KRALİÇE | MYG

By munaathia

230K 24.8K 18.7K

Ben Seon Ah... Sarayda kalmamak ve ailemin katilinin oğluyla evlenmek istemediğim için lanetlendim. Tanrı'nın... More

[1]
[2]
[3]
[4]
[5]
[6]
[7]
[8]
[9]
[10]
[ 11 ]
[ 12 ]
[ 13 ]
[ 14 ]
[ 15 ]
[ 16 ]
[ 17 ]
[ 18 ]
[ 19 ]
[ 20 ]
[ 21 ]
[ 22 ]
[ 23 ]
[ 24 ]
[ 25 ]
[ 26 ]
[ 28 ]
[ 29 ]
[ 30 ]
[ 31 ]
[ 32 ]
[ 33 ]
[ 34 ]
[ 35 ]
[ 36 ]
[ 37 ]
[ 38 ]
[ 39 ]
[ 40 ]
[ 41 ]
[ 42 ]
[ 43 ]
[ 44 ]
[ 45 ]
[ 46 ]
[ 47 ]
[ 48 ]
[ 49 ]
[ 50 ]
[ 51 ]
[ 52 ]
FİNAL
Teşekkürlerim En Kıymetlilere!
YAKINDA
KRALİÇE KİTAP BASIMI ERTELENDİ!

[ 27 ]

4.2K 457 381
By munaathia


Korkuyorum. Şu an inanılmaz korkuyorum. En son bu duyguyu çocukluk yıllarımda, annemin cesedini evin tam ortasında bulmadan birkaç dakika önce yaşamıştım. Bu kadar şiddetlisi ondan sonra olmamıştı. Bundan sonra da olacak mıydı bilmiyordum.

Ama bu sefer kendim için değildi. Sevdiklerim içindi. Çocuklar için korkuyordum, benim yüzümden onlara bir zarar gelmesinden korkuyordum.

Yerden kaldıramadığım ayaklarımı yere sürte sürte yürümeye devam ettim. Mutfaktalardı. Çocuklar ve adını henüz bilmediğim ama benim kabuslarım olabilecek olan kişi. Kendimi sakinleştirmeye çalışıp, mutfağa girdiğimde bir anda tüm gözler bendeydi.

"Sen de kimsin?" Orta yaşlarda olmasına rağmen gayet hoş ve şık giyinimli olan yani kabusum sormuştu bu soruyu. Onunla göz göze geldiğimde göz bebeklerimin titrediğinin farkındaydım.

Çabucak önünde eğildim. Konuşmalıydım, evet konuşmam gerekiyordu ama ne diyeceğimi kestiremiyordum. Sesimin nasıl çıkacağını bilemiyordum. Şu an her konu da tedirgindim.

"Efendim, o benim kuzenim." Bir anda sandalyedeki yerinden kalktı ve yanıma gelip elini omzuma attı Yoongi. Beklediğimden daha rahattı ya da öyle görünüyordu.

Onun beni tanıtmasıyla çabucak bir daha eğildim. Saygı da kusur etmemeliydim, hiçbir konu da hata yapmamalıydım. Mükemmel olmalıydım.

"Merhaba efendim, ben..Honja." Dedim kendimi tanıtarak. İsmimi bu dakikaya kadar düşünmemiştim, pardon sahte ismimi. Klasik, herhangi isimlerden birini söylerim diye düşünüyordum ama bu, nereden gelmişti aklıma?

Çocukların bakışlarıyla birlikte adamınki de kısıldı. Muhtemelen ilk defa duyuyorlardı. Belki de daha önce bu isme sahip birileri vardır bilemiyorum.

"Min Honja..." Kendi kendine uzattı ve sonrasında tekrardan sustu. Beni süzüyordu baştan sona farkındaydım.

"Neden buradasın Honja?"

"Ben..." Yoongi bir defa daha beni kurtarmış ve konuşmama izin vermemişti.

"O çok hasta efendim. Kendisi bizim köyümüzde yaşıyor. Kanser teşhisi konuşunca da buradaki doktorlara görünmek için geldi. Başka kimsesi olmadığı için de benim yanımda kalmaya başladı. Size söyleyecektim ama doğru zamanı bulamadım."

