Affet Beni

By gayeozdmr_

2.2M 73.1K 8.1K

[ Affet Beni, Sev Beni'nin ikinci ve devam kitabıdır. ] ♧ Açığa çıkan doğruların bitirdiği bir aşk. Can yakan... More

Affet Beni
1. BÖLÜM ♧ YOK OLUŞ
2. BÖLÜM ♧ UMUT
3. BÖLÜM ♧ HAYAL KIRIKLIĞI
4. BÖLÜM ♧ BEKLEYİŞ
5. BÖLÜM ♧ NEFRET
6. BÖLÜM ♧ GRİ
7. BÖLÜM ♧ ARKADAŞ
8. BÖLÜM ♧ FEDAKARLIK
9. BÖLÜM ♧ KORKU
10. BÖLÜM ♧ YALANLAR
Küçük bir not ;)
11. BÖLÜM ♧ SEÇİM
12. BÖLÜM ♧ BELA
13. BÖLÜM ♧ ÖLÜM
14. BÖLÜM ♧ ŞANS
15. BÖLÜM ♧ ROL
16. BÖLÜM ♧ DEĞER
17. BÖLÜM ♧ MÜHÜR
18. BÖLÜM ♧ DELİ
19. BÖLÜM ♧ BUZDAĞI
20. BÖLÜM ♧ TESADÜF
21. BÖLÜM ♧ ARAF
22. BÖLÜM ♧ SARHOŞ
23. BÖLÜM | 1. KISIM ♧ LİSTE
23. BÖLÜM | 2. KISIM ♧ BANA AİT
24. BÖLÜM ♧ BEDEL
25. BÖLÜM ♧ DUMAN
26. BÖLÜM ♧ DÜĞÜM
27. BÖLÜM ♧ ÜMİT
28. BÖLÜM ♧ SAHTE
29. BÖLÜM ♧ SOĞUK
30. BÖLÜM ♧ KALP
31. BÖLÜM ♧ GEÇMİŞ
32. BÖLÜM ♧ YABANCI
Gelecek Bölümlerden Kesitler ;)
33. BÖLÜM ♧ BAŞTAN ÇIKARTMAK
34. BÖLÜM ♧ İLK SEFER
35. BÖLÜM ♧ HATA
36. BÖLÜM ♧ FOTOĞRAFLAR
37. BÖLÜM ♧ İKİNCİ ŞANS
38. BÖLÜM ♧ KARANLIK
39. BÖLÜM ♧ CEHENNEM
40. BÖLÜM | SEZON FİNALİ ♧ YEMİN
Gelecek Bölümlerden Kesitler - 2 ;)
41. BÖLÜM ♧ HUZUR
42. BÖLÜM ♧ İKİ KELİME ON ÜÇ HARF
43. BÖLÜM ♧ SEV BENİ
44. BÖLÜM ♧ MUM IŞIĞI
45. BÖLÜM ♧ ESPRİ
46. BÖLÜM ♧ SEÇENEK
47. BÖLÜM ♧ KARDEŞLİK
48. BÖLÜM ♧ SIR
49. BÖLÜM | 2. KISIM ♧ YALVARMAK
50. BÖLÜM ♧ SÖZ
51. BÖLÜM ♧ AİLE
52. BÖLÜM ♧ MEZAR
53. BÖLÜM ♧ ACI
54. BÖLÜM ♧ SİYAH
55. BÖLÜM ♧ CENNET
56. BÖLÜM ♧ AFFETMEK
57. BÖLÜM ♧ KORUYUCU
58. BÖLÜM ♧ SEVGİ
59. BÖLÜM ♧ KARDEŞ SÖZÜ
60. BÖLÜM ♧ NİKÂH
61. BÖLÜM ♧ İKNA
62. BÖLÜM ♧ İHANET
63. BÖLÜM ♧ AYRILIK
64. BÖLÜM | 1. KISIM ♧ AŞK
64. BÖLÜM | 2. KISIM ♧ GİTME
Bir Soru&Bir Duyuru :)
65. BÖLÜM | FİNAL ♧ MUTLULUK
ÖZEL BÖLÜM ♧ 1
ÖZEL BÖLÜM ♧ 2
SEV BENİ BİR YAŞINDA!
ÖZEL BÖLÜM ♧ 3
ÖZEL BÖLÜM ♧ 4
ÖZEL BÖLÜM ♧ 5 | SON |

49. BÖLÜM | 1. KISIM ♧ CEZA

25.7K 855 148
By gayeozdmr_

Playlist: Pera - Sensiz Ben 

Multimedya: Azra&Aras ♥

İyi okumalar!

▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬

İnsanın sevdiğini son kez görmesinden daha kötü olan tek şey; onu son kez gördüğünü biliyor olmasıdır." – Paul Auster

23 Mart 2014.

Sonunda sene başından beri her son sınıf öğrencisinin korkarak beklediği o gün gelip çatmıştı. Sabah, saat 7’ye kurmuş olduğum alarmdan yarım saat kadar önce uyanmıştım. Ardımda bıraktığım on gün içinde eksiklerimin hepsini tamamladığıma inanıyordum. On gün boyunca başımı kitaplarımdan kaldırmamış, çok fazla çalışmıştım. Bu sınavda başarısız olmak, bir sene kaybetmek istemiyordum. Kaybedeceğim bir sene üniversiteye geç başlamak demekti, daha çok para kaybetmek demekti.

Sabah kalktığımdan beri yerimde duramıyordum. Heyecanlıydım. Hatta fazlasıyla. Bu heyecanımın beni kötü bir yönde etkilemesini istemiyordum. Birkaç saat içinde evden çıkacak ve saat 10’da sınava girecektim. YGS sınavının ardından haziran ayında gireceğimiz bir sınav daha olacaktı. Şu an için düşündüğüm tek şey YGS idi.

“Azra!”

Annemin sesini işittiğimde odamın içinde dolanmaya bir son verip odamın kapalı kapısını açtım ve “Efendim?” diye seslendim. Sesim bile heyecanımın ne kadar fazla olduğunu kolayca yansıtabiliyordu.

“Kahvaltı hazır. Artık odandan çıkabilirsin.”

Annem haklıydı. Bir an önce odamdan çıkmam ve kahvaltı yapmam gerekiyordu. Odamın açmış olduğum kapısından çıktığımda koridor boyunca ilerleyerek mutfağa girdim ve annem çayları bardaklarımıza doldururken kendi yerime geçerek oturdum. Annemde çayları doldurduktan sonra kendi yerine geçip tabağına kahvaltılıklardan almaya başladı.

“Her şey yolunda gidecek, kızım. İnan bana.”

“Korkuyorum.”

Annemin dediği gibi olmamasından korkuyorum. Sınav öncesinde çok fazla şey yaşamıştım. Bu yüzden yeteri kadar verimli çalışamadığımı biliyordum. Şu an için herhangi bir eksiğim olmasa da korkuyordum işte. Elime yüzüme bulaştırmaktan, başarısız olmaktan korkuyordum.

