ASEL

By kitaplarvesozleri

1.8M 94.5K 138K

Cennetteki ırmağı kirleten her kötülüğe... "Vicdan, varlığında tedirgin ederken yokluğunda ağır gelirdi. En s... More

GİRİŞ
1. Bölüm: Gözlerin Savaşı
2. Bölüm: Geçmişin Işığı
3. Bölüm: Anıların Girdabı
4. Bölüm: Ruhun Yalnızlığı
5. Bölüm: Tokatın Yankısı
6. Bölüm: Gerçeklerin Acısı
7. Bölüm: Aşkın Gazabı
8. Bölüm: Canavarın Vicdanı
9. Bölüm: Şarabın Sızısı
10. Bölüm: Öpücüğün Anlamı
12. Bölüm: Sırların Kıvılcımı
13. Bölüm: Yalanların Izdırabı
14. Bölüm: Kelimelerin Kırılganlığı
15. Bölüm: Gecenin Dansı
16. Bölüm: Acının Fısıltısı
17. Bölüm: Şüphenin Rüzgarı
18. Bölüm: Gürültünün Yanılgısı
19. Bölüm: Bilinmeyenin Ağırlığı
20. Bölüm: Gözyaşının Kızı
21. Bölüm: Katilin Mezarlığı
22. Bölüm: Dostluğun Acımasızlığı
23. Bölüm: Sevginin İnancı
24. Bölüm: İhanetin Saplantısı
25. Bölüm: Düğünün Rüzgarı
FİNAL : Vedanın Çağrısı
TEŞEKKÜRLER
ENER
DENİZ

11. Bölüm: Çaresizliğin Sancısı

51.5K 2.8K 4.9K
By kitaplarvesozleri

"Susmak bilmeyen vicdanın sesine..."

BÖLÜM 11

🎼Adele - Million Years Ago 🎼

Günümüz

Göz yaşlarım akarken canım acıyordu. Ener'in dudaklarına karşılık vermemiş, hareketsiz duruyordum. Ağladığımı fark ettiğinde geri çekilip parmaklarını yüzüme götürdü. Akan yaşlarımı silerken kıpırdayamadım. Ne onu durdurabildim, ne de sesimi çıkarabildim.

Aklıma gelen mavi gözler ile daha çok ağlamaya başladım. Vicdanım susmuyor aksine bağırıyordu. İhanetin acısını bilirken aynısını başkasına yaşattığıma inanamıyordum. Çaresizce yaşananları geri almak istiyordum.

"İyi misin?"

Kafamı kaldırıp gözlerini bulduğumda telaşla bana baktığını gördüm. Kelimeleri ağzımdan çıkarmaya çalışırken boğazımdaki düğüm engel oldu.

"Sen-" hıçkırdım. "Nasıl-"

Kendi yaşattığı acının aynısını başkasına yaşatmama sebep olmuştu. Bana dokunarak, öperek kendisine benzememi sağlamıştı. Her zaman onlar gibi olmayacağımı söylerken farkımız kalmamıştı.

"Sen beni nasıl öpersin?"

Ellerini bedenimden çektiğinde bir adım geriye giderek ondan uzaklaştım. Tiksinerek yüzümü buruşturduğumda şaşırmış gibiydi. "Sen beni nasıl bu hâle düşürebilirsin?"

Öfkem artarken titremeye başladım. "Sen kendini ne zannediyorsun?"

Ağzını açtığında konuşmasına izin vermedim. "Deniz'le birlikte olduğumu bilerek nasıl bana yaklaşırsın?"

Elimden ağlamak dışında hiçbir şey gelmezken haykırdım. "O kadar iğrençsin ki! Senden tiksiniyorum!"

Kilidi açmaya çalışırken bedenini kapıdan uzaklaştırıp yolumdan çekildi. Lavabodan çıkmadan önce son kez konuştum. "Midemi bulandırıyorsun!"

Koridora yöneldiğimde durup yaşlarımı sildim. Ağlamamaya çalıştım. Herkesin içine o şekilde çıkamazdım. Akan makyajımı yok etmek istercesine yüzümü temizledim. Sakin adımlarla merdivenden inerken müzik sesi artmaya başladı. Dikkat çekmemeye çalışarak kafam aşağıda kapıya yöneldim. Birinin bana seslendiğini duyduğumda arkama bakmadım.

Yola çıktığımda buralarda taksi bulamayacağımı biliyordum. Yağız'ı aramak aklıma gelirken vazgeçip caddeye yürümeye karar verdim. Ayağımdaki ayakkabıları çıkarırken kaldırıma akan yaşları gördüm.

"Asel!"

Deniz'in sesini duyduğumda dondum. Kılım kıpırdamazken önümdeki arabanın camından yansıyan bedenine baktım.

"Nereye gidiyorsun?"

Sorusunu es geçip yürümeye başladım. Taşlar ayağıma batarken ayakkabılarım elimdeydi. Diğer elimle göz yaşlarımı temizlemeye çalışsamda fayda etmedi.

Deniz, koluma yapışıp beni kendine çevirdiğinde yüzüne bakamadım. Utancımdan kıvranırken kokusunu duymak bile daha çok ağlamama sebep oldu.

"Ne oldu sana? Neden ağlıyorsun?"

Hıçkırıklarım kesilmezken konuşamadım. "Biri bir şey mi yaptı?"

Söylediği ile çığlık atmak her şeyi parçalamak istiyordum. İçimdeki öfke dinmiyor, çaresizlik bütün bedenimi sarıyordu.

Arkamı dönüp gitmeye çalışınca beni kendine çekip elini çeneme koydu. Kafamı kaldırıp yüzüne bakmam için zorladığında gözlerimi kapadım. Mavi gözlerindeki acıyı görmeye dayanamayacaktım. Eğer o gözler benim yaramın aynısını alırsa kendimi asla affedemeyecektim.

"Bana bak." dediğinde gözlerimi daha sıkı kapatıp elinden kurtulmaya çalıştım.

"Beni rahat bırak."

Sesim o kadar kırgındı ki ne söylediğimi ben bile zar zor anlamıştım. Tepkim ile şaşırırken kolumu ondan kurtarıp koşmaya başladım. Caddeye çıktığımda gördüğüm ilk taksiye atlayıp eve gittim. Yolculuk boyunca ağlamış bir an susmamıştım. Taksici benim için endişelenirken terslemiştim.

