ASEL

By kitaplarvesozleri

1.8M 94.7K 138K

Cennetteki ırmağı kirleten her kötülüğe... "Vicdan, varlığında tedirgin ederken yokluğunda ağır gelirdi. En s... More

GİRİŞ
1. Bölüm: Gözlerin Savaşı
2. Bölüm: Geçmişin Işığı
3. Bölüm: Anıların Girdabı
4. Bölüm: Ruhun Yalnızlığı
5. Bölüm: Tokatın Yankısı
6. Bölüm: Gerçeklerin Acısı
7. Bölüm: Aşkın Gazabı
8. Bölüm: Canavarın Vicdanı
9. Bölüm: Şarabın Sızısı
10. Bölüm: Öpücüğün Anlamı
11. Bölüm: Çaresizliğin Sancısı
12. Bölüm: Sırların Kıvılcımı
14. Bölüm: Kelimelerin Kırılganlığı
15. Bölüm: Gecenin Dansı
16. Bölüm: Acının Fısıltısı
17. Bölüm: Şüphenin Rüzgarı
18. Bölüm: Gürültünün Yanılgısı
19. Bölüm: Bilinmeyenin Ağırlığı
20. Bölüm: Gözyaşının Kızı
21. Bölüm: Katilin Mezarlığı
22. Bölüm: Dostluğun Acımasızlığı
23. Bölüm: Sevginin İnancı
24. Bölüm: İhanetin Saplantısı
25. Bölüm: Düğünün Rüzgarı
FİNAL : Vedanın Çağrısı
TEŞEKKÜRLER
ENER
DENİZ

13. Bölüm: Yalanların Izdırabı

47.6K 3K 4.9K
By kitaplarvesozleri

"Beklenmeyen pişmanlıklara..."

BÖLÜM 13

🎼 NF - You're Special 🎼

3 yıl önce

Parmaklarım dişlerimin arasında etlerimi kemiriyordum. Stres her yerimi sararken bir yanım yaptığım şeyin bir hata olduğunu biliyordu. Annem ve babama nasıl bir açıklama yapacağımı düşünüp işin içinden çıkamıyordum.

Bilgisayarın başında annem, babam ve Umay abla ile bekliyorduk. Babam arkamda bir ileri bir geri giderken ben ayakta ekranı izliyordum. Annemle, Umay abla sakin olmamı söyleyip duruyordu.

"Ellerini ağzından çek Asel!" Annem kızmıştı.

"Sakin ol! Her şey istediğin gibi olacak." Umay abla elinden geldiğince destek olmaya çalışıyordu.

Babam arkamdan yaklaşıp ellerini omuzlarıma koydu. "Tabii ki! Benim kızım matematik mühendisi olacak!"

Söylediği ile içim ürpermiş, titremiştim. İşler asla yolunda gitmeyecekti. Artık daha emindim.

Açılmayan ve sürekli donan üniversite tercih sonuç sistemi aniden yüklenince hareketsiz kaldım. Annem bağırırken ayağa kalkarak yazıyı okumaya çalıştı. Babam da eğilip görmek için uğraşıyordu.

"Neeeeeeeeeee?!"

Annemin çığlığı kulağımı delmişti. Hareket etmeden duruyordum. "Bu gördüğüm gerçek mi? Bir yanlış anlaşılma olmalı."

Dönüp yüzüme baktığında cevap vermedim. Omuzlarımdan tutup, "Asel?" dedi.

Sessizliğimi korurken babam önüme geçip konuştu. "Bu ne demek oluyor Asel?!"

Annem bağırmaya başlamıştı. "Edebiyat nasıl yazabilir? Tercihleri beraber yapmıştık. En başta mühendislik vardı. Çok iyi hatırlıyorum. Anlamıyorum! Nasıl? Neden?"

Yerinde duramıyor, bir o yana bir bu yana giderken nefes almadan konuşuyordu. "Melda! Dur!"

Babam, anneme kızarken sessizliğimi bozdum. "Ben edebiyat okumak istiyorum."

"Ne zaman karar verdin?" Babam derin nefesler alıyordu.

"Hep kararım buydu."

"Sen bizi salak mı sanıyorsun? En başından beri tek hayalin matematik okumaktı! Ne ben ne de baban hayallerine karışmadık! İstediğini okuman için uğraştık durduk! Aptal arkadaşların için o bölümü seçtin dimi?"

"Onlara öyle deme!" Anneme sinirlenmiştim.

"Çooook özür dilerim! Haklısın! Onlar aptal değil! İstedikleri bölümü okuyorlar. Benim kızım aptal!"

Cevap vermediğimde babam konuştu. "Kendine neden böyle bir kötülük yaptın? Arkadaşlıklar, ilişkiler gelip geçici! Ama eğitimin, hayallerin değil!"

Ağlamaya başladığımda geri çekilip onlardan uzaklaşmaya çalıştım. "Eğer bu bölümü istediğini söyleseydin saygı duyardık ama bu şekilde gizli iş yapman asla doğru değil."

Cümleyi annem devraldı. "Seni akıllı bir kız sanardım. Duygularına yenik düşmeni asla beklemezdim."

