ASEL

By kitaplarvesozleri

1.8M 94.7K 138K

Cennetteki ırmağı kirleten her kötülüğe... "Vicdan, varlığında tedirgin ederken yokluğunda ağır gelirdi. En s... More

GİRİŞ
1. Bölüm: Gözlerin Savaşı
2. Bölüm: Geçmişin Işığı
3. Bölüm: Anıların Girdabı
4. Bölüm: Ruhun Yalnızlığı
5. Bölüm: Tokatın Yankısı
6. Bölüm: Gerçeklerin Acısı
7. Bölüm: Aşkın Gazabı
8. Bölüm: Canavarın Vicdanı
9. Bölüm: Şarabın Sızısı
10. Bölüm: Öpücüğün Anlamı
11. Bölüm: Çaresizliğin Sancısı
13. Bölüm: Yalanların Izdırabı
14. Bölüm: Kelimelerin Kırılganlığı
15. Bölüm: Gecenin Dansı
16. Bölüm: Acının Fısıltısı
17. Bölüm: Şüphenin Rüzgarı
18. Bölüm: Gürültünün Yanılgısı
19. Bölüm: Bilinmeyenin Ağırlığı
20. Bölüm: Gözyaşının Kızı
21. Bölüm: Katilin Mezarlığı
22. Bölüm: Dostluğun Acımasızlığı
23. Bölüm: Sevginin İnancı
24. Bölüm: İhanetin Saplantısı
25. Bölüm: Düğünün Rüzgarı
FİNAL : Vedanın Çağrısı
TEŞEKKÜRLER
ENER
DENİZ

12. Bölüm: Sırların Kıvılcımı

45.7K 2.9K 4.4K
By kitaplarvesozleri

"Kolay olmayan ayrılıklara..."

BÖLÜM 12

🎼 Bebe Rexha - Last Hurrah 🎼

Günümüz

Ener'in ağzından akan kanı gördüğümde tatmin oldum. Daha önce yapmadığım için kendime kızarken ismimi haykıran Mert'i umursamadım.

''Asel!''

Sol yumruğumu karnına geçirirken Ener dişlerinde kanla gülmeye başladı. Karşılık vermiyor sadece vurmamı bekliyordu. Geri çekilip konuştum.

''Size hayatımdan uzak durun demiştim!''

Önüme geçen bedene baktığımda Mert karşımdaydı. ''Sen ne yaptığını sanıyorsun?''

''Çekil!'' Dişlerimin arasından konuşmuştum.

''Burası adam dövme yeri değil Asel! Kendine gel!''

''Çekil!'' Yüzüme şaşkınlıkla bakıyordu.

''Çekil dedim!'' diye bağırdığımda her an beni tutacakmış gibi tedirginlikle arkama geçti. Ener ile tekrar göz göze gelmiştik.

''Benden uzak duracaksınız!'' Yüzüne yaklaştım.

''Hayatımdan uzak duracaksınız!''

Bastırarak söylemiştim. Arkamı dönüp gitmek üzereyken onun sesini duydum. ''Mümkün değil.''

Mert'e bakıp gülümsedim. Dudaklarımı yalarken sakin görünmeye çalışıyordum. Ener'e dönüp yüzüne baktım. ''Tekrar söyle.''

Yorgunlukla ''Mümkün değil.'' dedi.

Sağ yumruğumu gözüne geçirdiğimde Mert öne atlayıp beni yakaladı. ''Bırak beni!''

Bedenimi Ener'den uzaklaştırmaya çalışırken tüm salonun durup bizi izlediğini gördüm. ''Bırak beni!'' diye bağırırken, Ener konuştu. ''Bırak onu Mert.''

Mert, belime sarılıp beni daha sıkı tutarken bırakması için çabalıyordum. Ona bir şey yapamayacağımı düşünüyordu. Eğer biraz daha beni tutarsa yapacaklarımın sınırı yoktu.

Ener, yüzündeki kanı elinin tersiyle silerken dimdik durmaya çalışıyordu. Gözlerinde hâlâ pişkin bir sırıtma vardı. Beni gülmesiyle tahrik etmeyi başarıyordu. Deniz'e yaptığı şey için onu parçalamak isterken beni tutan eller öfkemi arttırıyordu. Beni bırakmayacağını anladığımda sakin rolüme geri döndüm. Hareketsiz kalıp çırpınışlarımı durdurdum.

