Uçsuz Bucaksız (THB-2)

By redndyellow

569K 42.3K 14.9K

Babasının ve annesinin yaşadığı aşkı sadece o döneme ait kılınmış, gerçeğe dönen bir masal gibi gören Rüzgar... More

TANITIM: "Emin Misin?"
•1.BÖLÜM•"Zihni Kirleten Tahribat Lekeleri"
•2.BÖLÜM• "Günahsız"
•3.BÖLÜM• "Alışan İlk Bakışlar"
•4.BÖLÜM• "Kurtlar Sofrası: Korunmasız"
•5.BÖLÜM• "Zihinlerin Savaşı"
•6. BÖLÜM• "Acımasız Kral: Devran"
•7.BÖLÜM• "Komorebi"
•8.BÖLÜM• "Solmayan Gül & Gül Güzeli"
•9.BÖLÜM• "Umut Uçurtmaları & Ruh Ağaçları"
•10.BÖLÜM• "Sızmayan Acılar (Flashback)"
•11.BÖLÜM• "Savaşma ve Sevişme Sanatı"
•12.BÖLÜM• "Düş Perisinin Kırıkları"
•13.BÖLÜM• "Eva Çiçek: Kayıp Güzel"
|Delirmeye Çeyrek Kala|
•14.BÖLÜM• "REVA"
•15.BÖLÜM• "Fitili Ateşlemek"
•16.BÖLÜM• "Esrarengiz Kimlik"
•17.BÖLÜM• "Kumarbaz"
•18.BÖLÜM• "Gözaltı"
•19.BÖLÜM• "Takipçi Gölge"
•20.BÖLÜM• "Bir Buket Tehlike"
•21.BÖLÜM• "Şiirimsi Geceler..."
•22.BÖLÜM• : "Kayıplar"
•23.BÖLÜM• : "Sahip Olduklarımız..."
•24.BÖLÜM• : "Kıvılcım"
•EVA MI / REVA MI?•
•25.BÖLÜM• : "Parola: Maskeli Yüzler"
•26.BÖLÜM• : "Kırık Bir Kalp, Sancılı Bir Ruh"
•BÖLÜM SAYISI/KISA AÇIKLAMA•
•27.BÖLÜM• : "Ölü Bir Adam"
•28.BÖLÜM• : "Sığınak"
•29.BÖLÜM• : "Müttefik"
•30.BÖLÜM• : "Enkaz"
•31.BÖLÜM• "İyi Ki..."
•32.BÖLÜM• "Hoş geldin"
•33.BÖLÜM• "Devran Özel Harekat"
•34.BÖLÜM• "Özür Dilerim"
•35.BÖLÜM• "Sensiz olmaz."
•36.BÖLÜM• "Sarılma"
•37.BÖLÜM• "Kafes : James"
"38. Bölüm Alıntı"
"UÇSUZ BUCAKSIZ: VEDA"
•39.BÖLÜM• "İki Aşık"
•40.BÖLÜM• "Hatırlanmaya Değer"
•41.BÖLÜM• "Krallık: Tuvale Sıçrayan Hayatlar"
•42.BÖLÜM• "Aşk Badesi"
•43.BÖLÜM• "Kaçış"
•44.BÖLÜM• "Buz Prens&Gül Güzeli"
•44.BÖLÜM• EK PART (+18)
•45.BÖLÜM• "Rüzgarda Savrulan Gül"
🌹ÖZEL PART: "Lavinya.."🌹
•46.BÖLÜM• "Söz"
•47.BÖLÜM• "Milyon Yıldız Sonra"
•47.BÖLÜM• "Milyon Yıldız Sonra" TEKRAR

•38.BÖLÜM• "Kıskanç"

10.3K 812 506
By redndyellow



Uçsuz Bucaksız

38.Bölüm: "Kıskanç"

Yıldızlamayı ve yorum yapmayı unutmayın. Keyifli okumalar.

3.GÖZ

Terleyen ufak ellerini, kotuna sürttü Çiçek. Aslında bu bedenler arasında kalmaktan oldukça sıcaklamıştı ama o anda baştan aşağı ürpertici bir soğuk almıştı onu içine. Gözlerini Rüzgar'dan ayıramıyordu.

Çakıl denilen mavi gözlü genç oldukça güçlüydü ve acımasız hamleleri, Çiçek'in kalbinin sıkışmasına neden oluyordu. Ayakta duracak gücü fazla bulamayınca ahşap iskemlelerden birine çöküp izlemeye devam etti.

Bağırışların hiçbirini duymuyordu, ölüm dileklerini, canice söylemleri, tezahüratları... Sadece yeşilleri çaresizce Rüzgar'a dikilmişti.

Onu ne hale getirmişti böyle? Bundan kendisinin sorumlu olduğuna emindi.

Kızın ne durumda olduğuna bakmak için bakışları kısa bir an oraya kaydı Rüzgar'ın, beri benzi atmıştı belki ama kızın Tutku'dan ne kadarını öğrendiğini bilmediği gerçeği, ondan saklayamamıştı işte.

Karnına güçlü bir tekme yediğinde Eva'nın elini dudaklarına getirdiğini gördü.

Scott denilen pisliğin öptüğü güzelim dudaklarına.

Eğildiği yerden kalkıp, Alaz'a sağlam birkaç yumruk geçirdi.

Maçın ilk rauntu berabere bitmişti. Çünkü ikisi de sınırlı sürede birbirilerine baskın gelememişlerdi.

Kanayan dişlerinde dilini gezdiren Alaz ona bakarak dostça bir gülümseme yollarken, Rüzgar karşılık olarak dudağını kıvırsa da aklı başka birindeydi.

Bu kanı görmeye pek de içinin el vermeyeceğini bildiği bir kıza. Ona göz atmak isterdi yine ama dikkatini zor toparlamıştı zaten. Yumruklarını Alazla tokuşturup ikinci raunta başladıklarında, daha temkinliydi Rüzgar.

Yapılan tezahüratların hepsini bir kenara bırakmıştı, üzüntülerini, kıskançlığını, düşüncelerini... Sadece hırs ve nefret tutuyordu avuçlarında. Çakıl'ın hamlelerinden kaçıyormuş gibi dolandı durdu pistte. Amacı onu tamamen yormaktı, iri bir hedef olduğu için sadece boşa çıkaramıyordu tabii, bazen karşılık veriyordu basit manevralarla.