Arabadan inip bahçede yürürken bacaklarıma değen tüyler ile irkildim. Ayaklarıma baktığımda Paşa'yı gördüm. Üzüldüğümü görüp o da endişelenmişti. Elimi yalayıp dikkatimi çekmeye çalışıyordu. Eğilip kafasını okşadığımda onu bile hak etmediğimi düşünüp yıkıldım.

Eve girip doğruca mutfağa yöneldim. Ağlamaktan yorulmuş ve tükenmiştim. Bir bardak alıp tezgahın üzerindeki sürahiden su doldurdum. O kadar sakindim ki hiçbir şey hissetmiyor, mutfağın camındaki yansımadan kendime bakıyordum.

Suyu içmeye başladığımda boğazımdaki yumruğu yok etmek istercesine yutkundum. Göz yaşlarım durmuş yerini öfke almıştı. Burnumu çekerken bardağı yerine koymuş sıkıyordum.

Yansımamdan gözlerimi alamazken öpüşmeyi düşündüm. Boş elim dudaklarıma yöneldi. Parmaklarım, üstünde dolaşırken Ener'in dokunuşundan tiksinmek dışında hiçbir şey hissetmediğimi fark ettim. Ellerinin üstümde olduğu her an midem bulanmıştı.

Karşımda ağlayarak kurduğu cümlelere inanamamıştım. Ondan böyle bir hareket beklemezken hazırlıksız yakalanmıştım. Şaşkınlığımdan faydalandığında tepki veremediğim için kendime kızdım.

Deniz'i düşündüğümde dilimi ısırdım. Ağzıma kan tadı gelinceye kadar durmadım. Öfkemi kendimden çıkararak ceza vermek istiyordum. Fakat yapacağım her şeyin faydasız olduğunu bilerek çaresizliğin kollarına teslim oldum.

Göğsümdeki hortum tüm bedenime yayılırken hareket etmiyor mutfağın ortasında dikilmeye devam ediyordum. Önümdeki tezgâha yaslanırken tuttuğum bardak ayakta durmamı sağlıyordu.

Mavi gözler zihnimde canlanırken yansımamda bir damla yaşın aktığını gördüm. Baktığım cam çatladığında elimdeki bardağı fırlattığımı fark ettim.

Sakinlik rolünü bir kenara bırakmış öfkemi kontrol edememiştim. Bir anlık rahatladığımı hissedince kendimi durduramadım. Elime aldığım sürahiyi de cama fırlattım. Daha iyi hissettim. Devam ettim. Tezgahın üzerinde gördüğüm her şeyi savurdum.

Arkamdaki dolaplara dönüp içinde ne varsa çıkarıp yere indirdim. Bir yandan ağlarken diğer yandan elimin değdiği her şeyi öldürdüm. En sevdiğim takımı tuzla buz ettim. Bardaklardan, tabaklardan kurtuldum. Mermer zemine çarpan sesi duydukça tatmin oldum.

Canımın yandığını hissettiğimde bile durmadım. Dolap kapaklarına bulaşan kanın nereden geldiğini sorgulamadım. Boğazım acıdığında bağırmayı kestim. İsmimi söyleyen sesleri duymak bile durmam için yetmedi. Kollarımı tutan bir çift el beni kendine çevirdi. Babam ile göz göze geldiğimde ayaklarımı kesen camları hissetmedim.

"Asel!" derken sesi beni kendime getirdi.

"Geçti canım, geçti." Kolları bedenimi sararken ona teslim oldum. Hareket etmezken göz yaşlarım geceliğine aktı. Fısıldadı. "Geçti canım."

Acaba kızının, yaşadığı ihanetin bir benzerini başkasına yaptığını duyunca da bu şekilde sarılabilecek miydi?

Kendimden tiksinirken ondan uzaklaştım. Bakışları telaşla beni süzerken bu hallerime ne kadar alıştığını gördüm. Sorunlu, öfkeli, dengesiz kızına...

Mutfak kapısında bekleyen annem ile bakıştım. Gözlerinde telaş yerine yaptığımdan utanan bir hâl vardı. Güçsüzlüğüm, duygularıma teslim oluşum onun için hayal kırıklığıydı.

Kırılan parçalar ayaklarıma batarken mutfaktan çıktım. Merdivene bir adım atmıştım ki odamın her yerini ele geçiren kaktüsleri hatırlayıp yönümü değiştirdim. Salondaki koltuğa kendimi bırakıp gözlerimi kapadım.

Kapı zili çaldığında umursamadım.

Deniz evimize girdiğinde umursamadım.

Salonda karşımda dikildiğinde umursamadım.

Kokusunu umursamadım.

Bakışlarını umursamadım.

Gözlerimi açmadım. Asla ona bakmadım. Derin nefesler alırken sessizliği dinledim. Elime değen elini görmezden geldim. Yanımda değilmiş gibi davrandım. Vicdanım susmayıp zihnimin her yerinde sesini yükseltirken ona teslim oldum.

Avuçlarıma batan cam kırıklarını çıkardı.
Ener'in öptüğü avuçlarıma...

Ayaklarıma batan cam kırıklarını çıkardı.
Ener'in dokunduğu ayaklarıma...

Göz yaşlarımı silen parmaklarını hissettiğimde durması için kafamı çevirdim. Anlayışla elini geri çekti. Kanayan ellerimi ve ayaklarımı sardı. Yapmaması için yalvarmak istedim. Suçluluk duygusu kemiklerimi kırarken bana iyi davranmasını istemiyordum.

Yanımdan kalktığını kokusu uzaklaştığında anladım. Annemle konuştuğunu duydum. Ne olduğunu sorarken annem bilmediğini ama bir travma geçirdiğimi söyledi. Ener ve Eylül olayından sonra da böyle olduğumdan bahsetti.

Onu çok iyi duyduğumu bilmesine rağmen susmadı. Beni kendime getirmek için damarıma basıp üstüme geliyordu. Oyununa kanmayıp gözlerim kapalı, sessiz kaldım.

Konuşmaları bittiğinde Deniz'in kokusu tekrar burnuma doluştu. Uyuşmuş, uykuya dalmak üzereydim. Bacaklarımın altına kolları değerken beni kucaklamaya çalışıyordu. Ağırlığım onu etkilemiyormuş gibi yürümeye başladı.

Uyku sersemi gözlerimi araladığımda odamı gördüm. Beni yatağıma bırakıp üzerimi örttü. Topuzumu açarken kibardı. Ellerini saçlarımdan geçirip okşadığında uykuya dalmadan önce fısıldadım.

