Âdem

By birharfbekcisi

38.8K 1.5K 1.8K

Adını söylemekten korkuyorum. Adını işitince kalbim acıyor âdem. İşte sırf bu yüzden "âdem" diyorum sana. İns... More

âdem?
mühim bir duyurudur
1. Bölüm: Bekleyişler
2. Bölüm: Buruk Bir Sevinç
3. Bölüm: "Şefkat"
5. Bölüm: "Öfke"
6. Bölüm: "Senden Çok Korkuyorum"
7. Bölüm: "Özür Dilerim"
8. Bölüm: "Senden Ayrılıyorum"
9. Bölüm: Seni Sevmiştim
10. Bölüm: Azap
11. Bölüm: Bir Hayalle Avunmak
12. Bölüm: Tâlip
13. Bölüm: Görüşme
14. Bölüm: Yanımda Olsan
15. Bölüm: Geç Kalmak
16. Bölüm: Bağışla
17. Bölüm: Alışveriş
18. Bölüm: Taziye Evi
19. Bölüm: Sana Geç Kalmak İstemiyorum
20. Bölüm: [Final]
Duyuru

4. Bölüm: "Yanık"

1.7K 229 245
By birharfbekcisi

"Kimi vakit geldim sana
Ama hüznüm döndü
Baktım ki işgal gözlerin"

-Cahit Zarifoğlu

***

Bursa

Kocası hemen yanıbaşında otururken, Meryem yanından kalkıp gitmemek için kendisiyle çetin bir mücadele veriyordu. Dün akşam söylediği şeyden sonra ona öylesine kırgındı ki... Öğle vakti ağladığı yetmezmiş gibi bir de uyuyana dek ağlamıştı. Onu ağlatan kişi kocasıydı. Şimdi ise kaynanasının karşısında mutlu bir aile tablosu çiziyorlardı.

Eşi, çok seviyordu annesini. Ona öylesine merhametle yaklaşıyordu ki; Meryem bazen içinden 'keşke bu sevginin yarısını da bana verseydin' diye geçirmeden edemezdi. Zaten her ne kadar kocası kendisinden nefret etse de, onun içinde merhametli bir adamın daha olduğunu düşünürdü. Mesela her Ankara'dan geldiğinde yorgun olduğunu düşünerek ona yatak odasını hazırlardı. Ama o, kabul etmez; gider, salonda yatardı. Tıpkı dün yaptığı gibi... Sonra, eve gelmezse bile her ay kendisine düzenli olarak para gönderirdi. Bunlar, şahit olduğu birkaç merhamet örneğiydi. Ya da birkaç teselli...

Bazen her şeyi iyiye yormaya gayret etmekten yorulduğunda; tüm bunları "zaten eşinin yapması gereken şeyler"  olarak görüyordu. Esasında o bile ne düşüneceğini şaşırmıştı. Belki gerçekten de eşinin kalbinde bir yerlerde merhamet kalmıştı. Lakin sevgisizliği o kadar büyüktü ki, merhameti bu sevgisizliğin altında eriyip gidiyordu.

Fakat annesi bambaşkaydı onun için. Ona herkesten farklı bir bağ ile bağlıydı. Bir ara bunun sebebini merak edip kaynanasına sorduğunda ise aldığı cevap, kafasındaki tüm soru işaretlerini silmişti.

Küçükken babasının tüm zalimliklerine şahit olduğu için annesine ayrı bir düşkündü sevdiği adam. Zaten inancı sağlam olan annesi, eşi kendisini terk edip gittiğinde namusunu da, imanını da, vakarını da muhafaza edip oğlunu büyütmüş, türlü zorluklar ve çilelerle onu okutmuş, bugünlere gelmesi için büyük çaba harcamıştı.