Atılan tekmeden eğilerek kurtuldu ve Alaz'ın yerdeki bacağına kuvvetli bir şekilde savurdu tekmesini. Adam yere düştüğü anda, ikinci tekmeyi vurarak geri çekildi.

Onun toparlanması için geçen saliselerde, ayağa kalkmak üzere olan adamı boynundan çekerek, omzu üzerinden fırlattı ve sırt üstü düşmesini sağladı. Kendisi de eğilmişti, bu onun avantajına olmasın diye çevik bir hareketle kalktı yerden.

Nefes aldıkça ikisinin yüzünden ve bedenlerinden süzülen terler, kirli ringe damlıyordu. Yumruğunu onun yüzüne geçirdiğinde yorulan Alaz'dan bir karşılık alamadı. Çok değil daha sabah yaptıkları ilk maçta berabereydi durumları ve bedenen ikisi de gerçekten çok yorulmuştu.

İkinci.

Üçüncü.

Dördüncü yumruğu geçirdiğinde, Alaz'ın ağzındaki ağızlık yere düştü. James'ten kaçarken, ona fırsat geçmiyordu bir türlü. Kendini henüz toparlayamamıştı o tekmeden sonra.

Aşık olmak rezil bir durumdu. James de aşıktı ama Alaz'ın aklının her köşesinde Ece vardı, şuan bile Eceyle ilerlettiği ilişkiyi düşündükçe dayak yediği halde sırıtası geliyordu. James nasıl yapıyordu? Aşık olduğu kadını düşünmeden nasıl acımasızca dövüşüyordu?

Eski zamanlarını hatırlattı bu Alaz'a. O da başta böyleydi.

Hayatında bildiği en iyi şeyler dövüşmek, şirkette çalışmak ve resim yapmaktı. Başka bir şey yoktu. Günlük zevkler, sıradan insanlar, geçici bedenler... Ama şimdi, Ece'nin her zerresi onun ayrı ilgi alanıydı sanki. Bu saplantı o zamandan ağaç dalları gibi sarılmıştı ruhuna.

Rüzgar ise bambaşka bir psikolojideydi. Evet bu liderliği çok istiyordu, ama bu kadar odaklı olmasındaki tek neden bu değildi.

Kontrollü olma isteğiydi.

Anlık duygu değişimlerinin kurbanı olmayacaktı. Eva yüzünden duyduğu kıskançlık, kızın şuan büyük ihtimalle korkuyla maçı izlemesi, gerçeği kısmen öğrenmesi... Hiçbirini düşünmemeyi öğrenmeliydi. Rüzgar, hayatta her zaman kontrolü, sakinliği korumasıyla bilinirdi.

Ama şimdi, önlenemez bir yangından farkı yoktu.

Her yere sıçramak istiyordu, her şeyi yakmak, kül edene kadar yakmak...

Kendine geldiğinde, Alaz'ın üzerinde olduğunu ve onun yüzünü kanlar içinde bıraktığını fark ederek duraksadı. Bir anlık kararan gözleri, adamın ring zeminine kanlar içinde serilmesi sonucu açılmıştı. Adını haykıran, övgüler yollayan insanları duyuyordu ama alnından damlayan terler Çakıl'ın boynuna damlarken, onlara odaklanmak çok zordu.

Parmaklarını nabzına yasladı ve yaşadığını anlayınca derin bir nefes aldı.

-Siktir..." Alaz'ın inleyerek Türkçe söylediği kelime üzerine bulunduğu dünyaya tamamen geri geldi Rüzgar. Kolunu tutup havaya kaldıran ve kazandığını tüm salona duyuran Rıdvan'a bile aldırmadı.

-I'm sorry." (Üzgünüm...) Kahveleri gerçekten böyle kontrolden çıktığı için üzgün olduğunu haykırıyordu, ama mavilerin sahibi yanlarına gelen yardımcısı ve Rüzgar'ın yardımıyla doğrulurken gülümsedi acıdan kapanan gözüyle.

-Shut up, idiot. You're new leader." (Kapa çeneni aptal. Yeni lider sensin.) Çığlıklar gittikçe artarken, yerinden yavaşça kalktı.

Alaz, özel olarak odasına götürülürken, başını kaldıran Rüzgar kalabalığı yavaşça inceledi. Rıdvan, elinde altın, ince bir plakayla yanına gelip ona

Lider: "James"

yazısını uzatmıştı. Duvara bizzat onun çakmasını istiyorlardı. Elvin'in, yani kimsenin bilmediği ama methini duyduğu "Cennet Çiçeği"nin ismi en tepedeydi.

Herkes bir gün, onunla diğer liderler arasındaki düelloyu görmenin hayalini kuruyordu.

James, şuan kadın-erkek şeklinde ayrılan liderlerde, erkek liderlerin son ismiydi. Aynı zamanda annesinin asıl lider olduğunu bilen iki insandan biri. (Diğeri Rıdvan.)

Etraflarını saran kafes çoktan kalkmıştı ve ringin iplerinin üzerinden, zıplayarak indi Rüzgar. Kendinden emin adımlarıyla, kanayan yüzüne rağmen aldırmadan gitti duvarın yanına. Merdiven çıkmasına gerek yoktu, çünkü boyu gayet yetişiyordu. Riviera'nın uzattığı çekici aldı ve plakayı duvara çivi yardımıyla yavaş yavaş çaktı.

Tezahüratlar gittikçe şiddetli bir hal alırken, isminin iyice saplandığına emin olarak çekici uzattı Riviera'ya. Şimdi bakabilirdi işte.

Ona.

Kahveleri, onu bıraktığı özel yere kaydığında Eva'nın boşluğa öylece baktığını gördü. Yanında duran Akello, sadece bekliyor James'ten emir gelmediği için zavallı kızla konuşmuyordu ama ağladığı için biraz sıkılmıştı. O ağlak kadınlarla uğraşmayı sevmezdi, üstelik buradaki birkaç kıza kıyasla, tek ağlayan kızla uğraşacak olmak da onun şansınaydı.(!)

James onlara doğru gelirken, derin bir nefes aldı rahatladığı için. Burnunu çeken Eva ise gözlerini yerden başka tarafa çevirmiyordu, vücudunu bir titreme almıştı. Dudakları bir açılıp bir kapanıyordu, sanki bağırsa bile sesi çıkmayacakmış gibiydi.