"Özür dilerim."

Ve yine ona benzedim.

Uyandığımda şişmiş ve yanmış gözlerimi açamıyordum. Yatakta dönerken her hücrem sızlıyordu. Tavana bakmaya çalışıp ellerimi yüzüme götürdüm. Sarılmış olduklarını görünce durdum. Avuçlarımdaki acıyı hissedince kalbimin acısı da başladı. Dün yaşananlar aklıma gelince midem bulandı. Hiçbir şey yaşamamış olmayı dileyerek derin nefesler verdim.

Ağzımın içindeki metal tadı yetmezmiş gibi dilim damağım kurumuş susamıştım. Kafamı komidine çevirip su ararken hiç beklemediğim bir şeyle karşılaştım. Yavaş yavaş yerimde doğrulup yatakta oturdum. Kaktüslerin içinde bana gülümseyen sarı güller vardı.

Demeti elime alıp kucağıma koyarken güllerin güzelliği ile mest olmuştum. Burnumu uzatıp kokladığımda ciğerlerim huzurla doldu. Parmaklarımı çiçek kısımlarıyla buluşturdum. İçinde beyaz bir kâğıt görünce çıkarıp açtım. Kendi el yazımla karşılaşınca şaşırdım.

"Eğer bir gün kalbimin dikenleri arasında çiçek açarsa o, sana aittir."

Deniz için yazdığım bu cümle canımı yakarken göz yaşlarım tekrar akmaya başladı. Çiçeğin anlamını ve notu düşünürken kağıdı çevirdiğimde arkasında başka bir yazı gördüm. Benim yazmadığım ama tanıdığım bir el yazısıydı.

"Peki benim kalbim seninle bir çiçek bahçesine dönüştüyse?"

Yaşlarım hızlanırken elimdeki not ve güller ıslanıyordu. Bütün hataları ben yapmış olmama rağmen hâlâ böyle şeylerle karşılaşmayı hak etmeyecek ama mutlu olacak kadar çirkin biriydim. İhanetim ile utanırken sarı bir adamın sarı gülleri beni daha çok mahçup ediyordu.

Kafamı yukarı kaldırıp yatağın başındaki duvara yaslarken hıçkırdım. Ona ne anlatacağımı düşünürken asla yalan söylemeyeceğimi biliyordum.

Geri dönüşü olmayan hatalar yapıldığında vicdanın sızısı yetmiyormuş gibi acı da, vicdan ile dost oluyor, zihni ve bedeni etkisi altına alıyordu. Bir çıkış yolu ararken tüm kapıların kapalı olduğunu biliyordum. Her zili tek tek çalıp, kapıları yumruklasam biri açar mı diye düşündüm.

Odamın kapısının açılmasıyla bakışlarımı o tarafa çevirdim. Deniz'in içeri girdiğini gördüğümde hareketsiz kaldım. Dün gece yaşananlardan sonra ilk defa göz göze geldik. Bana gülümserken o kadar tatlıydı ki yüzünü ellerimin arasına alıp bırakmamak istiyordum.

Yatağımın ayak ucuna gelip önce elimdeki güllere sonra tekrar bana baktı. Dün geceden kalan makyajımın göz yaşlarım ile tüm suratıma dağıldığını ve saçlarımın karışık olduğunu düşününce utandım. Bakışlarımı ondan kaçırıp gülleri seyrederken yatağın üstüne çıkıp bana yaklaştı. Çenemi kaldırıp bakışlarımı gözlerine hizaladı.

"Peki benim kalbim seninle bir çiçek bahçesine dönüştüyse?"

Yazdığı notu onun sesinden duyarken etkilendim. Kaşlarını kaldırıp cevap bekledi. Sesim çıkmazken konuştu.

"O kalp çoktan senin olmuştur."

Göz yaşlarım tekrar akmaya başlarken ağladığım için kendimden nefret ediyordum. Ayakta dimdik, sert duruşumla herkese meydan okurken sulu göz olmaya dayanamıyordum. Kendime sinirlenip daha çok ağlarken asıl gücün ne olduğunu anlamaya çalıştım.

''Neden bu kadar çok ağlıyorsun?'' dediğinde titredim.

''Herkesin içinde öpüşmemiz ağır mı geldi? İlişkimizi sorun mu ediyor-'' Konuşmasına izin vermeyip parmaklarımı dudağına bastırdım.

Ağzımdan kelimeleri çıkarabilmek için çabaladım. ''Ben özür dilerim.''

Gözleri nedenini sorgularken yutkundum. ''Sevgini hak etmiyorum.''

Elimi çektiğimde, "Eğer dün akşam yaşadıklarımız ya da diğer her şey ağır geldiyse biraz ara verip arkadaşlığımıza devam edebiliriz.'' dedi.

Hiçbir şeyden haberdar olmayıp hatayı kendisinde ararken güllerin nedenini anladım. Aramızda yaşananları sorun ettiğimi düşünerek çözüm yolu bulmaya çalışıyordu. Ben ona ihanet ile zarar verirken o bana güveniyor kendisini eleştiriyordu.

Ellerimi tutup sararken dikkatli davranıyordu. Ben onun canını yakmış iken o canımı yakmak istemiyordu. ''Sana şimdi bir şarkı açacağım, olur mu?''

Kafamı onaylarcasına sallarken telefonunu çıkarmasına izin vermedim. Komidinin üzerinden telefonumu alıp ona uzattım. Açtığı parçayı kaydetmek istiyordum. Arama motoruna bir şeyler yazıp ilk çıkan videoya tıkladı. Telefon ikimizin ortasında durup şarkı başlarken ismini gördüm. ''Aviva - Princesses Don't Cry''

"Boys, they're handsome and strong
(Oğlanlar, yakışıklı ve güçlüdürler)

But always the first to tell me I'm wrong
(Ama her zaman yanlış olduğumu bana ilk söyleyenlerdir)

Boys try to tame me, I know
(Oğlanlar beni evcilleştirmeye çalışıyor, biliyorum)

They tell me I'm weird and won't let it go
(Garip olduğumu söyleyerek peşimi bırakmayacaklar)
.....''

Nakarata geldiğinde sözleri hissetmek için gözlerimi kapadım.