''Sana hep ne derdim, hatırlıyor musun?''

Ener konuştuğunda onunla ilgili hiçbir şeyi hatırlamak istemediğimi biliyordum. Yanımıza yaklaşıp beni Mert'in kollarından alıp kendi kollarına çekti. ''Ne olursa olsun dönüp dolaşıp geleceğin yer burası.''

Bacak arasına geçirdiğim tekmeyle nefesi kesilmişti. İki büklüm olurken ayağımla bedenini ittirip yere savurdum. ''Tabi bir daha bana dokunduğunda kolların bedeninde olursa!''

''Asel, dur artık!'' Mert tekrar kollarımı tutmaya kalkışınca dirseğimi yüzüne geçirdim. Ona döndüğümde burnunu tutup kıvranıyordu.

''Sana bırak beni demiştim!''

Platformdan inip salondan çıkmak için kalabalığın içinden yürümeye başladım. Salon müdürü çoktan gelmiş birkaç hocayla beraber beni izliyordu. Orada olduklarını yok sayarak yanlarından geçip gittim. Motoruma atlayıp eve sürerken rüzgar ile kendime geldim.

Eve vardığımda öfkem geçmemişti. Söylediklerini düşünüp daha çok sinirleniyordum. Bahçede yürürken solda bir hareketlilik gördüm. Bakışlarım oraya yönelirken Deniz'in bahçede oturduğunu fark ettim. Eve gitmek yerine yanına yürüdüm. Beni görünce kafasını kaldırıp yüzüme baktı. Tüm bedenimi incelerken gözleri ellerimdeydi.

''Ne oldu sana?''

Yumuşak sesiyle konuşurken bana bir şeyler söylemiş olmasıyla mutlu oldum. Keyfim yerine gelirken konuştum.

''Biri değer verdiğim birini kırmış. Ben de onu kırdım.'' Göz kırptım.

Boş sandalyeye geçerken tam karşısına oturdum. Kaşları havaya kalkmış anlamaya çalışıyordu. Çenesindeki morluk içimi sızlatırken Ener'in yüzünü düşünüp gülümsedim.

''Komik olan ne?''

''Hiçbir şey.'' derken son zamanlarda yaşadıklarımı hatırlayıp daha çok güldüm.

''Neye gülüyorsun?'' Yüzünde ciddi ifade ile beni süzüyordu.

''Hayatımın bok gibi olmasına.''

Ayağa kalkıp yanından uzaklaştım. Kendi bahçemize geçerken kahkaha atıyordum. Gözlerimde akacak yaş kalmadığında kahkahalarım yükselir, acılarımın üstünü örtmeye çalışırdı. Bu, duygularımın kendini savunup, gardını alma şekliydi.

Eve girdiğimde odama çıktım. Ellerimdeki kanlı bandajdan kurtulup küveti sıcak suyla doldurdum. Kıyafetlerimi çıkarırken telefonumu yanıma alıp bedenimi suyla buluşturdum. Bir müzik açıp dinlerken Ener'e mesaj attım.

''Sarhoştum.''

🎼 Christina Perri - Human 🎼

Okul koridorunda yürürken mutsuzdum. Tüm bedenim sızlıyor, ellerim acıyordu. Finaller yaklaşmadan önce son dersleri kaçırmamak için gelmeye mecbur kalmıştım. Telefonum çalarken cebimden çıkarıp küfür ettim. Mert dünden beri defalarca aramış, mesaj atmıştı. Salonda yaşananlar hakkında konuşmak istiyordu. Yüzüne kapatıp, telefonu uçak moduna alırken derin bir nefes verdim.

Sınıfa girdiğimde gözüm Deniz'i arıyordu. Dün bahçede konuştuktan sonra bir daha ikimizden de ses çıkamamıştı. Orta sıralarda tek başına oturduğunu gördüm. Gözlerimi ondan ayırmadan arka sırasına geçtim. Kokusu burnuma geldiğinde yokluğunun beni rahatsız ettiğini fark ettim.