-Thanks." Akello, yanından gittiğinde, önünde duran adımlarla nefesini tuttu Çiçek. Kimin geldiğini elbette biliyordu, onun kendine has kokusunu hala alıyordu. Ama yeşillerinde bakacak cesaret yoktu ne yazık ki. Bir dakika boyunca sadece yere baktı, sonra ayaklarından başlayarak başını kaldırmaya çalıştı. Ama soyulan elleri gördüğü anda, gözlerini sımsıkı yumarak yine önüne döndü.

Ellerini kucağında birleştirmişti sıkı sıkı, yeşillerinden süzülen bir damla yaş yumruk yaptığı ellerine aktı.

Ne olduğunu anlamadan kendini havada bulurken, baş aşağı durduğunu fark etmesi uzun sürmemişti. Rüzgar onu omzuna almıştı, belki de böyle olması daha iyiydi, yani biçimli poposuyla bakışıyor olsa da dağılan yüzüne bakmaktan daha makul bir seçenekti değil mi?

Sonunda spor salonunu andıran leş yerin gürültüsünden kopup, karanlık bir koridora girdiler. Birkaç gülüşme, sohbet sesi duyuyor gibiydi sanki ama aldırmadan tepkisizce yeri izlemeye devam etti Çiçek. Rüzgar gıcırdayan ahşap kapıyı ayağıyla ittirerek açtı ve odaya girdikleri anda kızı yere indirdi.

Kapıyı çarparak kapattığında, çıkan toz sarışını hapşırtmıştı. Onun çıplak sırtını inceledi, birkaç belli belirsiz iz vardı, süzülen terler, tenini olduğundan daha parlak gösteriyor, bariz olan kaslarına dikkat çekiyordu.

-Benim yüzümden..." kırık dolaptan duş için havlu almak adına eğilen gencin parmakları duraksadı. "Buradasın... Değil mi?" Burnunu cümle sonunda çektiğinde, ister istemez çenesi kasıldı Rüzgar'ın.

Onun ağlaması, sinirini bozmakla kalmıyor, canını da eskisi kadar yakıyordu. Hatta eskisinden daha çok... Çünkü eskiden sarılabilirdi, şimdi bunu yapmak güç geliyordu.

-Hayır." Sesindeki netlik şüpheye yer vermeyecek kadar olsa da, onun böyle bir şeyin içinde olmasının sebebini kendine bağlamadan edemedi kız. Ona doğru iki adım attı, elini sırtına koyarken, kendi soğuk parmaklarının aksine onun cayır cayır olduğunu fark etmişti.

-Yü..yüzüne bakayım." Yavaşça bedenini ona çeviren adamın kaşından, dudağından sızan kana, hafiften kızaran gözüne bakarken alt dudağını ısırdı. "Ben..." etrafa bakınırken dikkatini çeken yardım çantasına doğru yürüdü, büyük ihtimalle Akello'nun maç öncesi koyduğu çantayı kurcalayarak, içinden biraz pamuk, temizlemek için su, elindeki, dizlerindeki sıyrıklar için tentürdiyot alarak köşedeki taburenin yanına gitti ve ona bakmadan söylendi. "Otur."

Bu buyurgan haline gülümseyebilirdi normal bir zamanda olsalardı. Ama sesini çıkarmadan bedenini bir çuval gibi bıraktı Rüzgar. Başını yer yer boyası dökülmüş duvara yaslarken, gözlerini kapattı ve ayakta dikilen kızın dikkatini dizine çekmek için eliyle bacağına vurdu.

-Oturabilirsin." Etrafa bakındı ama başka tabure yoktu ki. Onunla bu kadar yakınlaşma fikri vücudundaki o ürpertiyi alıp götürdü sanki. Bir anda teni karıncalanmaya başladı.

Derin nefes al Eva.

Derin nefes al. Teknik olarak onun kucağına oturmuş oluyorsun, ama gözleri kapalı zaten. Sakin...

Yavaşça dizine kalçasını koyarken, Rüzgar'ın yüzünde tek bir kas oynamamasıyla, rahat bir nefes almıştı. Elindeki tentürdiyotu Rüzgar'ın avucuna tutuşturarak, suyu daha rahat kavradı. Pamuğu, döktüğü suyla ıslatarak yüzüne doğru yaklaştı.

Kan, o kusursuz hatlara hiç yakışmasa da...çok....çekici görünüyordu. Bu düşünceyi, kafasını sağa sola sallayarak attı.

Kaşından sızan kanı yavaş yavaş silerken, onun düzenli nefes almasına şaşırıyordu çünkü kendisi yokuş çıkmış gibiydi. Kaşıyla işi bitince, dudağına sıra geldi ve bu kalbini daha da krizlere soktu.

Parmakları iri dudaklarına temas ettiğinde, Rüzgar'ın cümlesini duymak için kafasını toplaması bile birkaç saniyesini almıştı.

-Bitti mi?" Pamuğu dudağının kenarına sürttüğünde kanı iyice temizlediğine emin olarak, kanlı pamuğu bir köşeye attı ve yeni bir parça kopardı burnundan sızan kan için.

-Şey...Sayılır. Az kaldı." Gözlerini aniden açan gençle, dikkati iyice dağılırken, elinin titrememesi için ekstra gayret gösterdi.

Siyah kapüşondan tel tel çıkan sarı tutamlar, çatlak dudakları, soğuk ama şifalı parmakları...

Öylesine inceliyordu ki Eva o bakışların altında kıpırdamamak için kendini tuttu.

-Ellerin..." aldığı temiz pamuğa tentürdiyotu dökerek, sıyrığa doğru uzattı kendi elini. "Onları da temizleyelim." Başını kaldırdığında Rüzgar'ın, sırtını yasladığı duvardan ayırdığını gördü. Yüzleri ne zaman bu kadar yakınlaşmıştı?

-Gerek yok." Yerinden kalkacağını anladığı zaman, dizinden kalktı sarışın da. "Duş alıp geliyorum hemen." Odadaki ona göre oldukça küçük olan kapıya yürürken, arkasından seslendi Eva.

-Yüzünü ıslatma ama!" Yaralarının çok yanmaması için söylemişti, acıyı hissetmese bile kaynar suda yansın istemezdi.

