ASEL

By kitaplarvesozleri

1.8M 94.7K 138K

Cennetteki ırmağı kirleten her kötülüğe... "Vicdan, varlığında tedirgin ederken yokluğunda ağır gelirdi. En s... More

GİRİŞ
1. Bölüm: Gözlerin Savaşı
2. Bölüm: Geçmişin Işığı
3. Bölüm: Anıların Girdabı
4. Bölüm: Ruhun Yalnızlığı
5. Bölüm: Tokatın Yankısı
6. Bölüm: Gerçeklerin Acısı
7. Bölüm: Aşkın Gazabı
8. Bölüm: Canavarın Vicdanı
9. Bölüm: Şarabın Sızısı
10. Bölüm: Öpücüğün Anlamı
11. Bölüm: Çaresizliğin Sancısı
12. Bölüm: Sırların Kıvılcımı
13. Bölüm: Yalanların Izdırabı
14. Bölüm: Kelimelerin Kırılganlığı
15. Bölüm: Gecenin Dansı
16. Bölüm: Acının Fısıltısı
17. Bölüm: Şüphenin Rüzgarı
18. Bölüm: Gürültünün Yanılgısı
19. Bölüm: Bilinmeyenin Ağırlığı
20. Bölüm: Gözyaşının Kızı
22. Bölüm: Dostluğun Acımasızlığı
23. Bölüm: Sevginin İnancı
24. Bölüm: İhanetin Saplantısı
25. Bölüm: Düğünün Rüzgarı
FİNAL : Vedanın Çağrısı
TEŞEKKÜRLER
ENER
DENİZ

21. Bölüm: Katilin Mezarlığı

44.3K 2.6K 3.8K
By kitaplarvesozleri

"Duyguların katiline..."

BÖLÜM 21

🎼 Amy Shark - I Said Hi 🎼

Günümüz

Deniz'in söyledikleri yıldırım gibi çakarken Ener'in gidişini izledim. Deniz, tuttuğu elimi sıktığında kendime gelip ona döndüm. Kurduğu cümle beni derinden sarsar iken Ener'in nasıl hissettiğini düşünmemeye çalıştım.

''Özür dilerim.''

Fısıltıyla konuştum. ''Neden?''

''Söylediklerimin seni de kıracağını unuttum.''

''Beklemediğim bir şeydi ama önemli değil.'' Yanına yaklaşıp yanağına bir öpücük kondurdum. Gülümsemeye başladığında gamzeleri ortaya çıktı.

''Eve gidelim mi?''

Motorumu gösterip elini bıraktım. ''Bu bebeği burada bırakamam. Ayrı ayrı gidelim.''

''Tamam, balım.'' Göz kırptığında yakışıklılığını izledim. İç sesim pişmanlıkla konuştu. Hatalıydın, Asel Carter. Sarışınlar da yakışıklı olabilirdi. Deniz Azaklı gibi...

Yolda ilerlerken sağımda duyduğum korna sesi ile o tarafa döndüm. Deniz, arabasının içinden bana bakıyordu. Kaskımdan yüz ifademi göremeyeceğini biliyordum. Önüme dönüp hızımı arttırırken onu geride bıraktım.

Evin önüne geldiğimizde motordan inip arkamda duran arabaya baktım. Deniz, çıkıp konuştu. ''Beni hep geride bırakıyorsun.'' Yanıma yaklaşıp belimden tutarak kendine çekti. ''Ne zaman yanındaki yerimi alacağım?''

Sorusuna cevap vermek yerine boynuna sarıldım. ''Annen ile babanın derdi neymiş?''

''Öğrenemedim,'' derken dudaklarını büzmüştü. Tatlılığı karşısında gülümsedim.

"Mert'in derdi neymiş?"

"Salonla konuşmuş, artık gidebilirmişim. Ener salondan ayrılarak tüm suç benim falan demiş. Mert'e kalsa çok büyük fedakarlık yapmış." Gözlerimi devirdim.

Kafasını sallayıp tebessüm etti. "Ener'in derdi neymiş?"

"Yağız'ın bana hiçbir şey söylemediğini düşünüyor." Sesim kısık çıkmıştı.

"Neden?" Kaşlarını çatmıştı.

"Çünkü öğrensem, sakin kalamazmışım."

