Affet Beni

By gayeozdmr_

2.2M 73.1K 8.1K

[ Affet Beni, Sev Beni'nin ikinci ve devam kitabıdır. ] ♧ Açığa çıkan doğruların bitirdiği bir aşk. Can yakan... More

Affet Beni
1. BÖLÜM ♧ YOK OLUŞ
2. BÖLÜM ♧ UMUT
3. BÖLÜM ♧ HAYAL KIRIKLIĞI
4. BÖLÜM ♧ BEKLEYİŞ
5. BÖLÜM ♧ NEFRET
6. BÖLÜM ♧ GRİ
7. BÖLÜM ♧ ARKADAŞ
8. BÖLÜM ♧ FEDAKARLIK
10. BÖLÜM ♧ YALANLAR
Küçük bir not ;)
11. BÖLÜM ♧ SEÇİM
12. BÖLÜM ♧ BELA
13. BÖLÜM ♧ ÖLÜM
14. BÖLÜM ♧ ŞANS
15. BÖLÜM ♧ ROL
16. BÖLÜM ♧ DEĞER
17. BÖLÜM ♧ MÜHÜR
18. BÖLÜM ♧ DELİ
19. BÖLÜM ♧ BUZDAĞI
20. BÖLÜM ♧ TESADÜF
21. BÖLÜM ♧ ARAF
22. BÖLÜM ♧ SARHOŞ
23. BÖLÜM | 1. KISIM ♧ LİSTE
23. BÖLÜM | 2. KISIM ♧ BANA AİT
24. BÖLÜM ♧ BEDEL
25. BÖLÜM ♧ DUMAN
26. BÖLÜM ♧ DÜĞÜM
27. BÖLÜM ♧ ÜMİT
28. BÖLÜM ♧ SAHTE
29. BÖLÜM ♧ SOĞUK
30. BÖLÜM ♧ KALP
31. BÖLÜM ♧ GEÇMİŞ
32. BÖLÜM ♧ YABANCI
Gelecek Bölümlerden Kesitler ;)
33. BÖLÜM ♧ BAŞTAN ÇIKARTMAK
34. BÖLÜM ♧ İLK SEFER
35. BÖLÜM ♧ HATA
36. BÖLÜM ♧ FOTOĞRAFLAR
37. BÖLÜM ♧ İKİNCİ ŞANS
38. BÖLÜM ♧ KARANLIK
39. BÖLÜM ♧ CEHENNEM
40. BÖLÜM | SEZON FİNALİ ♧ YEMİN
Gelecek Bölümlerden Kesitler - 2 ;)
41. BÖLÜM ♧ HUZUR
42. BÖLÜM ♧ İKİ KELİME ON ÜÇ HARF
43. BÖLÜM ♧ SEV BENİ
44. BÖLÜM ♧ MUM IŞIĞI
45. BÖLÜM ♧ ESPRİ
46. BÖLÜM ♧ SEÇENEK
47. BÖLÜM ♧ KARDEŞLİK
48. BÖLÜM ♧ SIR
49. BÖLÜM | 1. KISIM ♧ CEZA
49. BÖLÜM | 2. KISIM ♧ YALVARMAK
50. BÖLÜM ♧ SÖZ
51. BÖLÜM ♧ AİLE
52. BÖLÜM ♧ MEZAR
53. BÖLÜM ♧ ACI
54. BÖLÜM ♧ SİYAH
55. BÖLÜM ♧ CENNET
56. BÖLÜM ♧ AFFETMEK
57. BÖLÜM ♧ KORUYUCU
58. BÖLÜM ♧ SEVGİ
59. BÖLÜM ♧ KARDEŞ SÖZÜ
60. BÖLÜM ♧ NİKÂH
61. BÖLÜM ♧ İKNA
62. BÖLÜM ♧ İHANET
63. BÖLÜM ♧ AYRILIK
64. BÖLÜM | 1. KISIM ♧ AŞK
64. BÖLÜM | 2. KISIM ♧ GİTME
Bir Soru&Bir Duyuru :)
65. BÖLÜM | FİNAL ♧ MUTLULUK
ÖZEL BÖLÜM ♧ 1
ÖZEL BÖLÜM ♧ 2
SEV BENİ BİR YAŞINDA!
ÖZEL BÖLÜM ♧ 3
ÖZEL BÖLÜM ♧ 4
ÖZEL BÖLÜM ♧ 5 | SON |