Meryem, bu yüzden kocasının psikolojisini anlayabiliyordu. Herkesin onlara sırt çevirdiği bir zamanda, annesi ona sırt çevirmemişti. Oysa başka biriyle mutlu bir yuva kurabilirdi ya da yaşadığı acılar sebebiyle onu ihmal edebilirdi. Üstelik hayatını rahat yaşaması için bir sürü imkanı vardı. Güzel bir kadındı Halime Anne. Kendisine bir sürü evlilik teklifi gelmişti. Buna rağmen o, hiçbirini değerlendirmemişti. Birkaç zengin adamın teklifini bile reddetmişti. Evladı ola ki zulüm görür korkusuyla, tek başına nice emekle onu büyütmüştü.

Oğlu ise üniversiteye başlayınca değişmiş ve o eski hassasiyetlerinin hepsini teker teker kaybetmeye başlamıştı. Annesi her ne kadar bu hassasiyetleri geri kazanması için karısının ona vesile olacağını düşünse bile olmuyordu. Meryem'in de elinden bir şey gelmiyordu zaten. Hidayeti veren Allah'tı, kullar değil... Kullar sadece vesile olabilirdi. Fakat iki yıldır ufacık bir güzelliğe bile vesile olamamıştı. Bu durum onu bazen üzse de ümidini kesmiyordu. İki yıl da geçse, on yıl da geçse duadan vazgeçmeyekti.

Dua eden tek kişi o değildi. Halime Anne de oğlu için dua ediyordu. Kaybettiği o duyarlılığı ve şuuru tekrar kazanması için... Eskiden olduğu gibi ibadetlerine sarılabilmesi için... Ama üniversitedeki çevresinden nasıl kötü bir tesir aldıysa eski oğlu yoktu da bambaşka biri vardı sanki... Yine de ona kızamıyordu. Çünkü İslâmî duyarlılığı kalmamış olsa bile kendisine karşı sevgi ve merhamet doluydu. Hatta sevgisi o kadar büyüktü ki, zamanı gelip de onu komşusunun dindar ve edepli kızıyla evlendirmeyi çok isteyince, oğlu buna karşı çıkmamıştı. Kendisi zerre istemese de annesi çok istediği için kabullenmişti. Tabi bu olumsuz detaylardan annesinin haberi yoktu. Sadece Meryem biliyordu.

Kocası, bu evliliğe neden razı olduğunu ayrıntılarıyla anlatmıştı kendisine. Evlendikleri günün gecesinde, öfkeyle... Onu asla karısı gibi görmeyeceğini vurgulayarak... O ise bunu neden evlenmeden önce söylemediğini defalarca kez sormuş ama hep aynı cevabı almıştı: "Annem bu evliliği çok istediği için..."

Yine Halime Anne'sine geldikleri bu hafta sonunda diken üzerindeydi. Kafasını binbir bunaltıcı düşünce işgal ediyordu.

"Ben, çayları doldurayım..." deyip kocasının yanından kalktığında annesi ona öz kızıymış gibi sıcacık tebessüm etti. O da içindeki acıyı kalbinin ücra köşelerine gömerek gülümsedi.

Mutfağa girip çayları doldurduğu esnada yüzü karanlık bir hüzne boğuldu. Çayı tekrar ocağın üzerine koyarken beyaz gömleğinin kol düğmesinin açıldığını fark etti. O anda aklına, kocasının bol feracesine, uzun eşarbına ve peçesine karşı bakışları geldi. Yanında yürümekten utanışı, onu tanımıyormuş gibi kayıtsız davranması... Hatta bir ara feracesinin altına giydiği gömleği ve eteğini kastedip, "Niye şöyle giyinmek yerine içine üç kişinin sığacağı kadar bol giyiniyorsun. En azından biraz daha renkli giyinebilirsin. Hem yüzünü kapatmak zorunda da değilsin." diye kızmıştı. Normalde kıyafetinden utansa da karışmayan kocası, kendisine evliliğin ilk aylarında bunu söylediğinde çok zoruna gitmişti. Fakat yine de duymazdan gelip bildiğini okumaya devam etmişti.