“Bu bir son değil, Azra. Bu sene olmazsa bir sonraki sene olur.”

“Hayır, anne. Bu sene olmak zorunda. O sınavdan başarısız ayrılmak istemiyorum. Bu benim tek şansım.”

Annem masanın üstünden uzanıp elimi tuttuğunda yüzüne bir gülümseme yayıldı ve “Ne kadar çabaladığını biliyorum, hayatım.” dedi. “Bu sınav için çok çalıştın. Yaşamış olduğun onca şeye rağmen yine de çabaladın ve ben başaracağına inanıyorum, tamam mı? Başaracaksın!”

“Teşekkür ederim, anne.”

Annem yeniden gülümsediğinde elimin üzerindeki elini çekti ve kahvaltısını yapmaya devam etti. Bende kahvaltımı yaparken bir yandan da her şeyin yolunda gitmesi için dua ediyordum. Bir an önce bu günü atlatmak, sınavın stresinden kurtulmak istiyordum.

Saat dokuz olduğunda annemde bende evden çıkmak için hazırdık. Annemde her annenin isteyeceği gibi okulun bahçesinde beni beklemek istemişti ve bende her çocuğun isteyeceği gibi sınavdan çıktığımda annemi orada görmeyi istemiştim. İşte bu yüzden ikimiz evden çıkmış, bizi sınavın yapılacağı okula götürecek olan taksiye binmek üzere harekete geçmiştik.

Gerekli belgelerimin hepsinin yanımda olduğundan bir kez daha emin olduğumda taksiden annemle birlikte indim ve okulun bahçesine doğru ilerledik. Annem koluma sıkıca girmişti. Birlikte attığımız her adım bana sınav için güç veriyordu sanki. Başaracağıma olan inancımı arttırıyordu.

“Azra! Nurgül!

Arkamızdan gelen sese annemle aynı anda döndüğümüzde bize doğru hızlı adımlarla ilerleyen ve aynı zamanda bize elini sallayan babamı gördüm. Ani bir gülümseme yayıldı yüzüme. Babama doğru ilerlerken ikimiz ortada bir yerde buluştuğumuzda kollarımı boynuna doladım. Babamın da kolları anında belime dolanırken beni yanağımdan öptü.

Annem yanımıza geldiğinde “Babanın da burada, seninle olmasını isteyeceğini düşünmüştüm.” dedi. Yüzümde var olan gülümsemem biraz daha arttı. “Burada olmana sevindim, baba. İkinizin de yanımda olmasına sevindim.”

Babam eliyle saçlarımı okşadıktan sonra iki elini birbirine çarptı ve yerinde sallanırken “Çok heyecanlıyım.” diye fısıldadı. Annem güldüğünde babam devam konuşmasına devam etti. Sesi heyecanlı olduğunu tıpkı benim sesimin de yansıtabildiğim gibi yansıtabiliyordu. “Bütün belgelerini yanına aldın mı? Haberlerde görmüştüm. Şu siz kızların taktığı tel tokalara bile sorun çıkartıyorlarmış. Çok saçma ama sen saçında olmadığına emin ol. Telefonda yok tabii. Telefonun yanındaysa annene ver.”

Sanki sınava girecek olan ben değil de babamdı. Benden kat ve kat daha fazla heyecanlıydı. “Baba, bunların hepsini biliyorum. Merak etme belgelerimin tamamı yanımda ve saçımda toka falan da yok.”

“Telefonun?”

“Sınava gireceğim zaman anneme veririm.”

“Tamam.” Babam kollarını göğsünde kavuşturduğunda bana baktı. Aynı tona sahip olduğumuz yeşil gözlerinin için gülüyordu. Burada, yanımda olmasına o kadar çok seviniyordum ki. Annem de babam da yanımdaydı. Bundan daha iyisi olamazdı. Uzun yıllar önce kaybettiğim ailemi geri kazanmış gibiydim.

Babam, sessiz kaldığımız birkaç dakikanın ardından “Sınavdan sonra birlikte bir şeyler yemeye gidelim mi?” diye sordu. Annem doğrudan bana bakarken ne cevap vereceğimi bekliyordu. Babam da öyle.

Başımı aşağı yukarı sallayarak babamı onayladığımda “Çok güzel olur.” diye fısıldadım. Babam, anneme dönüp gülümsedi. Onun gülümseyişiyle birlikte bende gülümsedim. Annemin ve babamım yanında olduğum her saniye sınava dair heyecanım biraz daha azalıyordu.

Cebimdeki telefonum çaldığında hızlı bir şekilde telefonumu cebimden çıkarttım ve arayanın kim olduğuna baktım. Telefonum ekranında yazan ‘Aaras ♥’ ismini gördüğümde dudaklarım yukarıya doğru kıvrıldılar. Annemle babama “Hemen geliyorum.” dediğimde onlara sırtımı döndüm. Attığım birkaç adımın ardından çalan telefonumu cevaplandırarak kulağıma götürdüm.

“Aras.”

“Günaydın, güzelim.”

En son Aras’ı iki gün önce görmeye gitmiştim. O günden sonra sadece bir kez telefonla konuşmuştuk. Şimdi yeniden sesini duymak beni her zamanki gibi derinden etkilerken gülümsemem daha da arttı. “Günaydın.”

Onunla konuşmak, sesini duymak daha iyi hissetmeme neden olmuştu. Gittikçe yitiriyor olduğum heyecanım biraz daha azalmıştı. Sonunda heyecanımdan geriye hiçbir şey kalmayacaktı. Annem, babam ve Aras yanımda olduğu müddetçe kendime olan inancım artıyordu. Başaracağıma onların varlığı sayesinde inanıyordum.

Aras, artık iyiydi. Koltuk altı değneğini hiç kullanmadan kolaylıkla bacağını hareket ettirebiliyordu. Hatta artık o çok değerli arabasını kullanmaya bile başlamıştı. İyileştiği için evde durmak bilmiyordu. Eski sağlığına ve kişiliğine geri dönmüştü.

“Heyecanlı olabileceğini düşünüp seni aramak istedim. Nasılsın?”

“Daha iyiyim. Sabah ki kadar heyecanlı değilim. Sanırım başaracağım.”

Aras’ın yanımda olmasını isterdim. Ona sarılmayı, öyle sınava girmeyi isterdim. Ama o da sınava girmek için şu an başka bir okuldaydı. Beste, Berkay, Doruk ve Enis’te öyle. Hepimiz ayrılmıştık. Hiçbirimiz aynı okula düşmemiştik. En azından biriyle beraber olmayı, aynı okulun bahçesinde beklemeyi isterdim.

“Tabii ki de başaracaksın. Buna olan inancım tam, güzelim.”