Topuklu ayakkabısı ve kalem eteği içinde her zaman ki avukat tavırlarıyla saçlarını savurup arkasını dönerek yürümeye başladı. Bunca yıl despotluğuna rağmen kendinden ödün vererek hayallerimin peşinden koşmam için çabalamıştı. Şu an yaşamış olduğu hayal kırıklığını anlayabiliyordum.

Karşımda hareketsiz duran babamın gözleri üzerimdeydi. "Üzgünüm! İlk defa senin yanında olamayacağım. Annen haklı Asel. Bu yaptığın-"

Ellerini havaya kaldırıp kelimeleri bulamıyormuş gibi bir hareket yaparak gitti. Haklı olduklarını bilmek içimi acıtırken ağlamaya başladım. Onları hayal kırıklığına uğratmak canımı yakmıştı.

Yanıma gelen Umay abla, konuşmak yerine sadece bana sarıldı. Ben de ona sarılırken daha çok ağladım. Yaptığımdan pişman değildim. Son üç yıldır arkadaşlarım her şeyim olmuştu. Onlardan ayrılmak istemiyordum. Edebiyat bölümünde de bir şekilde mutlu olacağımı, okumayı çok sevdiğimi biliyordum.

Telefonum çaldığında Umay abladan uzaklaşıp cebimden çıkararak ekrandaki isme baktım. Ener arıyordu. Ağlayarak açtığımda sesi endişeliydi.

"Asel..." Sesini duyunca hıçkırdım. "Hey Asel! Bebeğim!"

"Annem çok kızdı." derken gözyaşlarımı sildim.

"Pişman mısın?"

Ağlamamı durdurmaya çalışıyordum. "Hayır, değilim."

"Neden ağlıyorsun peki?"

"Ailemi hayal kırıklığına uğrattığım için."

Göz yaşlarım tekrar dökülmeye başlarken zar zor konuştum. "Annemin gözlerindeki kırgınlığı, babamın şaşkınlığını görmen lazımdı."

"Bekle! Yanına geliyorum."

"Hayır, hayır gelme! Seni görmek isteyeceklerini sanmıyorum. Ben geleceğim."

"Tamam bebeğim, sokağın başından alırım seni."

"Tamam."

Telefonu kapattığımda Umay abla kızgın bir şekilde bana bakıyordu. "Bence dışarı çıkmamalısın, prensesim."

"Hava almak istiyorum." Yukarıyı gösterdim. "Hem beni biraz görmeseler iyi."

Anlayışla kafasını salladığında odama koştum. Üstümü değiştirip kendime çekip düzen verdikten sonra çantamı alarak sokağa çıktım. Biraz ileride Ener'i görünce gülümsedim. O kadar hızlı gelmişti ki benim için telaşlandığını biliyordum.

Hızla yanına gittiğimde açtığı kollarına atladım. Boynuna sarılırken, kollarını belime doladı. Ayaklarımın ucundayken kokusunu içime çekip boynunu öptüm. Bir eliyle saçlarımı okşadı.

Geri çekilirken yüzündeki endişeyi gördüm. Yüzümü elleri arasına aldı. "İyi misin bir tanem?"

Kafamı sallarken gözlerim tekrar doldu. "Sakın bir daha ağlama." Burnumun ucunu öptü.

Ellerini yüzümden çekip ellerimi tuttu. "Seni çok güzel bir yere götüreceğim."

"Nereye?" derken arkasında duran motora baktım.

"Ya hayır Ener! Kaç kere söyledim! Binmek istemiyorum bu yaratığa!"

"Hemen kızma! Bir kez dene."

"Denemeyeceğim! İki teker üstünde ölüme doğru sürerken arkanda oturmayacağım."

Ondan uzaklaşırken beni kendine daha çok çekti. "Güvenmiyor musun bana?"

"Tabii ki güvenmiyorum!"

18 yaşına girdiği gün kursa yazılmış, hem araba hem motor ehliyeti almıştı. Sadece birkaç aydır motor kullanırken kırk yıllık sürücü gibi caka satıyordu. Hele ki hızlı kullanmasına dayanamıyordum. İlk günden beri motora binmem için deli çaba harcamıştı.

"Neden güvenmiyorsun?" Sesi kırgın çıkmıştı.

"İki teker üstünde dengede durma konusu beni tedirgin ediyor. Ayrıca tüm o arabalar eminim ki seni ezecek gibidir."

"Hiçbir şey olmaz."

"Üzgünüm, kendim sürsem belki rahat hissederim. Ama sana güvenmiyorum."

"Saçmalama Asel! Eylül de bindi. Yağız'da! Kimseye bir şey olmadı."

Beni arkadaşlarımla kıyaslayınca motora tekrar bakıp düşündüm. Korkunç bir canavar gibi duruyordu. Arkada fazladan bir kask vardı. Benim için getirmişti.

"Tamam şöyle yapacağız. Sadece bir kerelik bineceğim ve sen çok yavaş süreceksin."

Gözleri ışıldarken gülümsedi. Parmağımı kaldırıp uyardım. "Çok yavaş!"