Bana dönüp gözlerimin içine baktı. Ona gülümsediğimde önüne dönüp ayağa kalkarak ön sıralara oturdu. Mavi gözler canımı acıtırken onun hislerine saygı duydum. Üstüne gitmeyerek düşünmesine izin verip o istediği sürece onu rahatsız etmeyecektim. Kalbime sabırlı olmasını söyleyip derse gelen hocaya odaklandım.

Ders bittiğinde başım ağrıyordu. Yemekhaneye gidip sıra beklemek yerine bir elma alıp bahçeye çıktım. Temiz havayı içime çekerken baş ağrımın geçmesi için dua ettim. Boş bir çardağa oturup ayaklarımı masaya uzattım. Güneşin tadını çıkarırken elmadan ısırık aldım.

Hayatım, kırlarda mutlulukla koşarken bir anda bataklığa düşmek gibiydi. İçimdeki tüm yaşama sevinci çamura bulanmıştı. Kötü duygular beni aşağıya çekerken yüzeyde kalabilmek için çırpınıp duruyordum. Oradan kurtulacağımı sanarken daha çok dibe iniyor, kendimi yoruyordum. Tüm çabalarımın boşa gittiğini fark ettiğim bir gün gelecek, çırpınmayı bırakacaktım. Ve o gün sessizce derinlerde kaybolacaktım.

"Selam!"

Düşüncelerimi bölen sese döndüğümde karşımda Yağız vardı. ''Selam!'' dedim.

Yüzünün asık ve keyifsiz olduğunu görünce devam ettim. ''Ne oldu sana?''

Karşıma geçip otururken, duruşumu değiştirmeden aynı şekilde onu izledim. ''Dün ne yaptığını biliyorum.''

Elmadan bir ısırık daha alırken cevapladım. ''Eee yani?''

''Yaptığını doğru bulmuyorum.''

''Şansa bak! Senin bu konu hakkındaki fikrin ile ilgilenmiyorum.''

Dirseklerini masaya koyarak bana yaklaşıp fısıldadı. ''Sabah Ener'in yanına gittim. Yüzü tanınmayacak halde.''

Otuz iki diş gülümserken cevap vermeyip keyifle göz kırptım. ''Sen delisin!'' dedi.

''Aynen, herkes normal ben deliyim!''

Ayaklarımı masanın üstünden indirip onu taklit ederek yüzüne yaklaştım. ''Herkes özgürce hayatını yaşarken benim hayatıma burnunuzu sokamazsınız!''

Geri çekilip tekrar aynı pozisyonu aldım. Ağzını açıp konuşmak üzereyken onu durdurup devam ettim. ''Ener'in yüzündeki yaralar birkaç güne geçer. Peki benim kalbimdekiler?''

Sesi kesilirken sadece beni izledi. Umursamaz bir tavırla elmamı bitirmeye odaklanmıştım. Söylediklerimi düşünürmüş gibi bir hali vardı. Bir süre sonra konuşmaya başladığında sesi kırılgandı.

''Ben sadece bu hallerine alışkın değilim. Sen eskiden böyle değildin. Her zaman herkese karşı iyi oldun. Şu an karşımda hem kendine hem başkalarına karşı şiddet uygulayan biri var.''

''Başıma gelen her şey fazla iyi niyetli olmaktan oldu. Artık herkese hak ettiği gibi davranıyorum. İyi davranılmasını istiyorsanız iyi olun. Bu kadar basit.''

Gözlerimi devirirken kalan elmayı çöp kutusuna fırlatmaya çalıştım. Basket olurken kendimi tebrik ettim.

''Diğerlerine karşı çok güçlü bir kız gibi duruyor olabilirsin. Ama ben seni tanıyorum Asel. Gözlerindeki kırgınlığı görüyorum. Birine kötü bir söz söylerken yüzündeki tereddütü görüyorum. Beni kandıramazsın.''

''Kimseyi kandırdığım yok. Neyi görmek isterseniz onu görüyorsunuz.''

Konuyu aniden değiştirip uzun süredir merak ettiğim soruyu sordum. ''Ener'i bu kadar çok savunmanın altında ne var?''

Gözleri şaşkınlıkla açılırken ''Nasıl?'' dedi.

