KRALİÇE | MYG

By munaathia

229K 24.8K 18.7K

Ben Seon Ah... Sarayda kalmamak ve ailemin katilinin oğluyla evlenmek istemediğim için lanetlendim. Tanrı'nın... More

[1]
[2]
[3]
[4]
[5]
[6]
[7]
[8]
[9]
[10]
[ 11 ]
[ 12 ]
[ 13 ]
[ 15 ]
[ 16 ]
[ 17 ]
[ 18 ]
[ 19 ]
[ 20 ]
[ 21 ]
[ 22 ]
[ 23 ]
[ 24 ]
[ 25 ]
[ 26 ]
[ 27 ]
[ 28 ]
[ 29 ]
[ 30 ]
[ 31 ]
[ 32 ]
[ 33 ]
[ 34 ]
[ 35 ]
[ 36 ]
[ 37 ]
[ 38 ]
[ 39 ]
[ 40 ]
[ 41 ]
[ 42 ]
[ 43 ]
[ 44 ]
[ 45 ]
[ 46 ]
[ 47 ]
[ 48 ]
[ 49 ]
[ 50 ]
[ 51 ]
[ 52 ]
FİNAL
Teşekkürlerim En Kıymetlilere!
YAKINDA
KRALİÇE KİTAP BASIMI ERTELENDİ!

[ 14 ]

4.2K 496 492
By munaathia


Bilgisayarın başından kalktım ve hızlıca hazırlıklarımı gözden geçirdim. Her şey tam görünüyordu şimdilik! En sevdikleri yemekler, pastalar hazır. Duygusal ortam, mumlar hazır. Bilgisayar ve internet sayesinden onlar hakkında bulduğum duygusal görüntü hazır. Ve en önemlisi onlar için yazdığım şarkı hazır!

Evet onlar için şarkı yazmıştım. Bana hissettirdiklerini onların dilinden onlara anlatacaktım. Umarım iyi bir şeyler yapmaya çalışırken elimi yüzüme bulaştırmam!

Ve işte son aşamaya geldik. Sırada hepsini eve toplamak var. Bunun içinde harika bir planım vardı tabi! Masum yalanlar söylememi gerektirecek harika bir plan! Tae'nin bana verdiği telefonu elime aldım ve sırayla başladım ilk sırada Namjoon vardı. Telefon çaldı çaldı ve sonunda açtı!

"Namjoon!"

"Seon Ah?" O garip aletten onun sesinin gelmesi beni heyecanlandırmıştı. Bu harika bir icattı!

"Namjoon! Çabuk eve gel, lütfen. Taehyung, çok kötü durumda ne yapacağımı bilmiyorum. Kimseye ulaşamadım. Lütfen çabuk eve gel, çok korkuyorum!" Ve telefonu kapat!

Heyecandan delirmek üzere olan kalbim deli gibi çarpıyordu. Umarım bana inanmıştır ve umarım hemen eve gelir. Bu masum yalanımı üyelerin isimlerini değiştirerek hepsinin üzerinde uygulamıştım. En çok Yoongi'de gergindim çünkü bana inanacağını pek düşünmüyordum ama kötü haberi aldığındaki sesinin titremesi çabucak eve geleceğini kesinleştirmişti.

Telaştan bir oraya bir buraya koştuğum sırada ard arda zilin çalınmasıyla her şey başlamıştı. Kapıya gidip kimin geldiğine baktığımda Jimin'i görmüştüm. Eve en yakın o olmalıydı. Zili çalıyor bir yandan kapıya vuruyor ve bana sesleniyordu. Jin'i ne kadar sevdiğini artık daha iyi biliyorum Jimin.

Ama kapıyı açmadım. İçeri gelip bu manzarayı gördükten sonra gitmelerinden korkuyordum o yüzden hepsi gelene kadar erken gelenler kapının önünde bekleyecekti. Her ne kadar delirseler de bekleyeceklerdi. Zaten çok kısa bir zaman içinde hepsi koşarak kapının önünde belirdiler. Son kez aynada kıyafetimi ve saçımı düzelttim. Onlar için hazırlanmıştım ev güzel görünmek istiyordum.

Kapıyı açtığımda birbirlerine olan sorguları devam ediyordu. "Hani sen çok kötüydün Seon Ah öyle söyledi."  "Bana da senin kötü olduğunu söyledi."  "Hayır ben iyiydim!" Her şeyi anladıklarında gitmek için çok geçti.

