KRALİÇE | MYG

By munaathia

230K 24.8K 18.7K

Ben Seon Ah... Sarayda kalmamak ve ailemin katilinin oğluyla evlenmek istemediğim için lanetlendim. Tanrı'nın... More

[1]
[2]
[3]
[4]
[5]
[6]
[7]
[9]
[10]
[ 11 ]
[ 12 ]
[ 13 ]
[ 14 ]
[ 15 ]
[ 16 ]
[ 17 ]
[ 18 ]
[ 19 ]
[ 20 ]
[ 21 ]
[ 22 ]
[ 23 ]
[ 24 ]
[ 25 ]
[ 26 ]
[ 27 ]
[ 28 ]
[ 29 ]
[ 30 ]
[ 31 ]
[ 32 ]
[ 33 ]
[ 34 ]
[ 35 ]
[ 36 ]
[ 37 ]
[ 38 ]
[ 39 ]
[ 40 ]
[ 41 ]
[ 42 ]
[ 43 ]
[ 44 ]
[ 45 ]
[ 46 ]
[ 47 ]
[ 48 ]
[ 49 ]
[ 50 ]
[ 51 ]
[ 52 ]
FİNAL
Teşekkürlerim En Kıymetlilere!
YAKINDA
KRALİÇE KİTAP BASIMI ERTELENDİ!

[8]

4.3K 504 437
By munaathia


Gözlerimi araladığımda hemen, çocukların günün hangi zamanında olduklarını anlamaları için baktıkları saate baktım. Her zamankinden daha geç uyanmıştım ve düne göre daha yorgun hissediyordum. Hiçbir şey yapmama rağmen!

Yatağımdan doğrulup tuvalete gideceğim sırada çaktırmadan da onun odasını gözetliyordum. Kapı hafif bir şekilde aralıklıydı. Evet, söyledikleri gibi o da bugün gitmişti. Bir yandan mutlu olsam da bir yandan da onun varlığı bana bir rahatlama hissi verdiği için gerilmiştim. Ne de olsa hala hiçbir şeyi bilmiyordum. Ve eğer başıma bir iş gelse ev de kurtaracak biri var diye düşünüyordum.

Dae'nin benim için mutfak masasına hazırladığı yiyeceklerden yedikten sonra boş boş duvara bakma zamanıydı şimdi. Her gün aynı şeyleri yapıyor ve aynı şeyleri düşünüyordum. Tanrım! Zamanıma ne zaman geri dönecektim. Bence cezamı çekmiştim, artık gidebilirdim.

Kendi kendime konuşmanın hiçbir sonuç getirmeyeceğini anlamamla yerimden kalktım ve evi turlamaya başladım. İşte sonunda yapacak bir şey bulmuştum! Bu evdeki eşyaların hemen hemen ne için kullanıldığını biliyordum. Ev hem çok dağınık hem de çok pisti. Çocuklar çok yoğun oldukları için asla eve vakit ayıramıyorlardı. Bu sorunu ben çözmeliydim! Hem onlara da çok belli etmesem de fazlasıyla mahçup hissediyordum. En azından bunu yapmalıydım.

İlk önce mutfağa gittim ve atılması gereken, gereksiz her şeyi çöp torbasına doldurdum. Sonra çabucak toparladım, dün geceden kalan bulaşıkları makineye yerleştirdim ve çalıştırdım. Bu toplama ve temizleme işi bana şimdiden iyi gelmeye başlamıştı. Kaldığım odayı ve mutfağı toparlayıp, süpürüp, tozunu alıp, yerlerini silip, havalandırdıktan sonra çocukların odasına gitmeye karar vermiştim.

Dae ve Jungkook'un odasına girmemle gözüm korksa da yine de işime devam ettim. Her yer kıyafetlerle, bulaşıklarla ve bir sürü gereksiz eşyalarla doluydu. Ama tabi ki de hiçbir şey atmadım ve düzenlerini bozmadan toplamaya çalıştım. Kıyafetlerini ortak kullanmaktan çekinmedikleri için karışık dizmiştim. Umarım bunun için bana kızmazlardı.