''Sen beni ne kadar iyi tanıyorsan ben de seni o kadar iyi tanıyorum Yağız! Karşıma her defasında geçip Ener'i savunacak ve bunun için tek bir neden bile sunmayacak isen haberin olsun, yakında sana da hak ettiğin gibi davranmaya başlayacağım. İkili oyunlarla uğraşamam.''

''Saçmalama! Tabii ki ikili oynamıyorum!''

''Göreceğiz.'' dedim.

İkimizde etrafı izlerken karşı çardakta oturan kızlar dikkatimi çekti. Biri ağlarken diğeri ona destek oluyordu. Görebilmek adına oturduğum yerde kımıldanıp gözlerimi kısarak baktım. Bizim sınıftan Canan ağlarken Azra yanında destekçisiydi. İkisi de gerçekten üzgün gözüküyordu. Benimle aynı yöne bakan Yağız'a döndüm.

''Ne olmuş bunlara? Haberin var mı?''

''Tam olarak bilmiyorum. Galiba Canan aldatılmış.'' dedi.

''Ne?''

''Yiğit ile sevgililerdi. Yiğit, geçen hafta üst sınıflardan başka bir kızla yatmış.''

Söylediğine şaşırmıştım. Canan, üniversitenin ilk yılından beri Yiğit'ten hoşlanıyordu. Ne ara sevgili olmuşlardı bilmiyorum ama ayrılmaları acı olmuş.

''Üzücü.'' dedim.

''Rol yapma. Sen Canan'ı sevmezsin.''

Canan, geçen dönem Eylül ile yaşanılan tüm olaylar sırasında onun tarafında olmuş beni bir kez olsun bile dinlememişti. Tüm çığlıklarımı duymamış, beni kendilerinden uzaklaştırmışlardı. İkisi de benim için diğer insanlar kadar önemsizdi. Ama böyle bir durumla dalga geçmeyecektim.

''Beni bu yoldan anlamasını istemezdim ama kader.'' Yağız cevapladı. ''Haklısın.'' dedi.

''Eeee onları boşver. Deniz'le konuşabildin mi?''

''Ener'in söylediği şeyden sonra kendimi açıkladım. Kafasında neler dönüyor bilmiyorum ama ona da hak veriyorum. Bir an da neye uğradığını şaşırdı. O yüzden üstüne gitmemeye çalışıyorum. Bana inanacaktır.''

''Yavaş yavaş düzelir.''

''Sabah beni görünce başka sıraya oturdu.'' Yağız'ın kaşları çatılmıştı.

''Çok kızgın o zaman.''

''Bana mı daha çok kızgın, Ener'e mi bilemiyorum.'' Gökyüzünü süzerken kalbim, Deniz'in beni affetmeme ihtimalini düşünerek yanıyordu.

''Bence olayın üstüne gitmelisin.''

''Nasıl yani?'' Kaşlarımı çatmıştım.

''İlgi istiyor olabilir. Senin peşinden çok koştu, çabaladı. Bir kerelik aynısını yapmanı bekleyip senin sevgini gerçekten somut bir şekilde görmek istiyordur.''

Söylediğini düşünürken Deniz'in karakteri ile örtüştürmeye çalıştım. ''Sanmıyorum. Rahat bırakılmayı istiyor bence.''

''Bu sensin Asel! Deniz böyle biri değil.'' Gülümsüyordum.

''Sen ne ara Deniz'i tanıdın da yorum yapıyorsun? Ayrıca ördek kafalıya ne oldu?''

''Hislerinin gerçek olduğunu gördüğümden beri sana saygı duyuyorum. O yüzden Deniz'le istediğinizi yapın karışmıyorum.'' dedi.

Ona omuz silkip elimdeki telefona bakarken öğleden sonraki dersin on dakika sonra başlayacağını gördüm. Telefonu uçak modundan çıkarıp mesajları okumaya başladım. Mert'in üst üste gelen mesajları iyi değildi.

''Müdür, paran geri iade edilmeksizin kovulduğunu söyledi. Artık salona gelemeyeceksin. Ne yaparsam yapayım ikna edemedim.''

Derin bir nefes alıp oflar iken Yağız konuştu. ''Ne oldu?''