Kollarını belimden çekip bir adım geriledi. Ellerimden tutup gözlerimin içine baktı. "Merak etmiyor musun? Ben bile bu kadar merak ederken sen neden sakinsin?"

"Bilmek istemiyorum. Öğrenirsem canım yanacak. Hissedebiliyorum."

Tüm amaçları beni mahvetmeye çalışmaktı. Hayatıma tekrar girip sadece onları düşünmemi istiyorlardı. Ama hiçbir şey eskisi gibi değildi. Artık hayatımda Deniz vardı. Duygularımın katili olmuşlardı ama başımda bekleyip mezarımı sulamalarına izin vermeyecektim.

"Olayın başını bile bilmiyorum. Anlatmak istememene saygı duyuyorum. Ama eğer gerçekleri öğrenmek istersen her zaman yanındayım, bir tanem." Avucu yanağımla buluştuğunda gözlerimi kapadım.

"Teşekkür ederim." Fısıldadım.

Konuyu değiştirmek için onun sorununa odaklanmaya karar verdim. Gülümseyerek konuştum. "Uzun süredir anneni görmüyorum. Bir selam vereyim,'' dedim. Onu çekiştirerek evlerine doğru ilerledim.

''Ciddi misin?''

''Evet.''

Kıkırdayarak onların bahçesinde yürüdüm. Kapının ziline bastığımda karşımda hem annesini hem babasını görmeyi beklemiyordum. İkisi de otuz iki diş gülümserken ben şaşkınlıkla hallerine baktım. Boşandıktan sonra bu kadar samimi kalan gördüğüm ilk yetişkinlerdi.

''Hoş geldiniz.'' Annesi konuştuğunda şaşkınlığı bir kenara bıraktım. ''Hoş bulduk.''

Babası bana elini uzattığında elini tuttum. ''Nasılsın, Asel?''

''Teşekkür ederim. Siz?''

''Ben harikayım!'' Ellerini coşkuyla havaya kaldırıp Dilay Hanım'a sarıldığında şok olup Deniz'e baktım.

Deniz gözlerini devirdiğinde ne olduğunu anlamaya çalışıyordum. ''Böyle kapıda söylemek istemezdim ama artık dayanamıyorum!''

Dilay Hanım gözlerini açtığında onun da hazır olmadığı belliydi. ''Biz tekrardan evlenmeye karar verdik!''

Kahkahamı tutmak için ağzımı kapatırken yüzüm gerilmeye başladı. Gülümsemem yüzüme yayılırken Deniz'e döndüm. Şaşkınlıkla annesini ve babasını izliyordu. Ağzından tek bir kelime döküldü. ''Nasıl?''

Dilay Hanım yanımıza yaklaşırken Deniz'in elini bırakıp kenara çekildim. Oğlunun omuzlarından tutup, ''Evet,'' dedi.

''Neden? Yani siz hazır mısınız buna?'' Deniz o kadar şaşkındı ki ne diyeceğini bilemiyor gibiydi. Aile kargaşası içinde kalmış gibi ellerimi ceplerime koyup ayaklarımı izlemeye başladım.

''Birkaç işimi halletmek için gelmiştim. Ama annenle eskisinden daha iyi bir enerji yakalayınca böyle bir karar aldık.'' Babası içtenlikle konuşmuştu.

''Emin misiniz?'' Deniz sadece ailesini izliyordu.

Annesi, ''Evet,'' dediğinde Deniz kafasını salladı. ''Ne zaman?''

''Tam tarih belli değil.'' Annesinin cümlesi biter bitmez babası öne çıkıp yanlarına geldi. ''Ama yakında.''

Annesi ve babasının tekrardan evleneceğini düşünürken elimden sadece gülümsemek geliyordu. Acaba düğün yapacaklar mıydı? Eğer yaparlarsa herkesin aynı düğüne ikinci kez geliyormuş gibi hissedeceğine emindim. İki yaşlı insanın tekrardan hayatını birleştirmesi çok tatlıydı.

''Sen ve ailen de düğüne davetlisiniz Asel!'' Babasının söylediğine şaşkınlıkla baktım. Ben cevap vermeden Deniz konuştu. ''Düğün mü yapacaksınız?''

''Annen çok olumlu bakmıyor ama bence kesinlikle bir düğün olmalı.'' Herkes şaşkınlıkla babasını izlerken o hareketlenip yürümeye başladı. ''Sonra ayrıntılı konuşuruz, şimdi gitmem gerek.''