Hepsi yavaşça içeri girdi ve ışığın, sesin geldiği salona doğru yönelmeye başladılar. Onların film izlerken kullandıkları büyük ekranı kullanmıştım. Görüntü de onlar vardı, şarkı da ise sesleri... Yerleştirdiğim sandalyelere hiçbir şey söylemeden sessizce oturdular. Hepsi gözlerini görüntülerden alamıyordu ve ben de sessizce onları kapının arkasından izliyordum. 

Klipleri bitince onlar için seçtiğim video kendiliğinden başlamıştı. Bunu internetten bulmuştum ve benim için oldukça zor olmuştu. Onları çok seven hayranlarından biri hazırlamış olmalıydı. Ve evet onları nasıl bitiren şey, hepsini gözyaşlarına boğan şey bu video olmuştu.

Görüntü bitip ekran karardığında, sesler yok olduğunda evde sadece hıçkırık sesleri yankılanıyordu. Hepsi ağlıyordu. Kimi yüzünü kapatmış, kimi dizlerine kapanmış, kimi de boşluğa dalmış bir şekilde. Ve onlarla birlikte ben de ağlıyordum. Hepsinin acısını o kadar derinden hissediyorum ki! Birbirlerine, anılarına olan bağlılıklarını, verdikleri değerleri öyle çok hissediyorum ki!

Dakikalarca öyle kaldılar. Hiçbiri konuşmadı ve ben de rahatsız etmedim onları. Hepsi o kadar doluydu ki sadece ağladılar. Duygusuz dediğim Min Yoongi bile! Video'da izlerken onun ağlamasına çok şaşırmıştım ve şimdi de ağlıyordu. Yani sen duygusuz değildin Yoongi? Sen sadece belli etmiyordun.

Konuşmam gerektiğini hissettiğimde yanlarına doğru hareketlendim ve karşılarına geçtim. Ayak sesimle hepsi bana doğru dönmüştü. Düşüncelerimi söylemeden önce onlarla şarkımı paylaşmak istiyordum. Onlar için yazdığım şarkımı.

"Ben sizi ve hikayemizi anlatan bir şarkı yazdım. Sizin için. Kendimi daha iyi anlatacağımı düşündüm. Sizin kadar iyi olamam tabi ki ama ah..." Utancımdan daha fazla konuşamadım ve sustum. Çok heyecanlıydım çok gergindim. Hepsi ıslak gözlerini kırpmadan beni izliyordu. Yüzlerindeki üzgün ve şaşkın ifade bir an olsun azalmıyordu.

"Şarkımın ismi Pamuk Prenses ve 7 cüce."

"Buraya çok uzaklardan gelen
Kendini Kraliçe zanneden
Sizin Pamuk Prensesiniz işte ben.
Zaten 7 prens, benimle 7 cüce.
İşte böyle başladı bizim hikayemiz.
Yalnız, bir başıma.
Korkak ve kimsesiz.
Siz karşıma, kaybettiklerim inadına.
Her şey oldunuz bana.
Benim kahramanlarım.

Bilge cüce Kim Namjoon.
Bilgi saçan gözleriyle,
Büyüleyici gamzesiyle,
Bir dost oldu bana.

Neşeli cüce Kim SeokJin.
Komik şakalarıyla,
Güldüren kahkahasıyla,
Bir dost oldu bana.

Uykulu cüce Kim Taehyung.
Güven verici kokusuyla,
Her dünyada yanımda,
Bir dost oldu bana.

Şapsal cüce Park Jimin.
Parıldayan gözleriyle,
Rahatlatan sesiyle,
Bir dost oldu bana.

Meraklı cüce Jung Hoseok.
İçindeki umuduyla,
Yüzündeki ışığıyla,
Bir dost oldu bana.

Utangaç cüce Jeon Jungkook.
Sır tutan kalbiyle,
Yardım sever benliğiyle,
Bir dost oldu bana.

Huysuz cüce Min Yoongi.
Asla duyamadığım sesiyle,
Hep kızgın yüzüyle,
Bir düşman oldu bana.

Ve şimdi bu 7 cüce,
Masaldan gitmek istiyor.
Beni bırakmak istiyor.
Pamuk prenses olmadan var olan bu 7 cüce.

Sizden tek isteğim,
Bu masal hiç bitmesin.
7 cüce hep bir arada, kızmadan, küsmeden.
Böyle kalsın.
Tıpkı şimdi ki gibi.
Sizi seviyorum."