"Kanser mi? Ne feci!" Bakışları hüzünle doldu ve ayağa kalktı. Samimi miydi değil miydi karar verememiştim. Elini omzuma yerleştirdi ve tepeden baktı bana. Boyu beklediğimden daha uzundu. Ön kısımlarında birikmiş uzun saçları her an gözüne girecek gibi duruyordu.

"O yüzden mi böyle maskeli ve şapkalı dolaşıyorsun?"

"Dikkat etmem lazım efendim, bir de saçlarım çok dökülüyor bu beni rahatsız ettiği için şapka takıyorum."

"Anladım." Sonrasında Yoongi'ye döndü. "Onu bir otele yerleştirebilirdin ya da bir kliniğe yatırabilirdin. Burasının doğru yer olduğuna emin misin?"

"Şehir hayatıyla ilgili birçok şeyi bilmiyor. Yalnız kalmaktan korktuğu için onu yanımdan ayıramadım efendim. Bir de bazen nöbetler geçirip, bayılabiliyor kısacası tek kalması onun için zararlı." Dudaklarını içeri çekip anlarcasına başını salladı adam.

"Burada kalmanın sorun olacağını sanmıyorum. Ne de olsa kız değilsin değil mi?" Ve garip bir gülümseme... Biz de ise ölüm sessizliği...

"Ben de yönetici Kim Jae! Bir süre burada bu fırlamalarla yaşayacağım. Artık seninle de!" Uzattığı elini yavaşça sıktım ve bir daha eğildim.

"Ben yemekleri hazırlamaya başlayayım." Hoseok yerinden kalktı ve tezgaha yöneldi. Herkesin gözündeki o gerginliği ve korkuyu görebiliyordum. Keşke artık şu konu değişseydi.

"Yardım edeyim." Dedim yanına giderek. Sesimi çok değiştirmeye çalışmadan değiştirmek zordu. Her zaman aynı şekilde çıkarabilecek miydim çok merak ediyordum.

"Zavallıcık ne kadar ufak tefek kalmış, zayıflamış. Durumu çok mu kötü?" Adamın arkamdan konuştuğunu duyuyordum.

"Çok kötü efendim." Ve fısıldayan çocuklar. Ah sizi pis yalancılar!

"Nasılım?" Yavaşça Hoseok'a doğru fısıldamıştım.

"Gayet iyi, böyle devam." Yemekleri yerleştiriyordu bir yandan.

"Bu güzel yemeklerde neyin nesi?" Efendi Jae, pantolonunu çekiştire çekiştire tezgaha, yanımıza gelmişti.

"İyi yemek yaparım." Dedim gülümseyerek. Tabi o maskemin altından gülümsediğimi görmedi.

"Ne? Bunları sen mi yaptın?"

"Evet."

"Evdeki bazı işleri yapmak istedi. Bunda çok iyi olduğu için biz de bu görevi ona verdik." Namjoon açıklarcasına arkadan konuştu.

"Ama yine de kendini çok yormamalısın." Başımla onaylayarak hazırladığım tabakları masaya götürdüm. Sonrasında çocukların hepsi kalkmış ve bir anda masa yemeklerle dolmuştu.

İşte en gerilimli an!

Herkes yemeğine başlamıştı, ben ise en gergin halimle Yoongi'nin gözünün içine bakıyordum. Ne yapmalıydım şu lanet maskeyi indirmeli miydim?

"Neden yemiyorsun? Hadi başlasana!" Pirinç kasesini biraz daha önüme getirdi efendi Jae ve gözleriyle işaret etti. İyi niyetli ve zarif bir adama benziyordu. Çocukların onu anlatması ise korkunçtu. Henüz karar vermemiştim bu yüzden.

Tekrardan başımı sallayarak dudaklarımdaki maskeyi çeneme indirdim ve parmaklarımı çubuklara yönelttim.

"Tanrım! Bu beyaz ten sizin tüm ailede var sanırım." Hızlıca Yoongi'ye döndü adam ve onun cümlesine karşılık dudaklarına sahte bir gülüş yerleştirdi Yoongi.