Diğer odalara girmekte kararsızdım. İyi bir şey yapmaya çalışırken onları kızdırmak ya da özel hayatlarına girmek istemiyordum. Onları şimdiye kadar tanıdığım kişilikleriyle değerlendirirsem Yoongi dışında kimse bana bunun için kızmaz aksine teşekkür eder diye düşünüyordum. Bu düşünceme güvendim ve diğer odalara giriştim.

Hoseok ve Jin'in odasının düzenli olması karşısında hem şaşırmış hem de taktir etmiştim. Bu odanın sadece temizliğe ihtiyacı vardı ve onu da bir çırpıda hallettim. Bu sırada küçük bir ayrıntı fark etmiştim. Hepsinin kirli sepeti ayrıydı ve hepsi birer dağ olmak üzereydi. Seon Ah tabi ki bunu da halleder. Jungkook'un bana öğrettiği gibi ayıra ayıra yıkmaya başlamıştım. Evde 3 tane çamaşır makinesinin bulunması işimi kolaylaştırmıştı tabi.

Çamaşırlara arada bakıp, yıkananları kuruması için askıya seriyor, yerine yenilerini atıyordum. Sıra gelmişti Jimin ve Namjoon'un odasına. Burası da bir savaş yerinden farksızdı. Ama vücut ölçülerinin farklı olması kıyafetleri yerleştirmem de bana kolaylık sağlamıştı bunun için mutluydum. Bu odanın da dağınıklığını, temizliğini hallettikten sonra yine çamaşırlara gidip bir kısmını da daha da atmıştım. 

Evden yükselen şu temizlik kokusu tüm enerjimi yükseltmişti. Ve şimdi sıra en sevdiğim şeye gelmişti. Yemek! Günlerdir en çok yapmak istediğim şey olabilirdi. Çocuklar için de çok iyi olacaktı. Sürekli dışarıdan aldıkları, sağlıksız şeyler tüketiyorlardı. Üstelik bir de yorgun yorgun gelip yemekle uğraşıyorlardı. Bunda sonra gidene kadar bu evin temizliğinden ve yemeğinden ben sorumluydum. Onlara burada kaldığım için bir ücret ödeyemezdim belki ama bu şekilde karşılığını verebilirdim.

Dolapları karıştırıp elimde olan malzemelere baktım. Onlara acaba ne yapabilirdim? Neyi sevip sevmediklerini bilmediğim için tamamen kendi zevkime ve şartlara göre hareket edecektim. Onlara et suyunun bolca olduğu sağlıklı bir çorba yapacaktım. Çok seveceklerini düşündüğüm Tangpyeongchae'yi de hazırlayacaktım. Umarım soğan ve maydanoz seviyorlardır. Suyunu çorbada kullanacağım eti de kızartıp pirinçle verecektim. Ve bunların hepsini yaptıktan sonra bir de zamanım kalırsa onlara çok iyi gelecek, enerji verecek ve besleyecek Tarakjut yapmak istiyordum. Bunun içinde yeterli miktarda sütüm vardı.

Bir yandan Jungkook'un öğrettiklerini hatırlamaya çalışarak işe koyuldum. Unuttuğum ya da paniklediğim yer de onun söylediği gibi hemen bilgisayardaki kadınla konuşmaya başlıyor, onu açtığı şeyleri izliyor, ona göre işime devam ediyordum. Umarım yaptığım bütün bu yemekleri beğeniyle yerler!

Son makineyi de çamaşır odasına serip, ocakların altını kapatmıştım. Ah bu zamanda yemek yapmak ne kadar da kolaydı! Keşke bütün bu icatları Goryeo'ya götürme imkanım olsaydı. Orada ateş yakmak, dozunu ayarlamak ve saatlerce başında beklememiz gerekiyordu. Ama burada öyle miydi? Her şey ama her şey çok kolaydı. Ateşin altını kısıyorsun, suyu kuyudan taşımıyorsun, elini yakmıyorsun. Her şey ama her şey o kadar kolaydı ki!

Ev, temizliğin yanında mis gibi de yemek kokuyordu şimdi. Buraya tek layık olmayan bendim. Madem her şeyi kusursuz yapmaya çalışıyorum, biraz da kendime özenmeliydim değil mi? Tae'nin odasına gittim ve dün aldığımız sarı renkli oldukça tatlı görünen bir elbise giyindim. Saçlarımı taradım, kremledim ve yine bana Jungkook'un aldığı kıayfetime yakışacak tokamı taktım.

Garip bir şekilde heyecanlıydım. Taktir edilmek istemiyordum ama onların yüüzndeki o mutluluğu görmek istiyordum. Çünkü hepsi bunu hak edecek kadar iyilerdi. Hele benim için yaptıkları hiç ama hiç kolay şeyler değildi. Bugün o huysuzla bile tartışmayacaktım. Bugün hepsine davranışlarımla minnetimi sunacaktım.

Masadaki son eksikleri tamamlamamla kapının açılmasını ve muhabbet seslerini duymuştum. Jin'in kahkahası her zamanki gibi her yere yetişiyordu. Terleyen ellerimi eteklerime sildim ve onları görmek için mutfak kapısına yöneldim. Şimdiye kadar çoktan kapıya koşmam gerektiğini düşünen Tae endişeyle adımı sesleniyordu.

"Hoş geldiniz." Mutfaktan çıktım ve hepsini selamladım. Bu kıyafeti giydiğim için utanıyordum. Yaptıklarım için saçma da olsa utanıyordum. Kızmalarından ya da beğenmeme ihtimallerinden de korkuyordum.

"Bu ne güzellik?" Tae geldi ve elini uzatıp beni etrafımda döndürdü. Ve daha fazla utanmıştım. Teşekkürler Tae.

"Büyülendim." Arkadan gelen Namjoon'un sesiyle ona döndüm. Karşılık olarak gülümsemiştim. Sanırım o da duyabileceğimi düşünmemişti, fark etmemle utanarak kafasını eğdi.

"Bir dakika! Bu kokular ne?" Jin kendi kendine sayıklayarak beni geçti ve mutfağa yöneldi. Çocuklar hala bana bakıyorlardı ve ben ne yapacağımı bilemiyordum.

"Sen ciddi misin?" Jin'in bağırmasıyla hızlıca mutfağa ilerledim. 

"Ne? Bunlar da ne? Seon Ah! Bunları sen mi yaptın?" Hepsini hep bir ağızdan konuşmasıyla sadece bunları anlamıştım.

"Evet, sizin için yaptım."

"Bunları nasıl yaptın? Muhteşem görünüyorlar." Hoseok, hayran bakışlarını masaya çevirmişti şimdi de.

"Yemek yapmakta gayet iyiyim. Hadi ellerinizi yıkayıp, üstünüzü değiştirin gelin. Çorba soğumasın."

"Ah Tanrım! Seon Ah!" Jin kendini kaybedercesine bana sarıldı ve seke seke odasına yöneldi.

"Ben yemeyeceğim, size afiyet olsun." Yoongi arkasını dönüp odasına gireceği sırada onu kolundan yakalayarak durdurdum.

"Bütün bu yemekleri hepiniz için yaptım. Lütfen sen de gel." Söylediklerime ve gülümsememe şaşırmış olacak ki şaşkın şaşkın bakmaya devam etti bana. Ve sonrasında hiçbir şey söylemeden odasına girdi.

Hazırlanıp, odalarındaki değişikliği fark eden çocuklar tek tek masanın etrafında toplanıyorlardı. Hepsi neden böyle bir şey yaptığımı, hiç gerek olmadığını, kendimi yormam gerekmediğini, misafir olduğumu söyleyip durmuşlardı.

"Her yer ışıl ışıl inanamıyorum. Kim bilir ne kadar yoruldun Seon Ah!"