Eğilerek kapıdan geçen genç adam, kıza döndü omzu üzerinden. Başını sallayarak kapıyı kapattığında, boş odada bir süre etrafa bakındı Çiçek. Küçük bir buzdolabı vardı ve içini açtığında birkaç içki, su ve buz torbaları olduğunu gördü.

Duvarlardaki döküntülerin üzerinde gezdirdi ellerini, duş sesi kulaklarına ilişirken. Rüzgar buraya kaç kez gelmişti acaba? Kaç kez burada dövüşmüştü? Burada hazırlanmış, yaralarını burada sarmıştı?

Kapı aniden açıldığında, pembe saçlı Rivierayla göz göze geldi. Kolundaki ve tişörtünden açıkta kalan karnındaki kasa bakılırsa, o da burada dövüşçüydü. Yüzünde o kadar fazla piercing vardı ki, bu fazlalık eksi olarak güzelliğini örtmüştü sanki.

-Are you a James fan?" (James hayranı mısın?) kızın üzerinde fazla gezdirmedi bakışlarını, duştan gelen su seslerine istinaden parmağıyla kapıyı gösterdi. "is he here?" (Burada mı?) bir şey söyleyebilirdi ama ne diyeceğini bilmiyordu Eva.

James, Rüzgar, dövüş, burası, şimdi de pembe saçlı yabancı... Hepsi fazla gelmiş olmalıydı bünyesine.

Kapı açıldı ve ıslak vücuduna bağladığı havluyla sohbette adı geçen genç yanlarına geldi.

-I'll be out in a moment, Riviera. Can we talk tomorrow?" (Birazdan çıkacağım. Yarın konuşalım mı?) Üzerine bir şeyler geçirmek için köşedeki siyah çantasını kurcaladı ama kollarını göğsünde kavuşturan Eva, Riviera denen kızın Rüzgar'ın yarı çıplak halini süzüyor olmasından dolayı sinirliydi.

-Sure hun." (Tabii tatlım.) gözlerini belerten sarışına göz kırparak odadan çıktığında, öfkeli öfkeli nefes almaya başladı Eva. Rüzgar'ın giyindiğini unutmuştu ama neyse ki arkası dönüktü.

-Gidecek miyiz artık?!" Sesindeki çemkirme barizdi ve ister istemez kaşlarını kaldırdı delikanlı.

Sesini yükseltmişti o değil mi? Biraz kıskançlık mı seziyordu ne?

Hoş bunu söylemesi gereken en son insandı. Kendisi hala o kıskançlığın kat kat fazlasını vücudunda barındırıyordu da.

Kemerini hızla takıp, kısa kollu tişörtü başından çabucak geçirirken, yerdeki kapüşonlusunu eline alarak silkeledi. Üzerine geçirip fermuarı çektiğinde, spor çantasını andıran çantayı omzuna astı.

-Tamam. Hadi." Kız rahatlar gibi nefes verip kapıya ilerleyecekken, uzanıp kolunu tuttu. "Tek yürüme. Gel." Sarışının dirseğinde duran elini kaydırarak bileğini kavradı ve kapıya yürüdü.

Eva, içinden kendine kızıyordu çünkü elini tutacak diye durduk yere heyecanlanmıştı.

Kimseye görünmeden sol koridorun sonunda arka sokağa çıktıklarında Rüzgar'ın motorunun burada olduğunu gördü. Neden burada bıraktığını ve gelirken yürüdüğünü merak ediyordu ama sormadı. Çünkü Riviera meselesi aklını daha çok meşgul etmişti.

-Al." Çantasını oturma kısmındaki bölmeye yerleştirip, oradan ufak kaskı uzattı Çiçek'e. Onun yüzünün asık olduğunu fark etmişti, bu yüzden kendi kaskını takmadan önce duraksayıp sordu. "Neyin var? Söyle."

-Hiç! Neyim olsun?" Kafasına kaskı geçirip, öfkeyle bağlamaya çalışırken kendi kendine mırıldandı. "Bana neyse..." Kaskın kilidini düzeltemediği için, ona yardımcı oldu Rüzgar.

Boynuna değen uzun, becerikli parmaklarla, Eva istemsice bir anlık çarpışan ellerinin etkisiyle kalakaldı. Kirpiklerini kırpıştırırken, genç oldukça işine odaklı bir şekilde kızın boynuna göre ayarladı kilidi.

-Riviera'yı mı kıskandın?" Yeşillerini özellikle ona dikiyordu ama kahveler bir süre kaçınmıştı ondan. Sonunda gözleri buluştuğunda, dudaklarını birbirine bastırdı Çiçek. İtiraf etmedi.

-Bana ne? Beni ne ilgilendirir?" Bunu söylemişti ama beklediği açıklama, içten içe kemiriyordu onu. Rüzgar, motora oturduğunda, arkasına geçti ama hala cevap alamamıştı.

-Ellerini sar." Karnında birleştirdiği elleriyle ona sıkı sıkı tutunurken, delikanlı omzu üzerinden bir bakış attı kıza. "Haklısın. İlgilendirmez."

Harekete geçtiklerinde bir anlığına üzüntüyle gevşeyen ellerini, iyice sıkılaştırdı ve başını onun sırtına daha da sinirlenerek yapıştırdı Eva. Rüzgar da içinden kendi kendine söylendi.

"Bütün okulu arayıp bulduğum Scott Colton da beni niye ilgilendiriyorsa..."

•••

Damlayla Aden bir yandan yürüyüp, bir yandan da ellerine aldıkları bardaklarla kıvırtıp gülüşerek yanına geldiklerinde Eva'nın yüzü beş karış asıktı ve her kası adeta hüzüne bulanmıştı.

Çok değil birkaç metre ötesinde Tuna ve Rüzgar vardı.

Evet o kadar beden arasında onları elbette görüyordu. Bu partideki erkekler içinde en uzun onlardı.

-Kız Evaaa! Vallahi yıkılıyor. Bu Scott'ı sevdim ben! Partileri hep böyle mi?!" Ediz, elbette buraya gelmeyi hiç istemediği için yanında olmasa da, Aden Eva'ya göz kulak olmak için(!) geldiği partide oldukça eğleniyordu Damlayla.

-Daha önceki de böyleydi. Amerika'daki. Eva'yı zorla götürmüştüm." Sesini duyurmak için bağırarak konuşan Damla'ya çevirdi yeşillerini, Rüzgar'a bakmayı kesmeliydi. Evet masalarına birkaç kız gitmiş olsa bile! "Gerçi sonu iyi bitmedi! Alp, bu salak, Eva'yı iddia için aniden öpünce burnunu kırdı, ama yine çağırdı bak."