Kocası için tesettüründen asla vazgeçmezdi. Annesi de bir zamanlar sırf bunun için kendisine çok eziyet etmişti. Fakat o, bu yolda tüm eziyetlere katlanmış, tüm sıkıntılara göğüs germişti. Belki de geçmişte bu sıkıntıları yaşadığı için şimdi kocasının bakışları onu müthiş derecede sarsmıyordu.

Tüm bu bunaltıcı düşüncelere bir son verip kolunun düğmesini ilikledi. Çay tepsisini eline aldı. Salona gidip önce annesine sonra da kocasına ikram etti. Tepsiyi önündeki sehpanın üzerine koyup kendi çayını da eline aldı.

Bir süre aralarında gergin bir sessizlik oldu. Annesi, bu rahatsız edici sessizliği bozmak ister gibi salonun içine kuru bir öksürük bıraktı.

"Buraya her geldiğinizde bana müjdeli bir haber vereceksiniz diye bekliyorum..."

Annesinin birden bunu demesine bir anlam veremeyerek dikkat kesildi Meryem.

"Ne müjdesi anne?"

Kocası o anda kolunu tutup sıktı. Uyarır gibi. Biraz da bu soruyu sorduğu için kızar gibi...

"Ne müjdesi olacak kızım, torun müjdesi..."

Duyduğu şey karşısında o kadar afallamış ve utanmıştı ki elindeki çayı sabit tutamadı. Sıcacık çay sol elinin parmaklarına ve bacağına dökülürken acıyla çığlığı bastı.

Annesi, korkuyla "Kızım!" deyip ayaklanırken diğer öfkeli ses, "Dikkat etsene!" diye bağırdı. Fakat canı öyle çok yanıyordu ki kimseyi görüp duyacak bir hâlde değildi.

"Gel benimle!" deyip kolundan tutan eşiyle birlikte ayağa kalkarken eline üfleyip duruyor, bir yandan da sessizce gözyaşı döküyordu.

"Oğlum, soğuk suya tut elini ve bacağını. Sonra yanık kremi sür, banyoda vardı. İzi kalır bak yoksa Allah korusun."

"Tamam anne."

Banyoya geçtiklerinde eşi, sesi duyulmasın diye kapıyı kapatıp, "Senin kadar sakar birini görmedim." diye söylenmeye başladı.

Meryem, onun söylenmelerini dinleyecek bir hâlde değildi. Eline üfleyip bir yandan da ağlamaya devam ediyordu.

"Gel buraya." deyip kolundan tutan kocasına ayak uydurdu. Lavabonun önüne geçip çeşmeyi açan eşi, bileğinden tutup elini çeşmeye yaklaştırdı. Meryem, eli suya yaklaşırken, canı yanacak korkusuyla dudağını ısırdı. Fakat soğuk suyun altına giren eli birkaç saniye sızlar gibi olsa da bir süre sonra acısı azalmıştı.

O çeşmeyi kapatana kadar, Meryem karşı koymadan bekledi. Arada bir kaçamak bakışlarını ona yönelttiğinde, onun, kaşlarını çatarak eline odaklandığını fark ediyordu. Ayda yılda bir ortaya çıkan bu merhameti Meryem'i neredeyse ağlatacaktı. Alışkın değildi onun tarafından ilgilenilmeye. Fakat yine de kendini çok fazla kaptırmak istemiyordu. Ona bu kadar yakınken bu pek mümkün olmasa da...

Sonradan çok acı çekmemek için, yakın bir zamanda yalnız kalacağını kendisine hatırlatmaya çalıştı. Aynı zamanda yüreğinin hızlı hızlı çarpışlarını sakinleştirmeye... Kocası sonunda çeşmeyi kapattıktan sonra bileğini bıraktı. Elini tutup kızaran yere baktı.

"Acıyor mu?"

