4. Bölüm: "Yanık"

1.6K 222 243
                                    

"Kimi vakit geldim sana
Ama hüznüm döndü
Baktım ki işgal gözlerin"

-Cahit Zarifoğlu

***

Bursa

Kocası hemen yanıbaşında otururken, Meryem yanından kalkıp gitmemek için kendisiyle çetin bir mücadele veriyordu. Dün akşam söylediği şeyden sonra ona öylesine kırgındı ki... Öğle vakti ağladığı yetmezmiş gibi bir de uyuyana dek ağlamıştı. Onu ağlatan kişi kocasıydı. Şimdi ise kaynanasının karşısında mutlu bir aile tablosu çiziyorlardı.

Eşi, çok seviyordu annesini. Ona öylesine merhametle yaklaşıyordu ki; Meryem bazen içinden 'keşke bu sevginin yarısını da bana verseydin' diye geçirmeden edemezdi. Zaten her ne kadar kocası kendisinden nefret etse de, onun içinde merhametli bir adamın daha olduğunu düşünürdü. Mesela her Ankara'dan geldiğinde yorgun olduğunu düşünerek ona yatak odasını hazırlardı. Ama o, kabul etmez; gider, salonda yatardı. Tıpkı dün yaptığı gibi... Sonra, eve gelmezse bile her ay kendisine düzenli olarak para gönderirdi. Bunlar, şahit olduğu birkaç merhamet örneğiydi. Ya da birkaç teselli...

Bazen her şeyi iyiye yormaya gayret etmekten yorulduğunda; tüm bunları "zaten eşinin yapması gereken şeyler"  olarak görüyordu. Esasında o bile ne düşüneceğini şaşırmıştı. Belki gerçekten de eşinin kalbinde bir yerlerde merhamet kalmıştı. Lakin sevgisizliği o kadar büyüktü ki, merhameti bu sevgisizliğin altında eriyip gidiyordu.

Fakat annesi bambaşkaydı onun için. Ona herkesten farklı bir bağ ile bağlıydı. Bir ara bunun sebebini merak edip kaynanasına sorduğunda ise aldığı cevap, kafasındaki tüm soru işaretlerini silmişti.

Küçükken babasının tüm zalimliklerine şahit olduğu için annesine ayrı bir düşkündü sevdiği adam. Zaten inancı sağlam olan annesi, eşi kendisini terk edip gittiğinde namusunu da, imanını da, vakarını da muhafaza edip oğlunu büyütmüş, türlü zorluklar ve çilelerle onu okutmuş, bugünlere gelmesi için büyük çaba harcamıştı.

Meryem, bu yüzden kocasının psikolojisini anlayabiliyordu. Herkesin onlara sırt çevirdiği bir zamanda, annesi ona sırt çevirmemişti. Oysa başka biriyle mutlu bir yuva kurabilirdi ya da yaşadığı acılar sebebiyle onu ihmal edebilirdi. Üstelik hayatını rahat yaşaması için bir sürü imkanı vardı. Güzel bir kadındı Halime Anne. Kendisine bir sürü evlilik teklifi gelmişti. Buna rağmen o, hiçbirini değerlendirmemişti. Birkaç zengin adamın teklifini bile reddetmişti. Evladı ola ki zulüm görür korkusuyla, tek başına nice emekle onu büyütmüştü.

Oğlu ise üniversiteye başlayınca değişmiş ve o eski hassasiyetlerinin hepsini teker teker kaybetmeye başlamıştı. Annesi her ne kadar bu hassasiyetleri geri kazanması için karısının ona vesile olacağını düşünse bile olmuyordu. Meryem'in de elinden bir şey gelmiyordu zaten. Hidayeti veren Allah'tı, kullar değil... Kullar sadece vesile olabilirdi. Fakat iki yıldır ufacık bir güzelliğe bile vesile olamamıştı. Bu durum onu bazen üzse de ümidini kesmiyordu. İki yıl da geçse, on yıl da geçse duadan vazgeçmeyekti.

Dua eden tek kişi o değildi. Halime Anne de oğlu için dua ediyordu. Kaybettiği o duyarlılığı ve şuuru tekrar kazanması için... Eskiden olduğu gibi ibadetlerine sarılabilmesi için... Ama üniversitedeki çevresinden nasıl kötü bir tesir aldıysa eski oğlu yoktu da bambaşka biri vardı sanki... Yine de ona kızamıyordu. Çünkü İslâmî duyarlılığı kalmamış olsa bile kendisine karşı sevgi ve merhamet doluydu. Hatta sevgisi o kadar büyüktü ki, zamanı gelip de onu komşusunun dindar ve edepli kızıyla evlendirmeyi çok isteyince, oğlu buna karşı çıkmamıştı. Kendisi zerre istemese de annesi çok istediği için kabullenmişti. Tabi bu olumsuz detaylardan annesinin haberi yoktu. Sadece Meryem biliyordu.

ÂdemHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin