Affet Beni

By gayeozdmr_

2.2M 73.1K 8.1K

[ Affet Beni, Sev Beni'nin ikinci ve devam kitabıdır. ] ♧ Açığa çıkan doğruların bitirdiği bir aşk. Can yakan... More

Affet Beni
1. BÖLÜM ♧ YOK OLUŞ
2. BÖLÜM ♧ UMUT
3. BÖLÜM ♧ HAYAL KIRIKLIĞI
4. BÖLÜM ♧ BEKLEYİŞ
5. BÖLÜM ♧ NEFRET
6. BÖLÜM ♧ GRİ
7. BÖLÜM ♧ ARKADAŞ
8. BÖLÜM ♧ FEDAKARLIK
9. BÖLÜM ♧ KORKU
10. BÖLÜM ♧ YALANLAR
Küçük bir not ;)
11. BÖLÜM ♧ SEÇİM
12. BÖLÜM ♧ BELA
13. BÖLÜM ♧ ÖLÜM
14. BÖLÜM ♧ ŞANS
15. BÖLÜM ♧ ROL
16. BÖLÜM ♧ DEĞER
17. BÖLÜM ♧ MÜHÜR
18. BÖLÜM ♧ DELİ
19. BÖLÜM ♧ BUZDAĞI
20. BÖLÜM ♧ TESADÜF
22. BÖLÜM ♧ SARHOŞ
23. BÖLÜM | 1. KISIM ♧ LİSTE
23. BÖLÜM | 2. KISIM ♧ BANA AİT
24. BÖLÜM ♧ BEDEL
25. BÖLÜM ♧ DUMAN
26. BÖLÜM ♧ DÜĞÜM
27. BÖLÜM ♧ ÜMİT
28. BÖLÜM ♧ SAHTE
29. BÖLÜM ♧ SOĞUK
30. BÖLÜM ♧ KALP
31. BÖLÜM ♧ GEÇMİŞ
32. BÖLÜM ♧ YABANCI
Gelecek Bölümlerden Kesitler ;)
33. BÖLÜM ♧ BAŞTAN ÇIKARTMAK
34. BÖLÜM ♧ İLK SEFER
35. BÖLÜM ♧ HATA
36. BÖLÜM ♧ FOTOĞRAFLAR
37. BÖLÜM ♧ İKİNCİ ŞANS
38. BÖLÜM ♧ KARANLIK
39. BÖLÜM ♧ CEHENNEM
40. BÖLÜM | SEZON FİNALİ ♧ YEMİN
Gelecek Bölümlerden Kesitler - 2 ;)
41. BÖLÜM ♧ HUZUR
42. BÖLÜM ♧ İKİ KELİME ON ÜÇ HARF
43. BÖLÜM ♧ SEV BENİ
44. BÖLÜM ♧ MUM IŞIĞI
45. BÖLÜM ♧ ESPRİ
46. BÖLÜM ♧ SEÇENEK
47. BÖLÜM ♧ KARDEŞLİK
48. BÖLÜM ♧ SIR
49. BÖLÜM | 1. KISIM ♧ CEZA
49. BÖLÜM | 2. KISIM ♧ YALVARMAK
50. BÖLÜM ♧ SÖZ
51. BÖLÜM ♧ AİLE
52. BÖLÜM ♧ MEZAR
53. BÖLÜM ♧ ACI
54. BÖLÜM ♧ SİYAH
55. BÖLÜM ♧ CENNET
56. BÖLÜM ♧ AFFETMEK
57. BÖLÜM ♧ KORUYUCU
58. BÖLÜM ♧ SEVGİ
59. BÖLÜM ♧ KARDEŞ SÖZÜ
60. BÖLÜM ♧ NİKÂH
61. BÖLÜM ♧ İKNA
62. BÖLÜM ♧ İHANET
63. BÖLÜM ♧ AYRILIK
64. BÖLÜM | 1. KISIM ♧ AŞK
64. BÖLÜM | 2. KISIM ♧ GİTME
Bir Soru&Bir Duyuru :)
65. BÖLÜM | FİNAL ♧ MUTLULUK
ÖZEL BÖLÜM ♧ 1
ÖZEL BÖLÜM ♧ 2
SEV BENİ BİR YAŞINDA!
ÖZEL BÖLÜM ♧ 3
ÖZEL BÖLÜM ♧ 4
ÖZEL BÖLÜM ♧ 5 | SON |

21. BÖLÜM ♧ ARAF

29K 1K 63
By gayeozdmr_

Bölüm sonunda bir not olacak. Okumadan geçmeyin lütfen. :)

Playlist: Wildfire - Sam Tsui 

Multimedya: Savaş & Azra 

İyi okumalar! 

▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬

Seni ne mutlu ediyorsa onu yap. Ve insanların ne düşündüğünü asla dikkate alma.” – A Serious Man

Buraya bir daha adımımı dahi atmayacağımı söylememe rağmen yine Sümbül sokaktaydım. Tek fark bu sefer yalnız değildim. Yanımda Psikatil vardı. Ona yetişebilmek için arkasından hızlı bir şekilde yürüyordum ama ne kadar hızlansam ayak bileğime o kadar çok ağrı saplanıyordu. O da bana inat attığı her adımın ardından biraz daha hızlanıyordu.

Neden burada, onunla birlikte olduğum hakkında en ufak bir fikrim dahi yoktu. Onu doğru düzgün tanımıyordum bile. Buna rağmen beni yanında götürmesini istemiştim ondan. Sırf Aras’ın onu ve bana yaşattıklarımı aştığımı düşünmesi için yapmıştım bunu sanırım. Evet, kesinlikle bunun için yapmıştım ama şimdi düşündükçe belki de kendimi tehlikeye atmıştım. Onun bana zarar verip vermeyeceğini bilemezdim. Zaten beni öldürmek için fırsat kolluyor gibiydi. Ben de peşine takılarak ona bu fırsatı vermiş olmalıydım.

On dakikalık bir yürüyüşün ardından Psikatil’in attığı adımlar yavaşlamıştı. Buna sevinirken bende yavaşladım ve peşinden minik adımlar atarak yürümeye devam ettim. Sonunda dün beni getirmiş olduğu evinin önüne vardığımızda arkasını döndü. Bir şey demesini bekledim ama hiçbir şey demedi. Sadece bana bakmakla yetindi. Birbirimize baktığımız iki dakikanın ardından her zamanki gibi derin bir of çekti. Onu bezdirdiğim belliydi. “Ne bekliyorsun?” diye sordu. Ne demek istediğini anlamamıştım o yüzden sessiz kaldım. “Gitsene kızım! Neden bilmiyorum ama benimle gelmek istedin ve geldin. Şimdi gidebilirsin.”

Nereye gidecektim? Burada ne zaman ne olacağı belli olmuyordu. Dünkü adam yine karşıma çıkabilir ve yine bana dokunabilir ya da dudaklarımı tekrardan pis dudaklarıyla kirletebilirdi. Bunun bir kez daha olmasını istemezdim. “Nereye gideceğim?” diye sorduğumda bana karşısında sanki bir orangutan duruyormuş gibi baktıktan sonra başını iki yana salladı. “Ciddi anlamda senin zekâ ve ruh sağlığından şüpheliyim. Buraya gelmek istedin ve bende seni buraya getirdim. Şimdi nereye istiyorsan oraya git, umurumda değil. Yeter ki beni daha fazla meşgul edip evimin önünde durmaktan vazgeç.”

Ağzımı açıp herhangi bir şey dememe fırsat vermeden Psikatil bana sırtını döndü ve açtığı evin kapısından girerek gözden kayboldu. Kapıyı öylece yüzüme kapattığına ve beni burada yalnız başıma bıraktığına inanamıyordum. Buralara yabancıydım. Nereye gitmem gerektiğini bilmiyordum. Tek başıma sokağın çıkışını da bulabileceğimi zannetmiyordum. Ki zaten tek başıma bir daha buralarda asla yürümezdim. Yeniden o pisliklerle karşılaşmak gibi bir planım yoktu.

Oflayıp minik adımlar atarak Psikatil’in suratıma kapattığı evinin kapısının önünde oturdum. Bacaklarımı kendime çekip kollarımı sıkıca sardım ve başımı da dizlerime yasladım. Aras onunla gittiğimi gördüğünde belki daha fazla çabalamaktan vazgeçer ve bir kez daha oynamak istediği bu oyuna bir son verirdi. Onu unuttuğumu, bana yaşattıklarını aştığımı, başkalarıyla birlikte olabileceğimi düşünmesini istiyordum. Böylelikle benden vazgeçer ve kendine oynayacak başka bir bez bebek bulurdu.