"Dostum, fazla güzel bir adamsın. Sağlığına kavuşunca şirketimize başvurmalısın. Ciddiyim! Şu surata bak!" O benim yüzümü inceleyip, yorumlar yapmaya devam ettikçe ben biraz daha kaseye gömülüyordum. Onunla göz temasından olabildiğince kaçıyordum. Sanki göz göze gelince kız olduğumu şıp diye anlayacaktı.

Ben çok konuşmayınca, daha doğrusu hiç konuşmayınca onun da beni övmeleri bitti ve anlamadığım farklı konulara yöneldiler. Az olan iştahım iyice sıfıra inmiş, neredeyse hiçbir şey yiyememiştim.

Göz göze geldiğim anda Yoongi'nin bakışlarıyla bana odayı göstermesi artık gitmem gerektiği anlamına geliyordu sanırım. Evet, daha fazla aynı ortamda durmamalıydım. Kısa süreli göründüğüme göre şimdi ortadan kaybolabilirdim.

"İzninizle ben biraz dinleneceğim." Tabi çok hastayım ya ben.

"Tabi tabi." Yüzüme bile bakmadan, belki ne dediğimi bile duymadan beni geçiştirip susturdu ve Jimin'le olan muhabbetine devam etti adam.

"İlaçlarını almayı unutma." Waoh! Gerçek bir oyuncusun Min Yoongi!

Onları orada bırakarak odaya geçtim ve hala titreyen bacaklarımla yatağa oturdum. Bu duruma günlerce nasıl katlanacaktım? Kendimi saldırı altında yürüyor gibi hissediyordum. Her an bir yerlerden bir şeyler çıkabilir ve ben ölebilirdim. Tıpkı Jk ve Tae'nin bilgisayarda oynadıkları oyunlar gibi.

Orada vakit nasıl geçti bilmiyorum. Şapkamı maskemi çıkarmadan öyle saatlerce oturdum. Bazen de uzandım. Arada şarkı sesleri geldi, sonrasında yorumlar... Büyük ihtimal kendilerini izleyip, yorumluyor ve eleştiriyorlardı.

Çocukların hepsi belirli aralıklarla, bir şeylerin bahanesini uydurarak beş on dakikalığına yanıma gelip sonrasında tekrar gidiyorlardı. Hepsinin şikayeti ise aynıydı. 'Başımızı şişirmeye gelmiş!'

"Hadi yemeğe!"

"Ne yemeği?" Dedim doğrularak.

"Akşam yemeği Seon..pardon Honja!" Sanırım dalmıştım ve bunun süresini de bilmiyordum. Gözlerimi ovalayarak yatakta oturur pozisyonuna geldim.

"Yemeği kim yaptı?" Kim bilir ne yiyeceklerdi?

"Dışardan söyledik." Böyle olunca genelde hep sağlıksız şeyler oluyordu.

"Tamam geliyorum." Yataktan indim ve üstümü başımı düzelttim.

"Seninle ilgileniyormuşum gibi görünmem gerekiyor."

"İnan buna hiç gerek yok Yoongi."

"Var var, biz kuzeniz." Kolunu omzuma attı ve içeri doğru yürümeye başladı. Evet çok samimiymişiz gibi!

"Kendini nasıl hissediyorsun?" Bu adam hem enerjik ve mutluydu sanki!

"İyiyim efendim."

"Ah böyle konuşman çok sıkıcı! Biraz rahatla!" Mümkün müydü acaba? Sen yerimde olsan ne yapardın kim bilir? Hayır zaten ne diyeceğimi de doğru dürüst bilmiyordum ki!

Tekrardan başımı salladım ve masaya, Yoongi'nin yanına oturdum. Çocukların kaçamak bakışlarını görüyordum. Masada da çocukların çok sevdiği bir şey vardı. Neydi? Şey şey şey...Hıh Pizza!

"Uyudun mu Honja?" Jungkook'tu bu soruyu soran. Samimi bir ortam yaratmaya çalıştıklarının farkındaydım ama ben tamamen susmaktan yanaydım.

"Evet hyung, biraz." Demeyi unutmadım! Tabi ya hyung!