Şarkımın bitmesiyle, şarkı boyunca eğdiğim gözlerimi kaldırdım ve hepsiyle göz göze geldim. Benim yüzümden bir kere daha ağlamışlardı. Yüzlerindeki buruk gülümsemeyle hepsi alkışladı bir yandan da yanaklarındaki gözyaşlarını siliyorlardı.

"Gördüğünüz gibi şarkı yazmak benim işim değil. Ve herkes şarkı yazamaz, herkes sizin kadar iyi olamaz. Buraya geldiğimde hiçbirinizi tanımıyordum. Yaptığınız işi öğrendiğimde sadece birbirinize mecbur olduğunuzu düşündüm o zamanlar gerçek birer kardeş olduğunuzu bilmiyordum. Sonra sizi tanıdım. Hepinizi ayrı ayrı. Ve o zaman anladım bu bir mecburiyet değil, bu bir bağ! Siz biriniz bile olmadan yapamazsınız. Siz ayrılamazsınız. O kadar bütünleşmiş, o kadar bir olmuşsunuz ki kopamazsınız. Bunun siz de farkındasınız. Hem hiçbiriniz ayrılmayı istemiyorsanız bunu gözyaşlarınızda görebiliyorum. Peki neyden korkuyorsunuz? Buraya kadar geldiniz, neler başardınız? Soğuk odalarda uyumanız, aç karnına çalışmanız buraya kadar gelip pes etmek için miydi? Birbirinizi bırakmak için miydi? Ben hepinize inanıyorum ve güveniyorum. Siz en iyisini başaracaksınız! En iyisi olacaksınız eğer bir arada kalırsanız. Kendinize inanır, güvenir ve savaşırsanız. Ama hala yorgun ve korkak olduğunuzu savunacaksanız şunu düşünün. Birbiriniz olmadan, hayranlarınız olmadan yaşamınıza devam edebilecek misiniz?"

"Ben edemem." Jungkook birden ağlamaya başlayarak ayağa kalktı.

"Ben de!" Sonrasında Hoseok.

"Savaşacağız!"

"Hiçbir şeyi bitirmeden!" Hepsi ağlayarak ayağa kalkıp birbirine sarıldığında  gözyaşlarımı tutmama gerek kalmamıştı artık. Hepsi o kadar aptaldı ki! Birbirlerini ne kadar sevdikleri, işlerini ne kadar sevdikleri ortada! Bunu nasıl düşünebilirler? Nasıl akıllarına getirebilirler?

"Seon Ah! Buraya gel." Eliyle beni sevgi sarılmasına çağıran Jin'di. Ve sonrasında tüm çocuklar ona katıldı. Yoongi'de dahil.

Ve neredeyse bir saate yakın bir süre öyle geçmişti. Birbirlerine sarılarak, ağlayarak, özür dileyerek ve bundan sonra neler yapacaklarını konuşarak. Hepsi o kadar doluydu ki gözyaşları asla susmak bilmiyordu.

"Ah yeter artık! Mutlu sona ulaştık şunları konuşup durmayın. Bakın ben size neler hazırladım."

"Ah gerçekten her şey çok güzel görünüyor." Jin burnunu çekere sehpadaki yemeklere yönelmişti.

"Durun durun! Bu günü kutlamalıyız!"

"Ah Jimin-ah haklı! Hadi gidelim ve eksikleri alalım." Namjoon ona sarıldı ve bir anda evden çıkıp gittiler. 

"İşte şimdi daha çok keyfim yerine gelecek!" Yoongi arkasına doğru esnedi koltuğa daha fazla yayıldı.

"Eksik hiçbir şey yoktu ki."

"Soju almaya gittiler."

"Ne?"

"Ah alkol. Yani sarhoş eden bir içecek türü." İşte yardımsever benliğiyle Jungkook!

"Sizi yaramaz çocuklar sizi!"

Çocukların gelmesiyle hepsi yere dizildi ve yemeklerle birlikte içkilerini yudumlamaya başladılar. Birkaç saat öncesine nazaran daha rahat ve daha mutlu görünüyorlardı.

"Seon Ah, sen Pamuk Prenses ve 7 cüceleri nereden biliyorsun?" Soruyu soran ağzı dolu bir şekilde konuşan Tae'ydi.

"Birkaç defa Jimin'den duydum. Sonra da araştırdım." Yanımda oturan Jimin'e dönerek gülümsedim.

"Demek sen de bizi onlara benzetiyorsun. Aynı fikirde olmamıza sevindim." Yanaklarını sıkmak isteyeceğim kadar sevimliydi.

"Ve bu arada sesin çok güzel! Neredeyse büyülendim!" 

"Ah saçmalama Namjoon! Sanırım gözyaşların kulaklarını tıkadı." Çocukların hepsi tepkime kahkaha atsa da Namjoon'a katılıyorlardı. Hepsi sesimin çok güzel olduğunu iddia ediyordu.

"Şunu da söylemek isterim ki şarkı yazma konusunda da çok yeteneklisin. Ben şarkını çok beğendim!"

"Hoseok!"

"Ne? Ben gayet ciddiyim." Benimle alay mı ediyorlardı yoksa gerçekten öyle mi düşünüyorlardı anlamamıştım.

"Hadi geleceğimiz için bardaklarımızı tokuşturalım ve bir dilek tutalım!" Yoongi'nin bu isteğiyle hepsi bardaklarını kaldırdı ve yukarıda birbirlerine vurdu. Ben de en başta anlamasam da onları izleyerek tekrar etmiştim. Tam bardağı dudaklarıma götürüyordum ki sağ tarafımdaki Taehyung kolumdan yakaladı.

"Hayır Seon Ah! Sen içmiyorsun."

"Ama neden?"

"İyi bir şey değil de ondan."

"Ama sen içiyorsun."

"Olabilir ama sen içme, vücudunda nasıl etkiler oluşturacak bilmiyoruz."

"Rahat bırak kızı! İstiyorsan eğer iç Seon Ah." Beni kurtarmaya çalışan Jin'di.

"Evet, sen ne karışıyorsun?" Ve destekçi bir Jimin.

"Daha önce hiç ağzına sürmedi. İçmemesi onun için daha iyi."

"Kesinlikle Taehyung'a katılıyorum. En son kola içtiğinde boğazını yaktığı için üstüme kusmuştu. Soju'yu kesinlikle kaldıramaz ve ortalığı batırır." Mutluluk hormanı uykuya dalmıştı anlaşılan Yoongi'nin. Baksana tekrardan bana sarmaya başlamıştı. Aslında onunla tartışmayı özlemiştim neredeyse günlerdir benimle konuşmuyordu.

"Al bakalım." Jimin solumdan sessizce fısıldamış ve kendi bardağını dudaklarıma kadar kaldırmıştı. Kaçak kaçak yapacaktık. Tabi ki de yapacaktım. Tadı nasıl çok merak ediyordum, hem hepsi deli gibi içiyordu benim de içmeye hakkım vardı. Deli cesaretle dönüp Jimin'in ellerinden o iğrenç şeyi içtikten sonra direk boğazıma sarılmış ve Yoongi'ye hak vermiştim.

"Ah Tanrım boğazım! Bunu nasıl içiyorsunuz neden içiyorsunuz? Bu..bu can acıtıcı!"

"Seon Ah! Sana içmemeni söylemiştim. Jimin!" Ben ağzımdaki garip tadın ve boğazımdaki yanma hissin geçmesi için deli gibi yemek yerken Jimin ve Jungkook katıla katıla gülüyordu.

"Şimdi neden kusmuyorsun? Jimin'in üstüne de kussana!" Bunun da derdi bambaşkaydı.

"Hyung, yavaş ol. Çok hızlı gidiyorsun." Şişeyi kafasına dikmek üzere olan Jin'i Namjoon durdurmuştu.

"Karışma, bugün çok mutluyum. Çok içeceğim." Ve hepsi tekrardan bağırıp, bardaklarını tokuşturmuştu. Bu mutlu gençler bardakları tek tek bitirip doldururken gözlerindeki aptallığı görmeye başlamıştım. Salak salak gülmeler, anlamsız mırıldanmalar ve boş bakışlar yerlerini almıştı.

"Seon Ah! Senin güzel olmayan bir şeyin var mı? Sen çok güzelsin. Sesin çok güzel. Kalbin çok güzel. Yemeklerin çok güzel. Biliyor musun sen benim ideal eşimsin. Keşke benimle evlensen." Jin'in bu anlamsız itirafları sonrasında ağzımda sebze parçalarıyla öylece kalakalmıştım.