Çantamdan çıkarttığım telefonumdan saati kontrol ettim. Kış ayında olduğumuz için hava erken kararıyordu. Saatin henüz 5.30 olmasına rağmen karanlığın yer ve gökyüzünü esir almasının nedeni de buydu. Geçen her dakika etraf daha çok karanlığa bürünürken oturduğum yere iyice sindim. Yarım saati aşkın bir süre zarfı boyunca burada oturuyordum. Sokağı aydınlatan bir sokak lambası yoktu. Etrafımı görmeme sadece diğer evlerden çıkan ışıklar yardımcı oluyordu. Onun haricinde sokak gereğinden fazla karanlıktı ve bu ürkmeme sebep oluyordu.

Kahkaha seslerinin ardından kalın ve boğuk bir erkek sesi işitmemle birlikte oturduğum yerden hızlı bir şekilde kalktım. Sesler bana gittikçe daha fazla yaklaşıyorlardı. Sertçe yutkundum ve bir süre seslerin kesilmesini bekledim ama kahkahalar ve konuşmalar devam etti. Göğsüm hızla inip kalkmaya başladığında arkamı döndüm ve yüzüme kapatmış olduğu kapıyı ellerimle yumruklamaya başladım. Aynı zamanda da vurduğum her yumruğun ardından arkamdan gelen kimse var mı yok mu diye bakıyordum. İşittiğim konuşma seslerinin haricinde bir de ayak sesleri işitmeye başladığımda kapıyı daha çok yumrukladım.

Kapıyı açmayacağını düşündüğüm bir anda kapının açılmasıyla öne doğru atılıp kendimi hızla içeri attım ve kapıyı da ardımdan kapattım. Elimi inip kalkan göğsümün üzerine koyup gözlerimi yumdum. “Sen hala burada mısın?” diye sordu öfkeli bir sesle. “Senden kurtulamayacak mıyım ben? Sülük gibi yapıştın.”

“Ben gidecektim ama nasıl gideceğimi bilemedim. Korktum ve az öncede erkek sesleri duydum. Seni rahatsız etmek istemezdim.”

Korktuğum için hala nefes nefeseydim. Bir süre sonra yumduğum gözlerimi açtığımda başımı kaldırdım ve bunu yapışımla birlikte karşımda onu yarı çıplak bir şekilde gördüm. Üstünde hiçbir şey yok, altında ise sadece gevşekte bağladığı bir havlu vardı. Saçlarından boynuna doğru akan su damlaları oradan çıplak göğsüne doğru yol alıyorlardı. Düzeni bozulmuş olan nefesimin tamamen bozulduğunu hissetmemle birlikte hemen arkamı dönüp elimi gözlerime siper ettim ve “Neden evin içinde böyle dolanıyorsun?” diye bağırdım.

“Farkında mısın bilmiyorum ama burası benim evim, bu bir. Maçtan yeni çıktım duş almam gerekiyordu, bu iki. Sana hesap vermek zorunda değilim, bu da üç.”

“Gözlerimi açmadan önce çıplak olduğunu söyleyebilirdin!”

Psikatil yeniden onunla karşılaştığımdan beri kaçıncı olduğunu sayamadığım derin bir iç çekti. “Çıplak falan değilim. Altımda havlu var.”

“Ya üstün?”

“Senden çok şey istediğimi biliyorum ama oraya da bakmayı ver.”

Ona arkamı dönük olduğum için dilimi çıkarttım. Yüz yüze olsaydık bunu yapamazdım belki ama dediğim gibi arkam dönüktü ve yapmamam için hiçbir neden yoktu. “Burada bekle, üzerime bir şey alıp geliyorum. Ve sonrada seni öldüreceğim! Sakın kaçayım deme!”

Benden uzaklaşan adım seslerini duydum. Açıkçası ondan kaçmak gibi bir niyetim yoktu. Bu yağmurdan kaçarken doluya yakalanmak gibi bir şey olurdu. Ondan kaçayım derken dışarıda ondan çok daha kötülerine rastlayabilirdim.