"Tamam. Nasıl istersen!" Dudaklarıma öpücük kondururken kaska uzandı. Dikkatlice kafamdan geçirdiğinde nefes alamıyormuş gibi hissettim.

Kendimi sakinleştirmek için uğraşırken ona güvenmeye çalıştım. O da kaskını geçirmiş, çoktan oturmuştu. Bacağımı atıp arkasına oturmaya çalışırken dengemi kaybettim. Belinden tutup adam akıllı oturmaya çalıştım. Başarılı olduğumda derin bir nefes verdim. Çok yüksek olmadığını düşünerek rahatladım. Motoru çalıştırdığında çıkan ses tüylerimi ürpertirken ona daha çok sokuldum. İki kolumu da beline sarıp kafamı sırtına yasladım.

Tüm yol boyunca yavaş gittiği için huzurluydum. Hatta yolun yarısında kafamı sırtından çekip sadece ellerimle belini tutarak etrafı izlemeye başlamıştım. Ama hâlâ sağ, sol yaparken düşecekmiş gibi hissediyordum. Bir tepeye çıkarken biraz daha hızlanmıştı. Artık yanımızda arabalar olmadığı için telaş yapmadım.

Tepenin sonundaki düzlükte motoru durduğunda yavaşça indim. O da inip kaskını çıkarırken bana baktı. Yanıma yaklaşıp kaskımı çıkardı. Saçlarımı düzelttim.

"Nasıldı?" dedi.

"Yani. İdare eder. Olmasa da olur."

Dişlerini göstererek güldüğünde gelip arkamdan bana sarıldı. "Peki burası nasıl?" Kafasını omzuma koydu.

Karşımdaki manzarayı gördüğümde şaşırdım. Tüm şehire tepeden bakıyordum. Her şey küçücük gözükürken ne kadar masum duruyordu.

"Çok güzel." diye fısıldarken karnımda duran ellerini tuttum.

"Motorla gezerken keşfettim. Aklıma direkt sen geldin." derken omzumu öptü.

Ona dönüp yüzüne baktım. "Hımm demek aklına ben geldim."

Yüzü yüzüme yaklaşırken ellerimi yanaklarına koydum. Yeni çıkan kirli sakalları elime batıyordu. Gözlerimi kapatırken beni öpmesine izin verdim. Dudakları, dudaklarıma değdinde parmak uçlarımda yükseldim. Nefesini ağzımda hissederken öpüşü yumuşaktı.

Dudaklarının tadını daha çok almak istercesine dudaklarımı bastırdığımda kalçalarımdan tutarak beni havaya kaldırdı. Yüzümü geri çekerken bacaklarımı beline doladım. Beni sıkıca tutarak motora doğru ilerleyip koltuğuna oturttu.

Ellerini saçlarımın arasına geçirirken birbirimizi izliyorduk. Koyu kahve gözleri içime işlerken kusursuz yüzüne bakıyordum. Gittikçe daha yakışıklı olmasının haksızlık olduğunu düşünüyordum.

"Ne oldu?" derken fısıldamıştı.

"Fazla yakışıklısın."

Gülümsemişti. "Sorun mu bu?"

"Ehh biraz." dedim.

Gözlerimi gözlerinden ayırmadım. Bakışları yoğunlaşırken dudaklarımı öptü. Ellerim omuzlarındayken dokunuşları sert, öpüşü derindi.

Geri çekildiğinde kaşları çatıldı. "Seni hiç pişman etmeyeceğim."

"Biliyorum." Sesim zar zor çıkmıştı.

Çenemi tutup yüzüne bakmamı sağladı. "Söz veriyorum." Dudaklarını yalarken devam etti.

"Gerekirse senin için her şeyi yaparım. Yeter ki bu gözler bana pişmanlıkla bakmasın."

Cevap vermek yerine ceketinin yakalarından tutup onu kendime çektim. Dudaklarını bulduğumda hiç de kibar değildim.

Ener Demir ve Asel Carter

🎼 Dolu Kadehi Ters Tut - Madem 🎼

Günümüz

"Benim için daha kötü..." dediğinde,

"Ne demek istiyorsan açıkça söyle." dedim. Kızmaya başlamıştım.

"Onunla olmana dayanamıyorum."

Deniz'den bahsettiğini anladığımda sinirlendim. Yanından geçip giderken tekrar konuştu.

"Onu gerçekten seviyor musun?"

Bacaklarım hareketsiz kalırken ona döndüm. Gözlerinde acı ile bana bakıyordu. "Evet." diye fısıldadım.

Bir adımda yanıma gelip dibime girdi. "Yalan söylüyorsun."

Söylediğine gözlerimi devirip arkamı döndüm. Sınıfın kapısını açıp koridora çıktığımda öfkeliydim. Saçmalayarak dikkatimi dağıtmaya çalışıyordu. O kadar bencildi ki kendi mutsuzluğunu bana da bulaştırmak istiyordu. Hiç kimseye duygularımı açıklamak, inandırmak zorunda değildim.

Derse girmek yerine eve gitmeye karar verdim. Eşyalarımı toplayıp motoruma yöneldim. Motorumun başında bekleyen kişiyi gördüğümde derin nefes aldım. Ener, sert bakışlar ile beni izliyordu.