Tunayla Rüzgar da "Aden"i korumak için gelmişlerdi. Aynen. Yerseniz ;)

-Dayak yemeyi göze alıyor yani. Vay beeee...." Eva onlara göz devirince, kızın kolunu cimdirdi Lina. "Ya ne surat asıyorsun? Şaka yapıyoruz. Hadi dans et sen de biraz!" Onlar Damlayla karşılıklı kurtlarını dökerken, önündeki bardağın üzerinde parmaklarını gezdirdi kız.

-Yok...İstemiyorum." Yeşillerini daha fazla uzak tutamazken, Rüzgar'a çevirdi ve yanlarına giden kızılın onun göğsünde elini gezdirdiğini gördü. Genç adamın yüzü tepkisiz bir şekilde dururken, kız bir şeyler söylüyordu ama buradan dudak okumak bile imkansızdı.

Tuna ise fiziksel temastan oldukça uzak dursa da -hiç onluk değildi ama aklında biri vardı- aklındaki kişiye benzeyen bir kıza sadece dansta eşlik ediyordu. Gerçekten eğleniyor gibiydi.

-Ben...Lavaboya gidiyorum." Adenle Damla kızın baktığı sahneyi gördüklerinde istemsizce kafalarını sallamak zorunda kalırken, Çiçek yapışık bedenlerin arasından zar zor geçip koridora çıktığında, dolan gözleriyle banyoya ilerledi.

Mutsuzluğunu fark eden kimse olmamasını ummuştu ama biri vardı.

Banyo kapısını kapatacakken, ayağını araya koyan genç adam yüzünden kaşları çatıldı ve başını uzattı aralığa doğru.

-İşiyim mi iki dakkka??" Tunaydı. Şaka yaptığı yüzündeki sırıtmadan ve elinden bırakmadan beraberinde getirdiği bardaktan belliydi. Geri çekilerek onun geçmesi için yer verdi Eva. Çıkmayı düşünüyordu ama içeri girerek kapıyı arkasından kapattı delikanlı. "Gitme bir yere. Baksana bi." Kızın çenesini tutarak yüzüne bakmak istedi ama gözlerinin dolduğunu görünce elini çekti.

Onun elalarında bariz bir şekilde bu duruma içerlediğini görünce dayanamayıp ağlamaya başladı Çiçek. Riviera yetmezmiş gibi şimdi içerde bir kızılın Rüzgar'a yürüyüşünü seyretmek zorunda kalıyordu!

-O...o bence...benden nefret edi...yor Tu..Tuna." Hıçkırıklar içinde ağlayan kıza, elindeki bardağı lavaboya koyduktan sonra sıkı sıkı sarılırken, ela gözleri çaresizce etrafta gezindi genç adamın. Onun biraz ağlayıp içini boşaltmasına izin verdikten sonra, geri çekilip şişmiş kızarık yüzüne baktı.

-Ya ne nefreti kızım? Deli misin sen? Aşık o sana, ben bile biliyorum bunu. Ki kafam basmıyo pek bu işlere, benlik değil. Ama ağlayıp zırlama, ne bakıyorsun sen o şair kılıklıya? O da bir Devran. Git delirt." Eva, ıslak, seyrek kirpiklerini kırpıştırdı bilinçsizce.

O, benlik değil dese de aşkı içten içe çok iyi biliyordu. Yoksa onu fark edip buraya kadar peşinden gelir miydi? Sadece iş kendine gelince çuvallıyordu...

-Na..nası yani?" Onun bu saflığına göz devirdi Tuna. Ah kendisi kız olacakt! Bütün bu erkek ordusunu kendine köle ederdi, mahalle yansa saçını tarayan tiplerden olurdu. Ama erkekken de feci iş çıkardığı için, çok da duacı değildi o duruma.

-Yani, Rüzgar da neticede ben gibi. Görmezden geliyorsa, gördüğü her yerde ol. Rahatsız oluyorsa da bırak o olsun kızım! Sikleme bile. Ağlama da böyle. Sinir oluyorum biri ağlayınca..." Eva'nın yanaklarını okşadı sevecen bir tavırla, tam da Aden gibi kesik nefesler alıp sürekli burnunu çekiyordu bu model de. "Git onun ağzına sıç! Yürü bakiim! Çivi çiviyi söker. Sök onu Eva!"

-Ne yapabilirim ki?" Bunu gerçekten ciddi anlamda sormuştu, öyle ki kendisine peçete uzatıp, içki bardağını tekrar eline alan gence yeşillerini dikmiş bir cevap bekliyordu.

Elalar kısıldı.

Tehlikeli bir plandı. Ters tepebilirdi. Ama ilişki uzmanı olarak -o bile uzmansa iş ciddiydi- bu çareyi doğru gibi görüyordu.

Düşündü, düşündü, düşündü.

Tuna, genç kızın önünde bir sağa bir sola giderken burnunu çekti Çiçek. Onu takip etmeyi bir yerden sonra bıraktı çünkü başı dönmüştü. Ama elaların, kısılı bir şekilde ona baktığını hissedince başını kaldırdı yerden.

-Bizim kızlar sana hep cesaret ve peşinden sonuna kadar gitme durumları öğrettiler sanırım." Buna cevap vermeyip sessiz kalınca, elini alt dudağında gezdirdi delikanlı. "Bunu evet olarak algılıyorum. Ama merak etme, ben sana bugün bambaşka bir ders vereceğim. Çünkü ben kız olsam..." bir elini beline koyup, diğerini havada salladı. "Ortalığın anasını ağlatmıştım. Bak. Dinle şimdi. Kural 1: Asla karşındaki erkeğe tek erkek muamelesi yapma." Aniden başlayan ders kuruna uyum sağlamaya çalışacaktı ama daha ilk kural bile kafasını karıştırdı.

-Nasıl yani? Ama...Ben sadece..Rüzgar'ı..." cümleyi duymak bile onu daraltıyormuş gibi kısa kollu tişörtünün yakasını çekiştirdi Tuna.

