."

Çocuklardan ister istemez bir uğultu yükseldiğinde sesini daha fazla vurgulayıp daha keskin konuşmaya başlamıştı.

"Artık modamız bu. Erkeksi ve kaslı bir görünüm.. İtiraz yok, çalışmalara başlıyorsunuz yarından itibaren... Onunla birlikte stil olarak?" Yine dönerek yanındakilere baktı, bundan sonra daha önce konuşmayan bir kadın devreye girdi ve o devam ettirdi.

"Saç renklerinizi değiştiriyoruz. Jimin ve Taehyung siyaha dönüyorsunuz. Jin, koyu kumral olacak. Namjoon küllü sarı. Hoseok ve Jungkook kahverengi ve Yoongi sarı.."

Tanrım! Saçlarına bile mi karar veremiyorlardı? Ona bile mi bunlar karışıyordu?

"Ben farklı renkler denemek istiyorum, biraz daha renkli.."

"Hayır Jungkook! Kahverengi." Konuşmasına bile izin vermeden konuyu kapatmıştı. Konsept, showlar, gösteriler daha birçok şeyden, birçok ayrıntıdan bahsederek saatlerce konuşmuşlardı. Çocukların her geçen dakika daha çok üzüldüklerini ve acilen buradan kaçmak istediklerini hissedebiliyordum ama elimden hiçbir şey gelmiyordu.

Malzemelerini topladıklarında ve gereksiz insanların çoğu gittiğinde çocuklar hala oturdukları yerdeydi. Hiç konuşmadan, öylece oturuyorlardı. Son önemli iki insan da tam çıkacağı sırada Yoongi ayaklandı.

"Efendim, benim cover işini konuşacaktık?"

"Senin cover yapmaya vaktin var mı Yoongi?" Ve derin bir sessizlik.. "Sana ağır programlar yükledim biliyorsun, grup içinde en zayıf olan sensin. Güçlenmen gerekiyor, neredeyse günde 2 saat spora ihtiyacın var. Senden yapılması beklenilen besteler, mixler ve alt yapılarda var. Danslarınız, şovlarınız da var. Hangi ara bu coverla uğraşmayı düşünüyorsun?"

"Ben zaman ayırabilirim." Net ve buz gibi bir sesle konuşmuştu Yoongi. Demek ki benden başkalarına da böyle konuşabiliyordu.

"Düet yapacağın kişiyi seçtin mi?"

"Hayır."

"Şirkete git ve stajyerlerden birilerini dinleyerek bir tanesini seç."

"Bakacağım." Adamla konuşmasını bitirerek tekrardan çocukların yanına gelmiş ve onların gitmesinin ardından konuşmuştu. "Orospu çocuğu!"

"Şişth! Hyung!" Çocukların hepsi aynı anda uyararak beni göstermişti. Kafasını kaldırmadan gözlerini dikerek bana baktı ve derin bir nefes verip, yanımızdan uzaklaşarak odasına gitti.

Bu ortamda konuşamıyordum, hepsi üzgün ve kötü hissediyordu. Bu açıktı. O adamlar, bu işleri onların hayatına hükmetmişti. Onlar tarafından yönetiliyorlar ve onlar ne isterse öyle oluyordu.

"İşte böyle, bizim hayatımızı başkası yönlendiriyor. Biz sadece oynuyoruz." Tae'nin boğuk sesiyle yerdeki gözlerimi kaldırıp onlara baktım. Hepsine gidip tek tek sarılmak istiyordum ama o adamın ne zaman geleceği asla belli olmuyordu.

Konuşamadan, daha ağzımı açmadan anahtarı kullanarak içeri girmişti bile. Odaya girdiğinde yapmacık bir gülümseme yerleştirdi suratına ve bana bakarak yanıma yaklaştı.

"Hadi çocuklar şuraları düzenleyin ve dinlenin." Onlara söylerken bile gözü bendeydi.  Çocukların kalkıp hareketlenmesiyle bana doğru eğildi.