Kapının önünde dikilmeye bir son verdikten sonra salona doğru yürümeye başladım. Burada daha önce bir kez bulunduğum için salonun nerede olduğunu biliyordum. Salona vardığımda tekli koltuğa oturup çantamı çıkarttım ve arkama koydum. Onu beklerken bir yandan da salonu inceliyordum. Pek fazla incelenecek bir şeyi yoktu çünkü oldukça küçük bir odaydı.

Hiç tanımadığım, bana tamamen yabancı birinin evinde, onun koltuğunda oturduğuma inanamıyordum. Normalde olsa böyle bir şeyi yapmazdım, buraya ikinci hatta üçüncü defa asla gelmezdim ama artık eskisi gibi değildim. Artık umursamıyordum. Yani en azından umursamayacaktım. Çünkü biliyordum ki umursamamak beraberinde mutluluğu getirecekti. Yaptığım bir şeyin ardından acaba daha sonrasında ne olacak diye düşünmeden direk yapacaktım. Ne Aras’ı ne bana yaşattıklarını umursayacaktım. Bundan böyle hiçbir şey umurumda olmayacaktı. Kimsenin beni daha fazla yaralamaması için tamamen farklı birine bürünecek olsam bile bunu takmayacak, kendim için devam edecektim.

“Hala burada mısın diye kontrol etmeye geldim.”

Artık aşina olduğum sesini işittiğimde gözlerimi oynadığım parmaklarımdan alıp başımı kaldırdım ve sesin geldiği yöne, yani kapıya doğru baktım. Gözlerimin gördüğü ilk şey Psikatil’in elinde tuttuğu bıçaktı. Kalp atışlarım anında düzenli ritimlerini yitirirken sertçe yutkundum ve korku dolu gözlerle ona baktım. Bana doğru bir adım attığında oturduğum koltuktan kalkıp hızlı bir şekilde koltuğun arkasına geçtim ve sessizce dua etmeye başladım.

Elinde tuttuğu bıçakla bana doğru ilerlerken sonumun geldiğini hissedebiliyordum. Yüzünde bu halimden zevk alıyormuş gibi bir gülümseme vardı ve bu oldukça sinir bozucu bir şeydi. “İyi misin?” diye sordu. “Bir anda betin benzin attı. Bembeyaz kesildin.” Sesindeki alay benimle eğleniyor olduğunun büyük bir kanıtıydı.

Sadece üç adım attıktan sonra önümde belirdi. Ondan kaçma şansım olmamıştı. Yerimden dahi kımıldayamıyordum. Bana doğru biraz daha yaklaştı. Bembeyaz olan dişlerini göstererek kocaman bir şekildi gülümsedi ve elinde tuttuğu bıçağı havaya kaldırdı. İşte o an gözlerimi yumdum ve bir çığlık attım. Çığlığım kulağı sağır edebilecek cinstendi. “Lütfen, beni öldürme!” diye bağırırken bir yandan da çığlık atmaya devam ediyordum. Yumduğum gözlerimi açmaktan deli gibi korkuyordum. Beni birazdan öldürecekti. “Lütfen,” diye yalvardım bir kez daha.

Ağzıma örtülen bir elle atacağım çığlığımı atamadan susmak zorunda kaldım. Gözlerimi hafifçe araladım. Büyük eli ağzımı ve burnumun ucunu sıkı bir şekilde örtmüştü. Nefes almamı engelliyordu. Ne yani, beni boğarak mı öldürecekti? Direk bıçaklamasını tercih ederdim doğrusu.

Doğrudan gözlerimin içine bakarak “Elimi çekeceğim ama sakın bağırayım deme. Duydun mu beni?” diye sordu. Benden bir onay beklerken başımı aşağı yukarı salladım. Ardından elini yavaşça ağzımdan çektiğinde yeniden nefes alabildiğimi hissettim ve hemen sonrada bağırdım. “İmdat! Yardım edin!”

Psikatil’in eli yeniden ağzımı örttüğünde susmak zorunda kaldım. Elinde tuttuğu bıçağı koltuğa fırlattı. Boşalan eliyle belimi sıkıca kavrayıp sırtımı duvara çarptırttı. Acıyla yüzümü buruşturdum. “Senin IQ seviyen kaç acaba merak ediyorum? Bağırma ne demek biliyorsun, değil mi?”