"Hayır hiçte yorulmadım. Zevkle yaptım hepsini. Bu arada en düzenli oda da sizin odaydı Hoseok." Diğerlerine bakıp gülümseyerek beni gösterdi.

Yoongi'nin de gelmesiyle çorbaları doldurmuştum ve yemeğe başlamıştık. Beğenip beğenmediklerini çok merak ediyordum. Hepsinin de aynı anda çorbadan bir kaşık almalarıyla toplu bir beğenme sesi yükselmişti.

"Tanrım çıldırıyorum! Bu nasıl bir çorba?" Jungkook bir yandan yiyor, bir yandan da bana bakıp beğenilerini sunuyordu. Günlerdir bu yemekleri yemek istiyordum ama şimdi onları izlemek daha zevkliydi. Yoongi de dahil hepsinin beğenmesiyle hatta bayılmasıyla rahatça nefes almıştım.

"Bunların hepsi Kraliyet mutfağı yemekleri Seon Ah! Bunları nasıl öğrendin?" Tabi sen benim Kraliyet'te yetiştiğimi bilmiyordun Jin.

"Bütün bu güzel yemekleri annenden mi öğrendin? Yoksa bir kursa falan mı gittin?" Dolu ağzıyla her zamankinden daha tatlı görünüyordu Jimin. Onun bu sorusuyla ister istemez Tae ile göz göze gelmiştim. Çünkü bunların hiçbirini annemden öğrenememiştim.

"Hayır, annemden değil. Ailemdeki başka büyüklerden öğrendim. Annem yemekleri yapabileceğim büyüklüğe gelmeden öldü." Açıklamamla hızlı hızlı yemek yiyen çocukların hepsi durmuştu ve beğeniyi gösteren ağız şıpırtıları, kendi aralarında konuşmalar hepsi kesilmişti. Derin bir sessizlik hakim olmuştu.

"Çok üzüldük Seon Ah." Namjoon ne diyeceğini bilememiş en uygun cümle olarak bunu seçmişti.

"Bunu üzülün ve yemeği bırakın diye söylemedim. Hadi çabuk çabuk yemeklerini yiyin. Hepsi bitecek ona göre." Sonunda gülümseyerek biraz önceki o garip ortamı dağıtmaya çalışmıştım. Hepsi kafalarını eğip yemeklerine döndüklerinde bana sadece bir kişi bakıyordu. Yoongi ile uzun uzun bakışmamızdan sonra konuştu.

"Sen neden yemiyorsun?"

"Sizi görünce doydum." Yine gülümseme çalışmaları.

"Açlıktan çıkmış gibi görünüyoruz değil mi?" Jungkook bunu söylerken bilerek daha fazla abarttı yemek yemesini. İşte bu sefer herkesi güldürmüştü.

"Daha önce hiç bu kadar lezzetli şeyler yememiştim." Jimin iltifatlarını sıralarken Tae yandan kıs kıs gülüyordu. Sanırım benim sayemde o lezzetleri de hatırlamıştı.

"Bana bunları nasıl yaptığını mutlaka öğretmelisin." 

"Tabi ki de öğretirim." Aldığı yanıt karşısında daha fazla mutlu olan Jin, yemeğine devam etti.

Yemek bittiğinde ve hepsi çatlayacak kadar tok olduğunda ben de çatlayacak kadar mutluydum. Hepsini zorla odaya gönderdiğimde fazlasıyla çaba harcamam gerekmişti. Hepsi durup yardım etmek istiyor, işimi daha da zorlaştırıyorlardı. Ama en  son ki kızmamla hepsini göndermiş ve çabucak mutfağı toparlamıştım. Zaten sabahtan akşama kadar fazlasıyla yoruluyorlardı. Dinlemeli gerekiyordu.

Dinlenmelerini kolaylaştıracağını düşündüğüm çayı yapıp mutfaktan çıktım. Tam yanlarına girecektim ki Jimin'in konuşması beni durdurmuştu.

 "Şu an şey gibi değil miyiz? Pamuk Prenses ve 7 Cüceler." Onun bunu söylemesiyle hepsi kahkaha atmıştı.

"Gerçekten öyleyiz." Tae de onaylamıştı onu.

"Ben garip bir şekilde Seon Ah'a alışıyorum. İlk geldiği zaman asla rahat edemeyeceğimi düşünüyordum." Ben de sana alışıyordum Hoseok.

"Çok güzel olduğu için olabilir mi?" Jin'in bu sorusu tekrardan hepsine kahkaha attırmıştı.

"Bu doğru ama onun yüzünden alışmıyorum." 

"Bir Pamuk Prensesle yaşadığımız için hareketlerimize, konuşmalarımıza daha fazla dikkat etmeliyiz çocuklar." Namjoon'un sesi birden ciddileşmişti.

"Evet, geçenlerde az kalsın küfür ediyordum." Tae'nin itirafı karşısında bir kişi yüksek sesle kahkaha attı. Sonrasında gelen Tae'nin açıklamasına bakılırsa bu Jungkook'tu.

"Sen hiç gülme. Hyung bunu her seferinde odadan çıplak çıkarken yakalıyorum."

"Onunla yaşadığımızı unutuyorum."

"Bunu ben de çok sık yapıyorum hep Namjoon Hyung uyarıyor." Jimin'in de aynı sorunları vardı. Ah çocukların tüm düzenlerini alt üst etmiştim. Benim yüzümden evlerinde bile istedikleri gibi dolaşamıyorlardı.

"Ben de her seferinde boxerla çıkıyorum. Sonradan hatırlıyorum ve tek kaldığım için bana bunu hatırlatacak kimse de yok." Yoongi'nin sesini sonunda duymuştum. Odasına gitmiştir diye düşünüyordum oysa.

"Onunla evde de tek kalıyorsun aman dikkat!" Jin'in sesi alaylıydı ve hepsine kahkaha attırmıştı.

"Peki ne zaman gidecek Taehyung?"

"Hala belli değil Hyung."

"Şöyle sormalıyım o zaman ne kadar daha burada kalacak? Şimdiye kadar başımıza bir bela gelmedi diye bundan sonra da gelmeyecek anlamına gelmiyor."

"Haklısın Hyung ama o da daha belli değil." Tae daha da sessizleşmişti.

"Dün siz alışverişe gidince biz de evde yokken menejerle stilist eve gelmiş." Jimin bunu söylerken korktuğu kesindi.

"Ne?! Ya o kız evde olsaydı? O zaman ne yapacaktık Taehyung?" Yeşil kafanın sesi yükselmişti.

"Sessiz ol Hyung, duyacak." Güzel kalpli Hoseok! Ama zaten hepsini duyuyordum.

"Umrumda değil, isterse duysun. Onu burada istemediğimi en az sizin kadar iyi biliyor."

"Halletmeye çalışacağım Hyung." Tae onunla tartışmak istemiyordu çok belli.

"Çabuk olmaya çalışsan iyi olur. Baksana herkes ona çoktan alışmış."

"Ne yani sen alışmadın mı?" Benim yüzümden Hoseok ile tartışmalarını istemiyordum.

"Tabi ki de alışmadım. Nereden geldiği belli olmayan, garip kızın teki. Ve üstelik benim gözümde bizim için çok tehlikeli! Nesine alışayım?"

"Tamam kapatalım şu konuyu. Birazdan gelir, duyarsa ayıp olur. Bizim için neler yapmış kız." 

"Namjoon Hyung haklı." 

"Onu tabi ki de haklı bulursun Kook. Ne de olsa gitmesine en çok üzülen sen olursun Taehyung'dan sonra." Bu huysuz ne demek istemişti? Daha fazla tartışmanın benim yüzümden uzamasını istemeden salona giriş yaptım.

"Çaylarınız geldi!" Hiçbir şey duymamış gibi gülümsemeye devam et Seon Ah!

"Ah Seon Ah! Otur artık, neden sürekli iş yapıp duruyorsun!" Hoseok bana kızıyor muydu anlamış değildim.

"Bizi buna alıştırmamalısın." Namjoon saçlarını kaşıyarak gülümsedi.

"Alışın. Zaten sabahtan akşama kadar yoruluyorsunuz. Bundan sonra evin temizlik ve yemek işiyle ben ilgileneceğim." Gülümseyerek tek tek çayları gezdirmeye başladım.

"Evimize yerleşmeye kararlısın yani." Bana laf atmasa şaşırırdım zaten.

"Burada kaldığım sürece demek istedim." Onunla tartışmak istemiyordum. Çayı istemediğini söyledi ve telefonuna yöneldi. Ah keşke bunu senin kafandan dökme şansım olsaydı yeşil kafa!

"Gününüz nasıl geçti?" Onu görmezden gelerek diğer çocuklarla muhabbet etmeye devam ettim. Hepsi gün boyunca yaptıklarını, yaşadıklarını, olanları anlattı tek tek. Kendileri hakkında hiçbir şey bilmeyen birine anlatmak zevkli olmalıydı.

"Umarım sizi bir gün dinleyebilirim ve izleyebilirim."

"Neden kliplerimizi izlemiyorsun ki?" Jimin heyecanla yerinde doğruldu. Sonrasında bu heyecan hepsini sarmıştı. Bu konular hakkında hiçbir şey bilmeyen birine izletecek olmak onları heyecanlandırmıştı. Kliplerini açarken bir yandan da dürüst olmam konusunda söz verdirip duruyorlardı. Gerçekten beğenip beğenmeyeceğimi bilmek istiyorlardı.

Her izlediğim klipte ağzım biraz daha açılıyor ve ben biraz daha şaşırıyordum. Tanrım! Hepsinin sesi muazzamdı. Gerçi bunu evde söyledikleri şarkılardan az çok anlamıştım. Ama o dansları... Nasıl öyle dans edebilirlerdi? Onları nasıl yapabilirlerdi? Her birini gözüm kırpmadan izlemiştim ve anlık olarak hepsine aşık olmuştum. Evet, yedisine birden. 

"Vay canına! Siz harikasınız çocuklar!" Kafamı ellerimin arasına koyup kendime gelmeye çalışarak onlara döndüm. Hepsi tepkilerimden memnunlardı.

"Bizi ilk defa izleyen birinin tepkilerini izlemek çok garip gerçekten." Jungkook'da benim kadar heyecanlıydı.

"Çok iyisiniz çok başarılısınız gerçekten. Size hayran olmamak elde değil." Garip bir şekilde en çok yeşil kafayı beğenmiştim. Tarzı farklıydı. Şarkı söylemekten çok hızlı hızlı konuşuyordu Namjoon ve Hoseok gibi. Ama onun sesi... İçime işleyecek kadar etkilemişti beni. Hele o dansları? Acaba nasıl dans etmeye ikna etmişlerdi onu. Bunu merak ediyordum gerçekten.

"Sen nasıl dans ediyorsun öyle?" Dirseğimle Tae'ye vurarak gülümsedim.

"Beğendin mi?" Kolunu boynumda doladı ve beni kendine çekti.

"Kılıç kullanman kadar iyisin." Kulağına fısıldamıştım.

"O farklı bir sanat biliyorsun. Ama şimdi düşünüyorum da o savaşlara nasıl katılmışım?"

"O zaman Kim Taehyung değildin. Komutan Kang Dae'ydin."

"Hangi halim daha yakışıklı?"

"İkisi de karar vermemi zorlaştıracak kadar iyi."

"Ov!" Kahkaha attı ve saçlarımı karıştırdı.

"Sizin ikinizin arasında ne var?" Bundan sana ne yeşil kafa!

"Bizim mi?" dedi şaşkınlıkla Tae.

"Evet. Taehyung yoksa bu kız senin sevgilin mi? Bizden mi gizliyorsun?" Bu çocuğun ortalığı karıştırmakta üstüne yoktu. Çocukların hepsi şaşkınlıkla bize döndü.