"Belli, gözlerin şişmiş." Sevimlilikle kıkırdadı.

"Hyung mu? Kaç yaşındasın sen?" Ağzını doldura doldura sordu soruyu.

"20."

"Ee aynı yaşta olmuyor musunuz? Yanlış mıyım Jungkook?"

"Iı..şey ay olarak büyüğüm de efendim."

"Neyse hadi başlamadınız hala, sen de al. Evet sen de al, hadi....Honja al bir dilim!" Jin'in anne tavrıyla araya girip, yemek emirleri yardırmasıyla o muhabbette o şekilde kalmıştı. Cümle içindeki adımın geçen kısmında belirli bir süre sessizleşmesi beni korkutsa da sıkıntı çıkmamıştı.

Taehyung'un uzattığı bardağı alacağım sırada Yoongi kolundan yakaladı ve onu da durdurdu.

"Honja kola sevmez. Onun için başka bir içecek sipariş ettim." Şaşkınlığımla birlikte ona döndüm. Gerçekten bunu düşünüp yapmış mıydı?

"Tabi kola zararlıdır." Adam şu an sağlıklı yiyecekler, kansere kötü gelen malzemelerden. bahsederken ben hala Yoongi'nin davranışındaydım. Kolayı sevmediğimi unutmamıştı. Bunu hatırlamıştı ve ona göre davranmıştı. Ondan beklemediğim bir şeydi.

O ise sanki bunu yapmamış gibi davranıyordu. Bana herhangi bir ayrıcalık sunmamış gibi. Benim için aldığı içeceği önüme bıraktı ve pizza dilimlerinden yemeye devam etti. Sanırım onun tarzı buydu.

Yemek sohbeti de sonrası da aynı oldu. Ben yine erkenden kaçtım, yine sorulardan kurtuldum. Diğer günlerde olacakları düşünüp kendi kendimin canını sıkarken Yoongi'nin gelmesiyle yarıda kesildi

"Ne oldu?"

"Burası benim odam farkındaysan."

"Onun farkındayım. Neden geldin?"

"Saçmalık! Delireceğim!" Sinirli gibiydi. Sanırım öyleydi. Üstüne gitmemeye karar verdim ve sessizce geri yatağa oturdum. Aslında ondan genel olarak çekiniyordum ama bunu belli etmiyordum. Belli ettiğim anda bunu üstümde kullanacağına emindim çünkü.

Bilgisayarlarına gidip, sandalyesine oturmasıyla aldığı derin nefesleri duymaya devam ediyordum. Ciddi anlamda canı sıkılmıştı. Tam sormaya hazırlanıyordum ki kapının açılması beni durdurdu.

"Evet, hadi bakalım yataklara."

"Ha?" Birden bu tepki çıkmıştı dudaklarımdan. Adamın suratına suratına gayet yüksek bir sesle ha demiştim. Saat daha kaçtı ki?

"Biliyorum saat erken ama düzeninizi sağlamanız lazım. Hem zaten yarın onlar çok erken kalkacak. Yarın ki planı anlattım. Beni duyuyorsun Yoongi değil m?" Sesini ona duyurmak istercesine biraz daha yükseltti. Ve Yoongi'den sadece bir 'evet' cevabı geldi.

"Hadi bakalım o zaman iyi geceler." Kim Jae'nin kapıyı kapatacağı anda iki afacan çocuk gibi diplerinde belirmişti Jk ve Tae!

"Bir şey soracağım efendim, şimdi yarın vücut ölçmelerimiz yapılacak ya, zayıf çıkarsak ne olacak? Kaslanmamız mı gerekiyor? Yeni konsept mi yoksa?" Tae, adamın başını sorduğu sorularla döndürürken Jungkook hızlıca yanıma gelmiş ve ellerimden tutarak kulağıma fısıldamıştı.

"İyi geceler." Diken diken olan tüylerimle gülümsedim ve ben de iyi geceler dedim. Tabi bunu duydu mu bilmiyorum. Gittiklerinde ve kapı kapandığında elimde bir kağıt olduğunu fark etmiştim. Kağıdı açtığımda ise içinde bir şey yazıyordu. Bu çocuk benim okuma bilmediğimi bilmiyor muydu?