9. BÖLÜM ♧ KORKU

32.4K 1.1K 92
By gayeozdmr_

Playlist: Tokio Hotel - Pain of Love 

Multimedya: Aras ve Enis'in kalp krizi etksisi yaratan fotoğrafları. ♥

İyi okumalar! 

▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬

“İnsan bir şeyi elde etmek için çabalar. Onu elde edince de bir kenara atar. Gerçek değerini ise onu kaybedince anlar. – Dostoyevski

9 Ocak Perşembe, 2014.

Onu görmeden geçirdiğim beş günün ardından bugün altıncı güne uyanmıştım. Beş gündür ondan doğru düzgün haber bile alamıyordum. Her sabah onu bugün göreceğim niyetiyle kalksam da kendimi gün sonu yine evde, boş bir içki şişesiyle buluyordum. Başım çatlayacakmış gibi hissediyordum. Kolumu kıpırdatacak halim yoktu. Geceleri zaten doğru düzgün uyuyamıyordum. Ne hale geldiğimi ben bile bilmiyordum. Tek bildiğim kendimi son derece tükenmiş, yorgun ve bomboş hissettiğimdi.

Dün gece koltukta sızıp kaldığımdan dolayı her bir yanım ağrıyordu. Yattığım yerde dikleştiğimde başıma feci bir ağrı saplandı. Bir şişeyi tek başıma bitirince böyle oluyordu. Önümü zar zor görüyordum. Acilen bir duş almam gerekse de kımıldamamaya devam ediyordum.

Avucumun içindeki metali hissettiğimde sıkıca yummuş olduğum avucumu açtım. Azra’ya yılbaşı gecesi kutlamaya gitmeden önce verdiğim kolye bütün zarafetiyle avucumun içinde duruyordu. O gece, oyunu öğrendiğinde kolyeyi asılı duran boynundan çekip ayaklarımın dibine atmıştı. Beni dinleseydi, öylece çekip gitmeseydi ona her şeyi anlatabilirdim. Amacımın ilk başta sadece canını acıtmak olduğunu ama daha sonradan farkına varamadan onu sevdiğimi, ona bağlandığımı anlatabilirdim. Fakat bunları yapmama izin vermeden çekip gitmişti. Onunla konuşmama izin vermemiş, yüzüme bile bakmamıştı. Şimdi ise benden nefret ediyordu. Zaten canımı yakanda buydu. Benden nefret ettiğini bilmek korkunçtu. Bütün bunları hak etmiyor değildim. Yaptığım her şeyin cezasını bana onsuzlukla ödetiyor gibiydi.

Zor da olsa bir süre sonra koltuktan kalkmayı başardım. Başımın ağrısı hala benimleydi. Midem bulanıyordu. Kendimi kız gibi hissediyordum. Birazdan mırın kırım edersem hiç şaşırmazdım doğrusu. Merdivenin basamaklarını duvardan destek alarak yavaş yavaş çıktım. Odama vardığımda üzerimdeki tişörtümü çıkartıp bir köşeye fırlattım. Banyoya gidene kadar üstümdeki diğer eşyalardan da kurtulmuştum. Suyu ayarlar ayarlamaz küvetin içine girdim. Ilık su, başımdan aşağı doğru akarken gözlerimi yumdum. Keşke vücuduma teğet geçen her bir damla benden bir şeylerin acısını ya da pişmanlığını alıp götürebilseydi. Yaptığı tek şey bedenimi biraz olsun gevşetmekti. Daha derine inemiyor, ruhuma dokunamıyordu.