"Sen de odana gitmek ister misin?" Dalga geçercesine bakıyor gibiydi, sanki beni küçük bir çocuk gibi görüyor ve kandırmaya çalışıyordu.

"Evet." Örtüyü bacaklarımdan çekerek ayaklarımı aşağıya indireceğim sırada tekrardan eğilerek beni kollarının arasına alarak havaya kaldırdı. Yine anlamadığım bir şekilde onun kucağında bulmuştum kendimi.

"Yorulma, ben seni taşırım." Gülümseyerek arkasını döndüğünde tüm çocuklar bize bakıyordu ve en yakınımızda da Yoongi.. Hangi ara gelmiş ve burada bitmişti bilmiyordum. Korkulu gözlerle onlara baktım. İstemsizce titriyordum, asla güvende hissetmiyordum kendimi. Sanki bir anda kollarını açacak ve beni öylece yerle buluşturacaktı.

"Teşekkürler ama ben onunla ilgilenebilirim." Uzanarak bir anda kollarını geçirip, bedenimi sarmıştı Yoongi. Onun kollarına geçmemle yaşadığım güvenle derin bir nefes vermiştim istemsizce. Kokusunu almaya devam ederek karşımızda dikilen adama baktım. İfadesizce bizi izledi ve kafasını onaylarcasına salladı ve kalktığım koltuğa oturdu.

Yoongi, beni daha fazla kavradı ve bacaklarımı daha sıkı tuttu. Yavaşça arkasını dönüp odaya gittiğimizde çocukların bakışları kaçıran cinsteydi. Sahte bir şekilde gülmeye çalışıp, sanki bu çok normal bir olaymış süsü vermeye çalışıyorlardı.

Odaya yaklaşacağımız anda kafasını hafif bana doğru eğerek kulağıma doğru fısıldadı.

"Korkma, bir daha kimsenin seni taşımasına izin vermeyeceğim."

                                       ➰

"Bekle! Bekle!"

Duyduğum net seslerle yerimden sıçradım ve algılamaya çalışarak gözlerimi araladım. Ne oluyor, ben neredeyim, burası neresi sorularının ardından kendime gelerek Yoongi'nin sayıkladığını fark etmiştim. Rüya görüyor olmalıydı ya da kabus! Gözlerimi karanlığa alıştırmaya çalışarak yerde yatan bedenini buldum ve doğrulup üzerine doğru eğildim.

"Yoongi-a! İyi misin? Yoongi.." Omzuna hafifçe dokunarak onu bu eziyetten kurtarma çalışmalarına girmiştim. Ani bir şekilde sıçrayarak gözlerini açtı ve bir süre öylece durdu.

"İyi misin?" Elimi alnına yerleştirdiğimde sırılsıklam olmuştu. "Kabus mu gördün? Ne oldu?" Yutkunarak tavana diktiği gözlerini bana çevirdi. Camdan gelen ışık sayesinde gözleri de yüzündeki ter damlacıkları da parıl parıl parlıyordu.

"Bir Kraliçe gördüm. Sarayda benden kaçan bir Kraliçe gördüm!"



Continue Reading

You'll Also Like

112K 7.4K 60
"..Söz veriyorum kendi zehrimi sana bulaştırmayacağım Ayın Kızı.."
TESADÜF By .

Fanfiction

199K 14.2K 59
Devam kitabı:TESADÜF 2 "Tanrıya yalvardım gökyüzünün kontrolünü bana versin diye.. Böylece senin bulunduğun yerlere sürekli güneş getirirdim. "
730K 55.1K 53
~tamamlamdı~ Yoongi sürekli asistanlarını kaçıran bir patrondur, bir gün Taehyung o'nun için kuzeninin arkadaşı olan Sarah'ı asistan olarak işe alır...
kral kim By Kookmin Jikook

Historical Fiction

4.4K 292 11
eski bir krallığı babasından sonra sürdüren kim uzun zaman sonra kendi halkında yeni birini fark etmişti ancak kral kimden haberi olmayan oduncu Jung...