Uzaklaşırken bana göz kırptığında gülümsedim. Babasının havalı olmanın yanında çapkın bir hali vardı. Deniz'in kime çektiğini daha iyi anlıyordum.

Hepimizi düğün fikri ile yalnız bırakıp gitmişti. Deniz'in nasıl hissettiği hakkında bir fikrim yoktu. Konu ailesi olunca yalnız kalmak her zaman tercihiydi. Bu yüzden yanına yaklaşıp kolunu sıvazladım. ''Ben eve geçiyorum, yarın görüşürüz.''

Kafasını salladığında eve giren annesinin arkasından bakıyordu. Kendi bahçemize gitmek için yürümeye başladım. Arkamdan gelip kolumdan tutarak beni kendi çevirdiğinde keyiflendim. Avuçları yüzümü bulduğunda alnımdan öptü. ''Görüşürüz, balım,'' dedi.

Hayatında ne olursa olsun önce beni düşünmesi tüm kalbimi etkiliyordu. Parmak uçlarımda yükselip boynuna sarıldım. Kokusunu içime çekerken kolları belimi sarmıştı. Şaşkınlığının hâlâ tüm bedeninde olduğunu hissediyordum. Şu an sarılmanın ona iyi geleceğini biliyordum.

Geri çekilirken boynuna bir öpücük kondurdum. Göz kırpıp arkamı dönerek eve girdim. Salonda oturan annemi gördüm. Bilgisayar başında bir şeyler yazıyordu. Yanına yaklaşıp yanağından öptüm. Korktuğunda gülümsedim.

"Asel! Aklım çıktı."

"Bu kadar odaklanmamalısın." Çalışırken o kadar sert bir tavrı vardı ki bakışları ile ekranı kıracak gibiydi.

"Neden bu kadar keyiflisin?" Sorduğu soruyla daha çok güldüm. Masanın üzerindeki tabaktan bir üzüm alıp ağzıma attım.

"Deniz'in annesi ve babası tekrardan evleniyormuş."

Annem elindeki bilgisayarı koltuğa bırakıp öne eğildi. "Ne dedin sen?" Bir yandan gözlüğünü çıkarmış şaşkınlıkla bakıyordu.

"Evet!" Coşkuyla bağırmaya başladım. "Engin Azaklı ve Dilay Aydın düğün yapıyor!"

Bahçeden çıkıp yanımıza gelen babamı fark etmemiştim. Annem gibi şaşkınla karşıma geçtiğinde daha çok güldüm. "Neden bu kadar şaşırıyorsunuz? Bence çok eğlenceli."

"Ciddi misin?" diyen babama gülümseyerek kafa salladım.

Babam da gülmeye başlayıp yanıma oturduğunda annem ayaklanmıştı. "Sen neden bu kadar eğleniyorsun, anlamadım?"

"Annenle babanın düğününe gitmek mi? Kulağa aşırı komik geliyor."

Annem kollarını göğsünde birleştirerek bilmiş bir ifadeyle konuştu. "Deniz de eğleniyor mu?"

Sorduğu soru ile gülümsemem yüzümden silindi. "Sanmıyorum."

"Sevgiline harika destek oluyorsun, Asel!" Bilgisayarını alıp arkasını dönüp gitti. Söylediklerini düşünürken babam kolunu omzuma attı.

"Bence Deniz de bu fikri eğlenceli bulur. Şu an büyük ihtimalle aynı sorunları yaşayıp tekrar boşanma olasılığını düşünüp canı sıkılıyordur."

Kafamı sallayıp ayaklandım. "Yarın onunla konuşacağım. Bu gece biraz yalnız kalsın."

Odama çıkan merdivenlere yöneldiğimde babama el salladım. Merdivenleri çıkarken ayrıntılı düşündüm. Eğer annem ve babam boşanmış olsaydı tekrar bir araya gelme fikri beni gerebilirdi. Tekrar aynı şeyleri yaşamayı istemezdim.

Kapıyı açıp yatağımla bakıştığımda bugün çok yorulduğumu anladım. Üstümü değiştirip ihtiyaçlarımı giderdikten sonra telefonumu elime alıp yatağıma uzandım. Deniz'den gelen birkaç mesaj gördüm.

Deniz: Düğün mü?

Deniz: Cidden mi?

Deniz: Galiba annemle babamın düğününe gideceğim.