Konuşamadığım için başımı salladım. “Öyleyse ne diye bağırıyorsun kızım? Geri zekâlı mısın diyeceğim, ama zaten öyle olduğunu kanıtlamış oldun.”

Ona gözlerimi kısıp “Sensin geri zekâlı.” diye bağırdım ama eli ağzıma örtülü olduğu için ağzımdan anlamsız birkaç kelime çıkmıştı. “Bak elimi çekiyorum ama eğer olurda yine bağırırsan seni fena yaparım bilmiş ol.” Psikatil bunu dedikten sonra bana bakmaya devam ederek elini yavaşça ağzımdan ayırdı. Bunun üzerine az önce ağzımdan anlamsız çıkan kelimeleri bir kez daha söyledim. “Sensin geri zekâlı!”

Seni öldürürüm bakışlarını attığında hemen sustum. “Hiçbir neden olmaksızın deli gibi bağıran da benim, değil mi?” diye sordu belimde duran elini benden ayırdığında.

“Hiçbir neden olmaksızın mı? Pardon ama elinde bir bıçakla bana doğru ilerliyordum. Tam önümdeydin ve elinde bir bıçak vardı. Beni öldürecektin!”

Sanki çok komik bir şey demişim gibi kahkaha attığında öfkelendim ve bu sefer ben ona seni öldürürüm bakışımı attım. Benden geriye çekilip koltuğa attığı bıçağı eline geri aldığında yeniden önüme geldi ve gözlerini gözlerimden ayırmadan yana doğru eğilip televizyonun yanında duran küçük sehpadan bir elma aldı. Elmayı gözümün önünde parmaklarının arasında döndürürken “Elma yiyecektim sadece. Kabuklu sevmiyorum.” dedi. Hemen ardından ise bir kez daha geriye doğru çekilip diğer elinde tuttuğu bıçakla elmanın kabuğunu soymaya başladı. O anda boş yere telaş yapıp boş yere o kadar çok bağırdığımı anlamıştım. Ama yine de ona sinirliydim. Bu yüzdende dudaklarımı kemirmeye başlamıştım bile.

“Acıktın mı?” diye sordu ısırıyor olduğum dudaklarıma bakarken. Ona cevap vermedim. O da omzunu silkip elmasını soymaya devam etti. İşini bitirdiğinde bıçağı yeniden koltuğa fırlatıp elmasından büyük bir ısırık aldı. Geri geri gidip üçlü koltuğa otururken “Seninle elmamı paylaşırdım ama paylaşmayı sevmem.” dedi. Durduğum yerden bir milim dahi kımıldamadan ona bakarken “Senin benimle günahını bile paylaşmanı istemem.” dedim.

Elmasından büyük bir ısırık daha aldı. “Benim evimde olduğunu unutuyorsun sanırım. Hatırlatmama gerek var mı?”

Omuzlarımı düşürüp ona doğru ilerledim. Tekli koltuğun üzerinde bir bıçak duruyordu ve oraya oturmak gibi bir planım yoktu. Bu nedenle üçlü koltuğa yönelip en ucuna, ondan en uzağa oturdum. “Şimdi, konuş bakalım. Neden buradasın?”

“Söyledim ya erkek sesleri duydum. Büyük ihtimalle sarhoştular ve…”

Psikatil sözümü kesti. “Hayır, ondan bahsetmiyorum. Neden benimle gelmek istedin?” diye sordu. Ona ne cevap verecektim? Ne cevap vermeliydim? Birine ona dair hiçbir şey hissetmediğimi kanıtlamak için seni kullandım mı demeliydim? Belki de en iyisi sessiz kalmaktı. Sessizlik bazen yeterli bir cevap olabiliyordu.