"Hayır Hyung, o benim kız kardeşim..." O kadar sert bakıyordu ki Taehyung sözünü bile tamamlayamamıştı.

"Evet Hyung, Tae doğru söylüyor onlar..."

"Sen bunu nereden biliyorsun Jungkook?" Anlaşılan bana karşı iyi olan herkese düşman olmaya karar vermişti.

"Yoongi, ne oluyor? Neyin var senin? Sakin ol." Jin'in uyarısıyla arkasına daha fazla yaslandı ama sinirini görebiliyordum.

"Kesinlikle inanmıyorum. Taehyung'un bu kadar güzel bir kız arkadaşı olamaz zaten." Jimin'in herkesi gülümsetmeye çalıştığı çok açıktı. Ve herkes gülümsemek istediği için de işe yaradı.

"O niye? Benim neyim varmış? Çok yakışıklıyım bir kere!" Tae'nin bu dudak büze büze yaptığı aşırı tatlı açıklama beni de güldürmüştü.

"Bence sen Seon Ah'ın tipi değilsin."

"Tipin değil miyim?" Hızlıca bana döndü.

"Hayır hayır tam tipim."

"Gördün mü?" Tekrardan kahkahalar.

"Bence Seon Ah'ın ideal tipine en yakın kişi aramızda Jungkook." Hoseok haklı olabilirdi. Uzun boylu ve iri yapılı, güçlü erkeklerden hoşlanıyordum. Jungkook'u da birkaç defa üstsüz olarak görmüştüm. Ve... Ah her neyse! Bunları kafandan at Seon Ah.

"Kaç yaşındasın?" Hızlıca bana döndü Jungkook.

"20. yaşım yeni bitti." Birden utanmıştım. Neden bunu sormuştu?

"Ah demek yaşıtız." O da şimdi saçlarını karıştırıp, utanarak kafasını eğmişti.

"Hey! Sen şimdi neden utanıyorsun?" Jin'in bağırıp, ayağa kalkıp onu işaret etmesiyle herkes gülmekten çayları dökecek duruma gelmişti. Tanrım! Çok komik ve eğlencelilerdi!

"Ortalığı daha fazla karıştırıyorum ve Seon Ah'ın ideal tipinin Yoongi Hyung olduğunu söylüyorum." Namjoon iki kolunu birbirine bağladı.

"Ne? Daha neler?" Yeşil kafayla ikimizde aynı anda bağırmıştık. Bu onları yine güldürmüştü.

"Çocuk be bu!" Bana bakıp gözlerini devirmişti.

"Sen kaç yaşındasın acaba?"

"26." Yuh! Asla göstermiyordu. Evet ona göre küçüktüm ve 6 yaş büyük bir erkek benim için ideal değildi.

"Onun ideal tipi olabilirim ama o benim ideal tipim kesinlikle değil."

"Onu sakın beğenmediğini söyleme Hyung." Jimin gülüyordu.

"Beğenmiyorum."

"Saçmalama. Ne kadar güzel olduğunu görmüyor musun?" Jin de dahil olmuştu.

"Bu zamana kadar onun kadar güzel bir kız gördün mü? Fark ettiysen onun kadar diyorum ondan daha güzel demiyorum. Bu fazlasıyla uçuk olur." Tae'nin beni savunmasıyla artık tamamen burada olduğumu unuttuklarını düşünüyordum. Ya da onlara göre beni böyle abartarak övmelerinde bir sorun yoktu. Peki gelelim asıl soruya! Ben gerçekten o kadar güzel miydim? Onların beni görünce karşımda dona kalacakları kadar ve bu şekilde övecekleri kadar? Bu yaşıma kadar bunun asla farkında değildim.

"Bana göre hiç güzel değil. Asla tipim değil."

"Sen de bana göre hiç yakışıklı değilsin zaten merak etme."

"Ben yakışıklı değil miyim?"

"Evet değilsin. Hatta bu yakışıklıların içinde ne işin var çok merak ediyorum."