Deniz: Bu nasıl bir şaka?

Hemen cevap yazmaya başladım.

Asel: İyi yanından bak. Ben annemle babamın düğününde yoktum.

Deniz: Sence annem gelinlik giyer mi?

Gelen mesaja kahkaha attım. Dilay Hanım'ı 40 yaşından sonra gelinlikle hayal ettim.

Asel: Her kadının olduğu gibi onun da hakkı. Bence giymeli!

Deniz: Kahretsin!

Asel: Annenin nedimesi olduğunu hayal ettim.

Deniz: Acaba ben nikah şahidi olabiliyor muyum?

Her şeye rağmen neşesini kaybetmiyordu. Ekrana bakıp gülümserken bu durumda bile insanı mutlu edebiliyor olmasıyla gurur duydum.

Asel: Peki siz Deniz Azaklı, Dilay Aydın ve Engin Azaklı'nın eşliğine şahitlik ediyor musunuz?

Deniz: HAYIR! HAYIR! HAYIR!

Asel: Bu nikah kıyılamaz!

Deniz: Siz boşanmıştınız!

Şakayı bir kenara bırakmaya karar verip hislerini öğrenmek istedim.

Asel: Gerçekten nasıl hissediyorsun?

Deniz: Sadece şaşkınım.

Asel: Yani?

Deniz: Eğer mutlu olacaklarsa evlensinler. Ama bir boşanma daha kaldıramam.

Asel: Sence baban buraya taşınır mı?

Deniz: Sormadım ama büyük ihtimalle...

Asel: Hımm...

Deniz: Yarın derste görüşürüz, bir tanem.

Asel: Görüşürüz.

Deniz: Seni seviyorum.

Mesajına cevap vermek yerine telefonu komidine bırakıp yorganı üstüme çektim. Tüm yaşananları düşünmeye başladım. Düğünü bir kenara bırakırsak Mert ve Ener'in yakınlığı sinirlerimi bozuyordu. Mert'in Ener'e karşı davranışlarının yumuşamasına dayanamıyordum. Her zaman ki gibi çevremdeki insanları etkilemeye başarıyordu. Salon ile konuşup geri dönmemi sağladıkları için içten içe mutluydum. Başka salonlarda vardı ama Mert'le çalışmayı seviyordum. Bu yüzden Ener ile arkadaşlıklarını sorun etmemeye çalışacaktım.

Yağız'ın söyleyeceklerini bir yanım çok merak edip içimi kemirsede mantıklı olan öğrenmemekti. Geçmişimden ne kadar uzak dursam o kadar faydalıydı. Canavar mevzusunu Deniz'in duymasını istemiyordum. Bana inanmayacağını düşünmek bile kalbimi parçalıyordu. Eğer gerçekten bana inanmazsa ne yapardım bilmiyorum. Bu yüzden hiçbir şey bilmemesi, benim geçmişimden uzak durmam en doğrusuydu.

Gözlerimi açtığımda yatakta dönüp biraz daha uyumak istedim. Çalan telefonu duymazdan gelmek imkansızlaşınca elime alıp açtım.

"Efendim?"

"Okula geç kalacağız."

Deniz'in sesini duyduğumda telefonu kapadım. Yorganı biraz daha üstüme çekip uykuya dalmayı düşünürken telefon tekrar çaldı. Bir elimle uzanıp açtım.

"Ne var?"

"Güneşliğini kapatmalısın."

Beni izlediği düşüncesiyle telaşlanıp yerimden zıplayarak cama döndüm. Camın önündeki güneşliği gördüğümde gözlerimi devirdim.

"Seni öldüreceğim!"

"Beni seviyorsun!" Gülümsemesini duyabiliyordum.

"Bu öldürmeyeceğim anlamına gelmiyor!"

"Hadi kalk okula gidiyoruz! Finaller yaklaşıyor, tembel!"

Yorganı bir kenara fırlatıp telefonu yüzüne kapadım. Bu benim için 'tamam' demekti. Hızlıca hazırlanıp üzerime rahat bir şeyler geçirdim. Saçlarımı açık bırakıp kaskımı alarak aşağıya indim. Annem ile babam çoktan işe gitmişti. Umay abla ile kahvaltı yaptıktan sonra Deniz ile buluşmak için bahçeye çıktım. Bahçemizdeki salıncakta oturuyordu. Beni görünce ayağa kalktı. Yanına giderken gülümsedim.