Sıcak suyun tamamını bitirinceye kadar duşta kalmıştım. Su tamamen soğuduğunda ve vücudum daha fazla soğuğa karşı direnemeyip titremeye başladığında duştan çıkıp bir havluya sarınarak odama geçtim. Vücudumdaki su damlalarını havluyla yok edip altıma çamaşırımı ve daha önce Azra’nın giyinmiş olduğu gri eşofmanımı giyindim. Hala kılımı kımıldatacak halim olmadığından kendimi yatağa attım. Sağa doğru dönüp cenin pozisyonu aldığımda komodinimin üzerindeki çerçeveye uzanıp elime aldım. Azra ve benim tepede çekindiğimiz fotoğraflardan biriydi. Bu fotoğraf daha öncesinde değil de şimdi bana çok daha gerçek geliyordu. Çünkü elimdeki bu fotoğrafa baktığımda yıllar önceki beni görebiliyordum. Yüzümdeki bu gülümseme bir oyundan ibaret olamayacak kadar gerçekti. Beni o şekilde gülümsetmeyi başaran da oydu. Bir zamanlar sahip olduğum ama şimdi olamadığım. Bir zamanlar değerini bilmediğim ama kaybettiğimde değerini anladığım. Bir zamanlar hislerimden emin olamadığım ama şimdi sevdiğimden emin olduğum.

Aradan kaç saat geçti bilmiyorum ama telefonum yaklaşık on dakikadır ısrarla çalıyordu. Yattığım yerden dönemediğim için telefonumu komodinin üzerinden alamıyordum. Bedenim tir tir titriyordu ve alnımdan aşağı soğuk terler döküyordum. Başımın şiddetti daha da artmıştı. Gittikçe çekilmez bir hal alırken yetmezmiş gibi bir de mide bulantısı çekiyordum. Muhtemelen ateşim de vardı.

Telefonum sustuğunda bu sefer evin kapısı çaldı. Kalkıp da kapıyı açacak halim yoktu. Zaten gelen Enis’ten başkası olamazdı ki o da yedek anahtarın nerede olduğunu biliyordu. Yani sizin anlayacağınız birazdan odama damlardı.

“Niye açmıyorsun lan telefonunu?”

Odaya girer girmez bunu söyledikten sonra iki büklüm olmuş halimi görmüştü. Gözleri şaşkınlıkla açılırken büyük adımlar atarak yanıma geldi. Yatağımın ucuna oturup elini koluma koydu. Fakat bunu yapışının hemen ardından sanki kızgın bir ateşe basmış gibi geri çekti. “Siktir.” diye mırıldandı. “Çok fena yanıyorsun oğlum sen!”

“Bir şeyim yok.”

Yalan söylediğimi en az o da benim kadar biliyordu. Şifayı feci kapmıştım. Hem baş ağrım, hem mide bulantım hem de ateşim vardı. Nereden hastalık kaptığımı bilmiyordum. Bir tahmin yürütecek olursam, bir haftadır doğru düzgün bir şey yemeyip, düzenli bir şekilde uyumadığım ve neredeyse her gece bir şişe içki bitirdiğim için hastalanmıştım. En mantıklı sebeplerim bunlardı.

“Nasıl bir şeyin yok? Cehennem bile senden daha soğuktur.”

“Gülmem mi gerekiyor?”

“Hayır, espri yapmadım. Hadi kaldır kıçını hastaneye gidiyoruz.”

Enis’e sen aklını kaçırmışsın dercesine baktım ve güldüm. Ardından “İşte buna gülerim.” diye mırıldandım. “Ölsem hastaneye gitmem.”

Enis gözlerini devirdiğinde “Niye doktor fobin falan mı var? Ya da iğneden mi korkuyorsun?” diye sordu.