-Arrghh.. Tamam anladık! Ama bunu onun bilmesine gerek yok, kapiş? Neyse neyse! Dur. Kural 2: Flörtöz ol. Kural 3: Veee Rüzgar delirdiğinde..." o halini hayal edip -çünkü anca hayal edebiliyordu o kontrol prensi böyle durumlara girmediği için!- keyif alarak sırıttı. "Kiiiii thanks to Scott...Delirecek. Ona dön ve şöyle de: Sana ne?"

Yeşiller hayretle ona baktı.

-Nasııı ama? Tüümmmmm kızlara taş çıkartmazmıymışım?" Ne diyebilirdi bilmiyordu, bu yüzden kollarını göğsünde kavuştururken alt dudağını yemeye başladı. "Partiyi düzenleyen... Scott di mi? Hıh. Fena tip değil. Onu buluyorsun, ayaküstü biraz sohbet edip gülüşüyorsun. Tercihen Rüzgar'ın gördüğü bir yerde."

-Bu yanlış olur. Beni farklı anlamasını istemem Tuna. Hem Rüzgar'ın da pek umursayacağını sanmıyorum." Elalarını devirdi, bazı kızlar ne kadar saf oluyordu! Hiç mi kudurtmayı, cilveyi bilmiyorlardı? Kendine alkış tuttu içinden ama keşke erkek kafası da daha incelikli çalışsaydı!

-Sen bana güven. Hem sana Scottla işi pişir demiyorum, biraz konuş partiyi beğendiğini söyle. Üstüne atlayacak hali yok." Ellerini birbirine vurdu. "Hadi. Sil gözlerini, içeri gel."

Teşekkür kabul etmemek için özellikle hızla çıkıp giderken aynaya bakarak yüzünü sildi Çiçek. Böyle oyunlara girmek onluk değildi, ama Rüzgar'ı başkasıyla gördüğünde içinde başlayan yangın da bu kadar az gözyaşıyla sönmemişti ne yazık ki.

Yüzünü sildiğinde, saçları arasından parmaklarını geçirdi. Üzerinde oldukça mini bir etek ve belini açıkta bırakan hoş bir tişört vardı. Adenle Damla yapmışlardı kombiniyle makyajını, çok bayılmasa ve rahat etmese de sevmediğini söyleyemezdi.

Yüzünden ağladığının anlaşılmadığına ikna olduğu zaman lavabodan çıktı. Koridoru geçerek salona geri döndüğünde Scott'ın birkaç kişiyle konuştuğunu gördü. Koyu kumral saçları spreyle biçimlendirilmişti her zamanki gibi, buz mavisi gözleri,çok adeti olmasa da, güldükçe sık sık kısılıyordu.

Onun dikkatini çekmek için sadece bir süre gözlerini ona dikmesi yetmişti.

Genç, üzerindeki bakışların sahibini gördüğünde yüzüne tatlı bir tebessüm yayıldı ve kıza doğru yürümeye başladı.

Aralarında sadece iki metre kalmıştı ki bir el tarafından çekildi Çiçek.

Ne olduğunu birkaç adım atana kadar anlamamıştı.

Onu kolundan çeken ve hızlı hızlı yürüyen kişinin Rüzgar olduğunu idrak ettiğinde elini çekmeye çalıştı. Canı yanmıyordu ama kurtulamıyordu da.

-Rüzgar bıraksana!" Onunla geniş mutfak kapısından içeri girdiklerinde içerideki ikili gülüşerek yanlarından geçip gitti.

Serbest bırakılan bileğini istemsizce ovalayan Eva tezgahın yanına doğru gitti. Genç adam, hemen önünde, ellerini ensesine doğru götürmüş öylece duruyordu.

Doğrudan sordu.

-Scott'a karşılık verdin mi?" Kaşlarını istemsizce kaldırırken, arkasını aniden döndü delikanlı. "Seni öptüğünde..." sesinde azarlama ve merakın hat safhada olduğunu belli eden bir ton yakaladı Çiçek.

O kadar da umursamaz değildi ha?

-Sen nereden biliyorsun?" Yeşillerden kahvelerini asla çekmedi. Aksine tüm çıplaklığıyla, onun durgun bir nehri andıran gözbebeklerine bakıyordu.

-Biliyorum işte. Cevabı duyamadım ama?" Onu böyle azarlamaya hakkı yoktu ki! Hem kendisi de hiç bilmediği kızlarla konuşup, fısıldaşırken, yakın dururken ona açıklama yapıyor muydu? Tuna'nın dediklerini hatırlarken, başını dikleştirdi.

Derin bir nefes aldı. Ve omuz silkti.

-Verdim ya da vermedim." Yeşiller, tüm inadıyla onun ruhuna akarken, iğne gibi sapladı tavsiye edilen cümleyi yeri gelmişken. "Sana ne?"

Sana ne?

Evet.

Bu kadardı işte.

Kendini tutması yani. İradesi. Kontrolü.

Rüzgar, önündeki yüksek bacaklı tabureyi fırlatarak Evayla arasındaki tek engeli de ortadan kaldırmış oldu. Kızı bir hamlede kucaklayarak hemen yanındaki soğuk, geniş tezgahın üzerine oturttuğunda, kahverengi gözleri doğrudan onun dudaklarına bakıyordu.

Bu ani atakla ağzı açık kaldı Çiçek'in.

-Bir daha söyle dediğini." Sarışın, ne dediğini bile unutmuştu. Hayır, salaklıktan değildi. Belinde, temas ettiği yeri yakan uzun parmaklar da değildi sadece unutturan, dudaklarından ayrılmayan çekik gözler, kahverengi gözbebekleriydi. "Sana meydan okuyorum Eva. Söyle." Dudakları arasında artık milimetre bile kalmamıştı sanki, nefesi dudaklarına çarparken konuşmak çok zordu. Bu partiye gelmek, onu kışkırtmak iyi bir fikir gibi mi gelmişti sahiden... "Sana ne de." Ona acı çektirmek ister gibi dudaklarını, kızın dudağıyla burnu arasındaki noktaya sürttü genç.

Derin bir nefes aldı kız.

Söyleyecekti çünkü.

Söylemeliydi değil mi?

İçinde Aden, Damla, Tuna'dan oluşan jüri onay verdiğinde cesaretlendi.

-Sana n..." dudaklarına hızla çarpan dudaklarla kelime yarıda kaldı.

Dudaklarına çarpan dudaklar.

Allah'ım! Öpüşüyordu!

Rüzgarla!