"Hyung sen ne diyorsun?" Çocuklar bir taraflara devrilerek gülerken Taehyung, bana nasıl asılırmış onun hesabını soruyordu bağırarak. Madem bu kadar sarhoş oldunuz Jin Bey, ee eğlenmek bizim de hakkımız.

"İstersen seninle evlenirim."

"Ne? Gerçekten mi?" Çocukların hepsi aynı anda bağırmıştı, Yoongi hariç. Ah bu ayrımı ne kadar çok yapıyordum! Çocuklara nazaran o henüz sarhoş olmamıştı. Küçük gözlerindeki o devrilmeleri, gülmeyen dudak kıvrımları aynıydı. 

"Tabi ki de evlenirim! Ondan daha iyisini mi bulacağım? Çok yakışıklı, komik, eğlenceli, çok iyi yemek yapıyor."

"Ah kesinlikle çok yetenekliyim!"

"Bence de!"

"Gördün mü? Beni çok beğeniyormuş." Kahkaha atarak kendi halinde şarkı söyleyen Namjoon'u dürtüyordu bir yandan da.

"Bu haksızlık. O önce davrandı diye onunla evlenemezsin. Ben de varım, tüm özellikler bende de var."

"Çok haklısın Jimin! Eğer istiyorsan seninle de evlenirim."

"Ne? Seon Ah! En yakın arkadaşlarımla düşman mı edeceksin beni?"Hıçkırıkları arasında bana bağıran bir adet Tae!

"Evlenmeden önce seni bir kere öpsem? Cildin o kadar güzel ki sen her yanıma geldiğinde dokunmak istiyorum."

"Ne?" Kahkahalar eşliğinde Jimin'e döndüğümde yarıya inmiş göz kapaklarıyla baygın baygın bana bakıyordu.

"Ben de seni çok seviyorum Jimin. O yüzden öpmen yanlış olmaz." Gülümseyerek yanağımı uzattığımda karşımdaki çocuklar açılmış ağızlarıyla bize bakıyordu. Ve işte o zaman Yoongi bey de aramıza katılmıştı. Sapık işte! Öpücük lafı geçince hemen dikkat kesiliyordu.

Jimin'in yumuşak dudakları yanağıma değdiğinde, tüm çocuklar çığlık atarak yerlerinden kalktıklarında ya da kafalarını masaya vurduklarında ben rahatsız değildim. Sadece gülüyordum. Jimin'i biliyordum, onu tanıyordum ve onu seviyordum. Artık benim için hiçbirinin Tae'den farkı yoktu.

"Abin beni öldürecek." Tae'nin yakınmasıyla ortam sessizleşmişti.

"Abin mi? Senin abin mi var? Benden büyük mü? Umarım küçüktür." Jin artık kafasını yerinde tutmakta zorlanıyordu.Tedirgin olarak Tae'ye döndüğümde o konuşmaya devam etti.

"Ona ölmeden önce söz vermiştim. Sense şimdi erkeklere kendini öptürüyorsun. Ah Seon Ah! Koskoca Kral'ı terk ettin ve bizim Jimin..." Hızlıca ağzını kapattım. Neyse ki kimsenin kafası bunu sorgulayacak kadar yerinde değildi. Biri dışında! 

"Seon Ah, sen şimdi onların senin ideal tipin olduğunu söylüyorsun ama hemen hemen aynı özellikler hepimizde var." Ne? Sen de mi bana talipsin Jungkook? Ah bu çocuklar!

"Haklısın. Hepiniz benim ideal tipimsin. Hepiniz..ah pardon biriniz dışında." Cümlemin bitmesiyle o kendini anlamış ve gözlerini bana dikmişti.

"Kim hariç?"

"Tabi ki de Yoongi."

"Sen de benim tipim değilsin zaten. Sorun yok." 

"Aptal! Yalan söyleme! Onun güzel olmadığını mı iddia ediyorsun? Kör müsün?" Jin yine ağzını doldura doldura konuşuyordu.

"Evet."

"Beni ilk gördüğün zaman böyle söylememiştin ama. Şu an karşımda çok güzel bir Kraliçe oturuyor...Bunu söyleyen sendin!" Sinsi gülümsememi yüzüme yerleştirdiğimde onun yüzü düşmüştü.

"Oldukça uykuluydum."

"Eminim öyledir."

"Hangimiz?"

"Hı?" Birden bire konuya dahil olan Jimin'e dönmüştüm.