"Günaydın, asi kız."

Söylediği ile yüzümü buruşturdum. "Yeni mi çıktı bu?"

"Evet," dediğinde bir yandan ona sarılıyordum. Geri çekileceğim sırada belimden tutup beni kendine daha çok çekti. Kolumdaki kask omzuna çarpmıştı. Kulağıma fısıldadığında hareket edemiyordum.

"Sana "Seni seviyorum," diyen birini cevapsız bırakmamalısın."

Sesindeki kırgınlığı hissettiğimde dün gece aklıma geldi. Mesajına cevap vermeden uyumuştum.

"Neden?" Cevabı bilmeme rağmen sormuştum.

"Bütün gece bir mesaj beklerken uykusuz kalmış olabilirim."

Ellerimi saçlarının arasından geçirip gözlerinin içine baktım. "Seni sevdiğimi biliyorsun, ördek kafa."

Dudağına bir öpücük kondurup geri çekildim. Kaşlarını havaya kaldırmış şaşkınlıkla bakıyordu. "Ördek kafa?"

"Hı-hı," derken alt dudağımı ısırmıştım.

Dudakları dudaklarımı bulduğunda kendimi ona bıraktım. Öpüşü derinleşirken parmak uçlarımda yükselip ona daha çok ulaşmaya çalıştım. Ellerim saçlarını tutarken dili, dudağıma değdiğinde inledim. Geri çekilip gözlerime baktı. İçlerinde tutkuyu gördüğümde tekrar dudaklarıma yapıştı. Karşılık verip öptükten sonra kendimi ondan zorla ayırdım.

"Hey! Okula geç kalacağız!"

Yüzüne bir gülümseme yerleşti. Cevap vermek yerine elimden tutup beni sürükledi. ''Ayrıca tüm gece uykusuz kalmanın nedeni büyük ihtimalle ailen!''

Elimi sıkıp daha da hızlandı. ''Bugün bu konuyu kesinlikle konuşmak istemiyorum!''

Arabanın önüne geldiğinde ani bir şekilde dönüp kaskıma baktı. ''Ve neden kaskın var? Beraber gideriz diye düşünmüştüm.''

Elini bırakıp dudaklarımı büzerek motoruma baktım. ''Son zamanlarda onu çok ihmal ediyorum. Hep seninle bir yerlere gidiyorum.''

''Öyle olsun bakalım!'' Arabasının kapısını açtığında ben de kaskımı takıp yola koyuldum.

Bu sefer onu geride bırakmak yerine arabasının yanında gitmeye özen gösterdim. Bana verdiği değeri her defasında hissettirmeyi başaran birine karşı zalim olmayacaktım. Geçmişte yaşadığım acılardan tecrübe çıkaracak ama kimsenin kalbini kırmayacaktım. Canımı yakan insanlar oldu diye herkesin canını yakamazdım. Hayatıma bir şekilde devam etmeliydim. Sonuçta bu hayatta aldatılan ilk insan ben değildim. Herkes bir şekilde devam etmenin yolunu buluyordu. Benim yolumda Deniz ile beraber devam ediyordu.

Okulun bahçesine motoru park ettikten sonra kaskımı çıkarıp yanıma arabasını park eden Deniz'e baktım. Mavi gözlerinde gördüğüm gülümseme yolculuğun iyi geçtiğini gösteriyordu. Yanıma yaklaşıp önümde durdu.

''Yan yanaydık.''

Burnunun dibine kadar girip gözlerinin içinde kendimi gördüm. ''Yan yanaydık,'' deyip onu taklit ettim. Elleri yüzümü bulduğunda gözlerimi kapatıp anın tadını çıkardım.

İsmimi haykıran bir ses duyduğumda gözlerimi açıp Deniz'e baktım. Gözlerini devirdiğinde ben de derin bir nefes aldım. Yavaşça sağımda duran bedene döndüm.

''Asel!''

''Ne var Yağız?''

Öfkeli gözler ile bana baktı. ''Ne var Yağız mı? Ne var mı?''

Ellerimi cebime soktum. ''Evet, dinliyorum!''

''Neden benden kaçıyorsun? Aramalarıma, mesajlarıma cevap vermiyorsun?'' Gözlerindeki acıyı gördüğümde içim sızladı.

''Çünkü...'' cümlemin devamını getiremediğimde yeri izlemeye başladım.