Rüzgar, onun belini iyice kavrayarak kızı kendine çekerken, bu anı bekliyormuşçasına bir elini onun koluna diğer elini yumuşak saçlarına koydu sarışın.

Genç adam, onun dudaklarına kapanmak için düşünmemişti. Çünkü bunu düşünmesine gerek yoktu.

İstiyordu.

Çok istiyordu. Ölesiye.

Bu partiye girdiği anda değil, liderliği aldığı andan beri, bunu yapmamak için kendini çok zor tutmuştu.

Dilini Eva'nın ağzına daldırdığında, ona izin vererek öpücüğüne karşılık vermeye çalıştı kız. Eline değen saç tutamlarını yavaşça okşarken, onun alt dudağını dişleriyle çekiştirdi Rüzgar. Eva'dan yükselen inlemeyle kızın kalçasını tezgahtan ayırdı ve iyice kucakladı onun bahsi edilmeyecek ağırlığını.

Belini birkaç saniye içinde mutfak duvarına yaslı bulan Çiçek, dudakları arasında nefes almak için bile mesafe kalsın istemiyordu. Ona olan özlemi o kadar büyüktü ki, ondan gelecek her yakınlığa ihtiyacı vardı.

Rüzgar'ın başını kendine doğru çekerken, beline sarılan ince bacaklarda ellerini mahveden bir yavaşlıkla gezdirdi genç. Yumuşak tenin üzerinde parmakları dolanırken, kızın ağzında kaybolan mırıltılar onu daha da çıkmaza sokuyordu.

Boynunda, nabzında, saçları üzerinde dolaşan minik elleri tutarak yukarı kaldırdı ve kızın bileklerini tek avucuna sığdırdı. Ona dokunmak için kıvrandığını, kızın, gövdesine sürttüğü göğüslerinden anlıyordu. Dünyadaki hiçbir canlılığın farkında değillerdi, partide olduklarından, her an birilerinin mutfağa gireceğinden...

Delirmiş gibi birbirilerine yapışmışlarken, kimse umurlarında değildi. İhtiyaç duydukları buydu. İkisini barındıran bir yalınlık. İki kişilik yalnızlık.

Kızın dudaklarından nefes nefese ayrıldığında, onun kızaran yanağını koklayarak uzun, ateşli bir öpücük kondurdu Rüzgar.

-Rüzgar..." Eva'nın fısıldamayla inleme arasındaki ses tonu, genç adamın, kızın boynu üzerinde duran dudaklarında bile bir sızlamaya yol açtı.

-İsmimi böyle söyleme." Dedi Çiçek'e, ses tonundaki uyarı farkedilse de, altında yatan derin arzuyu hissedebiliyordu kız. Bacaklarını ona daha sıkı sararken, göğüslerini bilinçsizce, doğal bir ihtiyaçla ona sürttü.

Boynunda gezen nemli dudaklar, gözlerinin kapanmasına neden olurken, Rüzgar öpücükleriyle boynundan köprücük kemiğine bir yol çizdi kendine.

Oradan omzuna.

Oradan kolunda hafif beyazlayan sigara izlerine,

uzun uzun öpücüklerini kızın tenine kazırken, başını iyice geriye vererek alt dudağını ısırdı kız. Bu temas hem aşk, hem tutku, hem şefkat barındırıyordu. Nasıl olabilirdi? Öpücükleri nasıl aklını başından böyle alabilirdi?

Sanki bambaşka bir kimliğe bürünmüştü Eva. En ufak bir yan yana bulunmalarında yanaklarına basan ateşin kat kat fazlası, şimdi tüm vücudunu sarmıştı. İzlerinin üzerinde gezen dudaklar, ona eskiyi silip süpürmeyi vaat ediyordu ve başarılıydı da... O anda sadece Rüzgar vardı. Ne geçmişi, ne geleceği... Şimdisi.

-Rüzgar... Lütfen..." Neyi rica ettiğini bile bilmiyordu, şuan ne konuşsa saçma olacaktı. Bir şeyler mırıldanarak, omzunda, bir noktada, dudaklarını gezdiren genç adama söylenebilecek hiçbir şeyi yoktu.

Ne yaptıysa devam etmesini istiyordu.

Onu öpmesini. Öpücükleri iyileştiriciydi.

Bileğini kavrayan parmaklar onu sonunda serbest bıraktığında, ellerini hemen ona sardı Çiçek.

-Lütfen, ne?" Kızın boynunu derince koklayarak uzun bir öpücüğü daha tenine bahşettiğinde, beyninin artık akışkan bir kıvama geldiğini inkar edemezdi kız. "Lütfen ne Eva..." çenesine, oradan gülüşünün hemen kenarına dokundu yumuşak dudaklar. "Söyle ismimi." Biraz önce "o şekilde" söylememesi için uyardığı ismini söylemesini istiyordu şimdi. Hoş, ne şekilde söylediğinin farkında değildi Çiçek. Parmaklarıyla onun saçlarını okşarken, diğer eliyle boynuna dokundu delikanlının. Nabzını yokladı, çok hızlıydı. Damarı kabarmıştı ve boynundaki zincirli isim kolyesini hareket ettiriyordu.

O, kızın dudakları üzerinde dilini gezdirerek, kuruyan dudakları kız yerine ıslatırken, ensesini başparmağıyla eşeledi sarışın. Bu yakıcı temas şefkatin ve aşkın da çok ötesindeydi işte. Saf bir tutkuydu.

-Rüzgar..." birbirini arayan dudaklarını yeniden buluşturduklarında ikinci öpüşmeleri, ilkinden daha da yakıcıydı. Artık ikisinin de vücudu birbirilerine tepki veriyor, bedenleri adeta duvarda bütünleşiyordu. Rüzgar'dan yükselen hafif inlemeyle ister istemez gülümsedi Çiçek ve onun üst dudağını çekiştirdi dudaklarıyla.

-Çiçeeeeek, istiyorsan gideli..." mutfağa aniden giren Damlayla ikisinin dudakları hala birbirine değse de öpüşmeyi kesmişlerdi. Genç adam, kızın kalçasındaki ellerini bacaklarına kaydırırken, omzu üzerinden baktı arkasına. Damla, dehşetle gözlerini açmış ikisine bakarken elindeki bira bardağını yere düşürmüştü. "A..a...aaa..." bir şey diyemiyordu, çünkü zafer dansı yapıp, tezgah üzerinde şarkı söylemek istiyordu ama onların öpüşmesini böldüğü yetmezmiş gibi bunları yapmak da çok hoş olmazdı sanki...