Psikatil’de sessizliğimden cevabını almış olacak ki daha başka bir şey sormadı. Elmasının son ısırığını da aldıktan sonra oturduğu koltuktan ayağa kalktı. Bıçağın olduğu koltuktaki çantamı alıp peşine takıldım. Elmasından geriye kalanı sehpanın üzerine bıraktıktan sonra kapının girişindeki vestiyerden ceketini alıp üzerine geçirdi ve bana bakmadan açtığı evin kapısından dışarı çıktı. Bende hemen ardından çıktım. Kapıyı kilitlemeden yürümeye başladığında peşinden gittim. Hep yaptığı gibi büyük adımlar ata ata yürürken yine ona yetişmekte zorlanıyordum. “Nereye gidiyoruz?” diye bağırdım arkasından. Adım atmayı bırakarak durdu ve bana doğru döndü. Kaşlarını kaldırıp hiç de hoş olmayan bir şekilde gülümsedi. “Gidiyoruz derken?” diye sordu.

“Yani… şey nereye gidiyorsun?”

“Seni ilgilendirdiğini sanmıyorum.”

“Söylesen ölür müsün?”

Psikatil artık saymayı bıraktığım kez içini çekti. “Bara gidiyorum, oldu mu? Sus artık. Beynimi sikiyorsun!” Açılan ağzımı zar zor kapatabildiğimde “Çok kibarsın.” diye mırıldandım arkasından.

Bir süre yürümemizin ardından önünde durduğum barın adı adeta içeri girmemem gerektiğini haykırıyordu bana. Bar, sokağın ıssız bir köşesinde yer alıyordu ve oldukça ürkütücüydü. Geniş kapısının hemen üstünde neon ışıklarla Araf yazıyordu. Kapının önünde dev gibi bir adam dikiliyordu. Adam barın görünümünden çok daha korkunçtu. Bir kolu baştan aşağı dövme ile kaplanmıştı ve ocak ayında olmamıza rağmen kolsuz bir tişörtle duruyordu. Gözlerinin altı siyaha boyanmıştı ve dudağında piercingi vardı. Çaktırmadan Psikatil’e biraz daha sokuldum. Kapının önündeki adam onu başıyla selamladığında Psikatil bana bakmadan içeri girdi. Olduğum yerde kalakalmıştım. İçeri girmeli miydim emin olamıyordum. Burada kalamayacağımı da biliyordum. Hava zaten çoktan zifiri bir şekilde kararmıştı. İçeri girmekten başka yapabileceğim bir şey yoktu.

Geniş kapıdan adımımı attığım an karşılaştığım kalabalık karşısında ağzım beş karış açık kaldı. Duvarlar ses geçirmiyor olacak ki az önce hiçbir ses duymazken şimdi kulağımı sağır edebilecek kadar gürültülü bir şekilde müzik çalıyordu. Müzik beynimi tırmalamaktan başka bir işe yaramıyordu. Ben daha çok rahatlatıcı parçalar dinleyen biriydim. Bu müzik hiç bana göre değildi. İçerideki insanlar kafalarını sallayıp dururken adeta birbirlerini yiyorlardı. Hiç kimse utanmadan birbirlerinin önünde öpüşüyor, hatta daha fazlasını bile yapıyorlardı. İçeriye yoğun alkol, sigara ve ter kokusu hâkimdi. Sigara dumanından görüşüm ara sıra bulanıklaşıyordu ve ben onu hiçbir yerde göremiyordum. Beni burada bırakıp kalabalığa karıştığına inanamıyordum. Bunun olacağını tahmin etmem gerekirdi. Benden kurtulmak için yer arıyordu ve işte o fırsatı da yakalamıştı. Beni hiç tanımadığım insan sürüsünün içine bırakarak kaçmıştı.

Derin bir nefes alıp kalabalığın arasına karıştım. Bedenime çarpan baştan aşağı ter olan bedenlere elimden geldiğince aldırmamaya gayret ettim. Atım atmak oldukça zordu. Sanki hiç ilerleyemiyormuşum gibi hissediyordum. Sanki hep aynı noktadaydım.

Belime dolanan bir elin ardından kaskatı kesildim. Biri tarafından etrafımda döndürüldükten sonra beni kendine çevirdi. Karşımda hiç tanımadığım, benden dört ya da beş yaş büyük bir adam vardı. Alnından aşağı ter akıyor ve leş gibi alkol kokuyordu. Beni kendine doğru yasladığında ve teni tenimle temasa geçtiğinde yüzümü buruşturup ondan ayrılmaya çalıştım ama oldukça güçlüydü. Ellerimle göğsüne vururken bir yandan da “Bırak beni!” diye bağırıyordum. Müziğin yüksek tonundan benim sesim pek fazla seçilmiyordu. Beni kendine daha çok çekip yüzünü boynuma gömdüğünde kollarının arasında daha çok debelendim ve ona beni bırakması için bağırdım.