''Çünkü yeni sevgilinle yiyişmekten en yakın arkadaşına vakit bulamıyorsun!''

O kadar çok bağırmıştı ki bahçedeki çoğu kişi bize bakmıştı. Şaşkınlıkla onu izlerken yanına bir adım yaklaştım. Günlerdir içimi kemiren korkuyu dişlerimin arasından ona söyledim. ''Çünkü içinde tutamadığın o sırrı her an söyleyebileceğinden korkuyorum!''

Öfkesi pişmanlığa dönüşürken konuştu. ''Özür dilerim bir tanem, özür dilerim. Seni korkutmak istemiyorum. Seni nasıl kırdığımı çok iyi biliyorum. Bir daha aynı şeyi yapmayacağım.''

Şüpheyle bakmaya devam ediyordum. Herkes gibi bana inanmadığı gün yıkıldığımı hatırlıyordum. Şimdi dönüp benden özür dilemesi, sen haklıydın demesi hiçbir acımı geçirmiyordu. Sessizlik ile yüzünü izlemeye devam ettim. Dibime kadar girip yüzümü tuttu. ''Bir daha aynı şeyleri yaşamana izin vermeyeceğim. Gerekirse seni kendimden bile koruyacağım. Ama bana bu şüphe dolu gözlerle bakma. Benden korkma. Yalvarırım.''

Ağlamak üzere olduğunu gördüğüm an kollarımı bedenine doladım. Yağız'ın kalbimi kırmasından daha çok canımı yakan şey benim yüzümden dökeceği gözyaşı olurdu. O kadar sıkı sarılmıştı ki kemiklerim acımıştı. Yine de bir an olsun onu bırakmayıp kafamı omzuna yasladım. Nefes alamamaya başladığımda geri çekildim.

''Nefes alamıyorum, Çilli!''

Geri çekildiğinde söylediğimi duymamış gibi konuştu. ''Korkma. Anlatmamı istemiyorsan hiçbir şey anlatmayacağım. Hatta şu an bu konuyu kapadık!''

Yağız'a gülümseyip kafamı salladım. Tüm içtenlikle ona inanıyordum. Eğer bir şeyi yapmayacağını söylüyorsa yapmazdı. Kalbimi bir daha kıracak cesareti yoktu. Bu yüzden ona güvendim. Deniz'in sesini duyduğumda ona döndüm.

''Artık ellerini sevgilimin üzerinden çeker misin?''

Sevgilim kelimesi midemde kelebekler uçurduğunda gülümsedim. Yanıma yaklaşıp kolunu omzuma atarak beni kendine çekti. Yağız'ın gözlerini devirdiğini gördüm.

''Sen yokken ben vardım, ördek kafa!''

''Dikkat edelim! Her an ikimizde yanında olmayabiliriz!'' Deniz'in söylediği içimi ürpertirken Yağız konuştu.

''İlk defa sana katılıyorum, sarışın!''

Deniz gözlerini devirdiğinde ikisinin atışmasını ne kadar çok sevdiğimi düşündüm. Okul koridorunda sol yanımda Deniz sağ yanımda Yağız ile ilerlerken sınıfın karşısında duran kişilerin bizi izlediğini fark ettim. Ener ve Eylül kollarını göğüslerinde birleştirmiş gözlerini bize dikmişlerdi. Orada olduklarını yok sayarak sınıfa girdik.

"Asel!"

Arkamdan ismimi bağıran bir ses duyduğumda umursadım. Eylül'ün ne söyleyeceğini hiç merak etmiyordum. Sıraya oturmak için ilerlerken bu sefer Deniz'in ismini haykırdığında yerimde durdum.

''Deniz!''

Deniz, kolunu omzumdan çekip sıraya oturmam için elini uzattı. Eylül'e cevap vermediği için mutlu olmuştum. Yüzümde bir gülümseme ile sırama yerleşmeyi düşünürken Eylül tekrar konuştu.

''Deniz!''

Eylül'e döndüğümde yanında Ener'in olduğunu gördüm. Her zaman ki gibi. Eylül'ün bir kolundan tutmuş dışarıya çıkarmaya çalışıyordu. Buna rağmen Eylül devam etti.

''Bir canavar ile sevgili olmak nasıl bir duygu?''