"Cause a princess doesn't cry
(Çünkü bir prenses ağlamaz)

A princess doesn't cry
(Bir prenses ağlamaz)

Over monsters in the night
(Gecenin üzerindeki canavarlar için)

Don't waste our precious time
(Değerli zamanımızı boşa harcama)

On boys with pretty eyes
(Tatlı gözlü oğlanlarla)
...."

Göz yaşlarım akarken hepsini yakalamak ister gibi parmakları ile tuttu. Şefkati tüm kalbimi sardı. Davranışları ile ona sevgim artarken bir yandan mahçup oldum.

Şarkıyı, telefonuma gelen bildirim sesi böldüğünde ikimizin de bakışları ekrana yöneldi. Ne yazdığını tersten okuyamamıştım. Deniz'in gözleri bana döndüğünde ağzını açıp bir şey demek için çabalarken konuşamadı. Şaşkınlık ile yüzümü inceleyip telefonumu yatakta bırakarak ayağa kalktı.

O, hızla odadan çıkarken yataktan kalktım. Yere bastığım an ayaklarım acıdı. Yürüyemeyeceğimi fark ettiğimde arkasından ismini haykırdım. Çelik kapının çarpma sesini duyduğumda geri dönmeyeceğini bilirken yatağa tekrar çökerek telefona baktım. Şarkı çalmaya devam ederken gelen mesajı açtım.

Ener Demir: Sarhoştum.

Tek kelimesi, tek dokunuşu ile her şeyi mahvetme gücüne sahipti. Geçmişimi katlettiği yetmiyormuş gibi geleceğime de göz koymuştu. Ona karşı nefretim büyürken saçlarımı çekerek çığlık attım.

Şarkı ''Don't cry'' diye devam ederken ağladım. Güllere sarılıp uzandım. Telefonu yanıma koyup şarkının defalarca çalmasına izin verdim.

Tenime değen eller ile gözlerimi açtım. Ağlarken uyuyakalmıştım. Şarkı artık çalmazken güller hala kollarımın arasındaydı. Umay ablanın bedeni görüş açıma girerken yanıma gelip saçlarımı okşadı. ''Kalk bir tanem, su iç.''

Gülleri koynumdan alıp kenara kaldırırken su içmem için yardımcı oldu. Mayışmış bir şekilde onu süzüyordum. ''Kendine gelmelisin. Bir duş al.''

Onu onaylarken artık ağlayacak gücüm kalmadığından emindim. Acımı en kızgın şekilde yaşamıştım. Artık ayağa kalkma vaktiydi. Saate bakıp öğleden sonra olduğunu gördüm. Sargılı ellerimi ve ayaklarımı süzerken düşünceliydim.

''Duştan sonra sana bir krem vereceğim. Onu sürersen yarına bir şeyin kalmaz. Çok derin değiller.''

Ayağa kalkıp banyoya yürürken tabanlarım sızlıyordu. Umay ablaya dönüp konuştum. ''Seni seviyorum.''

''Seni seviyorum, prensesim.'' dedi. Son kelimesi ile sarsılırken işime devam ettim.

Duştan çıktığımda rahatlamıştım. Yatağın üstündeki kremi yaralarıma sürdükten sonra bezler ile sarmıştım. Minik sızılar dışında bir şey hissetmiyordum. Gözlerime damla sıkıp yüzümü toparlamaya çalışmıştım.

Yatağın ucuna oturmuş, karşımdaki aynadan kendimi izliyordum. Deniz'in gidişini düşündükçe içim parçalanıyordu. "Sarhoştum." mesajını görünce acaba ne düşünmüştü? Her şeyden habersizdi ve zihninde Ener ile aramda yaşananları nasıl hayal ediyordu bilemiyordum.

Kendimi suçlayıp sürekli kızarken elime telefonumu aldım. Arama motoruna ''Bebe Rexha - I'm a Mess'' yazdım. Şarkıyı dinlerken linkini Deniz'e gönderdim. Şarkının nakaratındaki cümleye takılmıştım. Sözler haklıydı. Ben onun sevgisi için bir hataydım.

Telefonu arka cebime atıp ayaklarıma kalın çoraplar giydim. Üzerime kalın bir sweat geçirdikten sonra yavaş yavaş merdivenlerden inip bahçeye geçtim. Cebimdeki telefona uzanıp Deniz'e gönderdiğim şarkıyı defalarca dinlemek için açtım. Hava çok soğuk olmasına rağmen temiz havayı içime çektim. Üşümeye başlayan bedenimi görmezden gelip dakikalarca orada oturdum.

Bahçe camını tıklayan bir ses duyduğumda arkamı döndüm. Yağız, camın arkasından bana bakıyordu. Gökyüzü kararmış, akşam olmuştu. Yanına gidip içeri geçtiğimde konuştu. "Kızım sen manyak mısın? Hava resmen -10 derece"

"Abartma." dememe rağmen odaya girince ne kadar çok üşüdüğümü anladım. Isınmak için kollarımla bedenimi sardım.

"Ellerine ne oldu?" Bir şey de gözünden kaçsa şaşardım. Salona geçip koltuğa yerleşirken yandaki battaniyeyi açıp üzerime serdim.

Endişeli gözlerle bana bakarken tekrarladı. "Asel, ellerine ne oldu?"

"Dün öfke ile birkaç şeyi parçaladım. Bir şey yok."

Yanıma oturup, ellerimi tuttu. "Bakayım."

Ona izin verirken sargıları açıp yaralarıma baktı. Küçük çizikler dışında çok bir şey olmadığını görünce sargıları tekrar takmasına izin vermedim. "Gördün mü, sadece biraz çizildi?"

"Ayakların?" dediğinde göz devirdim. "Yürürken halini gördüm, Asel! Konuş!"

"Onlar biraz daha kötü ama iyileşir. Tamam mı?"

Ellerimi battaniyenin altına sokup ısınırken yüzümü avucunun içine alıp konuştu. "Kendine zarar vermemelisin. Bu sağlıklı değil."

"Önemli bir şey yok. Şımarık bir kızın şımarık hareketleri. Boşver."

Söylediğim ile konuyu kapaması için çabalıyordum. "Neye kızdın ve böyle bir şey yaptın?"

"Her şeyi sorgulayacak mısın?" Sıkılmıştım.

"Evet, mesela dün geceden başlayabilirim!"

Öfkeli gözlerini gördüm. "Dünden beri mesajlarıma neden cevap vermiyorsun?"

Ağzımı açtığım sırada beni susturup devam etti. "Dur! Daha bitmedi!" derken kızgındı.