Ayağa kalkarken cevapladım. ''Salondan atıldım. Eski sevgilimi dövmekten.'' Otuz iki diş gülümsedim. ''Hadi derse geç kalacağız.''

Koridorda yürüyüp sınıfa ilerlerken önümüzde yürüyen sarı saçlar dikkatimi çekti. Eylül'ü süzerken sınıfın kapısında yavaşladım. Kıvırtarak Deniz'in yanına yürümüş onunla konuşmaya başlamıştı. Deniz, kafasını kaldırıp tekrar önüne dönerken umursamamıştı. Zafer kazanmış gibi hissederken adımlarımı oraya yönlendirdim. Yağız koluma yapışıp, ''Sakın olay çıkarma.'' dedi.

Ona gülümseyerek yoluma devam ettim. Eylül hala Deniz'e bir şeyler anlatıyor ama Deniz ilgilenmiyordu. Yağız'ın taktiğini denemeye karar verdim. Kendimden ödün verip bir erkek için uğraşacağımı düşünmek değişik hissettiriyordu.

Yanlarına geldiğimde ikisi de bana döndü. Eylül'e uzaklaşması için bir el işareti yapıp, ''Bir daha sevgilimle konuştuğunu görmeyeceğim.'' derken şaşkınlıkla yerinde durmaya devam etti.

Sevgilim demiştim.

Evet....

Uzaklaşması için üstüne yürüdüğümde geri adım attı. Sessizce giderken Deniz'e döndüm. Belli etmemeye çalışsada gözlerindeki gülümsemeyi yakalamıştım.

Sıranın kenarına basıp Deniz'in bedeni bacaklarımın arasında kalacak şekilde masaya oturdum. Ondan yüksekte kalırken kafasını kaldırıp bana baktı. Dudaklarına eğilip bir öpücük kondurdum. Sol bacağımı da üstünden geçirip yanına, sıraya oturdum.

Kulağıma doğru fısıldadı. "Dudakların son günlerde kararsız galiba."

"Benim dudaklarımın kararı hep belli." Yüzünü incelerken yakınında olmak heyecanlandırmıştı.

"Diğer dudakların da önüne geçemiyorsun." dedi.

"Bazen aksilikler oluyor." Göz kırptım.

Ellerime baktığında düşünceliydi. Kemiklerimin üstündeki kızarıklar ve yara izlerini inceliyordu. Telefonum titrediğinde bakışlarımı ondan çekip mesajı okudum.

Çilli: Yavaş be kızım! Ayarın olsun.

Söylediğine gülerken sınıfa gelen hocaya döndüm. İlk dakikalar derse odaklanmayı başarsam da Deniz telefonu ile oynarken dikkatim dağılmıştı. Bakmak istemesem de sürekli bir şeyler yazıp yerinde duramaması ilgimi çekti.

Bir anda yerinden kalkıp sınıftan çıkarken herkes gibi ben de arkasından onu izledim. Bir işi olduğunu düşünerek umursamadım. Tekrar dersi dinlemeye koyuldum.

Ders bittiğinde sınıftan çıkıyordum. Yanıma Yağız yaklaşırken koluna bir yumruk geçirip gülümsedim. ''Dediğini yaptım. Beğendin mi?''

Kolunu omzuma atıp beni kendine çekti. ''Sana asla sınıfın ortasında masaya çıkıp Deniz'i öp demedim. Ayarsızsın.''

İkimizde gülerken devam etti. ''Eylül'ün yüz ifadesini görmeliydin.'' Taklidini yaptığında kahkaha atmaya başladım.

Karnımı tutup gülerken çoktan otoparka gelmiştim. ''Deniz, nereye gitti?''

Motoruma binerken ''Bilmiyorum.'' dedim. Kaskımı takıp, ''Görüşürüz.'' diyerek yola koyuldum.

Sokağa geldiğimde yavaşlamış nereye gideceğimi düşünüyordum. Kendi evim yerine Deniz'in evine gitmeye karar verip motoru oraya sürdüm. Kapılarında daha önce hiç görmediğim lüks arabaya baktım. Kaskımı çıkarırken plakayı inceliyordum.