Yanına yürüdüğümde konuşmaya başladı. ''Ona güvenmiyorum.''

Cevap vermeyip koltuğa oturdum. Kaskımı takmaya çalışırken elimden aldı. ''Sana diyorum!"

Sakin tavrımı koruyup gözlerinin içine baktım. ''Yani?''

''Onunla görüşme.''

''Hayatımdan uzak dur cümlesinden ne anlıyorsun?''

''İstediğin kadar çabala uzak durmayacağım.''

''Peki seni dinleyeceğimi sana düşündüren şey ne?''

Ellerini saçlarının arasından geçirdi. ''Bana güven.''

Söylediğine kahkaha attım. ''Evet. Beni en yakın arkadaşımla aldatan eski sevgilime güvenmeliyim ama Deniz'e güvenmemeliyim.'' Tekrar güldüğümde sinirlenmişti.

''Zarar görmeni istemiyorum.''

''Dedi en çok zarar veren adam.''

Bana yaklaşıp yüzünü yüzüme hizaladı. ''Sana zarar vermeyi istemedim.''

Bedenini umursamadan koltuktan indim. ''Sana son bir şans veriyorum.''

Üzerine yürürken parmağımı göğsüne bastırdım. Sırtı arkadaki arabaya çarptığında dibinde durdum. ''Söylemek istediğin bir şey varsa şimdi söyle.''

Bir süre yüzümü inceleyip sessiz kaldı. ''Ben de öyle düşünmüştüm.'' Elindeki kaskı alıp arkama döndüm. Motora bindiğimde sağa dönüp son kez ona baktım. ''Sadece kendinden daha çok nefret ettiriyorsun.''

O, herkesle olur iken ondan sonra biriyle olabileceğim düşüncesini kaldıramıyordu. Yaptıklarından pişman iken mutsuzluk kuyusuna beni de çekip oraya hapsetmek istiyordu. Tüm yaz tek başıma yaşananlar ile baş ederken sesleri çıkmıyordu. Hayata döndüğümü gördüğünde tekrar beni o çukura göndermek için çabalıyordu. Ona izin vermeyip hayatımı özgürce yaşayacaktım.

Evime geldiğimde bahçede biraz oyalanıp Deniz'in yanına gitmeyi düşündüm. Evde olup olmadığını bilmiyorken tereddüt ettim. Bizim bahçemize doğru gelen Paşa'yı gördüğümde keyiflendim. Yüzümde tatlı bir gülümseme ile dizlerimin üstüne çöküp ona sarıldım. Beni yere düşürdüğünde çimlere oturup ağzındaki peluş oyuncağa baktım. Winnie the Pooh. Her yeri diş izleriyle doluydu.

Paşa, ellerimi yalamaya başladığında bakışlarım ona yöneldi. Kemiklerimin üstündeki yaraları yalıyordu. Babası gibi acımı geçirmek istiyordu. Kafasını tutup onu kendime çekerek sarıldım. Geri çekildiğimde dili dışarıda nefes alıp veriyordu.

Cebimdeki telefon titrediğinde gelen mesaja baktım.

Çilli: Babamlar şehir dışına çıktı. Parti gecesi!! Kesinlikle geliyorsun!!

Cevap olarak tamam yazarken kendi etrafında dönen Paşa'nın oyun oynamak istediğini anladım. Ayağa kalkıp elimdeki oyuncak ile arka bahçeye koşturdum. O da benimle gelirken güldüm. Oyuncağı bahçenin köşesine fırlatırken havlayıp koşarak aldı. Ağzında oyuncakla bana geldiğinde tekrar uzağa fırlatıp koşmasını izledim.

Zihnimdeki tüm yorucu düşüncelerden kurtulmuş, Paşa ile rahatlamıştım. Varlığı bile yeterken onunla biraz vakit geçirmek iyi geliyordu. Bir süre sonra o kadar çok yoruldum ki yere oturdum. Ayağa kalkmam için etrafımda dönmeye başladı.

"Çok yoruldum Paşam," dedim.

Havladığında gülümsedim. Hâlâ dönerken konuştum. "Hey! Başım dönüyor Paşa!"

Ayaklarımı uzatıp yolunu kesmeye çalıştığımda üstünden atlayıp devam etti.

"Bakıyorum da çok iyi anlaşıyorsunuz."

Gelen sese kafamı çevirdiğimde arkamda Deniz'i gördüm. Hava karardığı için silüet gibi duruyordu. Bedenini evin duvarına yaslamış kollarını göğsünde birleştirmiş bizi izliyordu. Ne zamandır orada olduğunu düşünürken telaşlanmamaya çalıştım.

"Ben de her yerde Paşa'yı arıyordum."

Paşa, babasının yanına gidip ayaklarının dibinde sevgi beklerken Deniz, yanıma yürüyüp karşıma geçerek oturdu. Bacaklarımı bağdaş kurduğumda o da beni taklit etti. O, Paşa'yı severken ben şaşkınla onu izliyordum. Üzerinde takım elbise vardı. Pantolon ve ceket çok şıktı. Gömleğinin yakaları kravattan yeni kurtulmuşçasına dimdik duruyordu. Yapılı saçlarını elleri ile dağıtmış gibiydi. Çekici görüntüsü karşısında dilim tutulurken konuşmaya çalıştım.