“Bana inandığın için teşekkür ederim, Aras.”

Sınavı atlattığımda her şeyi ona anlatacağımı söylemiştim. Sınavın stresinden sonra bir de bunun stresini yaşayacaktım. Aras’ın ondan sakladığım sırrımı öğrendiğinde bana hala inanıp inanmayacağını bilmiyordum. Sadece inanmasını diliyordum. Başka bir çarem yoktu.

“Sınavdan sonra ikimiz birlikte bir şeyler yapalım mı?”

“Çok isterdim ama annem ve babamla yemeğe gideceğiz. Yemekten sonra seni arasam olur mu?”

Aras “Daha iyi bir fikrim var.” dedi hemen. Ardından devam etti. “Babanla tanışmak istediğimi söylemiştim. Benimde sizinle birlikte yemeğe katılmamın bir sakıncası var mı?”

“Ciddi misin?”

“Oldukça.”

“Bekle.”

Telefonumu kulağımdan ayırıp sesin gitmemesi için elimle telefonu örttüm ve annemlere doğru ilerlemeye başladım. Annemle babamın yanına vardığımda ettikleri muhabbetlerine ara verip bana doğru döndüler. Telefonu gösterip “Aras telefonda.” dedim. İkisine de teker teker baktıktan sonra “Seninle tanışmak istediğini söylüyor baba ve bugün bizimle yemeğe gelmek için sizden izin istiyor.” diye ekledim.  

Babam gözlerini benden ayırıp anneme yöneltti. İkisi kısa bir an bakıştıktan sonra yeniden bana döndüler. “Onunla tanışmayı bende çok isterim. İlk başta yanında olamadım ama şimdi buradayım ve kızımın kiminle birlikte olduğunu bilmek istiyorum. Üstelik Aras’ın aynı hataları yeniden yapmayacağından emin olmalıyım.”

“Teşekkür ederim, baba.”

Anneme ve babama ikinci kez sırtımı döndüğümde telefonumu yeniden kulağıma götürdüm ve Aras’la konuşmaya kaldığım yerden devam ettim.

“Bizimle birlikte yemeğe katılabilirsin, Aras. Babam da seninle tanışmak istediği söyledi.”

“Babanın bana kızgın olduğunu tahmin edebiliyorum.”

“Sanırım biraz öyle.”

“Haklı.” Aras bir süre sessiz kaldı. Aradan geçen birkaç saniyenin ardından yeniden konuştuğunda dediği ilk şey “Seni seviyorum.” olmuştu. Bunu Aras’tan artık sık sık duyuyor olsam da hala alışamamıştım. Hala ilk kez diyormuş gibi kalbim kanatlanıyor ve midemdeki kelebekler dört dönmeye başlıyorlardı.

“Bende seni seviyorum.”

“Ve başaracağına inanıyorum. Sınavdan sonra seni arayacağım. Yemekte görüşürüz, güzelim.”

“Görüşürüz, Aras.”

Aras telefonunu kapattığında bende benimkini kulağımdan ayırdım ve pantolonumun cebine geri soktum. Aras’la konuşmak bana oldukça iyi gelmişti. Sanırım heyecanımı tamamen yitirmiştim.

Annem ve babamın yanına geri dönmek için adım attığımda birinin bana seslenmesiyle durdum. Duymuş olduğum ses aşina olduğum ve çok yakından tanıdığım bir sesti. Ayaklarım sanki bu beton zemine çivilenmişti. İçimden, “Hayır,” diye fısıldadım. “Hayır, şimdi olmaz lütfen.”

Ama aynı sesten adımı ikinci kez duydum. “Azra!”

Gözlerimi kısa bir anlığına yumup derin bir nefes aldıktan sonra yeniden açtım ve yavaşça sesin geldiği tarafa doğru döndüm. Döndüğüm anda gördüm onu. Savaş, sadece birkaç metre ötemde öylece duruyordu. Gözleri doğrudan gözlerimin içine bakıyor, günlerdir neden onu aramadığımı, hiçbir mesajına ya da armalarına cevap vermediğimi sorguluyor gibiydi.

“Burada… Burada ne işin var?”

“Sınava burada giriyorum.” Savaş bana doğru ilerlerken aramızdaki mesafeyi kapatıyordu. Sonunda tam önümde durduğumda sadece birkaç santimlik bir mesafe kalmıştı onunla benim aramda. “Bana söyleyeceğin ilk şeyin bu olmaması gerekiyordu.” Bir fısıltıdan farksız sesi kalbimi burktu. Savaş bunu hak etmiyordu. Her zaman yanımda olmuşken şimdi benim ona sırtımı çevirmemi hiç hak etmiyordu.

“Söylemek istediğin hiçbir şey yok mu?” diye sordu Savaş. Hiçbir şey söyleyemedim. Sadece sessiz kaldım. Ne dersem diyeyim haklı olmayacaktım. Ne dersem diyeyim boş olacakı. “Mesela neden seni o kadar çok aramama rağmen hiçbir aramama cevap vermediğini söylemek ister misin? Ya da beni yeniden görmeye geleceğini söylemene rağmen hiç gelmediğini? Mesajlarıma geri dönmediğini?”

“Savaş…” diye fısıldadım. Arkamı dönüp anneme ve babama baktım. İkisi de doğrudan bizi bakıyorlardı. Yeniden Savaş’a döndüm. “Savaş, lütfen. Şimdi bunları konuşmanın zamanı değil.”

“Sana göre bunları konuşmamızın hiçbir zamanı yok, Azra. Benimle konuşmuyor, benimle görüşmüyorsun çünkü Aras’ı kaybetmek istemiyorsun. Ama böyle konuşmamıştık. Arkadaşlığımızı devam ettireceğimizi söylemiştik. Sen yine hep yaptığın gibi peşime takılacak, başıma bela olacaktın!”

“Özür dilerim, Savaş. Ama… Ama Enis, seninle birlikte olduğumu öğrendi. Ve eğer seninle görüşmeye devam edersem ben yapmadan önce gidip Aras’a bunu söyleyecek. Lütfen, bana biraz zaman ver. Lütfen.”

Savaş başını iki yana salladı. Ellerini koyu renkteki pantolonunun ceplerine soktu ve gözlerini gözlerime dikti. “Sanırım bitti.” diye fısıldadı. “Buraya kadarmış. Aras öğrendiğinde her şey daha da kötü olacak. Enis bile ayağıma kadar gelip senden uzak durmamı istemişken Aras’ın ne yapacağını tahmin bile edemiyorum. Senden benimle görüşmemeni isteyecektir ve sende onu kaybetmemek için benimle görüşmeyeceksin. Yine onu seçeceksin. Sana kızmıyorum. Sana kızamıyorum. Çünkü böyle olacağını en başından beri biliyordum. Her zaman Aras’ı seçeceğini, onun daima birinci sırada yer alacağını biliyordum. Ama buna rağmen yine de seninle olan ilişkimizi korumak istedim. Bunu istediğim için aptalın teki olmalıyım!”