Kapı açılma ve konuşma sesine döndüm. Deniz'in bahçesinde annesi, Deniz ve bir adam duruyordu. Motordan yavaş yavaş inip kaskımı elime alıp saçlarımı düzelttim. Hepsi beni incelerken ben de onları süzüyordum.

Karşımda takım elbisesi içinde aşırı şık duran adama baktım. Sarı saçları ve mavi gözleri ile Deniz'in kopyası gibiydi. Uzun zayıf bacakları, geniş omuzlarıyla kusursuz duruyordu. Yüzündeki kırışıklıklar onu fazlasıyla çekici kılarken Deniz'den daha yakışıklı olduğunu düşündüm.

Benzerlik karşısında tutulurken onun Deniz'in babası olduğunu anlamıştım. Deniz'in anlattığına göre annesi ile babası geçtiğimiz yaz boşanmış ve artık görüşmüyorlardı. Yanlarına ulaştığımda annesi Dilay Hanım konuşmaya başladı.

''Hoş geldin Asel!'' dediğinde ''Hoş buldum!'' dedim.

Hepimiz birbirimizin suratını izlerken gereksiz bir sessizlik olmuştu. Yanlış bir an da geldiğimi anlayarak bir adım gerileyip uzaklaşmaya çalıştım. Sessizliği bozan kişi Deniz'in babası oldu.

''Kimse bizi tanıştırmayacak galiba.'' Elini uzatmıştı.

''Ben Engin Azaklı.'' dedi. Yanağında gamzesi vardı.

Tebessüm ederken elimi uzatıp sıktım. ''Ben de Asel Carter.'' dedim.

Elimdeki kaskı süzüyordu. ''Demek oğlumun motor almasına sebep olan kız sensin.''

Deniz'e ya da annesine beni kurtarmaları için bakarken ikisinin de suratı asıktı. ''Galiba.'' dediğimde saçmalıyordum.

''Biz de çıkıyorduk. Bir sorun mu vardı?'' Deniz konuştuğunda şükrettim.

''Hayır, hayır. Sadece merhaba diyecektim. Size engel olmayayım. İyi akşamlar.''

Arkamı dönüp gitmek üzereyken babasına baktım. ''Tanıştığıma çok memnun oldum.'' dedim.

Evin kapısından girdiğimde çoktan arabalarına binmiş, yola koyulmuşlardı. Şaşkınlık ile babasını ve olanları düşünürken Umay ablayı gördüm.

''Nasılsın, canım?'' dedi.

''İyiyim, sen?'' derken sarılmıştım.

''Ellerinin hesabını ver bakalım!'' Kızgın bir şekilde bana bakıyordu.

Rolüme büründüm. ''Ne olmuş?''

Ellerimi avuçlarına alıp yaraları gösterirken konuştu.''Banyodaki çöpte kanlı bandajları gördüm.''

''Bir iki yumruk, çok bir şey değil.''

Konuyu aniden değiştirdim. ''Deniz'in babası gelmiş. Biliyor muydun?''

''Hayır. Annenden veya Dilay Hanımdan bir şey duymadım.'' dedi.

Eğer Umay abla konudan habersizse her şey aniden olmuş demektir. Deniz'in telefonla oynayıp sınıftan koşar adım çıkmasının nedenini şimdi anlamıştım.

''Neyse ben odama çıkıyorum. Dinleneceğim.'' Merdivenlere koşarken devam ettim. ''Sihirli kremin odamda mı hâlâ?''

''Evet, prensesim.''

Ah! Yine prensesim demişti. Kafama takmamaya çalışarak odama yöneldim. Yatağıma uzanıp tavanı izledim. Deniz'i babası neden bir anda gelmişti? Ben yanlarına gidince neden kasılmışlardı? Tüm bunları düşünüp epey vakit geçirdim.

Yerimden kalkıp kuruyan sarı güllere baktım. Görüntüsünün güzelliğini seyrettim. Yanında duran kremi alırken elimin üstüne sürüp bezlerle sardım. Üstümü değiştirip rahat bir şeyler giydim. Vakit öldürmek için yan odaya gidip yapboz yapmayı düşündüm.