Kurduğu cümle ile titremeye başladığımda öfkeme yenik düşmemeye çalıştım. Eylül canımı yakmak için bu sefer Deniz'i kullanmaya çalışıyordu. İzin vermeyecektim. Ellerimi cebime sokup titrediklerini saklarken Deniz konuştu.

''Onunla çok mutluyum. Hiç olmadığım kadar. Gerçi bu seni hiç ilgilendirmez, Eylül.''

Verdiği cevapla gurur duyarken Eylül'e bakıp gülümsemeye başladım. Cevabını alıp yerine geçmesini beklerken bir adım atıp yaklaştı. Tüm sınıf bizi izliyordu.

''Aaaa! O zaman Asel'e neden canavar dendiğini öğrendin?''

Bir adım attığımda kolumdan tutan eli umursamadan ilerlemeye başladım. Birkaç adım sonra Eylül'ün önünde durdum. Geçmiş gözlerimin önüne gelirken bir film sahnesi gibi ağır çekimde hissediyordum. Herkes bizi izlerken ölümcül bakışlarla Eylül'e bakıyordum. Geri adım atmak yerine daha da öfkelenerek yüzümü incelemeye başladı.

Canının çok acıdığını gözlerinde görebiliyordum. Acısını atabilmek için benim üstüme geliyordu. Acısını paylaşmak için benim de canımı yakıyordu. Beynimde zorla toparladığım cümleleri söylemek için ağzımı açtığım sırada benden önce davranıp konuştu.

İki kelime, bir cümleden oluşan söz, kurşun gibi bedenime girdi.

Kalbim yerle bir olurken dimdik durdum.

Ne yüksek ne kısık çıkan sesini herkesin duyduğuna emindim.

Ener'in duyduğuna,

Yağız'ın duyduğuna,

Deniz'in duyduğuna emindim.

Deniz'in duyduğuna...

Deniz...

Ayakta durmaya çalışan bedenime rağmen zihnimdeki Asel, çoktan dizleri üstüne çökmüş elleri yüzünde ağlıyordu. Onu umursamamaya çalıştım. Gözyaşlarım içimdeki her hücreyi sararken kollarından tutup kaldırmak için çabaladım. Israrla yerde oturmayı sürdürüp ağladığında onu orada tek başına bırakmaya karar verdim. Eylül'ün yanından geçerken omzuna çarptım. Arkama bakmadan sınıftan çıkarken yerdeki Asel'e seslendim. Ruhuma beni duyması için bağırdım. Düştüğü o çukurdan çıkması için yalvardım.

Ama beni duymadı.

Koridorda sessizce ilerlerken arkamdan gelen hiçbir sesi dinlemedim. Sadece geride bıraktığım canı yanmış Asel'e odaklandım. Öfkemden geriye sakinlik kalırken adımlarımı hızlandırıp motoruma yöneldim. Hızlıca binip yola koyulurken Yağız'ın bağıran sesi rüzgara karıştı.

Evin önüne geldiğimde motordan inip kaskımı elime aldım. Kafamı kaldırıp gökyüzüne baktım. Derin nefesler almaya çalışırken Eylül'ün söylediğini düşünmemeye çalıştım. Evin bahçesinde yürürken ezdiğim çimleri izledim. Kapıyı açıp, kapamadan bırakarak içeri girdim. Evde hiç kimse olmadığını anladığımda gülümsedim.

Sessizlik, her yerdeydi.

Yalnızlık, her yerdeydi.

Elimdeki kaskı bıraktım. Sertçe zemine düşen sesini dinledim. Salonun her bir köşesini izlemeye başladım. Karşımda duran şarap koleksiyonuna, bahçeye çıkan kapıya baktım. Önünde duran koltuklara, sağımda duran yemek köşesine baktım. Hemen önümde duran koltuğun yanındaki vazoda gözlerim uzun süre durdu. Lacivert beyaz desenleri ile annemin en sevdiği aksesuarlarından biriydi. Neredeyse bacak boyum kadar uzun ve büyüktü. Bana gülümsediğinde içimdeki sese bağırdım.

''Hayır!''

Arkama dönüp merdivenlere doğru yavaşça ilerledim. İnsanların bu kadar acımasız olmasına artık dayanamıyordum! Canımı yakmak için her fırsatı değerlendirmeye çalışmalarına katlanamıyordum! Artık iyileştiğini düşündüğüm yaralarımın en ufak dokunuşta tekrardan kanaması ise cabasıydı. Neden bitmiyordu? Bu öfke, bu acı içimden neden çıkıp gitmiyordu?