Savaş bana sırtını döndü. Tam o anda kendimden yeniden nefret ettim. Bütün bunların sorumlusu bendim. Böyle olmasının suçlusu ne Aras’tı ne de Savaş. Tek bir suçlu vardı ve o da bendim. Bu yüzden kendimden nefret ediyordum.

“Savaş!”

Ona seslenmeme rağmen durmadı. Ama pes etmedim. Yeniden seslendim ve arkasından yürüdüm. Ona yetiştiğimde kolundan sertçe tutup kendime döndürdüm ve kollarımı boynuna doladım. “Özür dilerim.” diye fısıldadım. Savaş hiç kımıldamadı. Ne sarıldı ne de herhangi bir şey söyledi. “Çok özür dilerim. Böyle olmasını istemezdim. Böyle olmamalıydı.”

Savaş’tan geri çekildiğimde gözlerimi yüzüne çevirdim. Gözlerime biriken yaşlarımın akmaması için büyük bir çaba sarf ediyordum. “Bitmedi.” diye fısıldadım ona bakarken. “Aras, Enis, Beste… Çevremdeki hiç kimse seninle görüşmeme izin vermeyecek, biliyorum. Bana karşı çıkacaklar, seninle görüşmemi istemeyecekler. Ama ben istiyorum, Savaş. Arkadaşlığımızın bu kadar kısa sürmesini istemiyorum. Onlar beni anlamıyorlar. En kötü zamanlarımda senin yanımda olduğunu kabul etmek istemiyorlar. Ama benimle olan sendin. Ben herkesi kendimden uzaklaştırdığımda benim elimi tutan sendin. Beni iyi hissettirmeyi başaran da sendin ve ben seni kaybetmek istemiyorum.”

“Ne yapacaksın peki?”

“Aras’a söyleyeceğim. Bunu ona söyledikten sonra ne olacak gerçekten bilmiyorum. Ama senden tamamen kopmayacağım yemin ederim. Sen nasıl benim yanımda olduysan bende senin yanında olacağım. En azından olmaya çalışacağım. Lütfen, inan bana ve sadece biraz zaman ver.”

“En azından artık seni aradığımda telefonu açarsın, değil mi?”

Dudaklarım istemsizce kıvrıldıklarında başımı hızlı bir şekilde aşağı yukarı salladım ve kollarımı ikinci kez Savaş’a doladım. Kim ne derse desin ona asla sırtımı dönemezdim. Bunu ona yapamazdım. Evet, belki Savaş’la birlikte olmam benim en büyük pişmanlığımdı ama Savaş değildi. O benim arkadaşımdı ve ben arkadaşımı kaybetmek istemiyordum. Onu kaybetmemek için savaşmam gerekirse savaşırdım.

“Sınava sadece dakikalar kaldı.”

“Evet.”

“Heyecanlı mısın?”

“Artık değilim.”

Savaş bana gülümsediğinde eğilip yanağımı öptü ve “Teşekkür ederim.” diye fısıldadı. “Sahip olduğum tek arkadaşım sensin. Etrafımdaki herkes bir süre sonra beni bırakıyor. Önce kardeşim Buse, sonra annem, babam ve Vedat amca. Sahip olduğum kim varsa hepsi gitti. Ama sen gitme, olur mu?”

“Gitmeyeceğim. Söz veriyorum.”

“Sana inanıyorum. Sınavda başarılar, zeki. Görüşürüz.”

“Görüşürüz, Psikatil.”

Savaş’ın yüzünde kocaman bir gülümseme belirdi. Ardından gözlerinin içi parladı ve bana sırtını dönüp benden uzaklaşmaya başladı. Arkasından bir süre baktıktan sonra annemin ve babamın yanına geri döndüm. Sınav için okula girmeden önce ikisine de sıkıca sarılıp öptüm. Telefonumu anneme verdim. Sonra da adımlarımı okulun geniş kapısına doğru yönelttim. Güvenlik önlemlerinin ardından okulun geniş kapısından içeriye girdiğimde geleceğime doğru büyük bir adım atmıştım.

***

2 saat 40 dakika önce girmiş olduğum sınav bittiğinde ve artık geçmişimde bir anı olarak kaldığında saatler önce girmiş olduğum kapıdan okulun bahçesine çıktım. Kalbim öyle hızlı atıyordu ki. Gözlerim bahçedeki kalabalığın arasında annemi ve babamı arıyordu. Sonunda onları bulduğumda koşar adımlarla yürümeye başladım ve ikisine de sıkıca sarıldım. Onca ayın üzerime birikmiş olduğu stresi, heyecanı ve korkusuyla gözyaşlarıma teslim olarak ağlamaya başladım. Gözyaşlarım hiç durmadan, hızlı bir şekilde gözlerimden yanağıma doğru hararetle kayarlarken annemin eli sırtımda bir ileri bir geri hareket edip duruyordu. Babam ise kulağıma doğru “Sorun yok.” diye fısıldıyordu. “Bir şansın daha olacak, Azra. Sınava yeniden girebileceksin. Sorun yok.”

Başımı iki yana sallayarak annemden ve babamdan ayrıldım. Islanan yanaklarımı elimin tersiyle kurularken başımı sallamaya devam ediyordum. Onlara bakarken “Hayır.” diye fısıldadım. “Hayır, sınava yeniden gireceğimi sanmıyorum. Çünkü sınav tahmin ettiğimden çok daha iyi geçti. Başardım, baba. Başardım, anne.”

“Ah, hayatım.”

Annem bana yeniden sarıldığında bende ona sıkıca sarıldım. Gözyaşlarım bir süre sonra dindiklerinde yüzümde bir gülümseme oluşmuştu. Üzerimden büyük bir yük kalkmış gibi hissediyordum. Ama çok geçmeden kalkan o yük geri gelecekti, biliyorum. Hatta belki de üzerimden attığım yükten daha ağır bir şekilde geri gelecekti.

“Tebrik ederim, kızım.”

Babamda tıpkı annem gibi bana sarıldığında üzerime binecek olan ikinci yükü şimdi düşünmeyi reddettim ve zihnimin en ücra köşesine yolladım. Her şey daha da beter bir hal almadan önce biraz mutlu kalmayı istiyordum. Annemle, babamla, Aras’la ve arkadaşlarımla.

Annem, babam ve ben, babamla buraya döndüğünden bu yana daha önce iki kez gelmiş olduğumuz aile restoranındaydık. Aras’la az önce konuşmuş ve buranın adresini vermiştim. Beş, on dakika içinde burada olacağını söyleyip telefonu kapatmıştı. Aras’tan sonra Beste’yi, Doruk’u ve Berkay’ı aramış, hepsiyle tek tek görüşmüştüm. Söylediklerine göre onlarında sınavları tahmin ettiklerine oranla daha iyi geçmişti. Beste, matematikte birkaç soruda çuvalladığından bahsetmişti. Berkay ise tarihte biraz sıkıntı çektiğini ama hiçbir sorunun olmadığını söylemişti. Doruk ise her şeyin yolunda gittiğinden bahsetmişti. Hepsinin bekledikleri gibi bir sınav geçirmiş olmalarına sevinmiştim.