"Babası Paşa'yı ihmal ederken ben ilgilenmek istedim," dedim.

"Teşekkür ederim," derken gözleri Paşa'dan ayrılıp bana döndü. Karanlıkta parlayan mavi gözlerinden gözlerimi alamadım.

"Böyle giyinmenin sebebi nedir?"

Sorduğum soruyla gülümsedi. "Beğendin mi?"

Hiçbir zaman sorularımı kendi sorusunu sormadan cevaplamayacağını anladım. İlk defa görüyormuş gibi bedenini baştan aşağıya tekrar süzdüm.

"Hoş olmuş."

"Teşekkür ederim." Sinsi gülümsemesinin ne kadar çok yakıştığını düşündüm.

"Babam, şirkete çağırdı. Birkaç gündür işle ilgili bir şeyler var. Bu yüzden okula gelemedim."

"Babanın şirketi burada değildi ki?" Annesiyle babası boşandıktan sonra babası buradaki şirketleri devredip, yurtdışına çıkmış orada yeni şirket kurmuştu.

"Tekrar geri dönmeye karar vermiş. Benimde biraz ilgilenmemi istedi." dedi.

Anlayışla kafamı sallarken ona sataştım. "Edebiyat öğrencisi olup şirket işlerinden nasıl anlıyorsun?"

Paşa'nın kafasını okşuyordu. "Babam küçüklüğümden itibaren beni şirkete sürekli götürdü. Fazla meraklıydım. Her şeyi karıştırır, incelerdim. Lisede çoğu şeyi anlamaya başlamıştım. Şu an yine eksiklerim var ama idare ederim."

"Anladım."

Kafamı çimlere çevirip birkaç tanesini çekip kopardım. İkimizde sessizdik. Deniz, oturduğu yerde kımıldanıp bana yaklaşırken o tarafa bakmadım. Bağdaş kurduğum dizlerime onun dizleri değdinde eliyle çenemden tutup kafamı kaldırdı. Gözleri, gözlerimle buluştuğunda konuştu.

"Demek sevgilinim."

Söylediği ile hareketsiz kalırken nefesimi tuttum. Eylül'e söylediğim cümleyi önüme sererek sırıtıyordu. Onun gibi gülümseyip, "Evet, bir sorun mu var?" dedim.

Ellerini çenemden çekip beni izlemeye devam etti. "Bilmem. Sadece biraz zorbaca geldi."

Söylediğine kahkaha attığım sırada o da gülüyordu. "İstediklerimi zorla almak gibi bir huyum var. O yüzden güzellikle kabul et, yoksa işler karışır."

Ellerini teslim olmuş gibi havaya kaldırdı. "Tamam patron!"

"Patron mu?" Gözlerimi devirirken artık gülmüyordum.

Elleri ellerimi bulurken yaralarıma dokunmaya başladı. "Özür dilerim." dedi.

"Ne için?"

"Ener, o şekilde konuşunca ve sen sürekli ağlayınca beni kızdırmak için yalan söyleyebileceğini düşünmedim. Seni dinlemeden o tavırı sergilemem doğru değildi."

Ellerini sıkıca tutarken konuştum. "Saçmalama. Artık özür dilerim cümlesini ne başkasından duymak istiyorum ne de ben söylemek istiyorum. O yüzden söyleyeceklerimi bir özür olarak al."

Gözlerinin içine bakıp kendimden emin bir şekilde devam ettim. "Ener ve arkadaşlarımın bana yaşattıkları kalbimin bir köşesinde yara olarak kaldı. Acısını hâlâ hissedebiliyorum. Bunu unutmak imkansız. Aynı acıyı başkasına yaşatmayı hiçbir zaman istemem, istemedim. Çok hatalıyım bu konuda. Gözlerindeki acıyı o gün gördüm. Beni sevdiğini biliyorum. Aynısını sana yaşatmayacağımdan emin ol. Söz veriyorum."

Gözümden bir damla yaş aktığında parmağıyla silmek için uzandı. Yüzümü temizlerken gülümsemeye çalıştım.

"Bu kibarca 'seni seviyorum' mu demekti?" dedi.

Ona biraz daha yaklaşmaya çalıştım. Bacaklarımı kaldırıp bacaklarının üstüne koydum. Nefesini yüzümde hissettiğimde durdum. "Benim o cümleyle hiçbir sorunum yok. Gerçekleri söylemekten çekinmem."

Gözlerimi gözlerinden ayırmadım. "Seni seviyorum."

Gözlerini gözlerimden ayırmadı. "Seni seviyorum."

Dudaklarımı dudaklarıyla buluşturduğumda gözlerimi kapadım. Dokunuşları nazik iken elleri yüzümü buldu. Kollarımı boynuna dolarken kalçalarımdan tutup beni kucağına aldı. Bacaklarım iki yanında açıkken kucağında oturuyordum.

