12. Bölüm: Tâlip

172 22 54
                                    

"Yedi adam biri bir gün
bir aşk gördü
gereğini belledi
ölüm girse koynuna
Ayırmaz aşkı yanından"

-Cahit Zarifoğlu

***

Meryem, iddet süresini beklediği eve uzun uzun baktı. Artık boşanmış ve iddet süresi de bitmiş bir kadın olarak ailesinin karşısına çıkacaktı. Onu nelerin beklediğini bilmediği için son derece huzursuzdu. Bir de içinde tarifi zor bir acı duyuyordu.

Neden her şeyin bir oyundan ibaret olduğunu bilmesine rağmen sürekli olarak o ellerin yüzüne dokunuşunu anımsıyor ve kalbini sıcak bir utanç kaplıyordu? Neden hâlâ kendisine ilk defa öfkeyle bakmadığı o günü anımsayıp siyah gözlerinin içindeki parıltıyı tekrar görür gibi oluyordu?

Yüreğindeki kırgınlığı anlamlı buluyordu fakat bu kısa anları heyecanla karışık bir utançla anımsıyor olmasına bir anlam veremiyordu. Evden gideceği ve her şeyin sona erdiği böyle bir günde bile bunları düşünebildiği için kendisini suçluyordu.

Kendisine gelmek ister gibi elini ve yüzünü soğuk suyla yıkadıktan sonra salona geçti. Artık vedalaşma vaktiydi ve Halime Anne karşısında, sanki öz kızından ayrılıyor gibi yıkılmış bir görüntüyle onu izliyordu.

"Meryem, kızım..."

Ufak bavulunu eline alıp fermuarını açarken göz ucuyla Halime Anne'ye baktı. Sabah vakitlerinden bu yana bir şey söylemek istiyor ama kıvranıyordu. Karşısındaki gergin çehre belki biraz rahatlar diye gülümsemeye çalıştı. Fakat işe yaramamış olmalı ki yaşlı kadın, daha da artan bir gerginlikle konuşmaya devam etti:

"Oğlum belki senin vesilenle eski hassasiyetlerini kazanır sanmıştım. Ama meğer, seni bile bile ateşe atmışım kızım. Fakat Talha'nın bu derece büyük bir hataya düşeceğini bilemedim hiç... Hakkını helal et. "

Meryem, el bavulunu hazırlarken mahcubiyet dolu sesle kendisinden özür dileyen Halime Anne'ye tekrar buruk bir tebessümle baktı.

"Sen de bilemezdin anne... Yani... Halime Teyze... Kendini üzme. Tüm bunlar aramızda kalsın, olur mu? Bu meseleyi kimse bilmesin. Ben kendi aileme de sadece 'geçinemedik' diyeceğim, ayrıntıları söylemeyeceğim. Seni arayıp sorarlarsa sen de söyleme."

Zaten az olan eşyalarını hızlıca katlayıp bavulunu yerleştirmeyi çabucak bitirmişti. Halime Anne, bavulunu kenarı koyup peçesini takmaya çalışan eski gelinine baktı. Gök rengi gözleri önce kızardı, sonra da kırışık yanaklarından aşağı birkaç damla yaş süzüldü.

"Senin gibi birinin kıymetini nasıl bilemedi ki Talha... Keşke bunlar hiç yaşanmasaydı."

Meryem, peçesini takıp derin bir nefes aldı. Yere bıraktığı bavulunu eline alıp Halime Anne'ye birkaç adım yaklaştı. Boşta kalan eliyle omzuna dokunup: "Üzme kendini..." dedi. "Yemin ederim ki başka çarem olsaydı sana da bunları anlatmazdım. Ama boşanmak için elimdeki tek çare buydu. Sen müdahil olmasaydın Talha boşanmayı kabul etmiyordu... Her şey için Allah razı olsun. İyiliklerini unutmayacağım."

Elini omzundan çektikten sonra kapıya yönelecekti ki gitmeden önce karşısındaki yaşlı kadının kor düşen yüreğine bir nebze su serpmek istedi.

"Oğluna öfkelenip de beddua etme Halime Teyze. Ona hidayeti için dua et. Beddua onu daha da dibe batırır. Allah nice kulunu günah çukurundan kurtarıp geçmişini temizlediği gibi onu da dilerse kurtarır ve temizler. Ümidini kesme sakın..."

***

Meryem, koltukları sildikten sonra sabunlu sıcak sudan dolayı bembeyaz olan ve kırışan avuç içlerine baktı. Alnında ve dudaklarının üstünde boncuk boncuk terler birikmiş ve bedeni ciddi mânâda yorulmuştu. Yine de bu yorgunluk, kalbî yorgunluktan daha iyiydi. Bir aydır hem ailesi hem de bazı komşuları tarafından ciddi bir psikolojik baskı görüyordu.

ÂdemWhere stories live. Discover now