-Damla..." gencin boynundaki ellerini, göğsüne indirerek kendisini indirmesi için hafifçe itekledi ama Rüzgar kızı indirmemişti. Eva, bu hareketinde ısrarcı olunca iç çekerek bıraktı kızı yere.

İç çekerek. Evet. Eva'nın parmakları sızladı.

-Ay özür dilerim! Ben sizin şey yaptığınızı bilmiyordum..." sanki sıcaklığı artmıştı mutfağın, bu yoğunluğu Damla bile hissederken ağzını kapatıp açtı birkaç kez. "Şey...anladınız işte. Ben istiyorsan gidelim diyecektim, Adenle seni arıyorduk ama..." istemsizce bir kıkırtı tuttu onu. "Keyifler yerinde galiba. Pardooon, siz devam, ben yokmuşum gibiiiiii..." kendisine bir adım atan sarışının bir şey söylemesine izin vermeden gittiğinde, eliyle alnını sıvazladı kız.

-Off..." Rüzgar'ın varlığını bu utançla bir an unutur gibi olmuştu ama arkadan beline sarılan ellerle hemen hatırladı. Mümkünmüş gibi utancı katlanıyordu. "Ben...Gitsem iyi olur..." kızın saçlarının hepsini tek eliyle sağ omzuna toplarken, boynuna doğru eğildi Rüzgar. Boynunun sol tarafındaki öpücüklerle istemsizce tezgaha tutundu Çiçek.

-Gitmen için geçerli bir neden göremiyorum." Evet, Rüzgar burnunu boynuna sürtüp böyle söylediğinde kendisi de gitmek için bir neden göremiyordu. Dizleri titriyordu ve tutunmasa gerçekten düşebilirdi! Ama burada kaldıkça Adenle Damla'ya malzeme birikiyordu işte. Onların çenesinden kurtulmak zordu.

-Adenle Damla...Beni bekliyorlar." Mırıldanarak, kızın tişörtten bir kısmı açıkta kalan omzuna da bir öpücük kondurdu delikanlı.

-Ama ben de seni bekliyorum. Hem de çok uzun zamandır." Karnına sarılan iri el kendisini okşadığında, karnını kasmamak için zor durdu Çiçek. Alt dudağını ısırırken, onun o boğuk ses tonunun etkisinden sıyrılmaya çalıştı.

-Gitmem lazım şimdi..." Tuna flörtöz ol demek dışında keşke başka taktikler de verseydi! Mesela şimdi nasıl kapıyı çekip gideceğini ya da onunla burada biraz daha kalmamak için iradesini nasıl sağlam tutması gerektiğini...

Belindeki el onu aniden arkasına çevirince nefesini tuttu Eva. Rüzgar yüzüne doğru iyice eğildiğinde, yeşilleri onun ıslak dudaklarından başka bir şeye odaklanamıyordu.

Hafif çıkan sakalları, kızın tenini huylandırsa da dudaklarını sarışın dudaklarına sürttü.

-Kaç bakalım." Ellerini kaydırarak bacaklarına doğru indireceğini düşündüğü bir anda üzerinden çekerken, nefes almayı akıl etti Eva.

Birkaç kez gözlerini kapatıp açtı, kirpiklerini kırpıştırdı.

Dünyada olduğunu anladı ve bir şey söyleyemeden kıpkırmızı suratla kapıya ilerledi.

Gitmeden önce son kez başını çevirdiğinde, tezgahtaki içkilerden birini alan Rüzgar dilini dudakları üzerinde gezdirirken kızı baştan aşağı inceleyip çapkınca göz kırptı.

Alt dudağını ısırarak gülümseyen kızın gidişini ilk defa keyifle izliyordu.

Onun gidişi şimdiye kadar hep üzüntü bırakmıştı bünyesinde.

Ama şimdi suratında koca bir sırıtma, kontrolsüzlüğün getirdiği bir rahatlama ve ne yazık ki Eva yüzünden tamamı kasılmış bir vücudu vardı.

İçkiyi tek seferde boğazından aşağı yollarken, keyifle mırıldanarak bahçe kapısına ilerledi.

Bazen bu Rüzgar olabilirdi değil mi?

Çünkü mutfakta aniden aralarında patlak veren yangın, kıskanç ve kontrolsüz olan bu Rüzgar'ın eseriydi.

🌹

Bölüm Sonu. 😘😘😘

*Neler düşünüyorsunuz?

•Finale çok az kaldı. Özleyeceğim :'(

*Rüzgarla Eva, nasıllar?

*Rüzgar'ın kıskanç ve kontrolsüz hali hoşunuza gitti mi?

*Olaylar nasıl ilerleyecek?

*Bu çiftin yangın sahnesi güzel miydi ;)

*Reva ve malum bey için bir kısa hikaye yazma fikrim var. Ne dersiniz?

*Beğendiyseniz mutlaka 🌟 lamayı, MUTLAKA AMA MUTLAKA yorum yapmayı, beni takip etmeyi unutmayın.

Alıntılar, bilgilendirmeler ve daha fazlası için,
INSTAGRAM; tutkudevran

Kendinize çok çok iyi bakın. Ne zaman isterseniz bana mutlaka yazın. Unutmadaaaan, bolca çokça,





Sevin,sevilin.❤️❤️❤️

Continue Reading

You'll Also Like

265K 17.2K 22
17 Yıl sonra gerçekleri öğrenen Bade, yıllardır onu arayan abilerine giderse. Azıcık dram. Bolca eğlence. Bolca aksiyon. Bir tutam da kaos. Daha...
10K 1K 10
hyunjin: biliyorsun jeongin bana güvenebilirsin
1.6M 59K 56
DİKKAT: ÖĞRETMEN ÖĞRENCİ KURGUSUDUR +18 VARDIR RAHATSIZ OLACAK OKUMASIN. Lavinia: Sana vermem gereken bir ceza vardı. Defne: Tobe hasa Defne: Ben ned...
23.7K 3K 27
"Uzatmayacağım Baba. Paraya sıkıştım." Kafası ile beni işaret etti. "Kızı kaça okursun?" Ne demek istedi? Ne demek istedi! NE! DEMEK! İSTEDİ! "Boş mu...