Bu adamın, canının acısıyla ilgileneceğini hiç düşünmediği için birkaç saniye cevap veremedi. Zaten elini tuttuğu için yeterince afallamıştı. Kızaran yanık parmakları titriyordu. Elinde, çehresinde, ve hatta tüm bedeninde sıcak bir utanç geziniyordu. İlk defa, bilinçli bir şekilde elini tutuyordu o... İlk defa... Bu, tüm duygularını alt üst eden, bir aptal gibi ona daha çok bağlanmasına sebep olacak olan bir şeydi... Dışarıdan bakan bir göze göre basit bir şeydi. Peki neden kendisi için bu kadar basit değildi?

Toparlanıp, "Ge-geçti biraz..." dediğinde Âdem, tüm soğukkanlılığıyla, "İyi." dedi. Arkasındaki klozetin kapağını kapatıp eliyle işaret etti.

"Otur, iz kalacak yoksa."

Meryem, onun ne yapacağını anlayarak, "Bacağım çok acımıyor." dedi telaşla.

"Otursana Meryem! Çok meraklı değilim ben de sana."

"Ben yaparım. Sen git..."

Karşısındaki tahammülsüz adam, sıkıntılı nefesini seslice dışarı üfleyip, "Bekle o zaman." dedi. Banyonun dolaplarını karıştırıp yanık kremini bulduğunda merhemi ona uzattı.

"Bunu eline ve bacağına sür, yoksa izi kalır. Annemin diline düşürme beni."

Meryem, bunu bile annesi için yapan adama kırgın bir edayla bakarak, "Tamam." dedi. Oysa bir an kendisini düşündüğünü zannedip heyecanlanmıştı. Yanılgıları gittikçe büyüyor, ona olan sevgisi büyüdükçe adam ondan uzaklaşıyordu.

Kocası banyodan çıktığında derin bir nefes aldı. Elindeki merheme hüzünle bakarak mırıldandı:

"Keşke yüreğimin yarası için de bir merhem bulsaydın..."

***

Yatak odasında uzanırken bir yandan düşünüyordu kadın. Eşinin kendisine olan umursamazlıklarını, hakarete yaklaşan cümlelerini, küçümseyici bakışlarını... Esasında sadece bugün de değil iki gündür sürekli olarak düşünüyordu. Bu sefer kalbinin terazisinde tartmıyordu olan biteni. Çünkü kalbi hep adamdan yana tavır alıyordu. Bu sefer mantık terazisinde tartmıştı onun hareketlerini ve sözlerini. Ve belki de ilk defa sevgisini bir kenara bırakarak salt kırgınlık duymuştu ona.

Elini kaldırıp gece lambasının ışığı yansıyan yarasına baktı.

"Bununla bile benim için değil, annesi için ilgilendi..." diye mırıldandı. Sevgisini bir anda söküp atamasa bile artık bu kırgınlıkların üzerini örtmeyi doğru bulmuyordu. Aşağılanmaktan, hor görülmekten ve değer görmemekten çok yorulmuştu.

Bu yoğun hisler sebebiyle yatakta dönüp durmasına rağmen bir türlü uyuyamadı.

Belki de yüzleşmekten kaçmamalı, diye geçirdi içinden. Her ne kadar adamın soğuk bakışları, en ufak bir şeyde bile hemen parlaması, kendisine karşı sabrı olmaması onu ürkütse ve yorsa da böyle yaşamak onu daha çok yoruyordu.

Uzun bir süredir yapmadığı şeyi yaptı bu yüzden. Yataktan doğrulup üzerine hırkasını geçirdi ve salona doğru kalbinin heyecanlı atışları içinde ilerledi. Fakat bu sefer salona gidişinin sebebi adamın açılan üstünü örtmek değildi. Yahut onu özlediği için uzaktan izlemek gibi bir aptallık yapmayacaktı. Evet, bu sefer ayların içinde biriktirdiği acıyı biraz olsun ortaya serecekti. Çünkü artık içinde taşımak ona çok ağır geliyordu.