"Ne? Ne dedin sen?" Alaycı bir şekilde güldü. Diğer çocuklarda kısık sesle kıkırdıyorlardı. Sesli gülmeye anladığım kadarıyla pek cesaretleri yoktu.

"Hiç yakışıklı değilsin dedim."

"Beni beğenen kaç milyon kız var sen biliyor musun?" Sesi yükselmişti.

"Onlar adına çok üzüldüm. Gözleri iyi görmüyor olmalı."

"Hayır! Hepsinin de gözleri gayet iyi görüyor." Çocuklar kahkahalarını zor zapt ediyorlardı. 

"6 tane yakışıklı varken neden seni beğensinler ki? Bir kere huysuzsun, hep şikayetçisin, çok zayıfsın, kısasın..."

"Burada bölüyorum ama lütfen boy, yakışıklılığa engel değil." Jimin araya girmişti.

"Senin boyun gayet normal ki."

"Ben ondan 1 cm uzunum be!" Ayağa kalkmış, kekeleyerek, peltek peltek bana bağırıyordu. Yoongi'nin aşırı sevimli olduğu düşüncesi çabuk git aklımdan!

"O çok yakışıklı ama sen öyle değilsin."

"Kızım sen..." Duraksadı.

"Teşekkürler Seon Ah." Jimin'in fısıldayışını duymuştum.

"Dünyada tek kız sen kalsan hatta tek insan sen kalsan dönüp sana bakmam bile."

"Buna gerek kalmaz çünkü ben seninle tek kaldığımı öğrenince çoktan kendimi öldürmüş olurum." Biz sinirden çatlayacak duruma gelirken çocuklar arkada birbirlerini döve döve gülüyorlardı.

"Ben seni..."

"Ne yaparsın yeşil kafa?"

"Ne mi yaparım?"

"Evet, kovmaktan başka ne yapabilirsin?"

"Kız olduğun için kendimi zor tutuyorum haberin olsun."

"Ne? Bana vuracak mısın?"

"Hayır ama yastık sana çarpabilir." Oturduğu koltuktan yastığı almasıyla kahkahalar susmuş ve çocukların tamam yeter şaka bitti oturun demeleri çoğalmıştı. Anlamışlardı ki biz asla gülmüyor ve şaka yapmıyorduk.

"O zaman ben sana şimdiden söyleyeyim. O içmediğin çay birazdan yüzüne çarpacak." Eğilip, çayı alıp suratına serpmem bir olmuştu. Kesinlikle bunu beklemiyordu. O da çocuklar da...

"Sen.." dedi açılmış ağzı, sinirden duman çıkan minik burnuyla.

"Bittin kızım!"

"Ne yapacakmışsın?" Biraz daha konuşmaya devam ederse bu fincanı da atacaktım kafasına. Elinin tersiyle ağzındaki ve gözlerindeki çayı sildi. Bana doğru yaklaşmasıyla çocukların hepsi ayaklanmıştı. Ne yapabilirdi ki? O beni kışkırtmıştı. Sürekli söylediği o küçük düşürücü cümleleri herkes biliyordu.

"Ben bundan sonra senin cezan olacağım! Senin küçük gördüğün ama aslında Tanrı'nın sana verdiği büyük bir ceza!"

Continue Reading

You'll Also Like

11.4K 1.2K 28
Seul Ulusal Üniversitesi voleybol takımının altın oyuncusu Park Chaeyoung, bir anda anonim bir hesaptan tuhaf mesajlar almaya başlar. ღ texting ve dü...
7K 1.2K 23
tamamlandı. avuç içlerin kan, intiharın yamuk, lavinia./23
476K 30.8K 44
[TAMAMLANDI] "Bu kokuya sahip olduğun sürece benden kaçamazsın Rose."
74.7K 5.4K 20
[𝑻𝒂𝒎𝒂𝒎𝒍𝒂𝒏𝒅𝒊.] Hangimiz en nefret ettiğimiz kişinin saçma bir ankette ruh eşimiz olarak çıkmasını ister ki? | jungkook × chaeyoung |