"Ne ara Deniz'le sevgili oldunuz? Benim neden haberim yok? Çocukla dans edip, herkesin içinde deliler gibi öpüşürken aklından ne geçiyordu? Herkesin durup sizi izlediğine yemin edebilirim!"

Onun gibi kızgın bir şekilde bakarken konuştum. "Saçmalama! Her şeyi olduğu gibi bunuda abartıyorsun!!"

"Abartmıyorum!! Halinizi keşke dışarıdan görseydiniz! Ve ikiniz de partiden bir an da kayboldunuz? Yoksa onunla-"

Susması için o kadar sert baktım ki etkili oldu. Sesini kesip düşünceli bir şekilde ayaklarımı süzdü. Birkaç dakika geçmişti ki yine konuşup beni delirtti.

"Sana zorla bir şey mi yapmaya çalıştı? Neye öfkelendin? Canını mı yaktı?"

Herkesin başkasını suçlayıp beni eleştirmemesinden sıkılmıştım. Ben hatalar yaparken mavi gözler benim için çabalıyordu. Üstüne suçlu damgası yiyordu.

"Canımı kim yaktı gerçekten bilmek ister misin?"

Gözleri yüzümü süzerken tepkimi anlamaya çalışıyordu. "O hiç yanından ayrılmadığın, çok sevdiğin arkadaşın beni lavaboda sıkıştırıp öptü!"

Şaşkınla gerilirken benden uzaklaşmaması için dibine girdim. "Deniz'le öpüştükten beş dakika sonra dudaklarımda başka biri vardı! Ne kadar iğrenç olduğunu hayal edebiliyor musun?"

Nefretle geri yaslandım. "Kendimden tiksiniyorum!"

"Ener, seni mi öptü?"

"Algılama sorunun mu var?"

"Şaşkınım. Peki sen ne yaptın?"

Kollarımla bedenimi sararken olabildiğince küçülüp yok olmaya çalıştım. "Ağladım."

Fısıldarken göz yaşlarımın tekrar akmaması için çabaladım. "Sadece ağladım."

Yaklaşıp bana sarıldı. Kolları bedenimi sararken saçlarımı öptü. "Ener'i yaptıkları yüzünden asla affetmeyeceksin dimi?"

"Çoktan affettim." dediğimde gözümden bir damla yaş aktı.

"Kendim için affettim." Sesim boğuk çıkmıştı. Geri çekilip beni kendisine çevirdi. Ağladığımı görünce şaşırdı.

"Peki neye bu kadar çok ağlıyorsun? Hâlâ onu mu seviyorsun?"

Kafamı sağa sola sallarken konuşamadım. Göz yaşlarım daha çok aktı.

"Sen Deniz'i aldattığını mı düşünüyorsun?" Sorusuna sessizce evet dedim.

"Siz gerçekten sevgilisiniz! Ben-" konuşurken kekeliyordu. "Ben ne diyeceğimi bilemiyorum." Beni kendine çekip sarılırken göz yaşlarım tişörtünü ıslatıyordu. Göğsümde kocaman bir ağırlık vardı.

"Ben özür dilerim. Deniz ve seni en başından beri ciddiye almadım. Özür dilerim bir tanem." Saçlarımı okşayıp beni yatıştırmaya çalıştı. Bir süre daha o şekilde kaldıktan sonra göz yaşlarım durmuş, sadece burnumu çekiyordum. Beni kendine çevirip ciddi bir şekilde konuşmaya başladı.

"Çok büyük şeyler yaşadın Asel! Senin yerinde başkası olsa bu kadar güçlü olamazdı. Her şeye rağmen ayakta kaldın. Hatta başka birine tutulmuşsun! Kimsenin mutluluğunu elinden almasına izin verme. Benim bile."

Onu onaylarken devam etti. "Yaşadığın şeyin aynısını başkasına yaşatmanın acısını yaşıyorsun biliyorum ama sen bilerek yapmamışsın. Kendini suçlama!"

"Engel olabilirdim. İttirebilirdim. Bir şeyler yapabilirdim. Ama o-" konuşamıyordum.

"Ne dedi sana? Bir şey mi söyledi?"

"O çok sarhoştu. Ve 'beni bırakma, seni seviyorum' gibi bir şeyler geveledi. Onu görmeliydin, daha önce hiç o kadar tükenmiş görmemiştim. Ben çok şaşırdım. Tavırları ile ne yapacağımı bilemedim. Kalakaldım." dedim.

"Parti boyunca sizi izledi. Dans etmeye başlattığınızda o kadar çok içiyordu ki beni dinlemedi. Öpüştüğünüzde işler daha çok karıştı. Onu durdurmalıydım. İçmesine engel olmalıydım."

"Ener neden böyle davranıyor? Neden hayatına devam etmiyor?"

"Bilmiyorum bir tanem. Yaptıklarından çok pişman. Sürekli seni konuşuyor, seni düşünüyor, seni anlatıyor. Galiba hâlâ seni seviyor. Tek derdi bu."

Söyledikleri umrumda değildi. Düşündüğüm tek şey Deniz'di. "Bana da kendine de zarar veriyor. Her şeyi mahvediyor."

"Deniz'e söyledin mi?" dediğinde yorulmuş, tükenmiştim. Eve geldikten sonra yaşananları tek tek anlattım. Ener'in aptal mesajına kadar her şeyi söyledim.

"Bu çocuk gerçekten her şeyi mahvediyor. Onunla konuşacağım." dedi.

"Sakın! Sakın konuşma! O işi ben halledeceğim." dedim.

Ters tepki verip parladı. "Saçmalama! Seni daha fazla yıpratır."

"Bana artık zarar veremez."

"Ya Deniz?"

"Bilmiyorum. Ne yapacağımı, nasıl açıklayacağımı bilmiyorum. Ama çabalayacağım. Aylardır benim için yapmadığı şey kalmadı. Sıra bende."

"Bu çocuğa gerçekten güveniyor musun?"

"Evet."

"Gerçekten seviyor musun?"

"Bilmiyorum."

İkimizde sessizliği dinlerken çıt çıkarmadan oturduk. Dakikalar birbirini kovalarken çaresizce düşünüp durdum.

Yağız aniden ayağa fırlayıp konuştuğunda korktum. "O zaman best friend gecesi yapalım."

"Gerçekten canım hiçbir şey istemiyor." Sadece kendimle konuşup düşünmeliydim.

"Öf saçmalama! Film izleyebiliriz. Eski günlerdeki gibi playstation oynayabiliriz." Kafamı sağa sola salladım.