Odaya girdiğimde her yerde olan kaktüsler dikkatimi çekti. Tek tek elime alıp incelerken bazılarının çiçek açtığını görünce şaşırdım. Kimisi sarı, kimisi pembe çiçekler açmıştı. Kimisinin çiçekleri kapalı bir şekilde duruyordu. Görüntü karşısında mest olurken aklıma gelen fikirle harekete geçtim.

Koşarak mutfağa indim. Elime aldığım tepsi ile odaya tekrar çıkıp sadece çiçek açan kaktüsleri dizdim. Yaklaşık 10-15 tane kaktüsü dikkatli bir şekilde aşağıya götürdüm. Umay abla beni seyrederken konuştu. ''Ne yapıyorsun?''

''Kapıyı açsana Umay abla.'' Tepsiyi sıkıca tutmuş düşürmemeye çalışıyordum. Dediğimi yaparken kapıdan çıktım. ''Teşekkür ederim.''

Tepsiyle beraber Deniz'in evine yöneldim. Merdivenlerin başına elimdekini bırakıp kapıyı çaldım. Karşımda duran Yeşim'e derdimi anlatıp içeri girdim. Evde hiçbiri yokken Deniz'in odasına çıktım. Kokusunu içime çekerken onu kısa sürede ne kadar çok özlediğimi hissettim.

Tepsiyi yatağın üzerine bırakıp kaktüsleri nereye koyabileceğimi düşündüm. Birkaç tanesini komidinin üzerine yerleştirip birkaç tanesini masasına bıraktım. Funkolarla dolu olan vitrinden uzak durdum. Camın önüne, dolabın üstüne derken banyosuna bile kaktüsleri koymuştum. Görüntü karşısında gülümserken boş tepsiyi alıp odasından çıktım.

Yeşim'e ''Teşekkür ederim.'' deyip evime geçtim. Kendimi uykunun kollarına bırakmadan önce Deniz'e ''Karsu - İtiraf'' şarkısının linkini gönderdim.

Sabah erkenden kalkmış, yürüyüşe gitmiş, duş aldıktan sonra kahvaltımı yapıp yola koyulmuştum. Kendimi enerjik hissederken keyifliydim. Motoru okulun bahçesine park ederken günümün güzel geçmesini diledim.

Sınıfa yönelirken Deniz'i göreceğim için heyecanlıydım. Gelen herkesi süzerken onun orada olmayışıyla hayal kırıklığına uğradım.

Yağız'ı köşede Ener'le konuşurken görünce şaşırdım. O korkunç yüzüne rağmen sokağa çıkmıştı. Yaptığım şeyle gurur duyarken gerinerek yürüdüm. İkisi de beni izlerken Ener orada değilmiş gibi yanlarına gittim. Yağız'a selam verip sarılırken yanımda beni izliyordu.

Ener'in yüzüne bakarken Yağız'la konuştum. ''Deniz nerede gördün mü?'' dedim.

Yağız şaşırmış bir şekilde bana bakarken Ener gülümsemeye çalıştı. Yüzündeki yaralar acıtmış gibi gülümsemesi yarıda kaldığında tüm dişlerimi ona gösterdim.

''Bilmiyorum. Görmedim.'' dedi.

''Anladım.'' deyip onlara arkamı dönerek boş bir sıraya geçtim.

Derse gelen hocayı umursamayarak telefonuma döndüm. Dün ki mesajıma cevap vermeyen Deniz'e tekrar mesaj attım.

Asel: Neredesin?

Hemen cevap geldiğinde şaşırdım.

Deniz: Bunu da şarkıyla sormanı beklerdim.

Söylediğine gülümserken tekrarladım.

Asel: Neredesin?

Deniz: Beni mi merak ettin?

Asel: Soruya soruyla cevap verilmesinden nefret ediyorum.

Deniz: Beni mi merak ettin?

Gözlerimi devirdim.

Asel: Evet.

Deniz: Babamlayım.

Asel: Neden gelmiş, neler oluyor?

Deniz: Sonra anlatırım.

Aramızdaki sorunu yok sayıp daha sonra konuşacağımızı söylemesi ile umutlandım. Tekrar derse odaklanmaya çalışırken eski mesajlarımıza bakıp vakit öldürdüm.