Öpüşmemiz derinleşirken Paşa havlamaya başlayınca geri çekildim. Derin nefesler alırken alnımı, alnına dayadım.

"Oğlum biraz kıskanç," dediğinde ikimizde gülüyorduk.

"Bugün Yağız'ın evinde bir parti var."

"Ve arkadaşı olarak gitmen gerekiyor."

Dudaklarına minik bir öpücük kondurdum. "Beraber gidelim."

"Tabii ki seni oraya tek göndermeyeceğim."

Tebessüm ettim. "Ben üstümü değiştirmeye gidiyorum."

Kucağından kalktım. Parmağımı tehdit eder gibi havaya kaldırdım. "Sen de üstünü değiştir. Sakın bu kadar yakışıklı olma!"

Ayağa kalmış pantolonundaki çimleri temizliyordu. "Söz veremem."

Yan yana yürümeye başladığımızda kaşlarımı kaldırdım. "Ya öyle mi?"

"Sakın bana nispet yapma." dedi.

Evin ziline basıp sinsi bir gülümsemeyle elimi ona salladım. "Saat 8'de görüşürüz."

Odama çıktığımda dolabımdaki en şık elbiselere baktım. Siyah straplez bir elbiseyi dolaptan çıkardım. Üst kısmı dar gelirken etek kısımları boldu. Üstüme giydikten sonra solda duran derin yırtmacı gördüğümde gülümsedim.

Saçlarımı maşa ile şekillendirdikten sonra tepede topuz yaptım. Dağınık görüntüsü hoşuma gitti. Koyu göz makyajı yaptıktan sonra düz siyah, zincirli bir çantayı kolumdan geçirdim. Ayaklarıma siyah ince topukluları giydiğimde hazırdım.

Deniz'e "Hazırım," diye mesaj attım. Cevap hemen geldi. "Aşağıdayım." yazmıştı.

Kapıdan çıktığımda arabasının yanında bekliyordu. Yavaş yavaş yanına ilerlediğimde beni gören gözleri açılmıştı. Ben de onu incelerken şaşırmadım. İkimizde birbirimize nispet yaparcasına giyinmiştik.

Üzerinde başka bir takım elbise vardı. Siyah ceketinin kollarından siyah parlak şeritler geçiyordu. Pantolonu kendinden çizgili, gömleği siyahtı. Yakası açık ve dik duruyordu.

"Çok şanslıyım," dedi.

Kolumu belinden geçirip dudağına öpücük kondurdum. "Fazla mı abarttık sanki?"

"Baya abarttık," dediğinde ikimizde gülüyorduk.

Omuz silkip arabaya döndüğümde kapımı açıp oturmam için yardım etti. Arabaya bindiği gibi klimayı açıp ısınmaya çalıştım.

Yağız'ın evinin önüne geldiğimizde gülümsedim. Uzun süredir buraya gelmemiştim. Arabadan inerken aklıma gelen tüm anılara engel olmaya çalıştım. Geçmiş, geride kalmıştı.

Kapıya ilerlerken Deniz'in kolundaydım. Zile bastıktan sonra bana baktı. Dudaklarımdan öpeceği sırada kapı açıldı. İçeriden gelen ışık gözümü acıtırken ikimizde o tarafa döndük. Ener, karşımızda duruyordu.

Gözleri şaşkınla açılırken tek kelime etmedi. Yüzü berbat bir haldeydi. Morlukları korkunç bir kahverengiye dönmüştü. Acınası bir şekilde onu incelerken okulda dedikleri aklıma gelince gerildim.

"Hoş geldiniz!"

Arkadan gelen Yağız, Ener'i çekiştirip geri çekti. Bizi incelerken şaşkınlıkla ağzını açtı.

"Hoş bulduk!" dediğimde Ener çoktan içeri kaybolmuş, Yağız eliyle ağzını kapatıyordu.

"Siz-" derken kekeliyordu.

"Siz neden böyle giyindiniz?"

Deniz'le aynı anda güldük. "Keyfimiz böyle istedi." dedim.

"İçeri geçin, dışarısı soğuk." derken beni Deniz'in kollarından alıp kendine çekti.

"Partideki herkesi kendine aşık etmeye mi çalışıyorsun?"

Sırtını cimciklerken geri çekilmeye çalıştım. Deniz önden ilerleyip evi incelerken Yağız ile beraber arkasından izliyorduk.

"Sarı kafa siyahların içinde efsaneye dönüşmüş, Dikkat et, kapmasınlar!"

"Sence buna cesaret edebilecek biri var mı?"

Kahkaha atarken kafasını sağ sola salladı. Yağız'dan kurtulup Deniz'in yanına giderek koluna girdim.

"Evleri gerçekten çok iyiymiş." dediğinde onun gibi etrafı incelemeye başladım.

"Annesi çok zevklidir. Her şeyi için ince ince uğraşmış. Heykelleri görüyor musun?"

İleride köşede duran heykelleri gösterdiğimde "Evet," dedi.

"Hepsi birbirinden değerli parçalar. Tek bir tanesinin fiyatını düşünemiyorum bile. Yağız'ın burada parti yapması çok korkunç."