“Siktir git Enis!”

“Hastaneye gitmiyorsan sana nane limon kaynatayım.”

Gözlerini devirme sırası bendeydi. Bu sefer ona sanki uzaylı olduğunu itiraf etmiş gibi baktım. “Teşekkür ederim anne!”

“Kapa çeneni!”

Enis hasta olmama aldırmadan koluma sertçe yumruğunu geçirdiğinde inledim. Halime gülerken koşar adımlarla odadan çıkıp alt kata indi. Başımı iyice yastığıma gömüp ellerimi ensemde birleştirdim ve gözlerimi boş tavana diktim. O gece Ceren her şeyi mahvetmeseydi şu anda nerede olduğumu, ne yaptığımı düşledim. Ve bunu yaparken yanımda sadece o vardı. Yine eskisi gibiydi. Acı çekmiyordu. Yüzü sürekli gülüyor, yeşil gözleri parıldıyordu. Ben de hemen onun yanındaydım. Elini sıkı sıkı tutuyordum. O gözlerimin içine bakarken titrediğimi hissediyordum. Kalbimin teklediğini. Bu duyguya ne kadar yabancı olduğumu düşünüyordum. Sonra beni öpüyordu. Daha önce hiç hissetmediğim şeyleri hissediyordum beni her öpüşünde. Parmakları anında ensemdeki saçlarıma dolanıyor, yüzü allaşıyordu. Bana beni sevdiğini söylüyordu. Yeşil gözleri benimde onu sevdiğimi söylemem için beklentiyle bana bakıyordu. Ağzımı açıyordum. Tam ona onu sevdiğimi söyleyecekken Enis gelerek hayalimin orta yerine bir güzel sıçıyordu.

“Nane limonun hazır.”

“Hay senin nane limonuna.”

Kelimeleri ağzımın içinde gevelediğim için Enis kaşlarını çatıp “ Ne dedin? Anlamadım.” dedi. Sertçe “Yok bir şey.” diye fısıldadım ve bana uzattığı bardağı alarak kaynattığı nane limondan büyük bir yudum aldım.

Ben Enis’in hazırladığı nane limonu içerken Enis yatağımın diğer yanına uzanmış tavanı seyrediyordu. “Saat kaç bu arada?” diye sordum içtiğim bu şeyin tadı gittikçe daha da cazip gelmeye başladığında. Enis cebinden çıkarttığı telefonundan saate baktı. Telefonu cebine geri sokarken “6’yı 20 geçiyor.” dedi.

“O kadar oldu mu ya?”

“Oldu tabi.” dedi Enis. “Okula ne zaman geri döneceksin?”

Omuzlarımı silktim. Enis’e bir cevap vermeden önce art arda öksürdüm. Boğazım yanarken yüzümü buruşturdum. Öksürdüğümde başıma vuruyor ve ağrımı daha da arttırıyordu. “Ne zaman döneceğimi bilmiyorum.”

“Bugün Beste, Berkay ve Doruk’ta yoktu.”

“Azra’nın yanındadırlar. Ben hariç herkes onun yanında zaten.”

Bardakta kalan son yudumları da aldıktan sonra boş bardağı komodinin üzerine bırakıp yatağa geri uzandım. Enis gözlerini diktiği tavandan alıp bana çevirdi. Yataktaki konumunu değiştirerek sırtını başlığa yaslayıp kollarını göğsünde kavuşturdu. “Neden gitmiyorsun?” diye sordu. Ona anlamsızca baktım. “Azra’yı görmeye neden gitmiyorsun? Hastaneden çıktığından beri onu hiç gördün mü? Onunla hiç konuştun mu? Nasıl olduğundan haberin var mı? Onu hiç merak etmiyor musun?”