"Sence hangimiz? Bence beni seçmelisin hem seni öptüm." Keşke bu hallerini kaydedebilseydim. Gülümseyerek döndüm ve hepsini incelemeye başladım.

"Sanırım Jungkook!"

"Ne? Ben mi?"

"Evet, hepimizden bir adım daha önde." Jungkook'un yüzünde memnun bir ifade belirirken Jin kızmış gibiydi.

"Neymiş o?" Evet kızmıştı.

"O da sizin gibi yakışıklı, komik, eğlenceli ve bence iyi yemekte yapıyor. Sizden ayrıcalığı karın kasları var."

"Ne?" Tekrardan bir şaşırma eylemi topluca!

"Ah işe yarayacağınızı biliyordum!" Jungkook karnını okşarken Jimin hızla ayaklanmıştı.

"Ne? Bende olmadığını nereden biliyorsun? Bende de var." Onu son anda soyunmaktan kurtaran yine Taehyung olmuştu. Çığlık çığlığa gülerken onların hepsi farklı alemdeydi.

"Hemen spora başlıyorum. Bu kızı Jungkook'a kaptıramam." Jin gelecekti planlarını kendi dünyasında dans edip onu dinlemeyen Namjoon'a anlatmaya devam ediyordu. Jungkook hala kaslarını okşuyordu. Hoseok sessiz öylece yemeklere bakıyordu ve Tae hala Jimin'i soyunmaması için ikna etmeye çalışıyordu.

"Bir de bana sapık diyorsun. Asıl sapık olan sensin!"

"Ne alaka?"

"Jungkook'un karın kasları olduğunu nereden biliyorsun? Anlaşılan gizli gizli odasını gözetliyorsun!"

"Saçmalama! Onu ilk gördüğümde çıplaktı o zaman görmüştüm."

"Ve asla unutamadın. Sen gerçekten çok terbiyesiz bir kızsın." Kafasını sağa sola sallayarak şişesini kafasına dikti. Bu neden sarhoş olmuyordu?

"Bence şu an seni beğenmediğimi söylediğim için kıskanıyorsun ve benim üstüme geliyorsun."

"Ne? Kıskanmak mı? Hahaha üstelik seni kıskanmak? Jungkook'u kıskanma ihtimalim bile daha yüksek."

"Tipim olmadığın için bu kadar üzülme Yoongi."

"Aksine seviniyorum! Ya benimle de evlenmek isteseydin?"

"Bunu rüyanda bile göremezsin."

"Bak ben ne düşünüyorum biliyor musun? Sana yüz vermediğim için, sana bakmayacağımı biliyorsun. Benden hayır cevabı almamak için sanki sen beni beğenmiyormuş gibi davranıyorsun."

"Ne? Daha neler? İlk önce şunda anlaşalım. Seni beğenmeyen benim, sen beni oldukça beğeniyorsun. Ama senden etkilenmediğim için sen beni beğenmemiş gibi davranıyorsun."

"İstemediğim için seni etkilemiyorum. Etkilenmemen için o kadar çok çaba harcıyorum ki! Bana aşık olmanı ve seninle uğraşmayı istemiyorum!"

"Ne? Sana aşık olmak mı? Hayal aleminde yaşıyorsun. Benim etkilenmemi istemiyormuş...Bir taştan etkilenirim senden etkilenmem ben merak etme. Sen benim ancak sinirden kalbimi deli gibi attırabilirsin!"

"Öyle mi?"

"Evet öyle!"

"Ben ayrılmak istemiyorum! Sizi bırakmak istemiyorum! Ben siz olmadan yapamam!" Alevli bir tartışmanın ortasındayken Hoseok'un birden bire bağırıp ağlamaya başlamasıyla yerimden sıçramıştım. Neden durduk yere ağlıyordu?

Hepsi konuşup, ayrılmayacaklarını, devam edeceklerini söylese de kimse onu ikna edememişti. O durmadan ağlamaya devam ediyor, Namjoon şarkı söylüyor ve üstünü çıkaran Jimin bu sefer de pantolonunu çıkarma istiyordu.

Yoongi ve onlara göre daha ayık olan Tae'nin yardımıyla hepsi yerlerine yatmış ve hiç zorlanmadan uykularına dalmıştı. Yediklerimizi ve içtiklerimizi topluyordum ki yanıma gelip masadaki boş tabakları kaldıran Yoongi'yle irkilmiştim. Artık nasıl baktımsa kendini açıklama yapmak zorunda bulmuştu.