"Maske yapalım? Bak şu an çok fedakarım. Bana makyaj yapmana bile izin verebilirim."

Söylediği şeyle gülümsedim. "Bu da nereden çıktı?"

Konu ilgimi çekerken onu süzüyordum. Omuz silkip konuştu. "İzlediğim dizilerde kızlar, erkeklere bu tarz şeyler yapıp eğleniyordu. Ne biliyim işte."

Hareketlerine kahkaha atmaya başladım. O kadar salaktı ki bu çocuk olmadan geçirdiğim her ay için tekrar üzüldüm. "Sen cidden delisin! Sana makyaj yaptığımı hayal edemiyorum."

"Ben de." derken tedirgindi. Kabul etme ihtimalime karşı korkuyordu. Buna daha çok gülerken ayağa kalktım. "Yokluğumda beni diğer kızlar ile karıştırmışsın. Makyajlı haline tahammül edemem."

Mutfağa doğru yavaş yavaş yürürken konuşmaya devam ettim. "Televizyonun altındaki çekmecede playstation var. Güzel bir maç aç, abur cubur alıp geliyorum."

Arkamdan "Oh!" derken içi rahatlamıştı. Mutfak kapısının önüne geldiğimde titredim. Dün gece zihnimde canlanırken adım atamadım. Yerler ve tezgah temizken karşımdaki cam hâlâ parçalanmış bir şekilde duruyordu. Kalbim gibi.

Umay abla beni gördü. "Bir şey mi istedin prensesim?"

Bana artık bu şekilde seslenmesini istemiyordum. O şarkıdan sonra bana kimsenin prenses demesini istemiyordum. "Abur cubur alacaktım. Biraz da içecek."

"Tamam sen otur. Ayakların acıyordur. Ben getiririm."

"Teşekkür ederim." Mutfağa girmediğim için teselli buldum. Yağız'ın yanına gidip oturduğumda ayaklarımı orta sehpaya koyup uzattığı konsolu aldım.

"Neyine oynuyoruz?" derken oyunu kurmaya çalışıyordu.

"Tabii ki hiçbir şeyine!"

"Neden?"

"Her zaman olduğu gibi yine kaybedeceksin."

Ona sinsi sinsi gülerken Umay abla yanımıza geldi. Masayı cipsler, çikolatalar ve içeceklerle doldurduğunda bugün yemek yemediğimi biliyordum. Tepsiden bir de hazır sandviç uzatıp bana göz kırptığında öpücüklerimi gönderdim.

"Hadi başlayalım!" Uzun süredir oyunu oynamamıştım ve çok heyecanlıydım.

"Kaybetmeye hazır ol!" dedi.

Umay abla yanımızdan uzaklaşırken arkasından bağırdım. "Oyun bittiğinde peçete getirmeyi unutma Umay abla! Çok ağlayacak!" Ben kahkaha atarken Yağız saçımı çekmişti. Onu umursamayıp maç başladığında ekrana odaklandım.

Yağız topu sürekli kaçırırken bağırdım. "Haksızlık yapıyorsun! Sürekli orta açıp aptal gibi oyuncuları oradan oraya koşturuyorsun. Doğru düzgün paslaş!"

"İstediğim şekilde oynarım! Karışma!" Dilini dışarı çıkarırken tuşları kıracaktı.

"Buna oynamak denirse!"

Oyunun bitmesine saniyeler kalmışken son golümü atmak üzereydim. Kaleye yaklaşırken Yağız resmen ayağa kalkmış yerinde oturamıyordu. Ben de yavaşça ayaklanırken şut tuşuna bastım. Gol olurken çığlık attım.

"Goooooooooooooooool!!"

Yağız yerine oturup konsolu fırlatırken kızgındı. "4-3 yeeeeeeeeesss!!"

"Tek bir golle kazandın sevinme!"

"Asıl sen sevinme! Oynamayı unutmuşum. 7-2 biten maçları hatırlatırım!"

"Senden nefret ediyorum!"

Yüzüne yaklaşıp burnunu sıkarak onu taklit ettim. "Bana aşıksın güzelim!"

"Repliklerimi çalma! Topları çaldığın yetti." Söylediğine kahkaha attım. Yanına oturduğumda çok yorulduğumu fark ettim. "Yoruldum" derken sakindim.

"Farkındayım." dedi.

"Erken mi uyusam acaba?"

"Bana yavaştan git mi diyorsun?"

Söylediğine güldüm. "Horlamayacaksan kal. Beraber uyuruz."

"Çektiğin videodan sonra sana güvenmiyorum. Ben yavaştan kaçayım. Sen de dinlen."

Yanıma gelip sarıldı. Yanağımdan öperken "Seni seviyorum, dikkat et kendine." dedi.

"Seni seviyorum." dedim.

Yağız gittikten sonra odama geçtim. Yarın rahatça yürümek istiyordum. İşimi sağlama almak için sargılarımı açıp kremi tekrar sürüp sardım. Yatağa uzanırken yarın her şeyi çözüp tüm ihtimalleri göze almaya karar verdim. Göğsüme ağırlık çökerken düşündüğüm tek şey Deniz'le nasıl konuşacağımdı.

"Aseeeeel!"

Babamın sesini duydum. Aynanın karşısında kendimi izliyordum. O geceden sonra daha iyi görünüyordum.

"Uyaaan artık!" Odaya girdiğinde gülümsedim.

"Çoktan uyandım!" Yanıma gelip sarılarak saçlarımdan öptü.

"Erkencisin." Baştan aşağıya beni süzdü. "Ve toparlanmışsın."

Stresten avuçlarım terlerken bacaklarıma sürtüp temizlemeye çalıştım. "Bir türlü uyuyamadım. Ama çok iyi hissediyorum."

Ayaklarıma baktığında devam ettim. "Neredeyse iyileşmişler. Umay ablanın kremi iyi geldi. Sabah sargıları tamamen attım. Çorap giydim."

"Emin misin canım? Sarsaydık keşke." derken endişeliydi.

"Hayır, hayır çok iyiyim." Neyi ispatlamaya çalışıyordum bilmiyorum ama bana inanmasını istedim.

"Peki kalbin nasıl?" Söylediği ile donup kaldım. Cevap vermediğimde devam etti. "Artık eskisi gibi konuşamıyoruz. Sorun ne? Seni bu hâle getiren şey ne?"