“Onu, ondan ayrı aldığım her nefesimde merak ediyorum! Ne yaptığını, nasıl olduğunu düşünmeden geçirdiğim tek bir saniyem bile yok. Her sabah onu bugün göreceğimi söyleyerek uyanıyorum ama yapamıyorum. Azra’nın yanına gidemiyorum. Niye biliyor musun? Korkuyorum, Enis. Korkuyorum.”

Enis elini omzuma atıp sıktı. Başımı geriye doğru yaslayıp gözlerimi yumdum. Korkuyordum. Gözlerine baktığımda bana eskisi gibi bakmadığını görebileceğim ihtimalinden korkuyordum. Beni sevmediğini duymaktan, bir kez daha benden nefret ettiğini söylemesinden korkuyordum. Onu tamamen kaybetmekten korkuyordum. Hem de çok korkuyordum.

Hava tamamen karardığında çalan telefonumun sesiyle yummuş olduğum gözlerimi açtım. Hala kendimi çok iyi hissetmediğimden Enis’e “Sen baksana.” dedim. Başıyla onaylayıp uzandığı yerden doğruldu ve komodinin üzerindeki telefonu eline aldı. Ekranda her kimin ismi yazıyorsa bu Enis’in gözlerinin şaşkınlıkla açılmasına neden oldu. “Kim arıyor?” diye sordum ona tek gözüm açık tek gözüm kapalı bir şekilde bakarken.

“Beste.” diye fısıldadı. Beste’nin adını duymamla yattığım yerden kalkıp oturur bir pozisyon aldım. “Beni neden arıyor ki?” diye sordum. Endişem sesimden anında okunmuştu. Aklıma bir saniye de bin bir türlü şey geldi. Enis bir bana bir telefonuma bakarken omzunu silkti. “Açmadan öğrenemezsin.” Haklıydı. Başımı sallayıp yutkundum. Derin bir nefes aldım ve ardından da Beste’nin aramasını cevaplandırdım.

“Aras!” Hattın diğer ucundan gelen korku ve endişe dolu sesi daha da dikleşmeme ve daha çok endişelenmeme neden oldu. Enis’te benim endişemi anlamış olacak ki yattığı yerden doğruldu.

Sesimin güçsüz tınısına aldırış etmeden “Ne oldu?” diye sordum. Beste’nin ağladığını iç çekişlerinden anlayabiliyordum. Yatağımdan hızlı bir şekilde kalktım. Ani hareketim başımın dönmesine, dengemi kaybetmeme neden olsa da durmadım. “Ne oldu?” diye sordum bir kez daha. “Konuşsana!”

“Azra…” diye fısıldadı. Sesini zar zor duyabilmiştim. Korku bedenimi ele geçirirken “Ne oldu Azra’ya?” diye sordum. Uzun bir süre cevap vermeyip sadece ağlamaya devam ettiğinde bağırdım. Hasta halimle nasıl o kadar gür bir ses çıkartabildiğimi bilmiyorum ama işe yaramış olacak ki Beste yeniden konuştu. “Azra yok. Gece evden çıkmış ve hala geri gelmedi. Her yere baktık ama yok. Hiçbir yerde bulamadık. Biz… yeniden kendine bir şey yapmış olabileceğinden…”

“Sus!” Sesim Enis’i dahi yerinde sıçrattı. “Öyle bir şey olmayacak tamam mı? Onu bulacağım. Onu geri getireceğim.”

Telefonu kapattım. Dolabıma doğru yürüyüp bir kazak ve pantolon çıkarttım. Enis “ Ne olmuş?” diye sordu. “Azra eve gitmemiş. Nerede olduğunu bilmiyorlar. Onu bulmaya gideceğim.”

Üzerimi değiştirmek için banyoya girdim. Bir dakika içinde giyinik bir şekilde dışarı çıktığımda Enis tam karşımda duruyordu. Önünden geçmek için hamle yaptığımda bana engel oldu. “Çekilsene lan!” diye bağırdım.

“Bu halde nereye gidiyorsun? Ayakta duracak gücün yok!”