"Sadece yardım ediyorum." Garip! Tüm bulaşıkları ve dağınıklığı toplandıktan sonra dayanamadım ve en sonunda sordum.

"Sen neden sarhoş olmadın?"

"Benim sarhoş olabilmem için çok içmem lazım."

"Zaten çok içtin."

"Düşün bundan bile daha çok!" Aklıma o sarhoş hali gelmişti. Bileğimi sıkı sıkı kavrayıp ağladığı o an gözümün önündeydi.

"Ah hepsi yattı değil mi? Bakıyorum tehlike içeren bir cisim yok. Ben de yatıyorum. Yattığın odanın kapısını kitle Seon Ah! Jimin'e asla güvenmiyorum." Çocukların odasından çıkan Tae mutfağın önüne gelip bunları söyledikten sonra sendeleye sendeleye kendi odasına gitmişti.

"Sanırım seni erkek olarak görmüyor." Ağzımı kapatarak kıkırdadım.

"Bence sana yaklaşmayı bırak bakabileceğimi bile düşünmüyor." Gülen yüzüm bir anda ifadesizleşmişti.

"Şu an bakıyorsun ama."

"Seon Ah..." Yoongi'nin yüzü birden sakinlemiş ve adımları bana yönelmişti.

"Her şeyden önce ben sana teşekkür etmek istiyorum. Bizim için, bu akşam yaptıkların...Bizi kendimize getirdi. Senin sayende bu kararı verebildik. Tekrardan teşekkür ederim, tüm çocuklar adına." Ne? Yoongi bana teşekkür mü ediyordu? Yoksa ben mi yanlış duymuştum? Yüzündeki bu hafif gülümseme ve bakışlarındaki yumuşaklık...Tanrım ölüyor muydum ki bu bana bu kadar iyi bakıyordu.

"Ben sizin i..." Tam konuşuyordum ki bedeniyle bana yaklaşıp sırtımı tamamen tezgaha yaslamıştı. Yanlarıma koyduğu elleriyle gidecek bir yerim yok görünüyordu. Ben ise şaşırmış bir vaziyette öylece kalmıştım. Neler oluyordu? Sarhoş olmadığını sanıyordum.

"Bu arada..." Ani bir şekilde yüzüme yaklaşan yüzü, kısa süreliğine de olsa birbirine değen burunlarımız beni bir korkuya sürüklüyordu. O ne yapmayı düşünüyordu? Bu şekilde sanırım tek bir şey yapılıyordu. Bu kadar yakınlıkta!

"Çok güzelsin!" Nefesi dudaklarımı okşayıp, dudaklarımın arasından içeri girdiğinde bayılacağımı zannetmiştim. Sanki bacaklarım beni zor tutuyordu. Gözlerime diktiği gözlerini bir an olsun çekmiyordu. Ve sanki dudaklarımız birazdan değmek üzereydi. Bana her an değecekmiş gibi bir yakınlıkta gibi geliyordu. Ama değmediklerine göre? 

Yavaşça üzerimden geri çekildiğinde ve amacı her neyse ondan vazgeçtiğinde nefes almaya devam etmiştim. Bu onu rahatsız etmiş olacak ki tekrar ani bir hareketle eski pozisyonuna geri döndü. İçim titriyor gibiydi ve nefesimde titreyerek çıkıyordu dudaklarımdan. Kocaman elini tezgahtan çekti ve kalbimin üzerine yerleştirdi.

"Hani sen benden etkilenmezdin? Hani kalp atışını sinirlendirmekten başka hızlandıramazdım? Kalbin neden bu kadar hızlı atıyor? Oysa hiçte sinirli değilsin. İtiraf et Seon Ah! Bana deli oluyorsun."





Continue Reading

You'll Also Like

6.2K 1K 11
"bu kadar geç kalınmamalıydı, belki aşk bu kadar zor olmasaydı." [22.01.2019]
360K 33.1K 32
Kore'nin nesillerdir düşman olan iki sürüsü; Kim'ler ve Jeon'lar aynı davete katılır. Beklemedikleri şey ise attığı yumruk ile ruh eşi oldukları orta...
7K 1.2K 23
tamamlandı. avuç içlerin kan, intiharın yamuk, lavinia./23
5.2K 899 20
rosègguk ; ❝ şehrin en tatlı kızıyım, neden bu kadar kabasın? ❞