Hoca dersi bitirdiğinde lavaboya gittim. Yüzümü yıkadıktan sonra kantinin ve bahçenin çok kalabalık olduğunu düşünüp boş bir sınıf arayıp buldum. Kapıyı arkamdan kapatıp sıralardan birine oturdum. Ayaklarımı masaya kaldırırken arkamdaki masaya kafamı yaslayarak yayılmıştım. Gözlerimi kapatıp biraz dinlenmeye çalıştım.

Biri sınıfın kapısını açtığında umursamadım. Gözlerimi kapalı bir şekilde durup biraz huzur diledim. Yanıma yaklaşan adım seslerine döndüm. Gözlerimi açtığımda karşımda Ener vardı.

Oflayarak konuştum. ''Tahminen beni ne zaman yalnız bırakacaksınız? Tek istediğim biraz huzur.''

Yanımda duran sıraya oturdu. Gözleri üzerimdeyken kafamı tavana çevirip ona bakmadım. ''Benim de tek istediğim biz.''

''Herkesin her istediği olmuyor. Bak bana sayende hiçbir istediğime ulaşamıyorum.''

''Hedeflerin yanlış. Bana ulaşmak istesen hep buradayım.''

''Ama seni istemiyorum Ener Demir. Artık bu fikre alışmalısın.''

''Alışamam.'' Fısıldadı.

''Bana da kendine de zarar veriyorsun.''

''Tek zarar gören benmişim gibi hissediyorum.''

Ona döndüğümde sadece bana bakıyordu. Duruşu yorgundu. Yüzündeki yer yer morluklar ve kızarıklar çok çirkin duruyordu. ''Her hatanın bir bedeli var.'' dedim.

''Biliyorum.''

Söylediği ile gözlerine baktım. ''Madem suçlusun, hataların var. Neden beni rahat bırakmıyorsun? Madem beni rahat bırakmıyorsun, o zaman bilmediğim bir şey mi var?''

Sessiz kalırken gözlerini ellerine çevirdi. Konuşmak yerine biraz bekledi. Ağzından kelimeler döküldüğünde çaresizdi. ''Her şey bildiğin gibi.''

''O zaman sorun ne?'' derken kızgındım.

''Sadece sensiz yapamıyorum. Yokluğun ile baş edemiyorum.''

Gözlerimi devirdim. ''Bu sefer de böyle konuşup yine beni öpeceksen şansın yok. Uzak dur benden.''

''Sürekli bunu söylüyorsun. Gerçekten istiyor musun?

''Evet.'' Sesim emin çıkmıştı.

''Tamam.'' dedi.

Yerinden kalkıp giderken ilk defa hissettiğim bir duygu ile ona seslendim. ''Ener!"

İsmi ağzımdan dökülürken geçmiş bütün hücrelerimi ele geçirmişti. Kalbim sızlarken yutkundum. ''Sakladığın şey ne?''

Yerinde durup yavaş yavaş arkasına döndü. Ellerini cebine koyarken bana baktı. Cevap vermediğinde ayaklarımı masadan indirip yerimden kalktım. Tekrar sordum.

''Sakladığın bir şey mi var?''

Fısıldarken sesini zar zor duyuyordum.

''Her şey senin için daha iyi oldu.''

"Nasıl yani?"

"Benim için daha kötü..."

Continue Reading

You'll Also Like

2.5M 79.1K 59
İtalyan bir mafya... Başka açıklamaya gerek var mı? Ters köşelere doyamayacağınız. Her an şaşırarak sürükleneceğiniz bir kitap hayal edin.. Sonra oku...
2.7K 700 5
Ruhsuzca sırıttı ve dilini damağına vurarak cıkladı. "Sen bugünden sonra Akrep'in zehrini taşıyan bir Zehre'sin." Beni düzeltirken, elanın mahkûmu ol...
449 48 3
Bir doktor. Onda ne ararsanız bulabilirsiniz. Kötü anlamda.. Uyuşturucu, alkol, sigara.. Bir üniversite öğrencisi. Onda hiçbir şey yok. Her anlamda. ...
YUVA By _twclr

Teen Fiction

652K 32.6K 49
Amelya 20 yıl sonra aslında ailesinin gerçek olmadığını intikam için bebeklerin karıştırılmasına nasıl bir tepki verecek gelin hep birlikte okuyup öğ...