Gözüm restoranın kapısının üzerindeydi. Aras’ın gelmesini bekliyor, bir yandan da annemi ve babamı dinliyordum. İkisi bir an olsun sohbetlerini kesmiyorlardı. Sanki ayrı geçirdikleri yılların acısını çıkartıyorlardı. Onları böyle görmek çok hoşuma gidiyordu. Hepimizin bir arada olması ihtiyaç duyduğumuz bir şeydi.

Aras, aradan geçen birkaç dakikanın ardından restoranın kapısından içeriye girdiğinde oturduğum yerden kalktım. Babam ve annem aynı anda başlarını baktığım yere doğru çevirdiklerinde Aras’ı gördüler. Aras attığı hızlı adımların ardından yanımıza vardığında “Merhaba.” dedi. Annem ve babamda tıpkı benim gibi ayaklanmışlardı. Annem, Aras’a elini uzattığında “Merhaba, Aras.” diye nazik bir şekilde karşılık verdi. Ama babam için aynı şeyi söyleyemem. Babam, Aras’a hiçbir şey demeden kalktığı yere geri oturdu.

Aras bir adım geri gidip yanıma geldiğinde elini belime sarıp yanağıma küçük bir öpücük kondurduktan sonra geri çekildi. Ardından da yanımdaki boş sandalyeye yerleşerek sırtını sandalyeye yasladı. Annemin ve babamın yanında yanaktan dahi olsa beni öpmesi kızarmama neden olurken bende yerime geri oturdum ve kollarımı göğsümde kavuşturdum.

“Telefonda soramadım. Sınavın nasıldı?”

Aras’ın bana bakarak sorduğu bu sorusuna hemen yanıt verdim. “Beklediğimden çok çok daha iyi. Hiç zorlanmadım. Hiçbir sorun yok.”

“Biliyordum.”

Aras’ın gülümsemesine karşılık verdiğimde gözlerimi ondan ayırıp anneme ve babama çevirdim. Babam, “Seninki nasıldı?” diye sordu Aras’a.

“Barajı geçeceğimden eminim.” diye yanıtladı Aras babamı. Aras’ın bu cevabıyla başımı öne doğru eğip gülümsedim. Sınav için bir kez olsun bile kitap açmamıştı şimdiye kadar. Sadece bir keresinde Doruk bize çalışmaya geldiğinde açmıştı. Ama tek sorun açmış olduğu kitabı ters tutmasıydı. Yani bütün bunlara rağmen barajı geçmesi bile büyük bir başarıydı.

Masaya bırakılan mönülerden siparişlerimizi seçerken bir sessizlik oluşmuştu. Aras’la ben aynı mönüye bakıyorduk. İkimizde mönüye gömüldüğümüz için kafalarımız birbirlerine yapışmışlardı. Aras, parmağıyla yemeklerden birini işaret etti ve “Buna ne dersin?” diye sordu. Omuz silktim. “Bilmem. Olabilir.”

“Sipariş edelim o zaman.”

“Olur.”

Babam ve annemde mönüden siparişlerini seçtikten sonra hep birlikte siparişlerimizi verdik. Masada tam yeni bir sessizlik oluşmuştu ki babam konuşmaya başlayarak bu sessizliği yok etti. Doğrudan Aras’a bakarak “Şimdiye kadar Azra’nın yanında hiç olamadım. Doğum günlerinde, babalar günlerinde ya da herhangi özel günlerde hiçbir zaman yanında olamadım. Ama artık buradayım, Aras ve şunu bilmeni isterim ki gözüm her zaman üzerinde olacak. Şimdiden söyleyeyim. Daha sonra aramızda herhangi bir tatsızlık çıkmasını istemiyorum. Her ne olursa olsun daima kızımın arkasında olacağım ve eğer olurda bir daha senin yüzünden gözünden tek bir damla gözyaşı düşerse, senin yüzünden acı çekerse karşında beni bulursun.”

Annem, babamı sessizce “Kemal!” diye uyardıysa da babam hiç aldırmadan omzunu silkti. Aras’a bakmaya devam ederken “Ben ciddiyim.” dedi. Ses tonundan söylediklerinde ciddi olduğu kolaylıkla anlaşılıyordu.

“Sorun değil.” Aras önce anneme bakıp gülümsedi ardından da bana. Hemen sonra ise babama döndü ve devam etti. “Ben yaptığım hatamın cezasını yeterince çektim. Bir daha ne olursa olsun aynı şeylerin yaşanmayacağının, Azra’nın benim yüzümden ağlamayacağının sözünü verebilirim.”

“Umarım söz verebildiğin gibi verdiğin sözü tutmayı da becerebilirsin.”

Siparişlerimiz geldiğinde yemeğimizi yemeye başladık. Yemeklerimizi yerken aynı zamanda da konuşmayı sürdürüyorduk. Daha çok annem ve Aras konuşuyordu. Babam, arada sırada onlara katılıyordu. Ben ise sessiz kalan taraf oluyordum hep. Onlar konuşurken dinliyor, bir yandan da yemeğimi yiyordum.

Hiç konuşmadığım için yemeğini ilk bitiren ben olmuştum. Benim ardından babamda yemeğini bitirdikten sonra annem ve Aras’ta bitirdiler ve garson boş tabaklarımızı alıp masayı temizledi. Annem ve babam yemeğin ardından kahve siparişi verdiler. Birkaç dakika sonra sipariş verdikleri kahveler geldiğinde kahvelerini içmeye koyuldular.

Babam, elinde tuttuğu fincanı masaya yavaş bir şekilde koyduktan sonra boğazını temizledi. Aras ve ben aynı anda dikkatimizi babama verdik. Babam, bana bakarken “Aslında bunu sadece üçümüzün bir arada olduğu bir anda söyleyecektik ama madem Aras’ta burada bizimle birlikte onunda bilmesini isteriz.” dedi. Ardından onay almak için anneme baktı. Annem babamı başıyla onayladığında babam yeniden bize döndü.

“Aras’la ortak bir noktamız var.” dedi babam Aras’a bakarken. “İkimizde sevdiğimiz insanların canını yaktık. Her ne kadar hiç istemesek bile bunu yaptık ve sonrasında bunun pişmanlığını en çok biz yaşadık. Geçmişte yaptığım hatanın bedelini inanın bana hala ödüyorum. Sizi bırakıp gitmeyi hiç istememiştim. İstediğim tek şey sizin güzel bir hayat geçirmenizdi ama sanırım bunun için yanlış bir yol izledim. Ama dediğim gibi şimdi buradayım ve bir daha hiçbir yere gitmek gibi bir niyetim yok. İstediğim tek şey hayatımın sonuna kadar kızımla ve sevdiğim kadınla birlikte olmak.”