İnsanların neden bu kadar aşağılık olduklarını anlamıyordum. Hepsi aynı olmak zorunda mıydı bunu da bilmiyordum. Belime dolanan başka bir elin ardından beni tutan adamdan ayrıldığımı hissettim. Psikatil beni arkasına alırken az önce beni tutan adamın önünde durdu. “Ağzına sıçmadan önce toz olsan iyi olur.”

“Olmazsam ne olur?”

Psikatil’in müziğin sesine rağmen boğuk kahkahasını işitebildim. Üzerindeki ceketini hızlı bir şekilde çıkartıp bana doğru attıktan sonra onu havada yakaladım ve kollarımın arasına aldım. Karşısındaki adama bakarken “Sen kaşındın.” dedi. Sonrası hızlı gelişti. Aniden adamın üstüne atlayıp yumruğunu suratına geçirdi. Adam ondan daha yapılı ve büyük olmasına rağmen yine de ona karşı güçsüzdü. Bu nedenle Psikatil ona vururken hiçbir şey yapamıyordu.

Dans eden insanlar durmuş o ikisini izlerken bu ana benzer başka bir an geldi aklıma. Kavga eden Aras’tı. Daha çok dayak yemişti. Sırf oyun için bana başkasının dokunmasına izin vermiş ve yine sırf oyun için kendini dövdürtmüştü. Her şeyin kusursuz olmasını istemişti. Başarmıştı da. Her şey kusursuzdu. Beni kendine âşık etmişti sonrasında ise kalbimi yok etmişti.

Psikatil son kez yumruğunu onun dağılan suratına geçirdikten sonra yakasından tuttu ve “Toz ol buradan!” diye bağırdı. Adam tabanları yağlayıp hızlı bir şekilde kalabalığın arasından geçtikten sonra diğer herkes işlerine kaldıkları yerden devam etmeye başlamışlardı. Psikatil kucağımdaki ceketini eline alıp önümden geçti ve yürümeye başladı. Arkasından bakarken bana doğru döndü ve “Yürü!” diye bağırdı yerimde sıçramama neden olan yüksek bir tonda.

Bir bar taburesine oturduktan sonra bende yanındaki boş taburede yerimi aldım. Ona baktığımda biraz sonra patlayacak saatli bir bomba gibi hali vardı. Dişlerini birbirine bastırmıştı ve çenesindeki bir kas sürekli seğiriyordu. Sessiz kaldığı bir iki dakikanın ardından sonunda konuştuğunda “Aptal!” diye kükredi. “Senin bakıcılığını yapmak zorunda mıyım ben? Buraların sana göre olmadığını söylemiştim. Buraya ait değilsin. Ait olduğun yere git!”

“Senden o adamı dövmeni istemedim. Ya da bana bakıcılık yapmanı. Bunu yapmak zorunda değilsin!”

“Ne var biliyor musun?” diye sordu. Cevap vermedim. “Haklısın. Bunu yapmak zorunda falan değilim. O yüzden ne halin varsa gör. Ben gidiyorum!”

Psikatil oturduğu tabureden hızla kalktı ve kalabalığın arasına karışarak bir süre sonra gözden kayboldu. Burada ya da dışarıda başıma bin bir türlü şey gelebilirdi. Yeniden yalnız başıma kalmıştım. Benim hiç kimseye hele de onun gibi birine ihtiyacım yoktu. Hiç kimse umurumda değildi.

Derin bir nefes alıp bar tezgâhına yasladım ve barmene elimle bana bakması için bir işaret yaptım. Başıyla onayladıktan saniyeler sonra önüme gelip ne istediğimi sordu. Açıkçası içmek için çok fazla tür bilmiyordum o yüzden “En ağır olanından istiyorum.” dedim. Orta yaşlarında olan barmen kaşlarını neredeyse saç diplerine kadar kaldırdı. “Emin misin? Kaldırabileceğini pek zannetmiyorum.”

“Eminim.”