Salona girdiğinde adamın karanlıkta telefonla konuştuğunu gördü. Varlığını fark etmesi için kuru bir öksürük bırakıp ışığı açtı. Adamın gözleri karanlığa alıştığı için ışık açılınca gözlerini kısıp karşısındaki kadına şaşkınca baktı. Ve Meryem'in de tahmin ettiği gibi hemen kaşları çatıldı.

"Ben sizi sonra ararım hocam. İyi geceler." dedikten sonra telefonu kapatıp uzandığı yerden doğruldu adam. Meryem biraz korksa da belli etmemeye çalışarak tekli koltuğa geçip oturdu.

Adam, "N'oldu?" diye soğuk bir sesle sorunca kadın gözlerini halıdan ayırmadan: "Konuşmak istiyorum Talha." dedi.

Uzun süredir ona ismiyle hitap etmediğini işte o zaman fark etti. Artık ona dair her şey içini acıtmaya yetiyordu. Ve belki de bu yüzden bunca zaman ondan hep kaçmıştı.

"Meryem, gece 12'ye geliyor, yarını bekleyemedin mi? Haydi, git uyu."

Bunu dedikten sonra koltuktaki ince örtüyü üzerine çeken adam, oldukça umursamazdı. Meryem, yüreğinde tekrar aynı acıyı duydu. Değer görmemenin, dinlenilmeye bile layık görülmemenin acısını...

"İstersen dinleme ama benim bazı şeyleri söylemem gerekiyor."

Meryem, bir cesaret eşinin yüzüne baktı. Adam, bunu beklemiyor gibi bir anda afallamış ve çehresini şaşkın bir ifade bürümüştü. Aslında sadece adam değil o bile bu hâle nasıl geldiğinin farkında değildi. Esmer yüzüne soğuk, çok soğuk bir ifade oturmuştu. Belki de ayların içinde biriktirdiği kırgınlığı şu iki günde -adama olan sevgisini aradan çıkarıp- düşünmesi bu hâle gelmesine sebep olmuştu. Ama bir onuru olduğunu adam da artık hatırlamalıydı.

"Ben... çok yoruldum... Belki sana anlamsız gelecek. Ama ben senden artık sevgi falan beklemiyorum. Sadece biraz insan yerine konmak istiyorum. Azarlanmamayı, en ufak bir şeyde hakaret işitmemeyi, konuştuğumda dinlenmeyi..."

Derin bir nefes alıp dolan gözlerini adamdan kaçırdığında içinde ne kadar çok acı biriktiğini fark etti. Talha da garip bir şekilde karşı koymuyor, onu dinlemeye devam ediyordu.

"Eğitim durumumuz aynı değil diye beni hor görüyorsan; bir kişiye saygı duyman için onunla aynı konumda olma zorunluluğun olmadığını bilmelisin. Diplomadan da öte değerler var şu hayatta. Ama fark ediyorum ki bu evde o değerler yerle bir olmuş bir durumda. Halbuki onlar olmadıktan sonra diplomanın ne önemi olabilir ki..."

Yanaklarından akmaya başlayan sıcak gözyaşlarını elinin tersiyle sertçe silip: "Buraya kendimi acındırmaya gelmedim." dedi. Hâlâ adamın yüzüne bakamıyordu. Sanki baksa tüm cesaretini yitirecekti. Bu yüzden zaman zaman tavana zaman zaman da parkelere ve halılara bakarak konuşmaya devam etti.

"Benim de insan olarak bir onurum var. Ama hep sustum, ayların acısı birikti içimde, daha fazla susmak istemiyorum. Çünkü sustukça anlamıyorsun beni. Ardında nasıl bir enkaz bıraktığını fark etmiyorsun. Belki de ailelerimizi mutlu etmeye çalışmaktan vazgeçmeliyiz. Belki de en doğru yol ikimizin de sonunda mutlu olacağı başka bir yol tercih etmektir..."