"En çok manzarasını merak ediyorum."

"Tüm evi sonra gezeriz. Önce bir şeyler içelim."

Kolunu belime doladığında mutfağı gösterdim. Yan yana yürürken herkesin bize baktığını görüyordum. Gayet sade giyinmişlerdi. Abartılı giyindiğimiz için bizimle dalga geçiyor olabilirlerdi ama umurumuzda değildi. En heyecanlı kısmı ise yüz ifadelerini izleyebilmekti.

Mutfakta müzik sesi daha yüksekti. İnsanların çoğu elinde bardaklar ile buradaydı. Biz de birer içecek alıp orada kaldık.

"Herkes bizi izliyor." Kulağıma fısıldarken nefesi omuzlarıma değiyordu.

Köşede duran Azra ve Eylül'ü gördüğümde gülümsedim. "Hem de nasıl!" dedim.

Deniz soluna dönüp onlara baktı. İkisinin de gözleri üzerimizden ayrılmıyordu. Deniz'in elini tutup çekiştirerek içeriye götürdüm. Boş bir koltuğa yan yana oturduk.

"Ne bu acele?" dediğinde,

"Eylül'ün seninle derdi ne? Anlayabildin mi?" dedim.

Ciddi bir ifade ile bana döndü. "Bilmiyorum. Bana yaklaşmaya çalışıyor galiba."

"Yaklaşıyor mu?" Tek kaşımı kaldırdım.

"Saçmalama! Umrumda bile değil."

Cümlesindeki samimiyeti anlamak için onu süzerken konuşmaya devam etti. "Ener'in seninle derdi neymiş?"

"Anlamıyorum. Senden uzak durmamı söyleyip duruyor." Omuz silktim.

"Onu neden ilgilendiriyor?"

"İşte ben de bunu söyleyip duruyorum. Onu ilgilendirmiyor. Kendi kararlarımı verip kendi yolumu çiziyorum."

Çenemden tutup yüzüme yaklaştı. Kokusu ile mest olurken mavi gözlerinin derinliğinde kayboldum.

"Seni rahatsız ediyor mu?"

Ciddiyetini görürken dudaklarına fısıldadım. "Sence bunu yapabilir mi?"

"Kendini koruyabileceğini biliyorum. Ama her şeyi bana anlatmanı istiyorum." Endişeli sesini duyduğumda gülümsedim.

"Tamam," dedim.

Yanağıma bir öpücük kondurup geri çekildi. Kolunu omzuma attığında göğsüne yaklaşıp içeceğimi yudumladım. İnsanlar dans ederken onları izleyip durdum.

Gözlerim Yağız'ı ararken biraz ileride Ener ile konuşurken gördüm. Ener, sinirle bir şeyler anlatıyordu. Yağız, Ener'in yumruk yaptığı elini tutup sakinleştirmeye çalışıyor gibiydi.

Ener arkasını dönüp giderken Yağız canı sıkılmış gibi ellerini saçlarından geçirdi. Derin bir nefes verip yanımıza doğru gelmeye başladı. Gülümseyip bozuntuya vermemeye çalışırken rolünü anladım. Başımıza dikildiğinde konuştu.

"Bu güzelliği almaya geldim." dedi.

Elini uzatırken elini tuttum. Yavaş yavaş ayağa kalktığımda Deniz'e dönüp baktım. Gözlerini kırpıp kafasını salladı. Ona arkamıza dönüp dans eden kişilerin yanına ilerledik. Müziğin ritmine göre hareket ederken Yağız'ın yüzü tekrar düşmüştü.

Sesimi duyabilmesi için yaklaşıp kulağına doğru bağırdım. "Sorun ne?"

Aynı şekilde cevapladı. "Bir sorun yok."

"Yüzünden anlayabiliyorum Çilli!"

Beni kendi etrafımda döndürüp tekrar kendine çekti. Eli belimdeyken konuştu. "Söylediğim gibi bir sorun yok."

"Ener mi sorun?"

Müziğin ritmi artarken o da bir yandan hızlanmaya başladı. "Her zaman ki tavırları. Boşver meraklı!"

Omuz silktiğimde cevabını almıştı. Aralarındaki konu beni ilgilendirmiyordu. Onu rahat bırakıp dans etmeye devam ettim.

Birkaç dakika sonra yanımıza gelen Deniz, tek kelime etmeden beni Yağız'ın kollarından alıp kendi kollarına çekti. Yağız, yanımızdan uzaklaşırken Deniz gülümsüyordu.

"Dayanamadım." dediğinde onu hayran hayran izliyordum.

"Gözlerin çok güzel."

İtirafım ile ikimizde şaşırırken devam ettim. "Deniz gibi diyorlar ama bence gökyüzü gibi."

Derin bir nefes verip, "Özgürlük gibi." dedim.

Eğilip burnumun ucunu öptü. "Bana mı aşıksınız acaba hanımefendi?"

"Biraz, galiba," derken gülümsedim.

"Biraz mı?" Kırılmış yüz ifadesine daha çok güldüm.

"Çok az." Onunla uğraşmak hoşuma gidiyordu.