Eylül, her defasında canımı yakmayı nasıl başarıyordu?

İçimdeki ses, ''Çünkü haklı olabilir!'' dedi.

Merdivenlere attığım adımı geri çekip arkama döndüm. Karşımda duran vazoya tekrardan baktım. Gözümden bir damla yaş aktığını hissettim. Ağzımdan tek bir cümle döküldü.

''Özür dilerim, anne."

Birkaç adımda vazonun yanına ulaştım. Tüm ağırlığını umursamadan kaldırıp sağımda duran bahçe kapısına fırlattım. Tamamı camdan olan kapı ve vazo parçalara ayrıldığında gülümsedim. Eylül'de elindekileri fırlatıp beni böyle paramparça etmişti. Oluşturduğum enkazı izlerken gözyaşlarım daha çok akmaya başladı.

Yanımda duran yemek masasının üstündeki eşyaları alıp karşımdaki aynaya fırlattım. Ağlayan yüzümü görmek istemiyordum. Aynanın yeterince parçalanmadığını düşünüp daha fazlasını atarken yansımam silinene kadar devam ettim. Camın çatlayan sesi hıçkırık sesime karışırken daha çok ağladım. Nefes almaya çalışırken kendi gözyaşımda boğulup öleceğimi hissettim.

Bedenimi tutup kendine çeviren kişiye gözyaşlarım arasından bakmaya çalıştım. Karşımda duran Deniz Azaklı'yı gördüğümde telaşlanıp titremeye başladım. Her şeyi duymuştu. Artık bana inanmayacak o da bırakıp gidecekti. Zaten tüm gözyaşım, tüm isyanım buna değil miydi? Hayatımdan sevdiğim birinin daha kopup gitmesini çaresizce izleyecektim.

''Asel!''

Beni kendime getirmeye çalışırken neden hâlâ burada olduğunu anlamadım. Benden nefret ettiğini söylemek için mi gelmişti?

''Asel!''

Ağlamaya devam ederken konuşmak için çabaladım. Ağzımı açtığımda nefesim kesildi. Hıçkırıklarım arasından nefes almak için kendimi zorladım. Kafamı yukarı kaldırıp gözyaşlarımın durması için uğraştım. Kelimeler ağzımdan dökülürken gözlerimi kapadım.

''Ben yapmadım.''

Bedenimi taşıyamadığımı anladığımda kendimi dizlerimin üstüne bıraktım. Kollarımdan tutan Deniz de benimle beraber yere çöktüğünde gözlerine baktım.

''Onun söylediği gibi biri değilim!''

Titreyen sesimde öfke yoktu. Her bir telini acı kaplamıştı. O kadar yorgun ve çaresizdim ki Deniz'e ulaşamayacağımdan korkuyordum. Bana inanmamasından, Eylül'e inanmasından korkuyordum. Kendime destek olmak için ellerimi yere koyup ağlamaya devam ettim. Fısıltıyla aynı cümleyi tekrarladım.

''Onun söylediği gibi biri değilim!''

Hem kendimi hem Deniz'i inandırmak isterken daha önce ağzımdan çıkarmaya cesaretim olmayan kelimeler dilimin ucuna geldi. Eylül'ün tüm sınıfın ortasında haykırdığı iki kelimeyi ilk defa söyledim.

''Bebek katili.''

Continue Reading

You'll Also Like

1.7M 30.2K 34
Efsan zorla evlendirilmekten kurtulmak için Mardin'den İstanbul'a kaçar. Ama yağmurdan kaçarken doluya yakalanacağını nerden bilebilirdi. İstanbul'u...
819K 26.4K 55
alev:OĞUZ BEN ASIK OLDUM!!! oğuz:YİNE KİME AMK????!! alev:acar'a oğuz: siktir!
27.7K 7.3K 30
*** "4 yaşımda imkânsız olmuşuz biz." dedim, ağlamamaya çalışarak. "İmkânsız?" diye sordu, sorgu dolu bir ifadeyle. "Değil miyiz?" diye sord...
1.5K 988 7
Aşkı hiç hiss etmemiş iki kişinin bir birine aşkı hiss etdirdiği bir hayat. Sanki ikiside yıllardır bir birini bekliyorlardı. Bir birlerini ilk defa...