Son sözünü söyleyeceği için tüm gücünü toplayarak adamın yüzüne baktı.

"Boşanmak gibi..."

Bunu söyledikten sonra yutkundu. Aslen sonu boşanmayla biten bir karar onu mutlu etmeyecekti, biliyordu. Hatta belki de aylarca ve hatta yıllarca adamdan ayrı olmanın acısını yaşayacaktı. Çünkü uzun bir süredir içinde büyük bir sevgi yeşertmişti. O sevgi dallanıp budaklanmışz büyümüş, büyümüştü yüreğinde... Ama bu şekilde yaşamak da yaşamak değildi. Sevmenin yetmediği bir yerde duruyordu. Ve bu adımı atmanın artık zorunlu olduğunu düşünüyordu.

Adamın gözleri birkaç saniye boyunca binbir duygu barındırarak baktı kadının yüzüne. Meryem o gözlerde en çok öfkeyi okudu.

"Sen ne dediğinin farkında mısın?" dedi birden adam ayaklanırken. "Annemin yüreğine mi indirmek istiyorsun?"

"Annenle güzel bir dille konuşuruz..." dedi kadın. Bu sefer sesi kocasının öfkesi altında gücünü yitirmişti.

"Meryem, lütfen odana git ve bu konuyu bir daha açma."

Kadın, bir şeyler söylemek istese de daha fazla cesaret bulamadı içinde. Adamın öfkesinden ciddi manada korkuyordu. Çünkü bu adam öfkelendiğinde sözleriyle karşı tarafa dayak atmış gibi insanı konuştuğuna pişman ediyordu. Şiddet sadece fiziksel değildi ki... Meryem, yine de içini dökebildiği için bir nebze rahatlamıştı. Belki bir gün yine cesaretini toplar ve bu sefer daha kararlı bir şekilde konuşabilirdi. Şimdilik adamın öfkesine daha fazla maruz kalmamak için tam ayaklanmıştı ki Talha, "Sakın..." diye uyardı. "Sakın ailelerimize boşanma konusundan bahsetme. Annemin kulağına gittiğini öğrenirsem kalbini çok fena kırarım Meryem."

***

Selamlar...

Bazı kısımlarda -inşallah- bayağı değişikliğe gideceğimi çeşitli vesilelerle söylemiştim. Bu hâli nasıl oluyor sizce? Bana daha anlaşılır geldi ve içime daha çok siniyor bu şekilde.

İnşallah sizin için de öyledir...

Bu arada;

Buradan da duyurmuş olayım. "Kardelenler Üşümez mi?" adıyla bir hikâye yayınlamıştım. Bende yeri ayrı olan bir hikâye... Şu aralar ona da ayrıyeten yoğunlaştım. Geri dönüşler benim için önemli. Kitaba göz atmak isteyenler profilimden bakabilir. Konusunu severseniz o hikâyeme de beklerim. 🌿

Allah'a emanet olun.🌸

Continue Reading

You'll Also Like

2.2M 61.6K 28
Hikaye de yetişkin içerik bulunmaktadır! Bunu bilerek okumanızı tavsiye ederim. "Seni meşgul ediyorum bu saatte ama dün telefonum sende kalmış onu al...
2.4M 126K 75
Az önce Eylül'ün tuttuğu boşta kalan elini yeşil kalın askeri kemerinin üzerine koyup lafa girdi. " Gel ben sana espriyi göstereyim."dedi. Elini ke...
83.9K 6.2K 32
Afitap:Bana bak pide hırsızı! Afitap:Ben o pide kuyruğunda kaç saat bekledim biliyor musun? Afitap:Şu mübarek Ramazan ayında hırsızlık yapmaya utanmı...
10.1K 329 10
"Ben Miray karlıyım kimseyi dinlemem sözümü dinletirim mardinin korktuğu kadınım ben yüreğimdeki ateşle yıkarım yakarım kül ederim dikkat et miran ağ...