“Ne yapmamı bekliyorsun Enis? Oturup öylece bekleyeyim mi? Bana ondan vazgeçmememi söyleyen sendin. Şimdi bırak da onu bulayım.”

Enis önümden çekilirken “Kendine dikkat et.” diye fısıldadı. “Bana haber ver.”

Odamdan çıktıktan sonra merdivenin basamaklarını üçer üçer inerek evden de çıktım. Arabama atlayıp motoru çalıştırdım. Baş ağrım ve mide bulantım iyice artmıştı. Bedenimin titremesine de engel olamıyordum. Düşünmek istemiyordum. Düşünmeyi reddediyordum. Yeniden aptalca bir şey yapmış olamazdı. Aynı acıyı bana, bize yeniden yaşatmış olamazdı.

Bir sürü yer gezebilir, bir sürü yere bakabilirdim ama bunların başını ilk olarak sadece bir yer çekiyordu. Bu nedenle hiç düşünmeden arabamı oraya doğru harekete geçirdim. Her saniye sessizce dua ettim. İyi olması için dua ettim. Onu yeniden kaybetme ihtimalini düşünemezdim. Bu sefer gerçekten dayanamazdım. Yine olmazdı. Yine böyle bir şeyi kendine yapamazdı.

“Lütfen Azra. Lütfen, iyi ol. Geliyorum. Elini tutmaya geliyorum güzelim.”

Korkum ve endişem ardımda bıraktığım her saniye de biraz daha büyüyor, içime sığmakta gittikçe zorlanıyordu. Daha çok titremeye başlamıştım. Üşüyordum ama umursamıyordum. İyileşmem için sadece ona ihtiyacımın olduğunu biliyordum. O iyiydi. İyi olmak zorundaydı.

Arabamı durdurduğumda üstünden atlayıp koşmaya başladım. Attığım her adımda biraz daha yaklaşıyordum. Onu orada göremezsem ne yapardım bilmiyorum. Görmeyi diledim. Orada olmasını diledim. Dar, patika yoldan geçip ağaçların arasına daldım. Karanlıkta bile gözüm kapalı gidebileceğim bu yolu hızlı bir şekilde geçtikten sonra ağaçların arasından çıktım. Gözlerim onu anında seçmişti. Sırtı bana dönük bir şekilde oturuyor, tepenin eşsiz manzarasını seyrediyordu. Şükürler olsun ki iyiydi ve sadece metrelerce ötemdeydi. Ona doğru bir adım attım. Uyanmasından bu yana, altı günün ardından onu ilk kez görüyordum. Kalbimin ritminin hızlandığını hissederken ona doğru seslendim.

“Azra?”

Bir sonraki bölümde Aras ve Azra karşılaşması var. Azra'nın tepkisi sizce nasıl olur, yorumda belirtirseniz sevinirim. Bir de Aras&Enis dostluğunu nasıl bulduğunuzu merak ediyorum.

Yeni bölümde görüşmek üzere. Kocaman öpücükler. :*

Continue Reading

You'll Also Like

751K 28.6K 91
Genç kızın arkadaşının verdiği yeni numarayı yanlış yazan kızın gelecekteki kocasına tesadüfen yazması. İlk başta kız engel yesede engel bir şekilde...
140K 8.6K 69
"Gözlerin... Gözlerindeki o parlak siyahlık bana geceyi anımsatıyor. Etrafındaki beyazlar bir yıldız gibi yörüngenin etrafını sararken karanlıkta kay...
343K 9.2K 10
Elimi bir kez bile sürmediğim muzlu pastaya son kez baktım. Bir daha asla seni görmek istemiyorum, dedim içimden. Yıkımımın suçlusu sanki muzlu pasta...
1.3M 78.4K 48
Hale, sosyal medyada yazdığı bir yorumun hayatını bu denli değiştireceğini nereden bilebilirdi ki.