1. Bölüm: Bekleyişler

264 25 34
                                    

"Gök çoğalınca
Göğe açılan göz kapanınca
Beni duyacak anlamayacaksın"

-Cahit Zarifoğlu

***

Ankara

Elindeki kitabı kürsüye bırakıp amfide kısa bir an göz gezdirdi. Ceketinin iç cebinden pilot kalemini çıkarıp yoklama kağıdının üstüne tarih attı. Öndeki öğrencilerden birine eliyle işaret edip yanına gelmesini istedi. Bu işaretin ne anlama geldiğini bilen öğrenci, hızlı bir hareketle kalkıp yoklama kâğıdını aldı. Amfiden kâğıt kalem seslerinin yanısıra belli belirsiz oflama sesleri de geliyordu.

Öndeki öğrenci, elindeki yoklama kâğıdını alıp sırasına geçti. O da kitaplarını büyüklüklerine göre üst üste koymaya başladı. Bu eylemi gerçekleştirirken ne kadar tuhaf takıntıları olduğunu düşünüp dudağının kenarıyla güldü. Dersin büyük bir kısmında faydalanacağı kitabı alarak kürsüye geçti. Oturarak ders anlatmayı sevmediği için her zaman kürsüyü kullanıyor, kürsüde sıkıldığı zaman ise amfinin içinde geziniyordu.

"Vize tarihleriniz açıklanmış gençler." deyip iki elini kürsüde sabitlediğinde öğrencilerinin tepkilerini görmek için gözlerini kısa bir süreliğine üzerlerinde gezdirdi. Memnuniyetsiz yüz ifadeleri ve birbirine karışıp bir uğultu meydana getiren homurtular onu bir anda yıllar yıllar öncesine, üniversite zamanlarına götürdü.

İlk cafeye gittiği anı, ilk kez bir kızla buluştuğu anı ve ilk kez aldatılmanın verdiği onur kırıcı o hissi anımsadı. Arkadaşlarıyla buluşup futbol maçına gittiği günleri... Dersleri çok ihmal ettiği bir zamanda kendisini gün boyu kütüphanede çalışmaya mahkum ettiği zamanı... Evet, birçok şeyi hem tüm detayları ile hem de ardı ardına delice bir hızla ilerleyen fotoğraf karelerini görür gibi anımsadı.

Lakin anıların içinde kaybolmasına pek fırsat bırakmayan uyku mahmuru öğrencilerinin sesleri, amfide yankılanmaya başlamıştı.

"Evet hocam ya! Neredeyse bütün dersleri ikinci haftaya yığmışlar. Eve erken gidemeyeceğiz."

Sitem dolu bir ses tonuyla serzenişte bulunan öğrencisine katılan birkaç kişi daha olunca istemsizce güldü.

"Siz de ne ana kuzusu çıktınız. Biraz geç gidin, kıyamet mi kopacak."

Önündeki kitabın sayfalarını çevirmeye devam ederken öğrencilerle uğraşmaya devam etti. Derse her zaman sıcak ve esprili başlar, sonra yavaş yavaş daha ciddi bir ifadeye bürünürdü. Sınıfın ses tonunun yükseldiğini ve büyük bir uğultunun başını alıp gittiğini fark edince, "Tamam gençler." deyip kürsüye iki defa vurdu.

"Sayfa iki yüz on üçü açın. 'Mehmet Rauf'un 'Eylül' Romanı Üzerine' bölümünü. Bugün yine güzel şeyler öğreneceksiniz. Hiç duymadığınız şeyler."

Amfide yavaş yavaş sessizlik sağlandı ve herkes kitaplarını açmaya başladı. Ders sıkıcı geçmesin diye ara ara konusu geçen yazar ya da şairin özel hayatıyla ilgili bilgiler verirdi. Bu yüzden öğrencileri, dersin ilerleyen saatlerinde keyifli vakitler geçirirdi. Her derste olmasa da çoğu dersinde uyguladığı bir yöntemdi bu.

Sena da bu konuya vurgu yaparak ona sıkça takılır; "Edebiyatın magazinsel konularına girerek üniversitede ün yaptın." deyip gülerdi. Bunu derken siyah kısa saçlarını kulağının arkasına sıkıştırır, bembeyaz yüzünde dikkat çekici bir şekilde parıldayan iri ela rengi gözleri kısılır ve uzun beyaz dişlerini göstererek gülerdi.

İlişkileri duyulacak olursa hiç de hoş olmayan şeyler başına gelecekti. Evde onu bekleyen bir karısı vardı. Üniversitede bir adı... "Evli öğretim görevlisi, karısını öğretim görevlisi arkadaşıyla aldatıyor" diye bir dedikodu yayılması onun itibarını çok fazla zedelerdi.

ÂdemWo Geschichten leben. Entdecke jetzt