"Çıldıracağım! 26 yaşındayım ben! Çocuk değilim! Bu saatte yalnızca çocuklar uyur. Birilerinin bana ne yapacağımı söylemesinden nefret ediyorum!" Korkarak adımlarımı odanın diğer odasında söylenen Yoongi'ye götürdüm. Onunda neye sinirlendiğini anlamıştım ve sanırım ilk defa Yoongi'ye hak vermiştim.

"Yoongia!"

"Ne var?" Ah beni çok severdi.

"Şunu okur musun?" Çattığı kaşlarının altındaki küçük gözlerini bana çevirdi. Her zamankinden daha çok öldürmek istiyor olmalıydı. Uzattığım kağıda elini götürdü ama öncesinde sordu.

"Nerden buldun bunu?"

"Biraz önce Jungkook verdi." Cevabımla birlikte hareketleri hızlanmış çabucak kavramış ve kağıdı okumuştu.

"Ne yazıyor?"

"Ah!" Kağıdı havaya doğru savurdu ve hızlıca dolabına ilerledi.

"Ne oldu? Ne yazıyor?" Beni duymadan dolabını açmış, bir şeyler mırıldanıyordu.

"Hey sana diyorum!" Biraz daha yaklaşmıştım ona.

"Lütfen hyung, onu yerde yatırma. Neyim ben? Ne zannediyor bunlar beni? Biz de bi görgü , kural biliyoruz herhalde! Biri bitiyor birisi başlıyor! Neymiş gece kontrole gelecekmiş! 6 yaşında değilim ben, 26 yaşındayım!" Sinirli sinirli dolaptan malzemeler çıkartırken bir yandan da söyleniyordu. Bu söylenmeler sayesinde de her şeyi anlamıştım.

Ah canım Jungkook'um ve Tae'm beni düşünüyordu! Onlar da biliyordu bu Yoongi'nin, huysuz yeşil kafanın ne kadar acımasız ve cani olduğunu. Yarın ilk işim onlara sarılmak olacaktı.

"Tamam sen yatakta yat, ben yerde yatacağım."

"Yerde mi?" Bi zafer kazanmış olsamda, bu sonuç hoşuma gitmemişti.

"Koltuk var. Orada yatsana."

"Aslında yatağımda yatmam gerek biliyorsun değil mi?" Bana imalı bir bakış attıktan sonra konuşmasına devam etti. "Koltuk hem küçük, hem uzak. Yakın yerde yatmalıyım ki o geleceği zaman yanına çıkabileyim."

"Yanına çıkabileyim derken?"

"Aptal değilsen beynini çalıştırırsın Seon Ah. Kuzeniz ve erkeğiz, kocaman bir yatak var ve birimiz yerde yatacak öyle mi? Sence bu mantıklı mı?" Aynı odada kalma düşüncesi beni böyle yaparken, aynı yatakta yatma düşüncesi...Hayır hayır, buna hiç gerek yoktu.

"Uyuyacaksın ama nasıl anlayacaksın geldiğini?"

"Merak etme, çok dalmam."

"Senin uykun çok ağır."

"İstediğim zaman." Değişik değişik konuşup, kafamın karışmasına sebep oluyordu. Daha fazla soru sormamaya karar verdim, elbet bir bildiği vardır.

"İzin verirsen üstümü değiştireceğim." Bakışlarım üzerinde gezindi ve çabucak arkamı döndüm. Hiçbir şey yapmama rağmen, içimdeki şu utanma hissiyle ne yapacaktım? Tanrım, beni yaratırken en çok bu duyguyu vermiş olmalıydı.

Birkaç dakika sonrasında o hazır olduktan sonra ben de dolaba yöneldim. Sıra bendeydi değil mi? Evet bendeydi. Ama bu pijamaların hiçbirini giyemezdim ki! Eğer Yoongi'nin dediği gibi olacaksa, pembe üstündeki sarı ayıcıklı bu pijamam pek uygun değildi.

"Ne yapacağız?" Pijamamı ona doğru gösterdim.

"Ah bu da ne? Böyle bir şeyi nasıl giyersin?"