Israrla gözlerimin içine baktı ama kararımı değiştirmedim. Sonunda siparişimi getirmek için arkasını döndükten iki dakika sonra beyaz renkte bir sıvıyla dolu olan bir bardakla geri geldi. Daha önce ağzıma hiç alkol almamıştım. Bu ilk seferim olacaktı ve önümdeki bu şeyin tadının nasıl olacağı hakkında en ufak bir fikrim dahi yoktu. Buna rağmen durmadım. Önümdeki bardağı elimin arasına aldım ve içindeki sıvıdan bir yudum aldım. Daha adını bile bilmediğim içtiğim bu şey boğazımdan aşağı kayarken yakıcı bir tat aldı. Boğazım fena halde yanarken öksürmemek için kendimi zor tuttum. Gözlerim acıdan dolmuştu. Kesinlikle iğrenç bir tadı vardı ama durmadım ve bir yudum daha aldım. Ardından bir yudum daha ve bir yudum daha.

İkinci bardağın sonuna geldiğimde başıma feci bir ağrı saplanmıştı. Midem bulanıyordu. Kendimi her an kusacakmış gibi hissediyordum ve bar sanki dört dönüyor gibiydi. Ya da ben dönüyordum. Bilmiyorum. Yani kimin döndüğünden emin olamıyorum ama dönüyorduk işte.

Art arda hıçkırmaya başladım. Ağrı daha da şiddetlenirken bardağımdaki son yudumu da alıp başımı tezgâha koydum. Gözkapaklarım ağırlaşıp kapandıklarında müziğin yüksek tondaki sesini işitemez olmuştum. Uyku yavaş adımlarla bana doğru ilerliyor ve beni etkisi altına almaya çalışıyordu. Uyumak istemiyordum ama çok fazla yorgundum ve başım ağrıyordu. Bu nedenle bana yaklaşan uykuya kollarımı havaya kaldırarak teslim oldum.

Başımdaki ağrı oldukça fazla bir şekilde artış göstermişti. Yüzümde rüzgârı hissedebiliyordum. Ayaklarım yere basmıyordu. Uçuyor muydum? Aman Allah’ım sanırım uçuyordum.

Yumulu gözlerimi yavaşça açtığımda onun yüzüyle karşılaşmayı beklemiyordum. Uçmuyor olduğumu anladığımda hayal kırıklığına uğramış bir halde yüzümü astım. Psikatil’in çenesi kasılmış ve kaşları çatılmıştı. Başını eğip bana baktığında kahverengi gözleri gözlerime değdi. Gözlerini benden hiç ayırmadan buz gibi soğuk olan sesiyle konuştu.

“Hayatta yaptığım en büyük hata seni öldürmemekti!”

 ♧

Biliyorsunuz, Facebook grubu açtığımızdan bahsetmiştim. Kimisinin Facebook adresi olmadığı için gruba katılamadığını düşünüyorum ve dün bir okuyucum bana WhatsApp grubu açmamızı önerdi ben de önerisini düşüneceğimi söylemiştim. Düşündüm de. Facebook adresi olmayanlar için, olanlar için de bir WhatsApp grubu açacağız. Böylelikle birbirimizle daha çok kaynaşmış ve hikaye hakkındaki gelişmelerden de daha yakından haberdar olmuş olacağız. Eğer ki açacağımız bu WhatsApp grubuna katılmak istiyorsanız bana özelden mesaj atabilirsiniz. Bugün ya da yarın grup açılacaktır. ;)

Yeni bölümde görüşmek üzere. Kocaman kocaman öpücükler. :*

Continue Reading

You'll Also Like

1.4M 67.4K 45
/Tamamlandı/ Hiç yapmayacak bir şeyi yapsanız , düşünün... Boşansanız mesela. Delice aşık olduğunuz adamdan. Ya da evden kaçsanız , yatak çarşafnızı...
1.8K 287 15
hyunwoo edebiyat sinifinda yuzu hic gulmeyen cocuktan hoslanir ve onu bulmak için okulun itiraf sayfasına yazar
0 636 5
mesleğini eline alamayınca kendini barlarda escort ilan etmiş bir kızın aşk hikayesi...
753K 28.6K 91
Genç kızın arkadaşının verdiği yeni numarayı yanlış yazan kızın gelecekteki kocasına tesadüfen yazması. İlk başta kız engel yesede engel bir şekilde...