Babam konuştukça kalbim daha hızlı atmaya başlıyordu. Gözlerim bir annemin bir babamın üzerinde gidip geliyordu. Babam, annemin masanın üzerinde duran elini tutup elinin arasına aldığında sanki kalbim atmayı bıraktı. Bunu bekliyor olsam da şaşkınlığıma yenik düşmüştüm.

“Annenle birlikte bir karar aldık, Azra. Yarın ya da bundan sadece birkaç saniye sonra ne olacağını bilmiyoruz ve ikimizde daha fazla beklemek istemiyoruz. Her şeye yeniden, en baştan başlayacağız. Sen, ben ve annen.”

Şimdi herkesin gözü benim üzerimdeydi. Annemin, babamın ve Aras’ın bakışlarının yoğunluğunu hissedebiliyordum. Dudaklarım aralanmıştı. Birkaç saniyeliğine atmayı bırakan kalbim şimdi yeniden, daha hızlı bir şekilde atıyordu hiç durmadan. Yüzüme kocaman bir gülümseme yayılmıştı ve gülümsememi yüzümden silip atamıyordum. Oturduğum yerden hızlı bir şekilde kalktığımda annem ve babamda aynı anda kalktı. Attığım birkaç adımın ardından onların yanına vardığım anda hiç düşünmeden kollarımı aynı anda ikisine de sıkıca sardım. Bu aldığım en güzel haberdi. Üçümüzün aynı çatı altında olması, bir aile olmamız hep istediğim, hayalini kurduğum ve beklediğim bir şeydi. Hayalim gerçek oluyordu. Bundan daha güzel bir şey olamazdı.

“Bu çok güzel bir haber, baba. Aldığım en güzel haber.”

Üçümüz birkaç dakika boyunca öylece kaldık. Mutluluk her bir hücremi sarmıştı. Öyle ki mutluluktan uçabilirdim bile. İnanamıyordum. Üçümüzün onca yılın ardından yeniden bir arada olacağına inanamıyorum. Her gün aynı masada kahvaltı yapacağımıza, aynı televizyondan filmler seyredeceğimize, aynı koltukta birbirimize dolanmış bir şekilde oturacağımıza inanamıyordum.

Anneme ve babama veda edip Aras’la birlikte restorandan ayrıldığımızda saat üçü geçmişti. Aras, siyah Roadster’ini dikkatli bir şekilde sürerken bende sessizce onu izliyordum. Motor kazasından sonra arabasını daha dikkatli kullandığını fark etmiştim. Yüzünde her zaman anlam veremediğim bir gülümseme oluyordu. Gülümsemesi kömür karası gözlerine kadar ulaşıyor, gözlerinin parlamasına, parladıkça da içimin kıpır kıpır olmasına neden oluyordu. Aras mutluydu. Daha önce, yani bundan aylar öncesinde birlikte olduğumuz zamanlarda bu mutluluğuna sık sık şahit olmazdım. Evet, birkaç sefer onu gerçekten mutlu görmüştüm ama şimdi bambaşkaydı. Şimdi gerçekten gülüyordu. Şimdi gerçekten mutluydu. Hiçbir şey yalan değildi.

Aras, arabasını durdurduğunda her zaman yaptığı gibi kapıyı açmadan kapısının üstünden atladı. Ben de onun aksine arabasının kapısını açtım ve kemerimi çözdükten sonra arabadan inerek yanına gittim. Bana doğru uzatmış olduğu elini tuttuğumda ikimiz birlikte yürümeye başladık. Parmakları parmaklarıma sıkıca kenetlenmişti. Beni böyle sıkı sıkı tutması, sıkı sıkı sarılması çok hoşuma gidiyordu. Öyle sıkı tutuyordu ki hiçbir şey ayıramazdı beni ondan.

Aras’la birlikte bizim başlangıcımız olan ve beni her defasında büyülen tepeye doğru ilerliyorduk. İlkbaharın nedeniyle yaprak açan ağaçlar ve çalılıkların arasından geçip tepeye vardık. Attığımız birkaç adımın ardından şehir bütün mükemmelliğiyle tam karşımızdaydı.

Şehre bakarken “Çok güzel.” diye fısıldadım. Aras bunun üzerine önüme geçerek şehrin manzarasını kapattı. Ama aynı zamanda bana şehrin manzarasından çok daha güzelini bahşetti. Elini kaldırıp yanağımı avuçladığında elinden yanağıma doğru bir sıcaklık yayıldı ve “Sen daha güzelsin.” dedi gözlerimin içine bakarken. “Çok çok güzelsin.”

Aras, ellerinin arasındaki yüzümü kendininkine doğru yaklaştırdı ve dudaklarını dudaklarıma örttü. Dokunuşuyla bacaklarım yerden kesilirken nefesim anında sıkıştı. Öpüşüne karşılık verirken tek düşündüğüm Aras’ı hak etmediğimdi. Onu hak etmiyordum. Onun bana adadığı bu sevgiyi hak etmiyordum. O gözlerimin içine bakarken benim ondan büyük bir sır saklamamı Aras hak etmiyordu.

Aras, benden geri çekildiğinde bir adım geri gitti ve yere çöküp geriye doğru uzandı. Ellerini ensesinde birleştirmeden önce beni de yanına çekti. Hemen yanı başına uzandığımda başımı göğsüne yasladım. “Bu tepenin benim için anlamı çok büyük.” Aras’ın sesi fısıltıdan farksızdı. Başımın altındaki göğsü inip kalkarken kalp atışlarını dinliyordum. Kalbinin sesi huzur vericiydi. “Biri annem biri sen. Hayatımda sevdiğim ve seveceğim iki kadın.”

“Hayatım boyunca beni koşulsuz seven ve sevecek iki kadın.” Aras alnını alnıma dayadı. Kalp atışlarını hala işitebiliyordum. Söylediği her kelimesinin ardından daha da hızlı atıyordu sanki. “Bu bir mucize biliyor musun?” diye sordu Aras. Başımı göğsünden ayırıp ona baktım. Gözleri gözlerimin üzerindeydi. Bakışları ruhuma işliyordu. “Yaptığım onca şeyden sonra beni affetmen bir mucize. Hala beni ilk günkü kadar sevmen bir mucize. Hep bunu dilemiştim. Beni affetmeni, benden nefret ettiğini haykırmanı değil de beni sevdiğini söylemeni dilemiştim. Ama içten içe bunun mümkün olmadığını da söylemiştim hep kendime. Azra seni hiç affetmeyecek Aras, demiştim. Onu çok kırdın, çok yaraladın, çok üzdün, demiştim. Ama şimdi buradasın. Benim yanımdasın. Benim kollarımın arasındasın ve beni seviyorsun. Her şeye rağmen yine beni seviyorsun. Sen benim en büyük mucizemsin. Sen bana yaratanın verdiği en güzel hediyesin.”

“Aras…”

“Keşke her şey daha farklı olsaydı. Keşke ikimizin de bu kadar çok acı çekmesine gerek kalmasaydı. Keşke daha mutlu olabilseydik. Bitmek bilmeyen, her geçen gün bir öncekinden daha beter olan o koca iki ayı birbirimizden ayrı geçirmeseydik. Korkmasaydım, inkâr etmeseydim, sana çekinmeden seni sevdiğimi söyleyebilseydim her gece gözyaşı dökmene gerek kalmazdı. Sana bunları yaşattığım için özür dilerim, güzelim. Seni üzdüğüm, ağlattığım için özür dilerim. Her şey için özür dilerim.”

Başımı iki yana salladım. Ben Aras’ı affetmiştim affetmesine ama önemli olan onun beni affedip affetmeyeceğiydi. “Sen beni affedebilecek misin, Aras?”

“Ne için?”

“Yaptığım şey yüzünden. Sana söylemekten korktuğum şey yüzünden. Beni affedebilecek misin?”

Aras yattığı yerden doğruldu. Onun doğrulmasıyla birlikte bende kalktım. Doğrudan bana bakıyordu. Gözleri yüzümde gidip geliyor, benden herhangi bir cevap bekliyordu. Dizlerimin üzerinde tir tir titreyen ellerimi ellerinin arasına aldı Aras. Ardından dudaklarının arasına götürüp küçük bir öpücük kondurdu.

“Ne kadar büyük bir şey yapmış olabilirsin ki? Saflığın, masumluğun ne kadar fazlasına izin vermiş olabilir ki?”

“Ben senin tanıdığın Azra değilim artık, Aras. Dediğin gibi saf ve masum değilim. Düşündüğün kadar bembeyaz değilim.”

Aras başını iki yana sallayarak dediklerimi inkâr etti. “Hayır.” diye fısıldadı ardından. Bana hissettirmemeye çalışsa da ona söyleyeceğim şeyin Aras’ı korkuttuğunu biliyordum. “Hayır. Sen hala benim tanıdığım Azra’sın. Hala aynı kişisin, biliyorum.”

“Hayır, Aras. Hayır!” Sesim o kadar gür çıkmıştı ki bir an benden çıkmış olmasına şaşırdım. Aras’ta tıpkı benim gibi sesimin bu yüksek tonuna şaşırmıştı. Ellerimi sıkıca tutan ellerinden hızlı bir şekilde kurtulduğumda oturduğum yerden kalktım ve ayakta durdum. Benim ardımdan Aras’ta oturduğu yerden kalkarak tam karşımda durdu.

“Azra…”

“Hayır, Aras! Yanılıyorsun. Ben değiştim. Kendimden beklenmeyecek bir sürü şey yaptım. Aras, ben çok acı çektim. Annemin, Beste’nin, Berkay’ın benden yıllarca sakladığı gerçeği öğrendiğimde, babam hiçbir şey olmamış gibi onca yılın ardından karşıma çıktığında bile senin benimle oynadığını öğrendiğim de çektiğim acı kadar büyük bir acı çekmedim. Aras, ben çok yıprandım. Kendimi kaybettim. Ne yapacağımı, ne düşüneceğimi şaşırdım. Ben öldüm, Aras.”

Aras bana doğru bir adım attı fakat henüz bana ulaşamadan ben ondan geriye kaçarak aramıza bir mesafe koydum. Söyleyeceklerimi söylemeden bana yaklaşmasına izin veremezdim. Çünkü biliyordum ki bana dokunduğu anda söylemek istediklerimi söyleyemeden susacaktım.

“Aras ben seni çok sevdim. Tahmin edemeyeceğim kadar çok sevdim ben seni. En çok sana güvendim. Yaralandığımda sana sığındım. Ama sonra… Sonra o yılbaşı gecesi öğrendiğim gerçekle öldüm ben Aras. O gün, o dev ekranda gördüklerim, duyduklarım yok etti beni. Enis, onu sevmiyormuşsun gibi, ona değer veriyormuşsun gibi davranmaktan vazgeç, demişti. Ben bunları duyduğumda, beni hiç sevmediğini, ben senin için ölmeye bile razıyken senin benimle oynadığını öğrendiğimde kendimi kaybettim. Yok oldum. Acıya dayanamadım.”

Ellerimin tersiyle gözyaşlarımı kuruladığımda üzerimdeki ceketimin kolunu sıyırdım ve bileğimi açığa çıkarttım. “Sonra bunu yaptım kendime. Çünkü gerçekten çok acı çekiyordum. Bitsin istedim. Acım dinsin istedim. Ama dinmedi. Ben yeniden uyandığımda acı hala benimleydi ve çok daha fazlasını yaşıyordum. Sen etrafımdaydın ve beni sevdiğini söylüyordun ama sana inanmıyordum. Nasıl inanabilirdim ki? Yalan söylüyorsun sanıyordum. Benimle yeniden oynuyorsun sanıyordum.”

“Azra, güzelim…”

“Lütfen bitirmeme izin ver. Eğer şimdi bana engel olursan bir daha sana asla söyleyemem, Aras. O yüzden lütfen. Sadece dinle.” Yanaklarımı ikinci kez kuruladığımda Aras’a bakmaya devam ettim. Az sonra ona söyleyeceğim şey beni korkutuyor, canımı yakıyordu. Ama artık bunu ondan saklamak istemiyordum. Söylemek, kurtulmak istiyordum.

“Sana çok kızgındım. Sürekli kendimi senden nefret ediyor olduğuma inandırmaya çalışıyordum. Senden nefret etmek istiyordum ama bir türlü yapamıyordum. Eğer senden uzak kalırsam bitecek sanmıştım. Bu sefer gerçekten bitecek sanmıştım. Sonra Savaş’la tanıştım. Ben her düştüğümde beni kaldıran bir arkadaşa sahip oldum. Ben senin bende açtığın acıyla yaşarken, Savaş benim daima yanımda oldu. Bana yardım etti, bana güç verdi. Ayakta durmamı sağladı.”

Aras gözlerini bir kez olsun bile benden ayırmadan dikkatli bir şekilde dinliyordu beni. Ne söyleyeceksem bir an önce söylememi bekliyordu. Benim de istediğim buydu. Bir an önce haftalarca içimde varlığını sürdüren kelimelerimi dışa vurmak, onlardan kurtulmak istiyordum.

“Aras ben senden nefret ettiğimi söylerken bile seni seviyordum. Seni seviyorum ve ne olursa olsun hep seveceğim. Şimdi çekip gitsen, benden nefret etsen, bir daha yüzümü görmek istemezsen bile yine seni seveceğim.”

