19. Bölüm: Sana Geç Kalmak İstemiyorum

167 19 90
                                    

"Konuştun güneşi hatırlıyordum
Gariptin yepyeni bir sesin vardı
Bu ses öyle benim öyle yabancı
Bu ses saçlarımı ıslatan sessiz bir kardı"

-Sezai Karakoç

***

Çalışma masasındaki makalelerin, kitapların ve not kâğıtlarının ortasında ara ara okumak için bıraktığı bir kitap duruyordu. Geceleri uykusuz bırakan, derin düşüncelere dalıp bazen uzun bir hüznü bazense dipdiri bir ümidi taşımasına vesile olan bir kitap... Hamit'in tavsiyesiyle aldığı bu kitap, Kur'ân'dan sonra yıllardır ruhunda oluşan boşlukları dolduruyor gibiydi. Sanki kaybettiği şeyi bulmuş, ulaşmak istediği hedefe dair bir yol haritası edinmişti.

Süheyl b. Amr'ı, Hâlid b. Velid'i ve İkrime b. Ebî Cehl'i oradan öğrenmişti. (radıyallahu anhum ecmain). Küçüklüğünde bile duymadığı, duymuş olsa bile hatırlamadığı nice hicret ve nice hidayet hadisesini yeni yeni öğreniyordu. Özellikle tövbe ile ilgili kısımları daha bir dikkatle okuyor, şirkten ve küfürden dahi keskin bir dönüşle dönüp İslâm'a hizmet ederek yıldızlar seviyesine yükselen zâtların hayatından kendi hayatına bir ümit ışığı taşıyordu. Yüzüne yapışan buruk bir tebessümle belki de beşinci kez okuduğu ancak okumaktan bıkıp usanmadığı o pasajı yeniden okudu:

Hz. Peygamber İkrime'ye, 'Bugün benden ne istersen -eğer gücümün yettiği bir şey ise- sana vereceğim', dedi. İkrime, 'benim senden istediğim şudur. Sana karşı ne kadar düşmanlık yapmışsam, seninle savaşmak için ne kadar adım atmış ve ne kadar kılıç sallamış isem ve senin hakkında ister yüzüne, ister arkadan olsun ne kadar kötü söz söylemişsem bütün bunlar için bana Allah'tan mağfiret dileyesin.' Hz. Peygamber de, 'ey Rabbim! Bana ne kadar düşmanlık etmişse, senin nurunu söndürmek için ne kadar adım atmışsa ve her ne isyanda bulunmuşsa ve benim hakkımda -gerek yüzüme gerek arkamdan olsun- ne kadar kötü söz söylemişse hepsini affet', diye dua etti.

Hz. Peygamber bunları söyledikten sonra İkrime, 'ey Allah'ın Rasûlü! Buna razı oldun' dedi. Sonra İkrime, 'şahit ol ey Allah'ın Rasûlü! Ben Allah'ın yolundan insanları menetmek için ne kadar çaba harcamışsam onun iki mislini Allah yolunda harcayacağım. Allah'ın yolundan insanları caydırmak için yaptığım savaşın iki mislini Allah yolunda yapacağım' dedi ve sonra şehid düşünceye kadar İslâm'da cihadlara katıldı.*

Kitabın arasına boş bir not kâğıdı koyup kapağını usulca kapattı. Uzun uzun düşündü. O asırda yaşadığını ve Resûlullah aleyhisselâmın huzuruna varıp Allah'tan kendisi için bağışlanma dilemesini istediğini hayal etti. Nice kimseyi kabul etmiş, diye düşündü. Kendisine karşı yıllarca savaşanları iman etmeye geldiklerinde geri çevirmemiş... Gelenlere hep açmış kapısını... Ben de çok kötü şeyler yaptım. Eğer ben gitseydim beni de geri çevirmezdi. Ve benim için Allah'tan af dilerdi.

Ben de geri döndüm Rabbim. Affedilip affedilmediğimi bilmiyorum. On yılın hesabını verirken Sana, hâlim nice olur hiç bilmiyorum. Fakat Sana, Sen'den başka gidecek hiçbir kapısı olmayan fakir biri gibi geldim. Bilirim ki Kerîm'sin. Kapına geleni geri çevirmezsin. Gelene ikram edersin. İşte bu ümitle Sana geldim...

Nedense böyle düşünmek yüreğindeki karamsar duyguları dağıtan, yerine ümit tohumları eken güçlü bir etki bıraktı yüreğine. Vücudunda bir ürpertinin gezindiğini, çocuksu saf ve temiz bir heyecanın kalbinde kıpırdadığını hissetti. Neredeyse bu duyguların tesiri altında, durmak bilmeyerek ağlayacaktı. Fakat kapısının üç kez tıklatılması üzerine içinde bulunduğu hâlden sıyrılarak yüzünü ovuşturdu.

ÂdemWhere stories live. Discover now