Dudaklarıma yaklaşıp öpmeye başladığında şaşırdım. Karşılık vermeme fırsat olmadan geri çekildi. "Emin misin?"

Kafamı yukarı aşağı sallarken tekrar beni öptü. Bu sefer biraz daha uzun sürerken tekrar geri çekildi. "Demek çok az."

"Hı-hı" Konuşamıyordum.

Tekrar bana yaklaştığında onu durdurdum. "Tamam çok az değil. Tamam." dedim.

Yüzüne bir gülümseme yerleşirken omzuna yumruk attım. Ben de gülerken daha çok dans etmeye başladık. Şarkılar hareketlendikçe biz de hızlanıyorduk. Bir süre sonra onu durdurdum. Kulağına yaklaşıp konuştum.

"Gel, evi gezelim."

"Tamam, balım," derken gülümsedim. Elinden tutarak onu üst kata çıkarmaya başladım.

"Nereye gidiyoruz?" dediğinde merdivenlerde durup yüzüne baktım.

"Harika bir şey göstereceğim sana." Sinsice gülümsüyordu.

"Sakın bir daha öyle bakma!" derken ben de gülmüştüm.

İki kat üste çıktığımızda koridorun sonuna ilerledim. Cam kapıdan gözüken balkona çıktık. Müzik sesi neredeyse kesilmişti. Onun yüz ifadesini görebilmek için arkamı dönüp baktım. Mest olmuş bir şekilde etrafı izlerken ağzı açık kalmıştı.

"Harika değil mi?" dedim.

"Bayıldım." Yanına yaklaşıp ona sarıldım. Ev, tüm şehri ve denizi gören bir konumdaydı. Şehrin ışıkları karanlıkta parlarken, gökyüzü yıldızlar ile ışıl ışıldı.

"Ben de çok seviyorum. Bu balkon yüzünden lisede sürekli Yağız'ların evine gelmek isterdik. Ailesi bir şey demezdi ama bizim ailelerimiz çok kızardı. Bu balkonda piknik yaptığımızı bile hatırlıyorum."

Geri çekilip yüzüme baktı. "Çok özlüyorsun o zamanları, değil mi?" dedi.

Cevap vermek yerine kafamı salladığımda alnımı öptü. Hava eserken ceketini çıkarıp, omuzlarıma bıraktı. Şehri izlerken ikimizde birbirimize sarılmış bir şekilde sessizdik. Manzaranın güzelliği karşısında kelimeler kifayetsizdi.

Bağrışma sesi duyduğumda Deniz'e baktım. Kaşlarını çattığında onun da sesleri duyduğunu anladım. Yüksek sesle çıkan erkek sesini tanıdığımı fark ettiğimde Deniz'in kollarından çıkıp içeriye doğru ilerledim.

Deniz arkamda beni takip ederken sese yöneldim. Koridorun biraz ilerisinde Yağız'ın odasından geliyordu.

Ener, "Sana demiştim!" diye bağırıyordu.

Yağız'ın sesini duymama rağmen dediklerini anlamıyordum. Aralık olan kapıdan içeri baktığımda Ener, Yağız ve Eylül'ü gördüm.

Beni görmemeleri için bir adım geri çekilip dinlemeye başladım.

"Asel'e gerçekleri söyleyeceksiniz!" Yağız resmen kükrüyordu.

"Sen bu işe karışma!" Ener cevap vermişti.

"Söylesek ne olacak? Ne değişecek?" Eylül ağlayarak konuşuyordu.

"Asel suçluluk duygusundan ölürken nasıl saklayabildiniz? Hiç mi vicdanınız yok?"

Kimseden ses çıkmadığında titremeye başlamıştım. Yağız, devam etti. "Siz söylemezseniz, ben söylerim!"

Ener, "Sakın!" diye bağırdığında bir adım geriledim. Korku tüm hücrelerimi sarmıştı.

"Bir suçu olmadığını bilmeli! Kendini yeterince mahvetti!"

Yağız'ın sesi yaklaşırken bir anda kapıyı açtı. Söylediği ile donup kalırken cümlesini bitirdiğinde beni gördü.

"Söylediğiniz yalanları anlatacağım!"

Continue Reading

You'll Also Like

626 136 14
Akıl, vicdanın önüne geçmişti ve bundan kurtuluşumuz yoktu. Geçmişin kirli gözyaşları, kalbimin üzerine yavaş yavaş aktı ve o kirli gözyaşları kalbim...
2.2K 623 4
Ruhsuzca sırıttı ve dilini damağına vurarak cıkladı. "Sen bugünden sonra Akrep'in zehrini taşıyan bir Zehre'sin." Beni düzeltirken, elanın mahkûmu ol...
2.4M 75.8K 58
İtalyan bir mafya... Başka açıklamaya gerek var mı? Ters köşelere doyamayacağınız. Her an şaşırarak sürükleneceğiniz bir kitap hayal edin.. Sonra oku...
967K 63.8K 51
Çilek Alança Yıldırım mı yoksa Çilek Alança Saruhan mı demeliyiz? 17 yaşında tam bir neşe patlaması olan Çilek, ailesinin gerçek olmadığını ve küçük...