“Neden sanki bu konuşma ikimizin sonuymuş gibi konuşuyorsun? Söyle, artık Azra. Bu kadar korktuğun, bu kadar önemli olan şey ne?”

Aras’ın gözlerinin içine baktım. Daima beni huzurlandıran kömür karası gözlerini onca günün ardından ilk kez sönük görüyordum. Bu kalbimin acımasına neden oldu. Gözlerimi birkaç saniyeliğine yumdum. Derin bir nefes aldım. Ardından yummuş olduğum gözlerimi açtım ve haftalardır içimde sakladığım, sustukça beni yaralayan, bir türlü söylemeyi başaramadığım o kelimeleri Aras’ın gözlerinin içine bakarak söyledim.

“Sandığın kadar, düşündüğün kadar bembeyaz değilim, Aras. Çünkü ben… Ben Savaş’la birlikte oldum.”

Hemen şu anda her şeyin son bulmasını istedim. Kör olmayı diledim. Aras’ın yüzüne düşen bu hayal kırıklığını, reddedişi, öfkeyi, korkuyu görmemek için kör olmayı diledim. Aras’ın alıp verdiği nefesinin sesini işitebiliyordum. Göğsünün hızla inip kalktığını görebiliyordum. Doğrudan gözlerimin içine bakarken bakışlarıyla yalvarıyordu bana.

Kaç dakika geçti bilmiyorum. Aramızda oluşan o ölüm sessizliğinin ardından Aras konuştuğunda dediği tek şey “Ne?” olmuştu.

“Özür dilerim. Çok çok özür dilerim. Onunla birlikte olmayı hiç istemedim. Ama… Ama bir hata yaptım Aras. Özür dilerim.”

Aras benden birkaç adım geriye doğru çekildi. Aramızda açtığı mesafe beni ezdi geçti. Başını iki yana sallarken “Hayır.” diye fısıldadı. “Hayır, ciddi değilsin. Şaka yapıyorsun, değil mi? Ciddi olamazsın!”

“Aras, özür dilerim.”

“Hayır!” Aras’ın gür sesi benim yerimde sıçramama neden oldu. Öyle çok bağırmıştı ki korkuyla geriye doğru kaçtım. “Hayır! Benden özür falan dileme. Sadece şaka yaptığını söyle! Yalan söylediğini söyle! Ama sakın benden özür dileme, Azra. Sakın!”

Başımı önüme eğdim. Yüzüne bakabileceğimi sanmıyordum. Aras, bana o şekilde bakarken ben onun yüzüne bakamazdım.

“Susma!” Aras, bana doğru birkaç adım atarak az önce aramızda açtığı mesafeyi kapattı ve eliyle kolumu sıkıca kavradı. “Lanet olsun Azra! Bir şey söylesene! Neden susuyorsun?”

Aras zorla ona bakmamı sağladığında bir kez daha bağırdı. “Ya susma ya, susma!” Bağırmasına rağmen sesi o kadar çaresizlikle dolmuştu ki. O kadar kırgındı ki bana o anda kör olmak gibi sağır olmayı da diledim.

“Nasıl yaptın?” Az önceki gür sesinden geriye hiçbir şey kalmamıştı. Sesi, şimdi bir fısıltıdan farksızdı. Zar zor işitebileceğim kadar kısıktı. “Nasıl beni seviyorken onun olabildin? Nasıl şimdiye kadar bunu benden saklayabildin?”

“Aras, söylemeyi istedim. Gerçekten… Çok istedim ama yapamadım.”

“Azra sen bana hiç inanmadın. Sana defalarca seni sevdiğimi söylememe rağmen bir kez olsun bile bana inanmadın. Sonra da gittin o siktiğimin evladıyla birlikte oldun, öyle mi? Onunla birlikte oldun! Beni seviyor olmana rağmen o çocukla birlikte oldun! Beni hiç düşünmeden, ne hissedeceğimi hiç düşünmeden sırf beni cezalandırmak için onunla birlikte oldun! Tebrik ederim Azra. Beni öyle güzel cezalandırdın ki bunu asla unutmayacağım. Beni öyle güzel cezalandırdın ki asla ama asla kalbimden söküp atamayacağım.”

Aras sıkıca tuttuğu kolumu bıraktı ve bana sırtını döndü. “Aras!” diye bağırdım arkasından ama durmadı. Gözyaşlarım yanaklarımdan hiç durmadan, hararetle akarlarken Aras’ın peşinden koştum ve sonunda ona yetiştiğimde önüne geçtim.

“Aras, lütfen. Böyle gitme.”

Gözlerim, Aras’ın gözlerinden düşen ve çenesine doğru kayan gözyaşının izlediği yolu izledi. Aras, hızlı bir şekilde elinin tersiyle gözyaşının ıslatmış olduğu yanağını kuruladığında “Seni sevdiğime inandığın için mi benimle birliktesin, yoksa seni sevdiğime inanmaktan başka çaren olmadığı için mi?” diye sordu. “Bunu bir düşün.”

Bana sırtını dönmeden önce gözlerinden yeni bir gözyaşının daha kaçtığı görmüştüm. Aras attığı her adımın ardından benden daha fazla uzaklaşırken gidişiyle birlikte yere, dizlerimin üzerine çöktüm ve yüzümü ellerimin arasına alarak ağlamaya başladım.

Aras’ın daha çok tepki vermesini beklemiştim. Bağırıp çağırmasını, bana esip gürlemesini beklemiştim. Beklediğim kadar büyük bir tepki vermemişti. Ama beklediğimden çok daha fazla yaralamıştı beni. Bana bakışı öyle acıtmıştı ki canımı. Gözlerindeki hayal kırıklığı, çaresizlik, inkâr tahmin edemeyeceğim kadar çok yaralamıştı beni. Aras’ı bana öyle bakarken görmek kalbimi ezip geçmişti. Yavaşça onarılan ruhumu bir kez daha darmadağın etmişti

Continue Reading

You'll Also Like

129K 662 5
mesleğini eline alamayınca kendini barlarda escort ilan etmiş bir kızın aşk hikayesi...
79.5K 3.1K 26
" kalabalığın içinde büyüyerek yalnızlığa saklanmış bir insan, hayatı kabullenemeyen yaşamı istemeyen bir zehir. " " Geçmişi bırakmış geleceğe odak...
2M 87.6K 68
Aile problemleri yüzünden evden kaçmış ve kendi ayakları üzerinde durmaya çalışan, aynı zamanda sinir hastası olan Pare, ucuza gelsin diye ikinci el...
56.6K 2.2K 22
Evrende sadece ilk,tek ve son melezi. (Kehanet) Gün gelecek çıkacak ortaya güç. Sonsuz gücü ile doğacak. Sonsuz gücü ile yıkacak. Korkacak düşmanlar...