"Ne varmış be!" Hemen kötü açıdan bakıp, sinir ediyordu beni!

"Başka pijaman yok mu?"

"Erkek pijamam yok ama tişörtlerim var. Onlardan giyeyim mi?" Bunu söylerken istemsizce fısıldamıştım.

"Ah çocuklar ne işler sardınız başıma?!" Bir yandan söylenip bir yandan da gelip, dolaptan bir tişört tutuşturmuştu ellerimin arasına. Kendi tişörtünü vermişti bana.

"Tamam hadi arkanı dön." O saçma gülümseyişini dudaklarına yerleştirdi ve yatağa oturdu.

"Ne yapıyorsun Yoongi?"

"Birazdan aynı yatakta yatacağız ama sen bilirsin." Sinsice kıkırdadı ve arkasını döndü. Benimle uğraşmaya bayılıyordu. Çabucak üzerimi giyindim ve sonunda o maskeden ve şapkadan kurtuldum. Saçlarımı arkadan topladım.

"Umarım gece bir felaketler karşılaşmayız."

"Burada olup buna izin vermeyeceğim, merak etme." Yastığın tekini aldı ve yere koyup uzandı.

"Altına bir şey sermeyecek misin? Yer hem soğuk hem de çok sert."

"Hayır, arkamda iz bırakamam. Geldiğini hissettiğimde hemen kalkmam lazım."

"Ama böyle hasta olursun."

"Biraz daha konuşursan benim hakkımda endişelendiğini düşüneceğim Seon Ah." Bunu söylemesiyle duraksadım. Evet bu çok olan bir şey değildi. Ama normaldi de çünkü ben iyi kalpli bir insandım.

"Bari üstüne bir şey al." Yorganı açıp altına girerken söylemiştim.

"Hadi uyu sen." O ise çoktan telefonuna gömülmüştü. Her tarafı tutulup, hasta olacaktı. Bunu bi savaş sonunda kazanmış olsaydım şu an çok mutlu olabilirdim. Ama kendisi bana düşünerek, rızasıyla verdiği için vicdan azabı çekiyordum. Bu yatakta onun yatması gerekiyordu ama ben yatıyordum.

Onun telefonunun aydınlattığı hafif tavana bakarak düşüncelere dalmaya devam ettim. Hiçbir şey planladığım gibi gitmiyordu. Bazı hesaplar içindeyken başka yollarda buluyordum kendimi. Şu an ise Yoongi ile aynı odanın içinde uyumaya çalışıyordum. Oldukça ilginç bir andı bana göre. Mecbur kalmasak asla gerçekleşmeyecek bir andı.

                               •                •

Büyük bir sarsılmaya hızla gözlerimi açtım ve dudaklarımdan cılız bir ses yükseldi. Daha doğrusu yükselmeye çalıştı ama Yoongi'nin büyük elleri tarafından hapsedildi.

Gözlerimi açtığımda tamamen yanıma sokulmuş, yüz üstü yatmış duruyordu Yoongi. Bir eli ağzımı kapatıyor, diğer eli muhtemelen yastığın altında, gözleri gözlerimde bana bakıyordu.

Kapının açılmasıyla ayarlanmış gibi aynı anda kapandı gözlerimiz ve onun ağzımdaki eli omzuma indi. Işığın odaya dolmasıyla hala burada olduğunu biliyordum ama bu kadar beklemesinin sebebi neydi?

Kapının tekrar kapanmasıyla ikimizinde dudaklarının arasından bir rahatlama sesi çıkmış ve vücutlarımız gevşemişti. Ama sanki hala burdaymış gibi halimizi asla bozmuyorduk. Sanki gözümü açsak göz göze gelecekmişiz gibi... Ben kendimi biliyordum, onu da tahmin ediyordum. Yoksa hala aynı şekilde yatmasının başka bir açıklaması olamazdı.

Üstüme attığı kolunun hala üstümde olmasının, yüzünün neredeyse yüzüme değecek olmasının, nefesinin yanaklarıma çarparak boynuma süzülmesinin başka bir açıklaması olamazdı.