Ona sımsıkı sarılırken konuştum. "Sevdiğin birinin kalbini kırmak, kendi kalbinin kırılmasından daha ağırmış."

"Kim?" dedi

"Deniz."

"Durum çok mu kötü?"

"Bilmiyorum. Bugün yanına gidip gönlünü almaya çalışacağım. Tabii başarabilir miyim belli değil."

"Başarabilirsin. İnanıyorum sana." Babam benim her şeyimdi. Yanağına teşekkür öpücüğü bırakıp geri çekildim.

"Hadi kahvaltıya" dediğinde "Sen in geliyorum." dedim.

Aynada kendime son kez baktım. Tayt ve sweat ile sade ama iyi duruyordum. Saçlarımı tepeden bağlamıştım. Ayaklarıma ayakkabıları geçirken canım biraz acısa da umursamadım. Komidinde solmak üzere duran güllere son kez bakıp kahvaltıya indim.

Kahvaltı boyunca annemle birbirimizi öldürmeden sohbetimizi bitirebilmiştik. Sürekli beni iğneleyip şımarıklığım hakkında söylenip durdu. En sevdiği takımlardan ve bardaklardan bahsederken bir an bile susmadı. Haklı olduğunu düşünüp sesimi çıkaramamak her şeyi daha kötü yaparken masadan kalktım.

Deniz'in evine yürürken aşırı stresliydim. Cümlelerimi hazırlamamıştım. Her şeyi olduğu gibi anlatmalıydım. Tepkisi ne olursa olsun yalan söyleyip işleri daha fazla karıştırmayacaktım. Kafamı gökyüzüne kaldırıp yanında ağlamak istemediğim için dualar ettim. 'Yaşlarımı tutabilirim' diyerek kendi kendime motive olmaya çalıştım.

Zile bastığımda uzun süre kimse kapıyı açmadı. Tekrar basacak iken karşımda Yeşim belirdi. Aşçıları olmanın yanında birkaç işle de ilgilenen bir kadındı. Annem, işe alınmasını sağlamıştı. Yüzünde gülümseme ile "Merhaba." dediğinde ben de gülümsedim.

"Merhaba. Deniz evde mi?"

"Ha-yır." Kekeleyerek konuşmuştu.

"Emin misin?"

"Evet." dedi. Gözlerini benden kaçırdığında yalan söylediğini biliyordum.

İçeri girip yanından geçerken şaşırmış bir şey söylememişti. Merdivenleri tırmanırken çaresizce bağırdı. "Asel Hanım!"

Bana engel olmayacağını fark ettiğinde, "Rahatsız edilmek istemiyordu." dediğini duydum.

Deniz Azaklı yazan kapıyla bakıştığımda içeri girmekte zorlandım. Odasından gelen yüksek sesli müziği anlamaya çalıştım. Kapıyı tıkladığımda bir cevap gelmedi. Tekrar tıkladığımda şarkıdan başka hiçbir şey duymamıştım.

Yavaşça kapıyı aralayıp içeriye baktım. Camın önünde geniş bir pufa oturmuş dışarıyı izliyordu. Bizim evi ve odamı net bir şekilde görebiliyordu. Müzik sesi kulaklarımı delerken beni duymadığını anladım. Yanına yaklaşıp arkasında dururken masanın üzerinde duran laptoptan müziği durdurdum. Bana dönüp endişeyle baktı.

Gözlerimiz kesiştiğinde şaşırmıştı. "Sen-" derken benden tiksinir gibiydi. "Sen hangi yüzle buraya geliyorsun?"

Vermiş olduğu tepkiyi asla beklemezken kusursuz yüzündeki morluğu gördüm. Onu incelerken sargılı eli dikkatimi çekti. Telaşla, "Sana ne oldu?" dedim.

"Seni ilgilendirmez." Ayağa kalkmış bana öfkeyle bakıyordu.

Çenesine uzandığımda gerileyip benden kaçtı. "Ne yapmaya çalışıyorsun?"

Beni terslediğinde hepsini hak ettiğimi biliyordum. "Ben-" Söyleyeceğim her şeyi unuturken konuşamadım.

"Hayır anlamıyorum. En başında sana sormuştum. Beni kullanıyor musun demiştim. Hatırlıyor musun?"

Gözlerim dolarken cevapsız kaldım. Elini saçlarından geçirip bağırıyordu. "Ben çok net hatırlıyorum! O gün bana ne cevap vermiştin? Söylesene!"

Yüzüne bakamazken kafamı çevirdim. "Aldatılan biri olarak aldatmam demiştin! Kimsenin duyguları ile oynamam demiştin! Ama bana bak?"

Çenemden tutup beni yüzüne bakmayı zorladı. "Bana bak! Ne haldeyim?" dedi.

"Özür dilerim." Fısıltıyla konuşurken yaşlarım akıyordu.

"Ah en azından biri özür diliyor. Diğeri pişkin pişkin her şeyi anlatırken..."

Cümlesi ile hareketsiz kaldım. "Diğeri derken?"

"Eski sevgilin. Ahh pardon yeni sevgilin mi demeliyim? İnan bana ben de bilemiyorum! Kusura bakma!"

Sesindeki iğneleyici tavır beni yaralarken şaşırdım. Yüzündeki morluk ve elini düşündüm. Ener'le kavga etmiş olamazdı! "Sakın bana Ener'in yanına gittim deme!"

"Gittim! Mesajını gördükten sonra yanına gittim!" O kadar çok bağırıyordu ki korkuyordum. "Sarhoştum derken ne demek istediğini sordum! Sana ne yaptığını, canını nasıl yaktığını sordum!"

Odanın her yerine adım atıp deliler gibi yürüyordu. Başım dönerken ne yapacağımı bilemedim. "Bana ne dedi biliyor musun? Ben senin canının yandığı için kahrolurken bana ne dedi! Sizin seviştiğinizi söyledi! 'Her zaman olduğu gibi' diye de ekledi."

Söylediği ile başımdan aşağıya kaynar su dökülmüş gibi hissettim. Ağzım ve gözlerim aynı an da açılırken "Neeeee?!" diye çığlık attım.

"Ne oldu neden şaşırıyorsun? Yoksa sen de sarhoştun ve unuttun mu?"

Ellerimi çaresizce etrafa savururken cümle kuramadım. Mavi gözlerini saran acı ve öfkeyi görmek beni mahvetti. Bunun sebebi olan kişiyi öldürmek isterken bağırmaya başladım.