"Gitti." Dedim en kısık sesimle. İrkilerek kolunu çabucak çekti ve düz bir şekilde yattı yatakta. O iki saniyede uyumuş bile olabilirdi.

"Uyumamış mıydın?"

"Daha dalmamıştım." Nerden geldiğini bilemediğim bir ışık sayesinde gözlerini tavana diktiğini görebiliyordum ya da gözlerim karanlığa çok iyi alışmıştı.

"Şanslıydık." Dedim ben de aynı şekilde yatıp gözlerimi tavana dikerek.

"Ama çok fazla gürültü çıkardı. Bir yerlere bakınıp durdu, sanki bir şeyler arıyor gibiydi."

"Bir şeyler mi arıyordu?" Bu beni ona döndermişti.

"Evet ama ne?" Onunda bana dönmesiyle bir anda burun buruna ve dudak dudağa olmuştuk. Hop, buraya nasıl geldik? İkimizinde aynı anda, aniden tavana dönmesiyle bu saçma anda dağılıvermişti.

Son yaşanan anında etkisiyle yavaşça ayaklarını hareketlendirdi. Gitmeyi düşünüyordu ama bence erkendi. Odayı kontrole geleli daha bir dakika bile olmamıştı belki de.

"Bence biraz daha beklemelisin. Uyuduğundan emin olmalıyız."

"İlk defa haklısın." O da fısıldadı. Yüzü bir pamuk gibi görünüyordu. O pamuk yüzünü daha fazla yastığına bastırdı.

"Ah çarşaflarım muhteşem kokuyor." Yorumuyla burnumu yastığa sürttüğümde fazladan güzel bir koku gelmemişti. Hiçbir şey söylemeden onu izlemeye devam ettim.

"Bulamadın mı? Bak kokla şurayı, burası da kokuyor, hah buras..." Burnuyla kokunun keşfine çıkarken yastığı koklaya koklaya yanıma gelirken, saçlarıma değince durmuştu.

O an anlamıştım. Tarif ettiği o muhteşem koku çarşaftan değil, benden geliyordu. Ben saçlarımdan!

Aşırı bir sevimlilikle utandı Yoongi, hızlıca gözlerini kırpıştırarak bakışlarını kaçırdı. Sonrasında ise dudaklarını yalayıp tekrar bakışlarını tavana dikti.

Ben de aynısını yaptım.

İkimizde yan yana uzanıp, bakışlarımızı tavana dikerek Bay Kim Jae'nin uyumasını bekledik. İkimizde bu beklenti sürecinde ne düşündüğümüzü biliyorduk. O benimkini biliyordu, ben de onunkini.

İkimiz, büyük düşmanlar nasıl bu hale gelebilmiştik? Şaka gibiydi belki ama şu anda Yoongi ile aynı yatakta yatıyordum. Bunun olabileceği aklımın ucuna gelmezken yaşıyordum.

Peki neden ellerim terliyordu? Yatmama rağmen ayaklarım neden kendi kendine hareket edip, eyleme geçmek istiyordu? Neden gözlerimi normal bir şekilde kapatmama rağmen fazladan güç harcıyormuşum gibi beni yoruyorlardı? Neden olması gerektiğinden farklı ve garip hissediyordum?

İlk defa bir erkekle yatağı paylaşmam mıydı böyle hissettiren?

Yoksa bu erkeğin Min Yoongi mi olmasıydı?



Continue Reading

You'll Also Like

112K 7.4K 60
"..Söz veriyorum kendi zehrimi sana bulaştırmayacağım Ayın Kızı.."
39.4K 2K 32
Kızın sesini duyunca Alaz'ın omuzları gevşedi. "Öldüm, Asi." Gözlerini kızın yüzünde dolaştırdı. "Sensiz geçirdiğim her gün biraz daha öldüm." Asi al...
11.4K 1.2K 28
Seul Ulusal Üniversitesi voleybol takımının altın oyuncusu Park Chaeyoung, bir anda anonim bir hesaptan tuhaf mesajlar almaya başlar. ღ texting ve dü...
6.6K 1K 22
rosègguk ; ❝ şehrin en tatlı kızıyım, neden bu kadar kabasın? ❞