"Sen de ona inandın mı? Aylardır sürekli yan yanayken beni biraz tanımadın mı?"

"Şakır şakır ağlarken yüzüme bile bakamıyordun. Özür dileyip dururken, sevgini hak etmiyorum şarkıları gönderiyordun. Neden o zaman? Yapmadıysan, Neden!?!"

"Ben-" Olayı nasıl anlatacağımı şaşırmıştım. Beynim dururken her şeyi olduğu gibi söyledim. "Ben lavaboya gittiğimde Ener beni sıkıştırdı. Yanından uzaklaşmak isterken engel oldu."

Yaşlarım akmaya başladığında hıçkırarak konuştum. "O ağlıyordu ve saçma saçma şeyler söylüyordu. Ben ne yapacağımı bilemezken bir an da beni öptü."

Deniz'in yüzündeki acı çoğalırken beni nefretle izliyordu. "Ondan tiksindiğimi söyleyip partiden ayrıldım. Ben-" Nefes almaya çalışırken boğuluyordum. Yüzündeki nefret tereddüte dönüşürken devam ettim.

"Ben çok korktum. Ona karşı hiçbir şey hissetmedim. Benden nefret etmenden korktum. Yüzündeki bu acıyı göreceğimi, benim yaşadığım o korkunç duyguları yaşayacağını bildiğim için yüzüne bakamadım."

Söylediklerimi beklemiyormuş gibi beni izledi. İkimizde derin nefesler alırken kimse konuşmuyordu. Söylediklerime bir cevap vermesini bekliyordum. Bana inanmasını istiyordum.

Fısıltı ile konuştuğunda ne dediğini anlamamış gibi yüzünü inceliyordum. Hâlâ aynı noktada durmama kızar gibi bu sefer yüksek sesle konuştu.

"Çık dışarı!"

Kalbim yerle bir olurken ona itaat ettim. Göz yaşlarım durmazken kapıyı arkamdan kapatıp merdivenlere yöneldim.

Ona tüm duygularımdan bahsetemesem de olayın aslını anlattığım için rahatladım. Çabamın bu kadar olduğunu, mavi gözlere yalvarmayacağımı biliyordum. Bir yanım tüm hissettiklerimi önüne serip beni bırakmaması için çığlıklar atmayı düşünürken diğer yanım ise onsuz da olabileceğimi söylüyordu.

Bahçeye çıktığımda derin nefesler aldım. Yüzümdeki yaşlar kururken kararımı vermiştim. Hızla eve gidip, anahtarları ve kaskımı aldım. Motoruma binip yola koyulurken nereye gideceğimi çok iyi biliyordum.

Salonun önüne geldiğimde motoru park edip öfkeyle içeri girdim. Ortam o kadar kalabalıktı ki Mert'i arayan gözlerim yorulmuştu. En arka tarafta biriyle çalışırken düşündüğüm isim olması için dua ettim.

Hızla yanlarına gidip ikisine de baktım. Yüzümde zafer kazanmış bir gülümsemeyle dururken bazılarının aksine şanslı günümde olduğumu düşünerek şükrettim.

Mert ve Ener, dönüp baktığında hâlâ gülümsüyordum. İkisi de şaşkınken Mert konuştu.

"Bugün antremanın yoktu." Gözlerinin içine ima dolu baktım.. "Hoş buldum Mert!"

"Evet, antremanım yoktu. Ama sevgilimi görmeye gelemez miyim?"

Ener'e bakıp tüm dişlerimi göstererek gülümsedim. Ne yaptığımı anlamaya çalışırken Mert'in yüzündeki şaşkınlık ile daha çok keyiflendim.

"Aaa geleceğimi söylemedi mi?" Platforma çıkıp yanlarına giderken Mert, "Hayır." dedi.

Yüzündeki ifadeye kahkaha atmamak için kendimi tutuyordum. "Oysa ki sana haber vermesini söylemiştim. Çok ayıp etmiş."

Rolümü anlayan Ener cevap verdi. "Kusura bakma, aklımdan çıkmış."

Daha da keyiflenirken yerde gördüğüm bandajları alıp elime sarmaya başladım. Mert'e "Sen çok yorulmuşsun, biz devam ederiz." dedim.

"Eğitmen olmayanlar ders veremezler Asel, kuralları biliyorsun." İçimden küfretmeme rağmen gülümsedim.

"Biliyorum. Zaten ders vermeyeceğim. Minik bir antreman."

Ener, Mert'e yaklaşıp omzuna dokundu. "Sorun yok, Asel'le devam ederim." dedi.

Çevremdeki herkesi ele geçirmesi yetmiyormuş gibi Mert ile de iyi anlaştığını hissedince öfkem büyüdü. Ondan nefret ediyordum.

Mert, platformdan inerken Ener'in yüzünü inceledim. Dudağı ve kaşı patlamış, gözünün altı morarmıştı. Çenesinden boynuna doğru inen bordo renge bakıp, Deniz'le gurur duydum.

Ener, tam karşımda elleri havada dururken pozisyonumu aldım. Ağzımdan kelimeler döküldüğünde çok sakin çıkmıştı.

"Demek, seviştik."

Yüzündeki sinsi gülümsemeyi gördüğümde ona yaklaştım. Dişlerimin arasından konuştum.

"Hem de her zaman olduğu gibi."

Tüm dişlerini gösterdiğinde hâlâ gülüyordu. Ukala sırıtışından kurtulmak için çenesine yumruğumu geçirdiğimde başarmıştım.

Artık gülmüyordu.

Continue Reading

You'll Also Like

1.6M 95.2K 60
Ulaş: Ev alma, komşu al demişler. Işık: Öyle mi demişler. Ulaş: Öyle demişler. Alacağım seni kendime. Mecburuz.
2.8M 125K 70
Tıp öğrencisi Beren, yıllardır göğüs gerdiği aile şiddeti yüzünden sonunda evden kaçtığında, aklına gelecek son ihtimal uluslararası bir ajanla karşı...
1.3K 96 6
"Karanlık şehrin nefes kesen sokaklarında, suçun acımasız dünyasında adını sıkça duyduğumuz Valeria ve Marcus, her biri kendi alanında ustalaşmış, ko...
539 99 12
Akıl, vicdanın önüne geçmişti ve bundan kurtuluşumuz yoktu. Geçmişin kirli gözyaşları, kalbimin üzerine yavaş yavaş aktı ve o kirli gözyaşları kalbim...